Suriye’ye Askeri Müdahale Tartışmaları

Oytun Orhan, ORSAM Ortadoğu Uzmanı
21 Ağustos’ta Suriye’nin başkenti Şam’ın banliyölerinde gerçekleşen kimyasal silah saldırısı iki buçuk yıldır süren iç savaşın yeni bir aşamaya geçmesine neden olabilir. ABD, iç savaşta kimyasal silah kullanımı daha önce kırmızı çizgi olarak ilan etmişti. Son saldırı ile beraber 1000’in üzerinde Suriyelinin kimyasal silah saldırısı sonrası hayatını kaybettiği iddiaları ABD’nin askeri müdahalede bulunacağı yönünde tartışmaları beraberinde getirdi. ABD Dışişleri Bakanı Kerry’nin kimyasal silah kullanımı sonrasında Suriye konusunda yaptığı açıklamalar Suriye’ye yönelik bir askeri operasyonun güçlü işareti olarak algılandı. Bu noktadan itibaren ABD’nin Suriye’de askeri operasyonuna kesin gözüyle bakılıyor. Esas soru operasyonun boyutu, mahiyeti ve hedefi ne olacaktır.
 
İki buçuk yıldır ABD’nin Suriye’ye askeri müdahale etmemesine, bu konuda çekimser olmasına neden olan koşullarda radikal bir değişim ortaya çıkmamıştır. Dolayısıyla saldırının yaklaşık birkaç günle sınırlı olması bekleniyor ve rejim değişikliğini amaçlamadığı anlaşılıyor. Savaş gemileri aracılığı ile denizden füze saldırılarına kesin gözüyle bakılıyor, bunun yanı sıra hava saldırıları olması da muhtemel görünüyor. Müdahalede kimyasal silah tesislerinin, hava savunma sistemlerinin ve bazı askeri hedeflerin vurulması muhtemeldir. Ancak esas önemli olan “askeri müdahalenin taktiksel ve stratejik hedefi nedir” sorusunun yanıtıdır. ABD’nin hedeflerini dört ana başlık altında sınıflandırabiliriz:
 
- Birincisi, kimyasal silahların bir daha kullanılmaması konusunda güçlü bir mesaj vermek.
 
- İkincisi, Suriye’de sahada Beşar rejimi lehine değişen askeri üstünlüğü muhalefet yönünde dengelemek. Suriye ordusunun Kusary ve Humus’ta elde ettiği kazanımlar dengenin rejim lehine değişmesine neden olmuştu. ABD açısından şu aşamada ne rejimin yıkılması ne de muhalefetin bastırılması tercih edilecek bir seçenek değildir. Dolayısıyla sınırlı bir askeri müdahalede bulunarak söz konusu süreci durdurmak ve dengeyi sağlamak istemektedir.
 
- Üçüncüsü, tarafları (özellikle Beşar rejimini) siyasi çözüme zorlamak. Beşar son dönemde elde ettiği başarılar neticesinde siyasi çözüme yanaşma ya da masaya otursa bile sahada zafer kazanmış taraf olarak taviz verme konusunda istekli değildi. Müdahale muhtemelen İkinci Cenevre Konferansı’nın yolunu da açmayı hedeflemektedir. Beşar rejimini muhalafet ile eşit koşullarda Cenevre’ye getirmeye ikna etmeyi amaçlamaktadır.
 
- Dördüncüsü ve asıl önemlisi Beşar’ın güçlü askeri alt yapısının omurgasını zaman içinde kırmak. Artık ABD dahil herkes Suriye’de iplerin elden kaçtığının farkındadır. Bundan sonra Suriye’deki istikrarsızlığın bölgesel etkilerinin en az seviyede tutulması en önemli hedeflerden biridir. Bu noktada Suriye ordusunun elinde bulunan füzeler, kimyasal silahlar ve Rus yapımı tüm gelişmiş silahlar bölge güvenliğine tehdit oluşturmaktadır. Bu silahların Esad’ın elinde olmasından ziyade kontrol edilmesi imkansız bir yapıya sahip dağınık askeri muhalefetin eline geçmesi tüm bölge ama özellikle de İsrail açısından için felakat anlamına gelebilir. Çünkü muhalefet bünyesindeki bazı gruplar içinde en az Esad rejimi ve hatta ondan daha radikal biçimde İsrail karşıtı düşünce hakim konumdadır. Esad rejimi en azından kontrol edilebilir ve çoğu zaman rasyonel hareket etmesi beklenen bir aktördür. Ancak muhalefet bu açıdan daha büyük risk oluşturmaktadır. ABD, Suriye’nin güçlü silah sistemleri ortadan kaldırılırsa tarafların bölgeye daha az tehdit oluşturarak savaşabileceğini düşünmektedir.
 
ABD yönetimi de askeri müdahalenin amacının rejim değişikliği olmadığını zaten açıklamıştır. Rusya’nın almış olduğu pozisyon ABD’nin sıralanan hedefleri güttüğü varsayımını desteklemektedir. Zira sıralanan hiçbir hedef Rusya’nın itiraz edeceği konular değildir. Hatta yakın zaman öncesine kadar ABD ve Rusya’nın Suriye’de siyasi çözüm konusunda anlaştığı düşünülecek olursa Rusya’nın söz konusu hedefler çerçevesinde bir ABD operasyonuna çok sert şekilde karşı çıkması beklenmemelidir. Eğer müdahalenin hedefleri sıralanan başlıklar ise bu Suriye’de iç savaşın devam edeceği anlamına gelmektedir. Ayrıca sahadaki duruma göre ABD’nin sınırlı askeri operasyonlarının devamının gelebileceği de söylenebilir.
 
Söz konusu müdahale bölgede üç devleti hedef haline getirebilir. Suriye ve müttefiklerinin (İran ve Hizbullah) doğrudan ABD başta olmak üzere Batı’ya misilleme şansı bulunmuyor. Bu aktörler etkili oldukları Lübnan’ı karıştırabilir ya da bölgede Batı’nın müttefikleri olan İsrail, Türkiye ve Ürdün’ü çeşitli şekillerde cezalandırma yoluna gidebilirler. Dolayısıyla Suriye’ye müdahale sonrası Türkiye’nin saldırıya maruz kalması ihtimal dahilindedir. Suriye ve İran’ın genel mücadele yönetmi düşünüldüğünde doğrudan saldırı yerine dolaylı saldırıda bulunması yüksek ihtimaldir. Bu konuda birkaç ihtimal bulunuyor. Birincisi, Reyhanlı benzeri çok sayıda sivil kaybına yol açacak, toplumsal infial yaratacak terör saldırılarının gerçekleştirilmesi. İkincisi, Türkiye’nin yakın çevresinde ülkelerde Ankara’nın siyasi, diplomatik, ekonomik ve toplumsal varlığına yönelik faili belli olmayan saldırılarının yapılması. Üçüncü ihtimal, Kürtlere yönelik açılım sürecinin sabote edilmesi. Dördüncü ihtimal, Ortadoğu’nun en güçlü çatışma dinamiği haline gelen mezhepsel çatışmaların Türkiye’ye taşınmasına çalışılmasıdır. Yaklaşık 920 km olan Türkiye – Suriye sınırının Hatay-Yayladağı kesimi dışında genel olarak düz ovalık araziden oluşması, son dönemde uygulanan politikalar neticesinde sınırın buharlaşması saldırı ihtimalini arttırmaktadır. Bu nedenle Türkiye’nin sınır güvenliği arttıracak önlemleri acilen alması gerekmektedir.