Suriye Olayları ve Türkiye

Doç. Dr. Mehmet ŞAHİN, ORSAM Ortadoğu Danışmanı, Gazi Üni. Uluslararası İlişkiler Bölümü kemahan@yahoo.com
2011’in Mart ayında Suriye’de başlayan yönetim karşıtı halk hareketi ve Suriye’deki Beşar Esad yönetiminin söz konusu halk hareketine karşı ortaya koyduğu orantısız güç sadece Suriye’yi değil başta Türkiye olmak üzere Ortadoğu’yu da bir kavşağa getirmiştir. Olayların başlamasından bu yana geçen sürede meydana gelen olaylar göz önünde bulundurulduğunda Ortadoğu’da yeni bir çıkmaz sokağa girildiği anlaşılmaktadır.

Suriye’de mevcut yönetimden memnun olmayan halk siyasi reform talebi ile ortaya çıkmıştır. İlk başlarda söz konusu talep rejim içi talep gibi gözükse de gelinen nokta itibariyle rejim karşıtı bir yapıya bürünmüştür. Tunus, Mısır örneğini göz önünde bulunduran ve uluslararası (Batı) desteğini yanında bulan rejim karşıtı muhalefet grupları talepleri konusunda geri adım atmayacağı anlaşılmıştır. Nitekim gelinen noktada rejim karşıtı gösteriler Suriye’nin her bölgesinde kendini göstermektedir.

2000 yılında Suriye Cumhurbaşkanı olan Beşar Esad başa geçtiği günden bu yana reform yanlısı söylemiyle kendini göstermiştir. Ortadoğu’da Arap Baharı diye tanımlanan mevcut düzenden memnun olmayan halk hareketlerinin başlamasıyla ve Mart 2011’de Suriye’ye sıçraması üzerine Beşar Esad yönetimi reform yanlısı söylemini bazı ufak adımlarla destekleyerek sürdürse de muhalifleri tatmin edecek bir değişimin önünü açamamıştır. Hatta tam tersi, muhaliflere karşı acımasızca davranmaktan geri durmamıştır. Peki Esad Yönetimi neye dayanarak söz konusu sert tavrını sürdürmektedir? Bu sorunun hem Suriye’nin iç (toplumsal/dini) yapısıyla hem de bölgesel ve uluslararası konjonktürle ilgisi vardır. Toplumsal/dini anlamda heterojen bir yapıya sahip olan ve azınlık (Nusayri) yönetiminde olan Suriye’de her ne kadar ciddi muhalif hareketler olmaktaysa da, rejimin yanında olan grupların oranı ve devlet aygıtına (siyasi/ekonomik/askeri/istihbari) sahip olan Esad yönetiminin direncini artırmaktadır. Bu iç sebebin yanında uluslararası alanda Suriye’ye karşı tek sesliliğin oluşmaması da Esad yönetimi için ayrı bir motivasyon kaynağıdır. Bunun yanında Afganistan, Irak, Libya ve Mısır’da sürecin nasıl şekilleneceği netleşmeden Suriye’ye karşı Batı’nın müdahalesini zorlaştırmaktadır. Bölge devletleri ise bu süreçte içinden çıkılmaz sorunlarla dolu olan Ortadoğu’da yeni bir müdahalenin sebep olacağı sorun istememektedirler. Bütün bu gelişmeler de göstermektedir ki, Suriye kendi bir çıkmaza girdiği gibi bölgeyi de bir çıkmaza doğru sürüklemektedir.

Gelinen nokta itibariyle, Suriye’de ki Besar Esad’ın başında olduğu Baas rejiminin devam etmesi zor gözükmektedir. Çünkü ne Ortadoğu eski Ortadoğu ne de dünya Soğuk Savaş döneminin dünyasıdır. Dünyanın ve Ortadoğu’nun ontolojisi değişirken Suriye’nin mevcut rejimini sürdürmesi imkânsızlaşmaktadır. Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle birlikte mevcut Suriye yönetimini her ne pahasına olursa olsun destekleyecek güçlü bir uluslararası güç kalmamıştır. Bunun yanında Ortadoğu’da ise hem dengeler değişirken hem de siyasal/toplumsal yapı değişim sürecine girmiştir. Bugün itibariyle Ürdün hariç tutulacak olursa Suriye’nin bütün komşularında (bazı konularda sorunlar olsa da) demokratik seçimler yapılmaktadır ( Türkiye, Irak, Lübnan, İsrail, Filistin). Bütün bunlara rağmen Suriye’de ki Esad yönetiminin mevcut haliyle arkaik rejimini sürdürmesi imkansızlaştırmaktadır. İç ve dış meşruiyeti her geçen gün kaybolan Esad yönetiminin uzun süre devam edemeyeceği anlaşılmaktadır. Fakat söz konusu yönetimin sona ermesinin nasıl gerçekleşeceği ve sonrasının nasıl şekilleneceğini kestirmek (Irak, Libya örneği de ortadayken) kolay olmamaktadır.

