Suriye’de Şii Milislere Ne Olacak?

2011 yılında başlayan Suriye iç savaşı artık son evresine girmiş görünüyor. Gerek bölge ülkeleri ve küresel güçler arasında yaşanan rekabet, gerekse Avrupa Birliği’nin güvenliği ve uluslararası terörizm gibi konularda önemli sınanmaların yaşandığı sahnede bugünün en önemli sorularından biri; ABD’nin Suriye’den çekilme kararından sonra Suriye’deki İran destekli Şii milislerin geleceğinin ne olacağı. Tahran, 2012'den beri eğitim, silah ve istihbarat paylaşımı şeklinde geniş kapsamlı askeri yardımlarla Beşar Esad rejimini destekliyor. İran Ortadoğu'daki en önemli müttefiklerinden biri olan Esad rejimini elli bin militanın üzerinde bir Şii milis gücüyle desteklemekte. Tahran bu şekilde; ABD, İsrail ve Suudi Arabistan'a karşı bir politika tesis etmeyi, Suriye’ye komşu Lübnan’da İsrail ile mücadele eden Hizbullah’a askeri destek sağlamayı ve İran’dan Lübnan’a uzanan kara koridorunun en önemli durağı olan Suriye’yi korumayı amaçlıyor. Bu nedenle Suriye’nin ve bu çerçevede oluşan kırılgan ittifakların geleceği yukarıdaki soruya verilecek cevaba göre şekillenecek.

Şii Milislerin Potansiyeli
ABD Başkanı Donald Trump, Rusya, İran ve Suriye’deki diğer aktörlerin ABD’nin çekilme kararından mutsuz olacağını belirtse de Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov kararı doğru bir adım olarak değerlendirdi. İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Behram Kasımi’nin “İlk günden itibaren ABD’nin bölgedeki varlığı hataydı, mantıksızdı ve istikrarsızlığın nedeniydi.” şeklindeki ifadeleri ise Tahran’ın karardan pek mutsuz olmadığının göstergesi. ABD’nin Irak ve Afganistan işgallerinin yarattığı güç boşluklarını doldurma konusunda oldukça tecrübeli olan İran, 2012’den beri “Sünni radikalizmi” bahanesiyle Suriye’de etkisini genişletiyor. Rakamlar kesin olmamakla birlikte, İran’ın Suriye savaş sahasında Devrim Muhafızları’nın yanı sıra Lübnan Hizbullah’ı, Iraklı Şii milis grubu Haşdi Şaabi içerisindeki bazı fraksiyonlar, Afganistanlı Şiilerden oluşan Fatimiyyun Tugayı, Pakistanlı Şiilerin kurduğu Zeynebiyyun Tugayı ve bazı küçük grupları içeren elli binin üzerinde milise sahip olduğu tahmin ediliyor.

1979 İran devriminden sonra, Tahran’ın vekalet güç kullanma kültürü ilk olarak İran-Irak savaşı sırasında gelişti. Mayıs 2018 Irak seçimlerinde ikinci olan Fetih grubunun lideri Hadi el-Amiri’nin Bedir Tugayları ve bugün Lübnan siyasetinde oldukça etkin olan Hizbullah bu konuda ilk örnekler. Irak işgali sonrasında Iraklı Şii milisleri destekleyen İran, Suriye’de de 2012’den itibaren Irak, Afganistan, Pakistan, Bahreyn ve Yemen gibi ülkelerden devşirdiği, Devrim Muhafızları Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani liderliğindeki Şii milisleri kullanıyor. Carnegie Uluslararası Barış Vakfı’nın derlediği verilere göre, Ocak 2012 ile Ocak 2018 arasında İran destekli milisler Suriye savaş sahasında üç bin kayıp verdi. Suriye'de öncelikli olarak kendi kuvvetleri yerine Hizbullah’ı konuşlandırmayı tercih eden Tahran, 535 İran uyruklu asker ve 10’u aşkın generalini kaybederken, aynı sürede 1,213 Hizbullah milisi ve 75 subayı öldü.

