Suriye'deki Ayaklanmanın Dinamikleri

Çeviren: Esma Dalp
Yazan: Hassan Abbas- Çeviren: Esma Dalp   Bu makalenin İngilizcesi ilk olarak “the Arab Reform Bulletin”, sonra da “al-Jadaliyya” de yayınlanmıştır.
  Suriye’deki olaylarla ilgilenen çoğu insan, ülkenin aşırı istikrarlı olduğuna inanmaktaydı. Rejim destekli medyanın, Suriye’nin dünyadaki en güvenli ve istikrarlı olduğu savını düzenli olarak tekrarlaması, bu düşünceyi besleyen bir faktördü. Hal bu ki; bu istikrar yalnızca bir yaldızdan ibaretti. Gerçekte,  böyle görünen çatlaklar Suriye toplumuna zarar verdi, birbirine bağlılığını sarstı ve nüfusun geniş bölümünde dayanılmaz oranlarda büyüyen düş kırıklığı ve kızgınlığı üreterek, çok sayıda toplumsal problemler oluşturdu. 
  Şam’daki ticari bir markette yaşanan 19 Şubat 2011 olayı, altta yatan bu hüsranın ilk işaretiydi. O gün, bir trafik polisi bir tüccarın oğlunu azarladı. Diğer tüccarlar genç adamı desteklemek için etrafını çevrelerken, genç adam kendi şerefini savunmak için baş kaldırdı ve polise küfretti. Durum, İç İşleri Bakanı’nın tüccarlara protestoyu bitirmeleri için ikna müdahalesini gerektirecek kadar kızıştı. Olay, dikkate değer gözükmüyor olsa bile; halkın tepkisi, rejimi şaşırtacak kadar eşi görülmemiş bir şekilde gelişti. Şüphesiz Tunus’ta ve Mısır’da yaşanmakta olan olayların, şehirli çarşı tüccarlarının kırk yıldır Suriyelileri engelleyen korku bariyerlerini kırmalarını cesaretlendirmede etkisi vardı.  
  Bu olaydan birkaç gün sonra, kültür alanında çalışan birkaç genç adam, Libya’daki şehitlerle birlikte olduğunu protesto etmek için Libya elçiliğinin önünde toplandı; ama siyasi güvenlik güçleri anında zor kullanarak topluluğu dağıtmak için müdahale etti. Bu şekilde toplanmalar Hüsnü Mübarek’in yerinden atılmasını kutlamak için Mısır elçiliğinin önünde, ikincisi Tunus devrimiyle beraberlik adına Şam’da Bab Touma Meydanı’nda, üçüncüsü şehitlerin anneleriyle birlikteliği göstermek için Arnous Garden’da, ve dördüncüsü, Suriye merkez hapishanesindeki vicdan mahkumlarınca gerçekleştirilen açlık grevine destek olduklarını belirtmek için İç İşleri Bakanlığının önünde devam etti. Her bir durumda, güvenlik güçleri (Suriye Askeri İstihbaratı), topluluğa katılanları şiddetle dağıtarak, bazılarını birkaç saat ya da gün alıkoyarak müdahale etti. 
  Bu olaylar aslında, Suriye toplumunun patlama tohumlarını taşıdığının ve Arap Baharı’nın yakında Suriye’nin çoğu şehrine ulaşacağının Suriye rejimine bir uyarısıydı. Bu arada, Cumhurbaşkanı Beşer Esat’ın, Suriye’ye yayılabilecek bir protesto ihtimalini, nasıl önleyip, tepki verileceğini araştıracak Özel Komite kurduğu haberi sızdı. Komite; Tunus ve Mısır rejimlerinin başarısızlık nedenini, protestoların başladığı anda ezilmemesi olarak belirleyip, Suriye için çözüm olarak da protestolar bile başlamadan ‘güvenlik çözümü’ kullanmayı sundu.
  Ülke patlamaya hazırdı, insanları sokaklara dökecek kıvılcım beklenmekteydi. Ve bu kıvılcım güneydeki Daraa bölgesinden geldi. Patlama, protesto ve gösteri yapmaya hazır Suriye şehirlerinde hemen yankılandı. Bu kıvılcımı ilk yakalayan şehir, Akdeniz kıyısında bulunan Latakia oldu.
