Suriye Krizinde Yeni Dinamikler ve Riskler

Suriye krizinde 2018 yılı, iç savaşın yeni bir aşamaya geçmesine neden olacak kritik gelişmeleri beraberinde getirdi. Öncelikle Suriye rejimi güçleri ile ABD arasında Suriye’nin doğusu için yürütülen yarış sonuçlandı ve taraflar arasında Fırat Nehri’nin fiili sınır oluşturduğu bir statüko ortaya çıktı. İkinci olarak rejim güçleri, ülkenin orta kısmında kalan Şam çevresi, Hama ve Humus’taki muhalif ceplerin tamamını ele geçirmeyi başardı. Son olarak da Türkiye, Zeytin Dalı Harekatı’nı gerçekleştirerek Afrin ilçesinin tamamında kontrolü ele geçirdi. Türkiye böylece Fırat Kalkanı bölgesi ile İdlib arasında coğrafi bağlantıyı sağlayarak bütünlüğü olan bir coğrafyada nüfuz sahibi olmayı başardı. Bütün bu gelişmeler neticesinde Suriye iç savaşında askeri cepheler ülkenin kuzey, doğu ve güney sınırlarına hapsedilmiş oldu.

Bu yeni durumun ortaya çıkardığı en önemli sonuç, Suriye iç savaşında vekiller vasıtası ile yürütülen güç mücadelesinin bundan sonra devletlerin doğrudan karşı karşıya geleceği yeni bir aşamaya geçecek olması. Zira Suriye rejimi ve destekçilerinin bundan sonra yapacağı her askeri hamle, sadece muhalifler ya da YPG değil onun arkasındaki bölgesel ya da uluslararası güç ile de karşı karşıya gelmesi anlamına gelecek. Bu durum Suriye krizinde çatışmanın düzeyinin düşeceği anlamına gelebilir. Zira artık her askeri hamlenin maliyeti bütün taraflar için yüksek olacak ve hiçbir aktör zorunda kalmadıkça bu maliyeti üstlenmek istemeyecektir.

 

Rusya-İran ittifakında çatlak

Bu durum Suriye’de çatışmaların ya da güç mücadelesinin biteceği anlamına gelmiyor. Ancak askeri taktikler değişebilir ve siyasi müzakereler/anlaşmalar öne çıkabilir. Bu açıdan ilk örnek, güney cephesi olacak gibi. Ürdün sınırında yer alan Dera vilayetinin içinde kalan muhalif bölge, Astana’dan ayrı olarak Rusya, ABD ve Ürdün arasında imzalanan bir anlaşma ile çatışmasızlık bölgesi ilan edilmişti ve burada uzun süredir sessizlik hakimdi.

Son olarak Şam çevresindeki tüm muhalif alanları ele geçiren rejim güçleri, ABD ve Türkiye nüfuz alanlarına kıyasla zayıf halka olarak gördüğü güney cephesine yöneldi ve Dera’ya önemli sayıda askeri güç sevk etti. Bu gelişme Rusya arabuluculuğunda ABD, rejim, İsrail ve İran arasında dolaylı görüşmeleri tetikledi. Müzakerelerin muhtemel kazananı Rusya ve Suriye rejimi olacak. Bu cephede İsrail açısından en büyük risk unsuru, Hizbullah ya da İran yanlısı diğer milis güçlerin varlığı. İsrail kendi sınırlarında İran etkisine izin vermemek ve Suriye genelindeki İran nüfuzunu sınırlandırmak için son aylarda Suriye içindeki İran hedeflerine dönük hava saldırıları gerçekleştirmişti. Nükleer anlaşmanın iptali nedeniyle artan ABD baskısı da İran’ı daha fazla köşeye sıkıştırdı. Bu gelişmelere paralel olarak İran’ın, Suriye’deki müttefiki Rusya ile arasındaki görüş ayrılıklarının da arttığı görülüyor. Geçen haftalarda Rus lider Putin, Soçi’de Beşşar Esed’i ağırladı ve bu görüşme sonrası yapılan basın açıklamasında her iki ülkenin, Suriye’deki tüm yabancı güçlerin geri çekilmesi konusunda mutabık kaldığı açıklandı. İlginç olan ise Rusya’nın İran güçlerini ve Iran destekli milisleri de kastettiği yorumlarının yapılmış olmasıydı. İranlı yetkililerin “hiçbir ülkenin kendilerine Suriye’den çekilme baskısı yapamayacağı” yönündeki açıklamaları ise Suriye konusunda iki müttefik arasındaki görüş ayrılığı, hatta rekabetin arttığını açıkça ortaya koydu. Rusya şimdilik İran güçlerinin Suriye’den çıkmasını sağlayamasa da İsrail ve ABD baskısını kullanarak İran’ın güney cephesi operasyonuna katılmamasını ve hatta İranlı güçlerin İsrail sınırından 70-80 km içeriye çekilmesini sağladı. Rusya’nın koordine ettiği anlaşma sonuca varırsa İran’ın çekilmesi karşılığında da ABD Ürdün sınırında yer alan Tanaf üssünden çekilecek, muhalifler de Ürdün sınır kapısını ve kontrol ettikleri bölgeleri rejime devredecek. Suriye rejimi böylece bütün zayıflığına rağmen bölgesel ve uluslararası aktörlerin güç mücadelesinden faydalanarak ve kendini kötü alternatifler arasında tercih edilen kılarak konumunu güçlendirmeyi başarmakta.