Hizbullah’ın ardından, Ali Rıza Tavassoli tarafından kurulan ve savaşa dahil edildikten bu yana 841 ölümle Tahran'ın Suriye'deki Şii yabancı lejyonları arasında en fazla kayıp veren ikinci grup da Afgan Fatimiyyun Tugayı oldu. Şam'daki Seyyide Zeyneb Türbesini korumak için Suriye'de savaşa gönüllü katıldıkları iddia edilse de ölen Şii Afganların cenazelerinin İran’a defnedilmesi aradaki illiyet bağına işaret ediyor. Pakistan’daki Şii azınlığın uğradığı baskıdan korunmak için kurulduğu öne sürülen Zeynebiyyun Tugayı ise Suriye savaş sahasında 153 kayıp verdi. Grubun komutanlarından Abbas Musavi, Pakistanlı Şiilerin “neredeyse on beş yıldır” Süleymani'nin Kudüs Gücü ile temas halinde olduğunu belirtiyor. Zira, 2009’da İran ruhani lideri Ali Hamaney’in emriyle resmî ideolojiyi yaymak ve İranlı olmayan Şii din adamları yetiştirmek amacıyla İran’ın Kum kentinde El-Mustafa Üniversitesi’nin kurulduğu biliniyor. Son yıllarda yaklaşık 80 bin mezun veren bu üniversitenin önemli sayıda mezununun Suriye’de İran safında savaştığı iddia ediliyor. Bununla birlikte, İran, kendi çıkarlarına uygun bir sosyal yapı oluşturmak için Şii milisleri ve ailelerini Suriye’de savaştan kaçanların boşalttığı yerlere yerleştiriyor. Savaşa katılan İranlı olmayan Şiilere daimî oturma izni ve aileleri için İran vatandaşlığı verdiği belirtilen Tahran’ın zaten Şam'da yaşayan yaklaşık beş bin Şii Afgan vatandaşını da Tavassoli üzerinden İran cephesinde savaşa katılmaları konusunda ikna ettiği yaygın bir şekilde değerlendiriliyor. Rusya ve Esad rejiminin memnun olmadığı İran’ın Suriye’deki milis gücü ve Şii nüfus politikaları, Tahran’ın bölgedeki kalıcılığının işareti olarak okunuyor.

Kasım Süleymani ile yakın ilişkisi olduğu bilinen Ebu Mehdi El-Mühendis’in operasyon komutanlığını yaptığı Haşdi Şaabi içindeki Asaib Ahl el-Haq, Harakat Hizbullah el-Nujaba, Ketaib Hizbullah, Bedir Tugayları ve Kataib Seyyed al-Shuhada gibi Iraklı Şii milis grupları da İran’ın Suriye’deki askeri gücünün parçaları. 1983 yılında Kuveyt’teki ABD ve Fransız büyükelçiliklerini bombalamak ve 1985’te Kuveyt Emirine suikast girişiminde bulunmak ile suçlanan Mühendis’in Suriye sahasında etkin olan Ketaib Hizbullah isimli milis grubu 2009'da Washington tarafından terör örgütü ilan edilmişti. Ayrıca ABD, Asaib Ahl el-Haq ve Harakat Hizbullah el-Nujaba’yı da yabancı terör örgütleri listesine almayı planlıyor. Irak savaş sahasında oldukça deneyimli olan Haşdi Şaabi milislerinin Suriye'deki sayısı fazla olsa da kaybı 112 olarak diğer gruplara nispeten az. Bu nedenle, Suriye’de örgütün askeri amaçlar yerine siyasi propaganda ve sınır güvenliğini öncelemekle ilgisi de olabilir. İran yanlısı Bedir Tugayları lideri Hadi el-Amiri ve eski Başbakan Nuri el-Maliki’nin Haşdi Şaabi’nin resmi lideri Falih el-Fayyad’ın Irak İçişleri Bakanı olması konusundaki ısrarından dolayı Adil Abdulmehdi liderliğindeki Irak kabinesinin bir türlü tamamlanamaması, Tahran’ın Suriye’deki milis politikalarının geleceği hakkında fikir veriyor. Nitekim Suriye'de en etkin Şii milislerden Haşdi Şaabi’nin Irak siyasetindeki artan nüfuzu, İran’ın Şii milis konseptini sadece çatışma ve savaş zamanları için geçici bir enstrüman olarak görmediğine, aksine uzun vadeli bir araç olarak düşündüğüne işaret edebilir. Suriye’de de varlık gösteren Iraklı Şii milislerin kendi ülkelerinde siyasette etkinlik göstermeleri, Suriye ile var olan askeri ilişkilerini farklı kanallarla çeşitlendirebileceklerini akıllara getiriyor.