  Latakia gösterileri; bütün sosyal, kültürel ve siyasal tarafların katılımıyla barışçıl bir şekilde başladı. Sloganlar ülke adına reformlar isteyen genel şeyler olsa da, protesto edenler Suriye kıyılarındaki şehirleri ve özellikle Latakia’nın durumunu içeren yerel durumları protesto etmekteydiler. Esas olarak protesto ettikleri; 1990 yılında kurulan ve gözdağı verme ve cinayetten silah ve uyuşturucu ticaretine kadar her türlü yerel mafya tipi şiddet ve rüşvete karışmış ‘Shabiha’ adıyla bilinen silahlı çetelerdi. Bu çeteler, şu anki Cumhurbaşkanının amcası, Cemil Esat tarafından 1980’de Latakia temelli yardımseverlik derneği “Al-Murtada”’nın silahlı fonu olarak kurulmuştu. Cemil’in çocukları ve torunları bunu devam ettirdiler. Beşer Esat’ın yönetiminin ilk yıllarında, çetenin aktivitelerini frenlemeye ve onların sivil halka karşı şiddet kullanmalarını caydırmaya çalıştığı söylense de, Esat sadece sahil şehirlerindeki çetenin hâkimiyetini frenlemeyip, çeteleri tamamen yok edemedi ya da etmedi. Güvenlik güçleri, askerler ve Shabiha güçlerinin gösterileri bastırmak için kullandıkları aşırı güce, vatandaşlar şiddete başvurarak tepki verdi. Bazıları kendilerini savunmak ya da mağdurların intikamını almak için silahlandı. Bu durum özellikle geleneksel Suriye toplum yapısına(kabile ve aşiret) ve kabile kültürüne ya da kan davası gibi kabilesel değerleri içeren kültürlere sahip yerlerde yaşandı. Ayrıca, belirli sosyal olarak kenarda kalmış gruplar, gösterilere müdahale ederek ve protestocuları hükümet binalarını, özellikle polis karakollarını ve yerel Baas Parti merkezini yakma gibi şiddet kullanmaya doğru sürüklemeye çalışarak kargaşa çıkarmak istedi. Ama bu uygulamalara rağmen, Suriyeli göstericiler, silahlanmış protestonun her hangi formunun Suriyeliler tarafından reddedildiği görüşünü koruyan protesto hareketlerine devam edip, temelde barışçıl kaldılar. 
  Çatışmanın Haritası 
  Suriye ayaklanma hareketleri barışçıl başladı ama hemen sonra yetkililerin dışarıya teşebbüslerini damgalamak için kullandıkları “güvenlik çözümü” tarafından karşı konuldular. Sonuç olarak, hareketin içerisinde hem tekrarlayıp duran sloganlar hem de şiddetin küçük bir parçasının azalması açısından bir gerilim mevcuttu. Böylece, Suriye’deki gelişen olaylar tarafından harita planlandı. Bu harita, yalnızca ayaklanmanın gücüyle limitlendirilemeyecek ilişkili elemanlar dizisi üzerine inşa edildi. Çatışma haritası; Suriye’deki değişimi temsil eden pozitif güçler ve güvenlik çözümlerini yöneten, etkileyen ve ayaklanmadaki pozitif güçlerinin seçimleri ve dinamiklerinden etkilenen ve bu durumu performanslarına yansıtan negatif güçleri içermekte.
  Suriye’nin çatışma haritasında pek çok ilişkili eleman gözlenebilir.
  1.Rejim
  2. Suriye içindeki temel karşılaşmaya bağlı elemanlar, bunlar dört ana bileşene ayrılabilir:
  a)Güvenlik çözümlerini ve her yolla ulaşılabilir şiddet uygulamalarını etkileyen bastırıcı aygıtlar. Bunlar orduyu( özellikle Üçüncü ve Dördüncü Birlik’i), güvenlik güçlerini ve ‘Shabiha’ denilen yarı askeri grupları içermekte. b)Rejimin bağlılığını sarsmaya ve rejimin şiddet içeren uygulamalarını engellemeye çalışan bastırıcı aygıtların içerisindeki gruplar. Bunlar, muhalif askeri görevliler ve askerlerin oluşturduğu grupları içermekte. c)Ayaklanmaya ve onlara karşı uygulanan şiddete yüzleşmeye efsanevi cesaretle ve sabırla katılan şiddet içermeyen gruplar. Bunlar, gösteri ve protestolarda yer alan toplulukları içermekte. d)Şiddete başvurmayan topluluklarda, şiddet kullanan ve protestocuları şiddet kullanmaya sürüklemeye çalışan elemanlar, bazen gruplar.
  3.Sosyal bu elemanları besleyen ve onlara maddi ve manevi destek sağlayan “kuluçka makineleri(kuvöz)” Her bir elemanın gelişimini izleyerek ayaklanmanın içi dinamiklerini tarif edecek ve durumun ne tarafa doğru geliştiğini fark etmeye çalışacağız.
  1.Rejim
  Hafız Esat; güvenlik güçleri, Suriye ordusu ve direk O’na bağlı sadık üyeleri barındıran Baas Partisi’nin yardımlarıyla her bir detayı kontrol edeceği özlü bir despot rejim kurdu. Gücü her seviyede uzun süre tecrübe etmesi, Hafız Esat’ın olayları istediği gibi düzenlemesini sağlayacak bir rejim inşa etmesini kolaylaştırdı.
  Fakat Cumhurbaşkanı Beşer Esat kontrolü devraldığı zaman, bu babadan kalma sistemi tek başına devam ettirecek özelliklerden yoksundu. Beşer, aile üyelerini devlet hizmetlerinin başına geçirdi ve böylece rejimi bir kişinin hâkimiyetinden oluşan despotik bir rejimden mafya tipi aile egemenliğinden oluşan despotik bir rejime çevirdi. Böylece, rejim içerisindeki herhangi bir anlaşmazlık sorununun güvenlik çözümünü savunan siyasi kamp ile siyasi çözüm öneren kamp arasında temellendirilemeyeceğine inanıldı. Bunun yerine bu iki tamamlayıcı ve uyuşan kamplar stratejilerinde ve amaçlarında birleşerek, beraberce iktidarın gücünü ne olursa olsun ellerinde tutmaya karar verdiler. Ama teoride, Cumhurbaşkanının röportajda güvenlik sorununun siyasal sorunları ürettiğini söylemesi gibi, şu anki rejim, güvenlik ve siyasal çözümlerinin birleştiğini reddedebilir.
