Suriye’de İç Savaş ve Değişen Su Güvenliği

Mart 2011 yılından beri devam eden Suriye iç savaşı hem bölgesel olarak hem de kendi ülkesinin ekonomi, siyasi ve sosyal yapısını olumsuz yönde etkilemiştir. Bununla birlikte su ve toprak kaynaklarını mevcudiyeti ve kullanımları da zarar görmüştür. Günümüzde hem yaşanan kurak dönem hem de çatışmanın kaynaklarının kullanımı etkilemesi nedeniyle Suriye’de bir su güvenliği sorunu yaşanmaktadır.
 
Suriye’nin savaş öncesi durumu incelendiğinde; yer yer Akdeniz iklimi ve karasal iklimin hakim olduğu Suriye’de yıllık yağış ortalaması diğer Ortadoğu ülkelerinde de olduğu gibi dünya ortalamasının yaklaşık dörtte biri oranında 252mm’dir. Suriye’de tahmin edilen toplam su kullanım miktarı 15 milyar m3’tür. Fırat havzası bu kullanımın yüzde 50’sini karşılarken, Asi havzası için geçerli olan bu rakam yüzde 20’dir. Suriye ekonomisi tarıma dayalı olması sebebiyle su en fazla tarımsal amaçlar için kullanılmaktadır. Kullanılan toplam suyun yüzde 87’si tarımsal, yüzde 9’u evsel ve yüzde 4’ü sanayi amacıyla tüketilmektedir. Savaş öncesi yıllık yüzde 3,7’lik hızlı nüfus artışı sebebiyle şehir suyu talebi gün geçtikçe artmaktadır. Ülkede kişi başına düşen su miktarı yılda yaklaşık 952 metreküptür. Bu rakam Suriye’nin 2011 öncesi de su sıkıntısı çeken bir ülke olduğunu göstermektedir. 
 
Mart 2011 öncesi ülkede su kaynaklarının yönetimi ve adaletli bir biçimde kullanımına ilişkin sorunlar yaşandığı da bilinmektedir. Bunun en önemli emaresi ise Mart 2011’de Suriye’de olayların ilk ortaya çıktığı Dara Vilayetinde gözlenmiştir.  Dara, su sıkıntısı yaşayan ve fakir bir tarım bölgesidir. Tarım ovası Havran’ın en büyük vilayetlerinden biri olan Dara’da, yağış miktarının düşmesi ve kötü su kaynakları yönetimi nedeniyle su sorunu yaşanmıştır. Otoriteler su sorununda uzun süren kuraklığı sebep olarak gösterseler de, su kaynaklarının kötü yönetim ve denetimin, sorunun ana nedeni olduğu belirtmişlerdir. Kötü yönetimime, yerel yönetimlerin yeraltısuyunun aşırı kullanımına yasal olmadığı halde müsamaha etmesi örnek gösterilmiştir. Bu durum tarım sektörüne büyük zarar vermiştir.  Uzun süreli su sıkıntısı, fakirliğe yol açmış ve bölgeden göçlere neden olmuştur. Bu durumun devamında aşiretler, kaçakçılık ve büyük zarar gören tarım sektörü arasında sıkışmıştır, rejimden destek gelmemesi ile toplumsal gerilim artar bir hale gelmiştir. Dara’da yaşanan bu sürecin iç savaşın başlamasında tetikleyici bir güç olduğu da bilinmektedir.
 
