Suriye Ayaklanmaları Sürecinde Kayıp ve Tutuklu İnsanlar

Mart 2011’de Beşar Esad’ı eleştiren bir duvar yazısının sorumlusu gençlerin tutuklanması ile başlayan protestolar, rejimin sert müdahalesinin devam etmesi üzerine önce Deraa’dan ülke geneline yayılmış sonra iç savaşa dönüşmüştür. O günden bugüne, muhalefet kanadından medya çalışanı, doktor, insan hakları savunucusu, asker ve hükûmet çalışanı gibi pek çok meslek grubundan insan tutuklanmış ya da kaybolmuştur. Devletin güvenlik aygıtı, artan tutuklamalar için mekân ihtiyacının karşılanması amacıyla başta okullar ve stadyumlar olmak üzere çok sayıda kamu binasını geçici hapishane hâline getirmiştir.

Hapishane koşulları, hayatta kalanların ve tanıkların ifadeleri ile ölümleri detaylandıran notlar sayesinde gün yüzüne çıkarılmaya devam etmektedir. Röportajların toparlandığı raporlarda dar ve tuvaleti olmayan hücreler, dayak, açlık, susuzluk, işkence ve deri hastalıkları gibi pek çok hikâye yer almaktadır. Kadınların paylaştığı hikâyelerde ayrıyeten cinsel saldırıya uğrama ve serbest bırakıldıklarında ise toplumdan dışlanma ve namus cinayeti vakaları ön plana çıkmıştır.[i] Buna ek olarak, Suriye rejiminin rehine veya gıda takası içerikli görüşmelerde kazançlı tarafta bulunmak için kadınları hedef alıp tutukladığı belirtilmiştir.[ii] Mahkûmların pek çoğu savunma avukatı olmadan duruşmaya girmekte ve adil yargılama sistemi olmayan koşullarda yargılanmaktadır.

Yaşanılan bu süreçte tutuklu yakınlarının da psikolojik, ekonomik ve hukuki boyutlarda sorunlar yaşadığı kaydedilmiştir. Tanıdıklarını görmek, haklarında bilgi almak, mahkemeye çıkartmak veya serbest bırakılmalarını sağlamak için ailelerin en az birkaç bin dolar ödemeyi göze alıp memurlara rüşvet vermeleri gerekmektedir. Rüşvet sistemi ara bulucular denilen ve içinde rejim ile yakın bağları olan hâkimler, eski ordu mensupları ve din adamları üzerinden yürümektedir. Suriyeli insan hakları avukatı Enver el-Bunni, her mahallede birkaç ara bulucunun bulunduğunu ve herkesin bu şahısları tanıdığını belirtmiştir.[iii] Tutuklu yakınları için bir diğer sorun alanı olan hukuki boyutta ise tutukludan haber alınamadığı ve elde ölüm sertifikası gibi belgeler olmadığı takdirde miras hakkını alamamak, kadınların boşanamaması ve çocukların velayetini üstlenememesi gibi sorunlar yaşanmaktadır.[iv]  

Tutuklamalar, rejim için hem muhalefeti sistematik bir biçimde sindirmeye ve susturmaya hem de toplumu ikiye bölmeye ve kontrol etmeye yarayan bir araçtır. Aynı zamanda rejim ve onun güvenlik yapılanmasına finans sağlayan bir kaynak olarak karşımıza çıkmaktadır. Yolsuzluk ağı, üst düzey üyelerinin yaptırımlardan kaçınmasına ve rejiminin ayakta kalmasına olanak sağlamaktadır. 