  Pratikte, bu güvenlik ve siyasi çözümünün birleşmesi, rejimin reform diye bahsetmesiyle kanıtlanmış durumda. Bu reformlar; rejim tarafından siyasal çözümün çekirdeği sayılıp; seçimle, siyasi partilerle ve medyayla ilgili kanunlarını değiştirmeyi içermekte. Daha yakından bu kanunlara bakılınca, rejimin şu anki yapısını değiştirmeyip, sadece camdan bir örtü niteliğindeki bu yasalarla kabul edilebilir gözükmeye çalıştığı anlaşılmakta. Siyasal parti kanunu, Baas İçişleri Bakanınca yönetilen komiteye siyasi partilere lisans verme hakkını garanti ederken, Suriye medya kanunu, Baas Parti tarafından hükmedilen Bakanlar Kurulu’na gazetelere lisans verme hakkını onaylamakta. Suriye seçim yasası, Yasama Konseyi’nin yüzde elli üyesinin Ticaret Birliği Genel Federasyonu’ndaki işçi ve çiftçilerden oluşmasını şart koşmada, her iki kuruluşun da Baas Parti tarafından kontrol edildiği gerçeğiyle. Yani, rejim, iktidar tekelini ortadan kaldırmaya ya da kendini değiştirmeye yönelik reformlardan çok, kendi görüntüsünü reform etmeye çalışmakta. 
  Rejimin şiddete ve daha fazla şiddete ve iç ve dış çekiciliğe kayıtsızlığa dayanan inatçı güvenlik çözüm takibi pek çok devlet tarafından Suriyeli sivilleri korumak için dış istila ihtiyacının sinyallerini verdirmekte. Birbiri ardına dostlarını kaybetse de rejim, ülkeyi dış istilaya maruz bırakacak pozisyonu daha da geliştirmekte. Suriye ayaklanmasının başladığı altı aydan beri sloganlar ve sesler rejimin kullandığı şiddeti sona erdirmek için böyle bir istilayı talep eder şekilde artmakta.
  Ama en başından beri ayaklanmanın savunduğu slogan “Dış istilaya hayır!” şeklindeydi. Alandaki muhalefet liderlik ve Suriye muhalefet güçleri genelde bu sloganı benimsemeye devam etmekte. Fakat çoğu gösterge; şu anki rejimin yaptıklarıyla, dış faktörün hızla kabul edilebilir bir çözüm, siyasi kargaşa ve artan şiddetin yıkıcı gücünden kurtulmanın bir yolu olarak görüldüğü inatçı bir devlete doğru ülkeyi sürüklediği inancını desteklemekte.
  2. Zemindeki Anlaşmazlığa Tutunan Elemanlar
  a) Önleyici Aygıtlar
  Suriye ordusu, Arap dünyasında en güçlü ordulardan biri sayılır. Ordu araştırma merkezleri, ordunun 450,000 ile 500,000 arasında personeli kapsayan bir büyüklüğü olduğunu ortaya koymakta. Şu anki rejimin kurucusu ve temel yapısının planlamacısı olan Hafız Esat, lidere sonsuz sadakate dayandırarak ve dolaylı bir şekilde rüşvet ağı içerisinde Suriyeli elitleri stratejik liderlik pozisyonuna koyarak kendi rejimini tamamen korumayı garanti edecek şekilde ordunun içyapısını birleştirmeye istekliydi. 
  Bu yapı orduya rejimi içeriden ve dışarıdan kuşatan herhangi bir sarsıntı ya da darbe durumu karşısında olağanüstü bağlılık verdi. Suriye’nin ordu yapısının rejime bağlılığını daha da güçlendirmek için, son derece eğitilmiş, silahlandırılmış ve verimli askeri birlikler oluşturuldu ve dikkatlice seçilmiş, direk Cumhurbaşkanının ailesine bağlı görevlilerin emrinde personellerden kadro oluşturuldu. Cumhurbaşkanının kardeşi Mahir Esat tarafından komuta edilen Dördüncü Bölüm (Bölme), Üçüncü Bölüm ile birlikte tüm bu birliklerin sağlam çekirdeğini teşkil etmekte. 
  Operasyonlarını yöneterek, ordu ‘Mukhabarat’ adıyla İstihbarat Servisi ile uzlaşmış (beş merkezi aygıttan) çok geniş güvenlik güçleri ile eşlik etmekte. Ama bu güçlerin işleri sadece askeri operasyonlara katılmakla sınırlı değildi; baskınlar, tutuklamalar ve işkenceleri de kapsamaktaydı. Gerçekten; işledikleri işkencelerin bazıları şiddet tarihinde görülmemiş, eşi benzeri olmayan acımasız cinayetlere kadar varabilmekte. 