 

ABD korumasındaki bölgelere operasyon ihtimali

Güney cephesinde sonuca ulaşılmasını takiben iki bölge öne çıkacak. Bunlar Türkiye için kritik önem taşıyan ve çevresinde 12 gözlem noktasının kurulması ile fiilen Türk nüfuz alanına dönüşen İdlib ile ABD koruması altındaki YPG bölgeleri. Suriye lideri Esed gecen hafta Rus medyasına yaptığı açıklamada “YPG bölgelerinin ya müzakere ya da güç yoluyla geri alınacağını” açıklayarak sıradaki hedefin Suriye’nin doğusu olabileceği mesajını verdi. ABD daha önce rejim güçlerinin Fırat Nehri’nin doğusuna geçme girişimine yüzün üzerinde Suriye askeri, İran yanlısı milis ve Rus paralı askerleri öldürerek sert bir cevap vermişti. Rusya’nın Fırat’ın doğusunda ABD ile kendisini doğrudan karşı karşıya getirecek bir hamlede bulunması mümkün görünmüyor. İran üzerindeki baskının da arttığı bir dönemde Suriye rejiminin ABD koruması altındaki bir bölgeye kapsamlı operasyon başlatması gerçekçi değil.

Rejim muhtemelen ilk seçenek olarak YPG ile anlaşma yoluna giderek Suriye’nin doğusuna dönmenin yollarını arayacaktır. Buna dönük olarak da taraflar arasında görüşmelerin yapıldığına ilişkin haberler basına yansımaya başladı. Operasyon seçeneğinin gerçekçi görünmediği ve müzakere yoluyla anlaşma sağlanamadığı bir durumda, rejimin ABD’ye karşı bir “yıpratma savaşına” girişmesi yüksek ihtimal. Tam da böyle bir ortamda Halep, Rakka ve Haseke’den 70 aşiret temsilcisi bir araya gelerek “Suriye’nin doğusunu yabancı güçlerden temizlemek amacıyla yeni bir güç oluşturduklarını” açıkladı. Rejim yanlısı bu gücün kurulmuş olması askeri anlamda çok anlamlı olmayabilir. Ancak esas önemli olan rejimin bundan sonraki aşamada ABD, Fransa ve YPG’ye karşı mücadelede nasıl bir yöntem kullanabileceğini göstermesi açısından anlamlı. Rejim ABD’nin Suriye’den çekilmeyi kabul etmemesi durumunda ABD ve YPG karşısında olan yerel dinamikleri kullanarak Suriye’nin doğusunda oyunbozan rolü oynayacağı ve bu bölgeyi ABD açısından güvensiz bir alana dönüştüreceği mesajını vermektedir.

Rejimin radarında olan diğer bölge ise İdlib. Ancak İdlib, Türkiye açısından kritik önemde ve bu bölgeye dönük tek taraflı girişimlere karşı Türkiye’nin güç kullanma ihtimali yüksek. Türkiye, İdlib’e askeri birliklerini, Rusya ve İran ile koordineli şekilde yerleştirdi. Türkiye’nin 12 gözlem noktasını tamamlamasını takiben Rusya ve İran da kurmaları gereken 12’şer gözlem noktasını tamamlamak için çalışmalarını hızlandırdı. Türk gözlem noktaları tek başına askeri açıdan caydırıcı olmayabilir. Ancak buradaki sürecin Rusya ve İran ile koordineli yürütülmesi, İdlib’e saldırının Türkiye’ye saldırı anlamına gelecek olması rejimin hamlelerini sınırlandıracaktır.

 

Türkiye, Münbiç'te somut adımlar bekliyor

ABD ve Türkiye arasında Münbiç konusunda yürütülen müzakerelerin sonucu da Suriye rejiminin bir sonraki hamlesini belirlemede etkili olacak. ABD ve Türkiye’nin Münbiç için belirlediği yol haritasına göre YPG bölgeden çekilecek, ABD ve Türk orduları bölgede ortak denetim sağlayacak ve Münbiç için yeni bir sivil konsey oluşturulacak. Türkiye, Münbiç modelinin başarılı olması durumunda aynı sürecin Suriye’nin doğusu için de işletilmesini talep ediyor. Münbiç modelinin planlandığı şekilde uygulanması uzun vadede Suriye’nin doğusunun ABD-Türkiye ortak nüfuz alanına dönüşmesi anlamına gelebilir.

Bu senaryoda, Türkiye YPG sorununu sınırlandırmaya başarsa da Rusya ve İran ile sürdürdüğü işbirliği zayıflayacaktır. ABD-Türkiye işbirliğinin başlaması Rusya, İran ve Suriye rejiminin İdlib ve hatta Fırat Kalkanı bölgesindeki Türk varlığına dönük istikrarsızlaştırma girişimlerini tetikleyecektir. Diğer taraftan YPG de ABD’nin bıraktığı boşluğu Suriye rejimi ve İran ile doldurmak isteyecektir. İkinci ihtimal ABD’nin Münbiç konusunda sadece zaman kazanmak ve Türkiye baskısını azaltmak için göstermelik adımlar atmaya devam etmesi. Türkiye’nin ilk tercihi Münbiç ve Fırat’ın doğusu konusunu ABD ile anlaşarak çözmek olacak. Ancak Türkiye, Münbiç yol haritası konusunda somut adımların atılmadığını görmesi durumunda Suriye’de Rusya ve İran ile olan işbirliğini derinleştirebilir. Bu durum rejimin İdlib’e dönük hamlelerini erteletecek ve bir sonraki mücadele alanı konusunda Suriye’nin doğusunu öne çıkaracaktır.

 

Bu yazı 7 Haziran 2018 tarihinde Anadolu Ajansı Analiz Haber bölümünde “Suriye krizinde yeni dinamikler ve riskler” başlığı ile yayınlanmıştır.