Analiz

Suriye’de İran Destekli Milisler: Profiller ve İşlevleri

İran, Suriye’de halk ayaklanmasının ardından zayıflayan Esad rejiminin güvenlik unsurlarına doğrudan nüfuz edebilmek amacıyla krizin ilk günlerinden itibaren ordu güçlerine ek olarak yeni silahlı güçleri savaş sahasına gönderme yönünde hamleler gerçekleştirmiştir. Mazisi 1980’li yıllara dayanan Şebbiha yapılanmasını Ulusal Savunma Güçleri (USG) adı altında yeniden şekillendirme sürecinde etkin rol oynayan Tahran, rejimin savunma siyasetine nüfuz etmek hususunda USG’den arzu ettiği sonucu elde edememiştir. Irak tecrübesi, İran destekli milislerden oluşan Haşdi Şabi yapılanmasının uzun bir sürecin ardından yasal bir kolluk kuvveti hâline gelmesi ve İran’ın Irak’a bağlı yasal güçler üzerinde doğrudan etki sahibi olmasıyla sonuçlanmıştır.

 

Her ne kadar Suriye ve Irak’ın toplumsal yapıları ve bölgesel aktörlerle ilişkileri farklılık yaratıyor olsa da İran’ın bölgedeki nüfuzunu arttırarak Lübnan üzerinden Akdeniz’e ulaşma stratejisinde Şam en az Bağdat kadar önem teşkil etmektedir. Bu sebeple Tahran USG güçlerine ek olarak farklı silahlı unsurlar üzerinden de Suriye’de nüfuzunu arttırma yolunu seçmiştir. Beşar Esad’ın kardeşi Mahir Esad’ın komutasındaki ordu birliği 4. Zırhlı Tümen İran Devrim Muhafızları ve Hizbullah ile yakın iş birliği hâlinde olup Tahran’ın rejim ordusu içerisindeki en önemli uzantısı konumundadır. 4. Zırhlı Tümen, birlikte hareket ettiği diğer İran destekli milis güçlerle birlikte güney Suriye’de hem Rusya himayesindeki eski  muhalif unsurları hedef alan politikalarıyla bölgedeki İran varlığını güçlendirmekte hem de Captagon başta olmak üzere uyuşturucu maddelerin üretim ve lojistik süreçlerinde görev alıp Esad rejiminin illegal finansman kaynağı olan uyuşturucu kaçakçılığında başrolde bulunmaktadır.

Her ne kadar 4. Zırhlı Tümen, rejim ordusu içinde otonomiye sahip ve İran ile hayli yakın temasta olsa da başta Mahir Esad olmak üzere Baas rejiminin doğrudan uzantısı ve kuruluşu ve bir Baas gücü olması itibarıyla bu çalışmanın çerçevesinin dışında kalmaktadır. Bu çalışma, ortaya çıkışları ve inşa süreçleri açısından USG unsurlarıyla benzerlik gösteren Yerel Savunma Güçleri (YSG) ve literatürde “Şii milisler” adı altında tasnif edilen İran destekli mezhepçi milis güçleri ve bu güçlerin İran’ın bölge siyasetindeki işlevlerini ele alacaktır.

Tahran, USG üzerinden ulaşmaya çalıştığı lakin başaramadığı Esad rejimi savunma güçleri içinde resmî bir uzantıya sahip olma amacına, YSG yapılanmasıyla ulaşmıştır. USG’nin resmî bir zemine yerleştirilememesi ve Rusya’nın süreç içerisinde bir kısım USG unsurları üzerinde etkisini arttırması USG’yi İran hedeflerinden uzaklaştırmıştır. Buna alternatif olarak 2013’te kurulan, ilk etapta Halep, Deyrezzor ve Rakka’da teşkilatlanan YSG ise 2017’de rejim tarafından alınan bir kararla rejim ordusunun resmî bir parçası olarak kabul edilmiş ve İran için Haşdi Şabi sonrası ikinci bir örnek olarak kayıtlara geçmiştir. Silah ve mühimmat desteği, askerî eğitim ve maaş ödemeleri dâhil sırtını tamamen İran ve Lübnan Hizbullahı’na dayayan YSG unsurları kısa süre içerisinde on binlerce kişilik bir güç hâline gelerek sahadaki en etkili rejim unsurlarından biri hâline gelmiştir.

Sayıları 50 bini bulan YSG unsurlarına yine sayıları zirve dönemlerinde toplamda 40 bini aşan Afgan, Pakistanlı, Iraklı, Lübnanlı ve yerel Şii milis unsurları eklenince Tahran’ın sahada dengeleri belirleyecek bir güce ulaştığı görülmektedir. Söz konusu bu milis güçlerin tamamında İran’ın tepeden tırnağa nüfuzundan söz etmek mümkün değildir. Kudüs Tugayı hem İran hem Rusya ile dirsek temasında olan ve konjonktüre göre bu iki aktörden birine daha yakın konumlanan bir örnek olarak mevcuttur. Keza İran ile yakın teması haricinde rejim istihbarat unsurları, Baas Tugayları, Cumhuriyet Muhafızları ile iş birliği içinde olan grupların varlığından söz etmek de mümkündür.