  Yukarıda bahsedildiği gibi, Shabiha güçleri başlangıçta Latakia şehriyle sınırlıydı, ama rejim yakın zamanda güvenlik seçeneklerini yönlendiren tamamlayıcı bir silah olarak buldu. Rejim Latakia’da onları Latakia’da ve sonra Banias ve Şam’ın 86. bölgesinde (Sahilden büyük bir çoğunluğun yaşadığı yer) serbest bıraktı. Ayaklanma başladıktan iki ay sonra, Shabiha grupları büyüdüler ve kelimenin tam anlamıyla, kendilerini paralı çetelere dönüştürdüler. Bu çetelerde hizmet eden adamların ücretleri ya devlet kurumlarınca ve onların üyelerinin ait olduğu bölümlerce ya da güvenlik güçlerince günlük ödendi. Bu çeteler, göstericilere baskı yapmaya yardımcı olmanın yanında özel görevlere atandılar. Genel bir panik havası oluşturmak ve mezhepsel korkuyu özellikle Aleviler ve Hıristiyanlar arasında kışkırtmak için sokaklara hızla yayıldılar. 
  Rejim, Shabiha güçlerini ‘Kapatma Operasyonları’ içinde, özellikle komutanlarının göstericilere ateş açma emirlerine itaat etmeyen ordu içindeki askerlere ve polis memurlarına karşı da kullandı. Emre uymayan askerler özet tarzı uygulama içerisinde nokta atışıyla öldürüldü, rejim tarafından sonradan sadece cenaze masrafları ödendi ve silahlı çeteler tarafından şehit edilmiş gösterildiler. Böylece bu suikastlar rejimin görüntüsünü barışçıl göstericileri öldüren suçlu taraf olmaktan terörizm mağduruna dönüştürdü.  Başlangıçtan beri anlaşılan, yalnızca protesto edenleri bastırmak değil, vatandaşları da aşağılamak için herhangi şiddet kullanımından tereddüt etmemek amaçlı emirler bastırıcı güçlere verildi. Görünüşte, bu emirler 10,000 den fazla insanın mağdur, ölü, yaralı bırakıldığı rastgele öldürme operasyonlarına dönüştürüldü. Hırsızlıkların içeriği de yağmalanarak, güvenlik baskınları bahanesiyle evlerin içinde de uygulandı.
  Protestonun büyümesiyle, askeri operasyonlar da genişledi ve artan şiddetle büyüdü. Uzunca aylar karşılaşmanın ardından bu güçler muhaliflerle uğraşmada deneyim kazandılar ve ayrım yapmadan öldürme metodu yerine alandaki protesto liderlerini hedef alan öldürme tarzına geçiş yaptılar. İkinci olarak, muhaliflerin akrabalarını, arkadaşlarını da tutuklayarak, tutuklama dairesini genişlettiler, hatta bazen güvenlik güçleri evlere ve çevresine baskın yaparken henüz orada bulunan, olayla alakası olmayan sıradan insanları bile tutukladılar. Bu değişimlerinin protestoların belkemiğini kırmak ve ortada kargaşa oluşturmak amaçlı yapılmaktaydı. Bu strateji bir nebze olsun başarılı da oldu.
  Bu bastırıcı güçler tarafından kullanılan uygulamalar protestoların içyapısının zayıflamasına ve aralarında ihtiyat ve güvensizlik duygularının oluşmasına neden oldu. Ordunun ve insanlar arasında çatlaklar oluşmasına da sebep oldu. Başlangıçta, tekrarlanan sloganlar “Ordu ve halk el ele” iken, sonradan “Hainler, hainler, hainler! Suriye ordusu hain.”e dönüştü. Bu değişim rejim bu güvenlik çözümünde ısrar ederse daha da çok tekrarlanıp söylenebilir.   b) Önleyici (Baskılayıcı) Aygıtlardaki Muhalifler:
  Vatandaşlara karşı devam eden şiddet ve Mukhabarat tarafından uygulanan aşırı zorlama ordunun içindeki bazı elemanların kurumlara duyduğu sadakatini sorgulatacağı belliydi. Ordunun görevi; halkı düşmanlardan korumaktı, ama şu an onlar rejimi kendi insanlardan korumaktaydılar- özellikle şiddet askerlerin ailesini ayırt etmeden bütün ülkeyi yutmaktaydı.  Gerçekten de güvenlik çözümünün ilk gününden beri askerlerin rütbelerinde çatlaklar görülmeye başlandı ve alandaki muhalif askerlerin icralarının haberleri sızmaya başladı. Ama olaylar sadece haziranın ilk haftası muhalif askerler ve ordu memurlarının oluşturduğu ‘Özgür Subay Hareketi’nin duyurulması ile alenileşti. Bu hareket ile düzenli askeri birlikler arasında limitli ama ateşli bir çatışma patlak verdi. Fakat ayaklanmanın başlamasından altı ay sonra, bu ilticacıların hareketi, Shabiha’nın ellerinde infaz korkusuyla ya da güvenlik çözümlerini uygulamayan askeri bölümlerin rejimin üst kademelerindekilere sadık olması gerçeğiyle zayıf ve aşırı limitli kaldı. 