Savaşın başlamasıyla birlikte, çatışmalarda özellikle suya erişimi sağlayan boru hatları ve pompa istasyonları zarar görmüştür. Suriye’de 2012 yılı Eylül ayında çatışma sürecinde Halep içme suyu ana boru hattı zarar görmüş ve Halep’te yaşayan insanlar uzun süre suyu erişim konusunda sorun yaşamıştı. Mayıs 2014’te ise Suriye ordusuna ait uçaklar Halep içme suyu ana arterlerine doğrudan bomba saldırısı gerçekleştirmiştir. Suriye’nin en büyük şehri olan Halep boruların patlaması nedeniyle taşkın meydana gelmiş sonrasında ise şehir susuz kalmıştır. Bununla birlikte Suriye’nin Fırat nehri üzerinde yer alan en önemli barajları, Tabqa ve Tişrin barajlarının kontrolü IŞİD’in elindedir. Bu barajlar enerji üretimi ve sulama amacıyla inşa edilmiştir. Halep şehrinin su ihtiyacını da karşılayan bu iki baraj ile binlerce hektarlık alan da sulanmaktadır. Bu iki barajın da IŞİD kontrolü altında işletilmesi, Halep’in hem tarım, hem içme hem de elektrik ihtiyacının karşılanmasını doğrudan etkilemektedir.
 
Suriye’de Fırat nehrinden sonra en önemli ikinci nehri Asi nehridir. Lübnan’dan doğan Asi nehriyle ilgili olarak Lübnan ve Suriye, 1994 yılında “Asi Sularının Paylaşılması Andlaşması” nı imzalamışlardır. Bu andlaşmaya göre Suriye Lübnan –Suriye sınırındaki 420 milyon m3 toplam su hacminin 80 milyon m3’ünü Lübnan’a bırakmıştır. Geriye kalan 340 milyon m3 su Suriye’nin kullanımına bırakılmıştır.
Ülkede üretilen tarım ürünlerinin dörtte biri bu havzada yetiştirilirken, sanayi ürünlerinin ise üçte birini sağlamaktadır. Ülke nüfusun S’ü ise bu havzada yaşamaktadır. Bir zamanlar Baas rejiminin kalesi olan bölgede, 2000 sonrası uygulanan yeni tarım politikası ile siyasi dengeler değişmiştir. İç savaş sürecinde çatışma noktalarından biri haline gelmiştir. Baas rejimi havzada ter alan su yapılarının yüzde 90’ınına zarar vermiştir. Bu durum bölgede içme ve sulama suyunu erişimini engellemiştir. Havzada yaşan nüfusun yüzde 50’den fazlasına günde 20 litre su düşmektedir. Suyun en önemli tüketici olan tarım da bu havzada büyük ölçüde zarar görmüş ve ürün üretimi yüzde 70 oranında düşmüştür. Kuru tarım alanlarında ise toprak kaynaklarının zarar görmesi, gübre yokluğu ve tohum fiyatlarının artması nedeniyle 0 civarında düşmüştür. Havzanın en önemli tarım alanlarından El-Kuseyr’de yeraltısularına erişebilmek için açılan 6342 tarım kuyusunun 2620 tanesi tıkanmış ve kullanılamaz hale gelmiştir. 20.500 hektar tarım alan kurumuştur.
 
Bunun sonucunda ise Suriye’de halen yaşamaya devam edenler sığ kuyular açarak veya yüzey sularına yönelerek sağlıksız su kaynaklarına yönelmektedir, sanitasyon olmaması ve sağlıksız yaşam koşulları su kaynaklı hastalıklara ve çocuk ölümlerine neden olmaktadır. Bununla birlikte imkanı olanlar kontrolsüzce yeraltısuyu kuyusu açarak yoğun olarak yeraltısuyu kullanarak hidrolojik bütçenin dengesini bozmaktadır. Suya erişim sağlayamayanlar ise başka bölgelere ve ülkelere göç etmektedir. Suriye’de yaşanan su sıkıntısı en doğal insan ihtiyacı olan içme suyuyla birlikte, gıda üretimi ve elektriğe erişimi engellemektedir. Su güvenliği, devamında gıda ve enerji güvenliği olmaması göç eden insan sayısını arttırmaktadır. Kendi sınırları içerisinde sınırlı kaynakları ile mültecileri barındıran komşu ülkelerde de özellikle Ürdün ve Lübnan’da benzer sorun artan nüfus baskısıyla yaşanmaya başlanmıştır. Suriye iç savaşının ülkede yarattığı su güvenliği sorununun domino etkisi yaparak komşu ülkelerin hatta tüm bölgenin su güvenliğini de etkileyeceği düşünülmektedir.