Uluslararası Hukuk Boyutu
Rejimin geniş çaplı tutuklama ve işkence eylemlerini uluslararası kamuoyunun dikkatine sunan ilk gelişme, 2014 yılında Sezar kod adlı bir asker kaçağının askerî hastanelerde çektiği toplam 11.000 cesedin fotoğrafını dışarıya sızdırması ile gerçekleşti. Takip eden süreçte Sezar Raporu’nun iddiaları desteklemesi ve İnsan Hakları İzleme Örgütünün fotoğrafların özgünlüğünü doğrulaması, ABD’nin Sezar Suriye Sivil Koruma Yasası’nı tasarlamasına vesile oldu. Yasa çerçevesinde Suriye rejimi ve destekçilerine uygulanacak yaptırımlar ile birlikte insan hakları örgütlerinin hapishanelere ve gözaltı tesislerine tam erişimini sağlama, tutukluların serbest bırakılması, savaş suçu faillerinin hesap vermesi ve mağdurlar için adaletin tesis edilmesi hedeflendi. Yasa, 17 Haziran 2020’de yürürlüğe girdi. İlk etapta Beşar Esad ve ailesinden üyelere yaptırım uygulanmakla birlikte daha sonra listeye Suriyeli askerî yetkililer, iş adamları, parlamento üyeleri ve hükûmet kuruluşları da dâhil edildi.

Uluslararası hukukta zorla kaybetmeyi yasaklayan çok sayıda madde bulunmaktadır. Bu maddelere göre kişinin özgürlüğünden mahrum edilmesi, insanlık dışı muamele görmesi ve cinayet suç sayılmaktadır. BM’ye ait ve 2010’dan beri geçerli olan “Kayıplar Sözleşmesi’nde” mağdurların zorla kaybedilen kişiyle ilgili gerçeği bilme, kişiyi arama, serbest bırakılmasını talep etme ve ölümü durumunda cesedin iade edilmesi haklarına sahip olduğu yer almaktadır. Genel Kurul ayrıca 21 Aralık 2016 tarihinde savaş suçları davalarını merkezîleştirmek amacıyla “Tarafsız ve Bağımsız Mekanizma (UTBM)” oluşturmasını talep eden tasarıyı kabul etmiştir. Bütün bunlara ek olarak, Çocuk Hakları Sözleşmesi’nde hiçbir çocuğun işkence ve diğer insanlık dışı muameleye tabi tutulmamasın ve yasa dışı veya keyfi olarak özgürlüğünden yoksun bırakılmaması gerektiğinin altı çizilmiştir. Suriye bu sözleşmeyi 1993 yılında onaylamıştır. Uluslararası Kızılhaç Komitesi, Kayıplar Sözleşmesi’ne benzer şekilde, aile üyelerinin kaybolan ve/veya tutuklanan kişiyle ilgili her türlü bilgiye erişim hakkı olduğu ve tutuklu kişilerin ziyaretine izin verilmesi gerektiği vurgusunu yapmaktadır. Son olarak Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin Roma Statüsü’nde, devletlerin ihlallerden sorumlu olanları adalete teslim etmesi ve evrensel yargı yetkisini kullanarak insanlığa karşı suçları soruşturma yükümlülüğü olduğu belirtilmektedir.[v]

Suriyelilerin Bakışı
ABD’nin yaptırımları, hâlihazırda ekonomik zorluklarla karşı karşıya olan Suriye’de yaşam maliyetini yükselteceği ve bölgeyi daha da istikrarsızlaştıracağı için halk tarafından olumsuz karşılanmaktadır. Ancak rejimin kontrolünde olan bölgelerde rejim karşıtı protestoların yaşanması çatlak yaratmıştır. İlaç ve gıda yokluğunun yanı sıra Suriye lirasının aşırı değer kaybı hükûmetin reform yapabilmesi kapasitesine olan güveni ciddi oranda sarsmıştır. Esad’ın üst düzey subayların çoğunu görevden alması, transfer etmesi veya yeniden görevlendirmesi de orduda artan hoşnutsuzluğu göstermektedir.[vi] Sezar Yasası, sonuçları bakımından ilk başta ABD’nin planladığı doğrultuda ve olumlu gözükse de uzun vadede rejimin taviz vereceğini garantilemeyen ve ağırlıklı olarak sivilleri zora sokacak bir girişim olarak göze çarpmaktadır. Öncelik siyasal sistemde değişikliğe gitmek yerine hesap verebilirliği arttırmak gibi daha elle tutulur bir hedef olsa bile yaptırımların bu doğrultuda bir başarı sağlaması henüz söz konusu değildir. Rejim, gerek müttefiklerinin desteği gerek karaborsa faaliyetleri ile yaptırımlardan kaçabilmekte ve mali krizin faturasını halk ödemektedir.