  Özetle, Suriye ordusunda çok sayıda bölünmeler var olmakta ama organize değiller ve Suriye’de Libya’daki senaryoyu tekrarlamaya olasılık vermeyecek şekilde aşırıya kaçmayıp, kenarda kalmış bir haldeler. Ama aynı zamanda bu durum ülke genelinde patlayacak bir mücadele olasılığını da artırmakta.    c) Ayaklanmada Rol Alan Güçler:
  Ayaklanma rejim tarafından zarar verilen ve değişiklik isteyen sıradan insanları kapsamakta. Önemli bir şekilde, başlangıçtan beri göstericileri yönlendiren ve planlayan herhangi bir birleşmiş emir merkezi yoktu. Bugün bile, protestoların başladığı altı aydan sonra böyle bir merkez halan kurulmuş değil. Ayaklanmada yer alan insanların farklı birleşmeleriyle, belli sayıda belirgin grup ayırmak mümkün.
  • Kültür alanında çalışan genç adamların grubu: İlk protesto belli kişilerin uğraşlarıyla başlatıldı. Bu kişiler, kültür alanında faaliyet koordinatörlüğü ile bilinen ya da kültürel aktivitelerin hevesli takipçileri olan ve bağımsız yazar ya da yabancı medya ürünleri için muhabir olarak çalışan genç adamlar. Büyük çoğunluğu siyasal partilerde çalışmamakta, ama sinema kulüpleri ve oyunlar gibi kültürel aktivitelere meraklılar. Şehirli orta sınıftan daha laik ve başlıca üniversite öğrencileri ya da teknoloji ve yani medyaya yetenekleriyle mezun olmuş kişiler.
  • Siyasi eylemciler ve bağımsız insan hakları eylemcilerinin ya da Şam Beyannamesi ve Komünist İşçi Partisi, Marksist sol hareketi ve Demokratik Halk Partisi gibi belli sol örgütleri gibi çeşitli organizasyon üyelerinin grupları ve de Suriye Kürt grupları • Güney Hauran bölgesindeki ve Deir al-Zour bölgesinin doğusundaki kabile grupları • Genelde barışçıl olan ve ibadet yerleri ya da şeyhleriyle alakalı kendi derneklerine bağlı dini gruplar. Harekete ait olduğu belli olan kişilerin ölüm cezasını gerektiren 49 nolu yasa gereğince hiç kimse üyeliğini açığa çıkarmaya hazır olmadığı için, bu dini grubun Müslüman Kardeşlerle alakalı olup olmadıkları bilinmemekte. Büyük çoğunluğu İslam’ın sosyal cereyanından etkilenmiş genç insanlar. Amaçlarından bazılarını paylaşmasalar bile, genelde siyasal İslam taraftarılar.   Devletin sahip olduğu medya, silahlı İslami grupların var olduğunu söyledi. Ama çoğu böyle militanların gerçekte var olmadığını, yalnızca Mukhabarat’ın bir uydurması olduğunu onaylamakta. Koordinasyon Kurulu mayısın başlarında protestoların çevresinin genişlemesi ve protesto hareketlerinin gönüllü genç liderlere emanet edilen görevlerin artması ile ortaya çıktı. Bu komiteler, protestolar boyunca ya da basit bir şekilde aynı bölgede bulunmaları sonucunda tanışmış adı geçen dört gruptaki genç adamları içermekte. Cumaları hazırlanan gösterilerin altında isme karar vermek, afiş yazmaya ve slogan tasarlamaktan uluslar arası medyaya göndermek için video kayıtlarını ayarlamaya kadar yeteneklerine göre ayrılmış birkaç gönüllüyü kapsamakta.
  Her bir Koordinasyon Komitesinin yapısı hangi bölgede çalıştıklarına göre farklılık göstermekte. Bir bölgede iki cinsin de katıldığı laik gençleri kapsarken, başka bir bölgede dini adamları üçüncü bir bölgede siyasal eylemcileri içerebilmekte. Bu komiteler protesto hareketlerinin en organize olmuş bölümleri. Bunlar, yaralı göstericiler için alternatif tıbbi ve cerrahi hizmetler sağlama, mağdurların ailesine yardım sağlamak için gereken fonu artırmaktan gösteriler ve protestolar sona erdikten sonra sokakları ve meydanları temizlemeye kadar protesto hareketlerini canlı bir şekilde ayakta tutan gerekli ihtiyaçları ve esasları topluma sağlayarak hizmet ettiler. Protestoların organize olmuş çekirdekleri gibiydiler. 
