Suriye Rejimi Yargı Kıskacında: Koblenz Mahkemesi Süreci

Suriye’deki protesto gösterilerinin başlamasından bu yana on yıl geçmiştir. Bu süre içinde yarım milyondan fazla Suriyeli hayatını kaybederken ondan çok daha fazlası yaralanmış ve milyonlarcası da mağdur duruma düşmüştür. Yaşanan insani trajedi tüm boyutlarıyla aydınlanmaya başlarken bu duruma sebep olanların yargı önünde hesap vermiyor olması mağdurların olduğu kadar uluslararası kamuoyunun da tepkisini çekmektedir. Bu noktada Uluslararası Ceza Mahkemesine (UCM) yapılan başvurular büyük oranda sonuçsuz kalmıştır. UCM’den sonuç alınamaması üzerine Avrupa’da en fazla Suriyeli mülteciye ev sahipliği yapan Almanya, evrensel yargılama yetkisini kullanarak Esad rejiminin işlediği suçları yargıya taşıma kararı almıştır. Suriye’de bulundukları süre içinde Esad rejimi istihbaratı için çalıştıkları tespit edilen İyad el-Garib ve Enver Raslan’ın yargılanma süreci Nisan 2020’de Koblenz Eyalet Yüksek Mahkemesinde başlamış ve Şubat 2021’de İyad el-Garib’in davası karara bağlanarak cezası kesinleşmiştir. Koblenz’de alınan bu karar, Suriye’de işlenen savaş ve insanlık suçlarının cezasız kalmayacağı yönündeki beklentileri kuvvetlendirmiştir.

İyad El-Garib ve Enver Raslan Davaları
İyad el-Garib, 2018 yılında Suriye’den Almanya’ya göç etmiştir. El-Garib’in rejim istihbaratı için çalıştığı Alman makamları tarafından tespit edilmiş ve ülkeye geldikten yaklaşık bir yıl sonra tutuklanmıştır. El-Garib’in 2011 yılında başlayan rejim karşıtı halk protestolarında en az 30 eylemciyi gözaltına alarak işkence yapılan hapishaneye götürdüğü, sanığın da itirafları ile mahkemede kanıtlanmıştır. Koblenz Eyalet Yüksek Mahkemesi, kanıtlar üzerinde şüphe kalmayınca el-Garib’i insanlığa karşı suç işlenmesine yardımcı olmaktan 24 Şubat 2021’de 4,5 yıl hapse mahkûm etmiştir. Bu dava, insanlığa karşı suçlar için Esad rejimi üyelerine yönelik dünyadaki ilk cezai takibat olma özelliğini taşımaktadır.  

Rejimin sıradan bir istihbarat görevlisi olan el-Garib’in yargılanması, ilk dava olma özelliği taşısa da daha büyük davaların habercisi olduğu söylenebilir. Öyle ki 2019 yılında Berlin’de tutuklanan ve rejimin üst düzey istihbarat görevlilerinden olduğu düşünülen sanık Enver Raslan’ın mahkeme süreci devam etmekte ve Raslan, insanlığa karşı suç işlemenin yanı sıra tecavüz ve cinayet suçlarından da yargılanmaktadır. Suriye istihbaratı El Muhaberat’ın üst düzey görevlilerinden olan Raslan’ın 2011-2012 yıllarında “dünyadaki cehennem” olarak nitelendirilen Şam’daki el-Hatib Hapishanesi’nin sorumlusu olduğu belirtilmekte ve davasının Ekim 2021’e kadar sürmesi beklenmektedir. En az 4 bin kişiye yapılan işkencelere nezaret ettiğinden şüphelenilen Enver Raslan, 58 kişinin de ölümünden sorumlu tutulmaktadır. Tüm bu iddiaların kanıtlanması durumunda Raslan’ın ömür boyu hapse mahkûm edilmesi beklenmektedir. Bu iki dava, emsal niteliği taşıması nedeniyle rejimin suça karışmış bütün üyeleri için yargı yolunun açılmasını beraberinde getirebilir.


Koblenz Sonrası Muhtemel Süreç
Esad rejiminin işlediği savaş suçları ile ilgili UCM’ye bugüne kadar yapılan başvurular BMGK’dan soruşturma izni çıkmaması üzerine sonuçsuz kalmıştır. Diğer bir ifadeyle Rusya ve Çin’in vetoları, Esad rejiminin bu platform üzerinden yargılanmasının önünü tıkamıştır. Fakat evrensel yargı yetkisine sahip olan ülkeler, suçun nerede ve kim tarafından işlendiği fark etmeksizin yargılama yetkisine sahip olduklarından dolayı BMGK’nın onayına ihtiyaç duymadan hukuki süreç başlatabilirler. Dolayısıyla Almanya bu yetkisini kullanarak Esad rejimi üyelerine yönelik harekete geçmiş, İyad el-Garib ve Enver Raslan’ı tutuklayarak yargılamıştır. Bu durum dikkate alınarak Almanya gibi evrensel yargılama yetkisine sahip olan diğer ülkelerin de bu yönde adım atması teorik açıdan mümkündür. UCM’den sonuç alamayan siyasi muhalifler, evrensel yargılama yetkisi olan ülkelere ayrıca başvuru yaparak hukuk arayışlarını devam ettirmektedir. Bu noktada, Almanya’da İyad el-Garib’in davasının sonuçlanmasından hemen sonra muhalifler harekete geçerek evrensel yargılama yetkisine sahip ülkelerden olan Fransa’da da girişimlerde bulunmuştur. Esad rejiminin 2013’te Doğu Guta’ya düzenlediği kimyasal saldırının savaş suçu ve insanlığa karşı suç olduğunu gerekçe gösteren 3 sivil toplum kuruluşu, Paris Adli Mahkemesine 1 Mart 2021’de deliller sunarak Esad rejiminin yargılanması talebinde bulunmuştur.