Halkın uluslararası yargı ve adalete olan güveni değerlendirilecek olursa hayal kırıklığının yaygın olduğu görülmektedir. Şu ana kadarki en olumlu gelişmelerden biri 2020 yılında Suriye’den iki istihbarat görevlisinin ilk defa yargılanmaya başlaması olmuştur. Almanya’da görülen dava, evrensel yargı ilkesi sayesinde işlemektedir. İlke, uluslararası hukuka aykırı bir suçun herhangi bir devlette görülmesinin yolunu açmaktadır. Bir diğer olumlu gelişme ise hapishanelerden sağ kurtulanların ve tutuklu/kayıp olanların aile üyelerinin “Hakikat ve Adalet Tüzüğü” oluşturması olmuştur. Tüzük sayesinde Cenevre Barış Görüşmelerinde savaşın insan hakları boyutunun görmezden gelinmesinin önlenmesi amaçlanmaktadır. Ancak görüşmelerde henüz bir ilerleme kaydedilememiştir. Bu noktada halk, rejimin oyalama taktiği izlemesi ve Rusya desteğiyle BM Güvenlik Konseyini etkisizleştirmesine tepki geliştirmektedir. Halk bunun yanı sıra, uluslararası toplumu IŞİD’e karşı hızla birleşip müdahale ederken Esad’ın savaş suçlarına karşı ses çıkarmaması üzerinden eleştirmektedir. Suriye rejiminin Kayıplar Sözleşmesi’ni imzalamamış olması ve UTMB’nin bağlayıcı nitelikte bir hukuki mekanizmaya sahip olmaması da ayrıca engel yaratan unsurlar arasında yer almaktadır.

Sezar’ın sızdırdığı işkence fotoğraflarının üzerinden 8 yıl geçmiş olmasına rağmen günümüzde insan hakları örgütleri Suriye’de en az 100.000 kişinin halen kayıp olduğunu tahmin etmektedir. Bunların bir kısmı tutukludur; diğer bir kısmı da hayatını kaybetmiştir. Ancak Suriye İnsan Hakları Ağı’nın yayımladığı en dikkate değer insan hakları ihlalleri raporundaki veriler bu sayının eksik olduğuna dair çıkarımları güçlendirmektedir.

Tutukluların serbest bırakılması, öldürülenlerin cesetlerinin iade edilmesi ve yasa dışı yargılamaların son bulması için Süveyda, Humus, Halep, Deyr ez-Zor, İdlib, Halep ve Deraa gibi pek çok noktada protestolar düzenlenmeye devam etmektedir. Protestocular hesap verebilirlik ve adalet alanlarında reform talep etmektedir. Başta Türkiye olmak üzere Suriyelilerin yoğun olarak yaşadığı ülkelerde de rejime dönük benzer eylemler gerçekleşmektedir. Bu protestolar duyarlılığın artması ve uluslararası toplumun dikkatini çekebilmek açısından önem teşkil etmektedir. Suriye’de yeniden yapılanmanın temel taşlarından biri adaletin tesisinin sağlanmasıdır. Bu yolda atılacak ilk adımlar faillerin sorumlu tutulup yargılanması ve mağdur ailelere tazminat verilmesi olacaktır.


[ii] Sema Nassar, “Detention of Women in Syria: A weapon of war and terror”, Euro-Mediterranean Human Rights Network, Mayıs 2015.

[iii] “Between prison and the grave. Enforced Disappearances in Syria”, Amnesty International, 2015. 

[iv] Ibid.

[v] Ibid.