İran’ın Suriye’de USG ve YSG’yi inşası, önce Lübnan Hizbullahı daha sonra yerli ve yabancı Şii milisleri sahaya sürmesi, savaşın seyrine rejim lehine etki etmiştir. Bununla birlikte bu müdahale rejim güvenlik siyasetinin merkezinde rejim ordusunun olduğu senaryonun artık yeniden uygulanması imkânını ortadan kaldırmış ve rejim blokunu ele geçiren “milisleşme” furyasının dinamosu olmuştur. Suriye’de başat aktör olmak isteyen Rusya, rejim ordusunu kendi kontrolündeki 5. Kolordu üzerinden dönüştürüp etkin bir aktör hâline getirme yolunu seçmesine rağmen milisleşme furyasının üstesinden gelemeyince kendisi bir milis sponsoru aktör hâline gelmiştir. Nitekim, Esad rejimi istihbarat unsurları da Tahran ve Moskova’nın zirveye çıkan nüfuzlarına rağmen sahada var olabilmek amacıyla rejim ordusunu merkezîleştirip tek bir büyük güç yapma yolu yerine, milisleşmede pay sahibi olmayı tercih etmişlerdir. Öyle ki rejim sahada kendisi adına milis güçlere sahip olan savaş ağalarını göstermelik seçimlerde parlamentoya sokarak hem taltif etmiş hem de Suriye’nin bugününde milislerin taşıdığı önemi de gözler önüne sermiştir.

Ayaklanmanın henüz ilk döneminde Şebbiha yapılanması üzerinden şiddetle gösterileri bastırmak politikasının destekçisi olan Tahran’ın Irak tecrübesinden hareketle Suriye’de de milisler üzerinden teşkilatlanmak için fırsat kolladığı söylenebilir. Lakin Tahran’ın bu süreci başlatması rejim ordusunun savaşın ilk bir buçuk yılı içerisinde firarlar dâhil olmak üzere verdiği büyük kayıplar ve sahada kayıpları tersine çevirecek kapasiteyi gösterememesinin ardından gerçekleşmiştir. USG ve YSG yapılanmalarıyla yerel unsurlar üzerinden sahaya nüfuz eden İran, kendi ihracı olan yabancı milisleri de eş zamanlı olarak devreye sokmuştur. Lübnan Hizbullahı’nın Kuseyr’de muhaliflere karşı başarısız kalan rejim ordusunun yanında savaşa girip gidişatı rejim lehine döndürmesi kısa vadede Humus’ta orta vadede ise Şam ve çevresinde dengenin rejim lehine bozulmasına yol açmıştır. Seyyide Zeyneb Türbesi’nin merkeze alındığı kutsal bir savaş söylemi üzerine Şii milislerin Suriye’ye sevkine başlayan Tahran kısa sürede pek çok cepheye bu milislerden sevk etmiştir. Kuseyr’in ardından Halep’te Şii köyleri Nubl ve Zehra’ya ciddi sayılarda milis yerleştiren İran, Halep’te yıllarca süren savaşta şehrin kuşatmasında bu güçlerden faydalanırken hâlihazırda Türkiye ve SMO’nun kuzey Halep’teki birliklerini de yine bu milisler üzerinden taciz ve tehdit etmektedir. Halep’in güneyinde ise Afgan Fatımi Tugayı binlerce milisiyle şehrin kuşatılma sürecinde İran adına büyük işlev görmüştür.

Başkent Şam’da ise özellikle doğu Guta bölgesinde Lübnan Hizbullahı’nın kullanıldığı görülmüştür. 2013’te gerçekleştirilen kimyasal saldırı ve Guta’daki insanlık dışı kuşatma pratiklerinde rejim ordusu kadar İran destekli Şii milislerin de önemli rol oynadığı bilinmektedir. Bu açıdan bakıldığında savaşın en kanlı iki cephesi olan Şam ve Halep’te İran destekli milisler hem savaşın kaderinin değişmesinde rol oynamışlar hem de uluslararası hukukun konusu olan pek çok savaş suçunun faili olarak tarihe geçmişlerdir. İran destekli milis güçler rejim ordusunun işlevsel bir yapı olma özelliğini kaybettiği, rejimin sürekli toprak kayıpları yaşayarak kan kaybettiği bir dönemde sahneye çıkmıştır. Rejimin ilk önce hayatta kalmasında daha sonra da Rusya’nın müdahalesiyle birlikte avantajlı konuma gelmesinde pay sahibi olan bu güçler, 2022 itibarıyla İran’ın doğu Akdeniz rotasında “nüfuz inşası” ve “diğer aktörleri dengeleme” hedeflerinde kullandığı yegâne araçlardır.

Kuzeyde Türkiye’ye, güneyde ve doğuda ABD’ye, rejim kontrolündeki alanların genelinde de Rusya’ya karşı bir denge aracı olarak kullanılan milis güçler ayrıca Tahran’ın bölgede ideolojik olarak kendine bir zemin hazırlamasına da yardımcı olmaktadır. Tüm bunların yanında ise ekonomik olarak yıkım yaşayan ülkede hem rejimin ayakta kalması hem de milislerin operasyonel maliyetinin azaltılması illegal finansman yollarının kullanılmasına yol açmıştır. Bu da İran destekli milislerin tüm bölgeyi etkileyen Suriye merkezli uyuşturucu ağı için hayati rollere sahip olması anlamına gelmektedir.