  Protestoların kızışması ve anlaşmazlığın evrimi ile farklı koordinasyon komitelerini bölgesel ve ulusal düzeylerde düzenlemek için yorulmak bilmez çabalar harcandı. Ama bu çabalar Suriye’deki siyasal karşıtlıkların parçalanmasının üstesinden gelmekte yeterli olamadı. Hatta güvenlik hizmetlerinin aktif alan liderliğine müdahale etmeye odaklanmaları gerçeği bazı koordinasyon komitelerinin dağılmasına ve güvenlik ihlalleri açmasına neden oldu.
  d)Karşı şiddet:
  Güvenlik çözümüne katılan rejim güçlerince yükselen şiddetle,- bazen meşru nefsi savunma şeklinde-  karşı şiddet ortaya çıktı. Bunların çoğu, protesto hareketinden ayrılan gruplar ve kaçakçılık halkaları diye adlandırılabilirler. Diğer karşı şiddetin olayları kabilesel bağnazlığa bağlanabilir ve kan davası ve misillemeyle ilişkilendirilebilir. Rejimin kendisinin de şiddet uygulamalarının olasılığını artırmak için Suriye’nin nüfusunun geniş bölümünü, özellikle kırsal alanları ve büyük şehirlerin varoş yerlerini silahlandırdığı da gösterilerden anlaşılmakta.
  Diğer bir taraftan, ayaklanmayı silahlandırma çağrıları gösteriler boyunca duyulmaya başladı, özellikle Koordinasyon komiteleri üzerine savaşın yolunda, onların barışçıl karakterlerinden vazgeçmeleri çağrısı yapıldı. Diğer şiddet sloganları; cumhurbaşkanını infaz ya da dış istila çağrısıydı. Böylece ayaklanmanın şiddete çekilmesi tehlikesi göstericilerin geniş bölümünü tehdit etti.
  Suriye devriminin adı geçen dört elemanının her birinin gidişatındaki değişim şu şekilde özetlenebilir: • Bastırıcı güvenlik güçleri şiddetin seviyesini artırmakta ve vatandaşları şiddete doğru sürüklemeye çalışmakta • Ordudaki bölünme ordu iç işlerindeki anlaşmazlıkları uyarmakta • Gösterilere katılan güçler kendi barışçıl karakterlerini korumak için çaba harcamaktalar • Şiddet çağrısı yapan gruplar protesto hareketlerinde daha görünür pozisyon almaktalar
  Özetle, şiddet yükselmekte ve ayaklanmanın barışçıl yapısını tehdit etmekte.
  Ayaklanma temel prensip olarak şiddet içermeyen metot benimsedi ve barışçıl doğasını korumaya uğraştı. Ama güvenlik çözümlerini sürdürerek ve bayan etmediği strateji ile rejim düzenli olarak protesto hareketinin barışçıl yapısını terk ettirmeye çalışmakta. Rejimin bu stratejiyi izlemesinin altında yatan amaçlar şunlar:
  • Ayaklanmayı zayıflatmak için iç çatışma durumu oluşturmak • Ayaklanmanın güvenilirliğini yok etmek • Ayaklanmayı rejimin sınırsız gücünü kullanabileceği askeri anlaşmazlık alanına sürüklemek • Kendi şiddetini toplum barışını koruma bahanesiyle adıyla meşrulaştırmak • Terörizmle savaşa katkıda bulunuyor bahanesiyle uluslar arası destek kazanmak Muhaliflerin zayıflığı ve ayaklanmadaki çeşitli güçlerin karşılıklı uyumsuzlukları, rejimin amaçlarına ulaşmasına şüphesiz yardımcı olmaktalar. 
  3. Toplumsal ‘Kuvözler’
  ’Kuvözler’ kavramı rejimin toplumdan korunmak için dönüştürmeye çalıştığı toplumsal oluşumu ima ediyor. Rejime bağlı bir hayat yaşadıkları için, bu toplumsal oluşumlar, kendileri için maddi ve manevi desteği depolama peşinde koşarlar. Bu kuvözler özellikle doğal olmayan siyasal gelişmelerin tecrübe edildiği toplumlarda; örneğin, organize edilmiş toplumsal bir temelden değil de üstten yönlendirilen devrim süreçlerinden ortaya çıkan otoritelerde, iyi gelişirler. Otoriteler, rejimi korumak için arabulucu ve destek temeli fonksiyonundaki karşı toplumu oluşturan bu kuvözleri üretir ya da uydurur. 
  Suriye’de u kuvözler iki kategoriye ayrılmakta. Başlıca modern öncesi toplumsal oluşumları temsil eden kültürle alakalı kuvözler (mezhepsel toplanmalar, kabileler, vb.) ve rejime ve protesto hareketlerine ilgi duyan toplumların bölümlerince temsil edilen ekonomiyle alakalı kuvözler. 
  a)Kültürle alakalı kuvözler
  Başlangıçtan beri Suriye rejimi; dini azınlıkları, özellikle Alevi toplumunu, devlet yetkilileriyle iletişim kurdurmaya çalıştı ve ayaklanmanın başından beri mezhepsel seferberliğin yönetilen bir kampanyasını devam ettirdi. Böyle yaparak iki metoda güvendi: Shabiha tarafından uygulanan zemindeki çıtlatma ve devlet tarafından medya üzerinden ya da rejim müttefiklerinin sahip olduğu özel medya üzerinden ima. Bu kampanyaların amacı azınlıkları sivil toplumdan uzaklaştırmak ve onlara, rejimi yalnızca azınlıkların güvenliklerini değil, Suriye’deki varlıklarını koruyan tek garantör olarak göstererek rejime bağlamaktı. Mezhepsel seferberlik politikası öncelikle ayaklanmayı geleneksel iki öcü ile; dış komplo ve İslam ile alakalı Selefiler ile (ve bazen Müslüman Kardeşleri), alakalandırarak ayaklanmayı şeytan gibi gösterme fikrine dayanmaktaydı. İslam dünyasındaki radikal gruplar, Sünni pelerininin altında bulunmayacak şeylere karşın köktenci ve sabit söylemleri kullanarak bu politikayı kuşkusuz kolaylaştırdılar.