Esad yönetimi süreci kötü yöneterek hem Suriye’yi hem de Ortadoğu ve Türkiye’yi yeni bir sürece doğru sürüklemektedir. 1998’den bu yana beklenmeyecek şekilde Suriye’yle model komşuluk diye tanımlanabilecek (vizelerin kalkması, ortak projeler,  Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi gibi girişimler başta olmak üzere) bir ilişki türü geliştiren Türkiye, Esad yönetiminin halkına karşı kabul edilemez mevcut davranışını göz önünde bulundurarak Suriye yönetimine karşı yeni bir tutum takınmak zorunda kalmıştır. Bu süreçte Türkiye’nin beklentisi ilk baştan bu yana Suriye’deki değişimi Esad yönetiminin inisiyatifinde ve barışçıl şekilde gerçekleşmesidir. Çünkü Türkiye şunu iyi bilmektedir. Değişimin kaçınılmaz olduğu durumda iç dönüşümünü sağlayamayan inatçı yönetimler (Irak/Saddam, Libya/Kaddafi) dış müdahalenin önünü açmaktadırlar. Dış müdahale ise otoriter şeytanlaş(tırıl)mış yönetimlerin gitmesini sağlasa bile, müdahalenin gerçekleştirildiği ülke ve bölge içinden çıkılmaz bir hal almaktadır. Hatta müdahale yapılan ülkenin siyasi ve toplumsal kimliği bozulmaktadır. Bu süreçte tarihi düşmanlıklar gün yüzüne çıkarken/canlanırken yeni düşmanlıklar oluşmaktadır. Bunun en açık kanıtı Afganistan ve Irak’ta yaşananlardır.

Son dönemde Suriye’de yaşanan olaylar konusundaki Türkiye’nin tavrının bu şekilde okumak daha doğru olacaktır. Fakat, Suriye’de yaşanacak değişime Esad yönetimi öncülük etmediği sürece Suriye’nin demokratik sürece doğru evrilmesinde tek başına Türkiye’nin çabaları yeterli olmayacaktır. Buna karşın, İran’ın ise bunca sorununa rağmen destek verdiği Esad yönetimini mevcut haliyle sürdürmesine ekonomik, siyasi ve askeri gücü yeterli olmayacaktır. Bu durumda olaylar mevcut haliyle devam ettiğinde Suriye’ye karşı yürütülen siyasi baskı/yaptırımlar artacak, bu yeterli olmadığında akabinde ekonomik yaptırımlar gündeme gelecek (ki bu durum Türkiye açısından hiç iyi olmayacaktır) bu da sonuç vermediğinde askeri seçenek de gündeme gelecektir.

Suriye’de ki olayların bu şekilde gelişmesi Ortadoğu’da yeni güvenlik sorunlarını beraberinde getirecektir. Bu durum Türk Dış Politikasında son on yılın tersine güvenlik ağırlıklı bir sürecin yaşanmasına sebebiyet verecektir. Türk dış politikasında son yıllarda ağırlık kazanan “sorunsuz ilişki”, “yumuşak güç”, “ekonomik işbirliği” gibi yaklaşımların geri plana atılmasına sebep olacaktır.

Bütün bunlar göz önüne alındığında Türk Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun Suriye ziyaretinin önemi daha iyi anlaşılmaktadır. Türkiye’nin yürüttüğü bütün çabanın arkasında yatan sebep, değişimin barışçıl olması ve bölgede, Türkiye’nin yanı başında yeni bir işgal görmek istememesidir. Türkiye’nin Suriye konusunu ciddiye almayı gayet doğaldır hatta bir zorunluluktur. Çünkü Suriye konusu 2003 yılında ABD’nin Irak’ı işgal etmesinden bu yana Türkiye’nin karşılaştığı en ciddi dış politika (Başbakanın deyimiyle iç politika sorunu) sorunudur.