Koblenz’de devam eden sürece ek olarak, Fransa başta olmak üzere İngiltere, Avusturya, İsveç ve Norveç’te de Esad rejimi görevlilerine yönelik davalar sürmektedir. Ayrıca İspanya, İtalya ve Belçika’da da rejimin insanlığa karşı işlediği suçlara yönelik bazı yasal süreçlerin devam ettiği görülmektedir. Dolayısıyla Koblenz’de verilen kararın diğer Avrupa ülkelerinde Esad rejimine karşı görülen davalar için bir öncül olduğu ve örnek teşkil edebileceği söylenebilir. Savaş mağdurlarının Esad rejiminin işlediği suçların cezasız kalmayacağına olan inancı Koblenz’de alınan kararla yeniden yeşermiştir. Dolayısıyla Avrupa ülkeleri başta olmak üzere dünyanın birçok ülkesinde Esad rejimine karşı yeni davaların açılması muhtemeldir.

Rejime karşı yeni davaların açılması, Avrupa ülkelerine sığınan eski rejim görevlilerinin birbirlerini ihbar ettikleri bir süreci de başlatabilir. Öyle ki el-Garib’in Koblenz’de, Enver Raslan hakkında Alman otoriteleri ile iş birliği yaptığı bilinmektedir. Bu durumun el-Garib’in alacağı cezada hafifletici sebep olarak mahkeme heyeti tarafından göz önünde bulundurulması gerektiği el-Garib’in avukatları tarafından mahkemede dile getirilmiş ve beş buçuk yıl ceza alması beklenen el-Garib dört buçuk yıl ceza almıştır.  Dolayısıyla rejimin eski görevlilerinin birbirleri hakkındaki ifadeleri ile soruşturmaların daha da derinleşeceği ve rejim üyeleri hakkında önemli delillere ulaşılacağı düşünülmektedir.

Sezar’ın Sızdırdığı Fotoğrafların Sürece Etkisi
Suriye’de Esad rejiminin işlediği insanlık suçlarını ve işkencelerini, dünya kamuoyunun gözü önüne seren Sezar kod adlı Suriyeli askerî polisin çektiği fotoğraflar Koblenz’deki mahkemede delil olarak sunulmuştur. Sezar tarafından çekilen 500 binden fazla fotoğrafın 6.786’sı rejim tarafından aç bırakılarak veya işkence yapılarak öldürülen insanlara aittir. Tüm bu fotoğraflar adli tıp bilimci Markus Rothschild tarafından incelenmiş ve bunların davada çok önemli somut kanıtlar olarak kullanılabilecekleri yönünde mahkemeye görüş sunulmuştur. Böylece Esad rejiminin savaş suçlarına ve insanlığa karşı işlediği suçlara yönelik başlatılan hukuki süreçlerde bu fotoğrafların somut delil olarak kullanılmasının ilk adımı da atılmıştır. Tanıkların ifadelerinin yanında Sezar’ın çektiği bu fotoğraflar, sanıklara isnat edilen suçların kanıtlanabilmesi açısından hukuki sürecin seyrinde kritik bir öneme sahip olacaktır.

Sonuç
Koblenz Mahkemesi ile Esad rejimi üyelerine karşı başlayan hukuki süreç her ne kadar savaş mağdurları açısından büyük bir memnuniyetle karşılanmış olsa da bu sürecin bazı riskler barındırdığı göz ardı edilmemelidir. Koblenz’deki duruşmada yer alan tanıkların yüzlerini kapatarak ifade vermek zorunda kaldıkları gerçeği dikkate alındığında bu insanların kimliklerinin ortaya çıkmasının hem kendileri hem de Suriye’de kalan akrabaları açısından bir güvenlik sorunu yaratması muhtemeldir. Diğer bir ifadeyle hukuki süreç devam ederken tanıkların kimlikleri ile ilgili yaşanacak herhangi bir zafiyetin yeni trajedilere yol açması ihtimali dikkate alınması gereken önemli bir konudur.

Koblenz’deki hukuki sürecin önemi, rejimin işlediği savaş suçlarının cezasız kalmayacak olması üzerinden değerlendirilse de bu sürecin bir etkisi de Suriye krizinin siyasi çözümüne katkı sunma noktasında olabilir. Öyle ki Cenevre ve Astana platformları ile Anayasa Komitesinde devam eden süreçler dikkate alındığında, Şam yönetiminin siyasi çözüm odaklı bir politik tutum sergilediğini söylemek güçtür. İç savaş sırasında işlenen savaş suçları ve insanlığa karşı suçlara bir de siyasi çözüm noktasında rejimin isteksiz tavırlarının eklenmesi uluslararası kamuoyunun tepkisini çekebilir. Dolayısıyla Koblenz’de başlayan hukuki sürecin etkilerini hafifletmek için arayışa girmesi beklenen Şam yönetiminin en önemli hamlelerinden biri siyasi çözüm noktasında bazı tavizler vermek olabilir.