  Bu mezhepsel seferberlik Suriye Hıristiyanlarını izole olmaya ve rejimden koruma arayışına sürükledi. Bazıları Avrupa’ya ve başka yerlere göç ettiler. Ayaklanmayı destekleyen birkaç kesin sese rağmen, büyük çoğunluğu, gelecekte uzun sakallı bir şeyhin İslami şeriat kanunlarını uygulatmak için kılıcını kaldırdığı bir form gözünün önüne getirerek endişelenip sessiz kaldılar. Hıristiyan mezhepleri ve rejim arasındaki bağ iki seviyede yanlış bir bilince dayanmakta: İlki, kendilerinin asıl sakinleri olduklarını unutarak, ülkedeki Hıristiyanların korumaya ihtiyacı olduğu görüşündeyken; ikincisi, bütün gerçekler, en azından toplum yaşamının içinde mezheplerden kaçmanın imkânsız ve zor olduğunu gösterirken, Selefiler’ in çatışmadaki galip taraf olduğunu düşünüp, durumu yanlış değerlendirmekte.
  Ülkedeki Hıristiyanların aksine, Alevi azınlığın büyük kısmı rejimin mezhepsel seferberlik kampanyaları sonucu kendilerini rejimle tanımladılar. Ve böylece barışçıl protestocular tarafından tekrarlanan ‘Rejimi devir!’ sloganı, ‘Alevileri yok et!’ yanılsamasıyla eşit hale gelmekte. Bu şekilde ayaklanma doğal bir düşman oldu ve katılan kişiler, toplumsal üyelikleri ne olursa olsun onları yok etmeyi düşünen ‘nefret edilen başkaları’ na dönüştüler. Şu andan itibaren, başkalarınca yok edilmeden önce, onlar yok etmeyi hedeflemekte. Bu yolla, evren ‘biz’ ve ‘onlar’ şeklinde ikiye ayrıldı ve yaşama çabası, onlara karşı mücadele etmeye ve onların bize karşı mücadelede önceliği ele geçirmesine izin verebilecek kapasitelerine zarar vermeye indirgendi. Rejimin acımasızlığına rağmen rejimle kendilerini özdeşleştiren bu bakış açısı, özellikle Homs ve Şam yakınlarında ikamet eden Alevi ailelerin büyük ölçüde köylere ve sahil kasabalarına göç etme olgusunca pratiğe konuldu. Bu durum shabiha grupları ve güvenlik güçleri tarafından gerçekleştirilen tutuklamalar, işkence ve baskınlarla onaylandı. Uydu üzerinden yayınlanan köktenci söylemlerce beslenerek, çoğu insan arasında gizli mezhepsel duyguları alevlendirdi ve ayaklanmaya nüfuz etmek için şişedeki tarikatçılığın kötü niyetli cinini ortaya çıkardı.
  b)Ekonomiyle alakalı kuvözler
  Karşı bir toplum üretme sürecinde rejimin ekonomiyle alakalı politikası; servetlerinin kaynağını rejime bağlayan ve hayatta kalmaları, servetlerinin daha da büyütmeleri rejime bağlı olduğundan, doğal olarak rejime bağlı ve rejimin koruyucuları olan varlıklı grupları üretti. Bu grupların çalışma alanlarına göre atfedilen farklı özellikleri -bürokrasi, alıcı(komprador), asalaklık, vb.- mevcut ve hepsi rejimin iş kurallarına dayanır. Bu kuralların ilki ve en önemlisi, bu grupların meşru güç ve yönetim sağlaması karşılığında, onları rejimin yatırımlarındaki güç pozisyonuna dâhil etmek ve sağlanacak kazancın bir bölümünü onlara bırakmak. Rejimdeki birisi kârdan pay almazsa Suriye’de ekonomik girişim aydınlığa kavuşmaz. Küçük ya da büyük bu payın önemi, girişimciye kâr sağlamasında yatmakta. Bu yüzden girişim bu paya, girişimci de rejimin adamlarına mahkûm. Bunun gibi, her zaman birbirini korumaya ve savunmaya gönüllü olacaklar. Ve ayaklanmanın başlamasından beri al- Hamshu, al-Aqqa, al-Anbouba, al-Ghreiwati ve al-As’ad gibi yeni zenginlerin rejimin askeri ve medyayla ilgili kampanyalarına cömertçe destek olmakta nasıl acele ettiklerini gördük.
  Geleneksel burjuvanın gelişmesi, ülkenin bağımsızlığından beri benimsenen iktisadi rejimin uçuculuğu yüzünden son derece çarpıtıldı.  Geleneksel burjuva; yaşaması ve doğal gelişimine dönmesi, rejim değişikliğine bağlı olduğu için diğer topluluklardan ayrılır. Hal bu ki, kendi yapısal zayıflığı ve korkusu yüzünden, bu grup, ayaklanmayla uğraşırken ‘birini korumak için birinin vaadini inkâr etme’ -taqiya- öğretisini uygulamakta. Ayaklanmanın başarılı olmasını ve rejim değişikliğini istemekte, ama spot altına konulmayacak (dikkat çekmeyecek) karışık duygular besleyen vasıtalar yolu hariç, ayaklanmaya katılmaya isteksiz. Belki; bu ikiyüzlü duruş, ayaklanma başladığından beri altı ay geçmesi ve ayaklanma alanının genişlemesine rağmen, Halep ve Şam gibi en büyük iki şehrin hareketsizliğini açıklamaktalar. 
  Kuvözler tarafından alınan yoldaki meydana gelen değişmeler şu şekilde özetlenebilir:
  • Gösterici kalabalığının giderek artan fanatizm (bağnazlık) ve radikalliğiyle karşılaşan Alevi toplumunun büyük kısmındaki bağnazlık ve radikallik, • Yeni zenginler ve rejimin ayrılmaz tam uyumu, bu arada geleneksel burjuvanın bu durumu izleyip, beklemesi.   Böylece, mezhepsel kutuplaşma güçlü bir şekilde görünmekte ve bu, ayaklanma ve rejim arasındaki var olan karşılaşmanın üzerindeki gölgeyi atmakla tehdit etmekte; malî bozulmanın baskısı da rejime savunmada sorun oluşturmakta.
  Ayaklanma, ‘tarikatçılığa hayır’ prensibini benimsemekte ve ulusal birliği korumaya çağırmakta. Ama rejim; mezhepsel çekişme oluşturmak için mezhepsel örgütlenmeyi kullanmakta ve bunun başarılı olması için de protesto hareketinin barışçıl karakterini yok etmeye çalışmakta.
  II. Mucizeyi Beklerken
  Ayaklanma, manevi ve siyasal temeli olarak üç tane ‘Hayır’ ı savunmakta; şiddete hayır, tarikatçılığa hayır ve dış istilaya hayır. Başlangıçtan bu güne kadarki altı ayda, temelde tüm vaadini gösterdi. Ayaklanmadaki bütün aktif dinamikler, kendi vaatleri açısından, bu temelin emirlerine göre; seçme ve vizyon, çalışmaktaydı. Ama rejimin güvenlik seçimini sürdürmek için başvurduğu korkunç şiddet ve muhalefetin uyum sağlamama ve zayıflığı ve geçmiş yıllardan inşa edilen düş kırıklığının büyüklüğü, çatışmada davranışların ve durumların bu temele dayanmasını sağladı. Şiddet artmakta, şiddeti savunanlar sayıca fazlalaşmakta, tarikatçılık veba gibi yayılmakta ve dış istila fikri ortaya çıkmakta. Doğru, böyle tutumlar ve durumlar şu ana kadar limitli kaldı, ama onların yayılmasındaki hız ve varlıkları, göz ardı edilmeyeceği anlamına gelmez. 
  Suriye ayaklanması, en azından siyasal olarak kaçınılmaz rejim değişikliğine doğru gelişmekte olan bir devrim hareketi olarak kök salmakta. Maruz kaldığı şiddetin boyutuna rağmen, büyümeye devam etmekte ve Suriye halkı ve uluslararasınca artan desteği kazanmakta. Bu nedenle, rejimin ayaklanmayı yok etme çabaları ümitsiz ve ulaşılamaz bir hayal. Aynı zamanda, güvenlik çözümlerinde direnerek ve siyasal çözümlerden kaçınıp erteleyerek, rejim; kendi mahkûmiyetine dayandığını, hiçbir şeyin, kendi cinayetinin ölçüsü ya da arkadaşları ve uluslar arası tehditlerin müracaatının, onu caydıramayacağını kanıtlamış oldu. Eğer rejim; Suriye halkının aşağılanma ve korku uyuklamasından uyandığını ve uzun yıllar Baas Partisi’nin kendilerinden çaldığı doğal hakları geri istemek için asil bir ayaklanma başlattığı ve ülkeyi tehdit eden ateşi söndürecek sorumluluğun yalnız kendisinde yattığı gerçeğini kavramayıp, bir mucize yapmazsa, barışçıl bir son getirilemeyecek zorlu bir dava olacak. Rejim, bir an önce güvenlik seçeneğini terk etmeye ve oluşturduğu zorluklar ve trajediler için hızlı çözümler bulmaya başlamalı. Rejim, iktidar tekeline son verip, çoğulcu bir sivil devlet için temel taşı koyacak gerçek ve acil reformları gerçekleştirme yolunu takip etmeli. 
  Suriye, böyle bir mucizeyi beklemekte… Bu arada cehennemin kapıları da sonuna kadar açık ve ateş yaklaşmakta...