Kırılgan İttifaklar Zarar Görüyor
Kasım 2015'te yaşanan uçak krizinin ardından Türkiye ile Rusya ilişkilerinin yeniden düzelmesi ve Suriye rejiminin Rus ordusu ve İran destekli Şii milislerin yardımıyla askeri kazanımlar elde etmesi savaşın seyrini değiştirdi. İran, Rusya ve Türkiye’nin öncülüğünde Suriye savaşına siyasi çözüm aramak için 2017 başında başlatılan Astana müzakerelerinin iki aktörü Ankara ve Tahran’ın savaş sonrası Suriye’de Şii milislerin rolleriyle ilgili çıkarları farklılaşıyor. Ana gündemi IŞİD ve muhalif grupların etkinliğini azaltmak olan Esad rejimi ve Rusya, İran’ın faaliyetlerini şimdilik görmezden geliyor. Hem muhalif grupları destekleyip hem de Astana grubu içerisindeki dengeleri gözeten Türkiye, Şii milislerin barış sürecinde büyük sorun olacağının farkında. Özellikle ABD’nin çekilme kararı sonrası Astana grubunun Suriye’de olası barış ihtimalini konuşabilmesi için Şii milisler konusunda uzlaşması elzem. Bu açıdan Astana sürecinin geleceğinin Suriye’deki İran destekli milis grupların kaderi ile bağlantılı seyretmesi kuvvetle muhtemel. Suriye’deki Şii milislerin varlığı yalnızca Astana için önemli değil, aynı zamanda ABD’nin de desteklediği, Birleşmiş Milletler nezdindeki Cenevre barış görüşmelerini de doğrudan etkileme gücüne sahip.

ABD’nin Kudüs’te büyükelçilik açması ve İran nükleer anlaşmasından çekilmesi İsrail’i sevindirse de Suriye’den ani çekilme kararı İsrail’in güvenlik kaygılarına çarpan etkisi yapıyor. İsrail Başbakanı Binyamin Netenyahu’nun "ABD’nin iki bin askerini Suriye'den çekme kararı politikamızı değiştiremez. İran'ın askeri anlamda yerleşme çabalarına karşı hareket etmeye devam edeceğiz, gerekirse operasyonlarımızı genişleteceğiz." ifadeleri Şii milisler konusunda gerilimin artacağına işaret ediyor. Hizbullah'ın Suriye iç savaşına dahil olmasından oldukça rahatsızlık duyan İsrail, örgütün askeri kapasitesini genişlettiği bahanesiyle Suriye ile Lübnan arasında seyreden Hizbullah araçlarını defalarca bombaladığı gibi Suriye’deki İran destekli milislere ve stratejik tesislere füze ve roket saldırıları da gerçekleştirdi. Tahran’ın Hizbullah’a Suriye üzerinden hava yoluyla silah göndermeye başlamasından endişelenen Netanyahu, aralık ayında ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo ile yaptığı görüşmede, Beyrut’un Hizbullah’ın üzerine gitmemesi halinde askeri yöntemlere başvuracağını söylemişti. İsrail, Suriye ordusunun Hizbullah ve İran ile faaliyet gösterdiği Halep’ten Hama, Humus ve Şam’a uzanan hattan endişe duyuyor. Tahran’ın Şam ve Beyrut’a karadan yaptığı silah sevkiyatını önemli ölçüde engelleyen ABD’nin El-Tanf üssünden çekilmesi bu endişeyi perçinledi. İran’a yönelik yaptırımlar bağlamında Suriye’de de faaliyet gösteren bazı Iraklı Şii milis gruplarını terör örgütü listesine alan ABD, 1997’de terör örgütü listesine alınan Hizbullah’ın lideri Hassan Nasrallah'ın oğlu Cevad Nasrallah'ı geçtiğimiz ay ’küresel terörist’ listesine alsa da İsrail’in çekilme kararı sonrası sertleşmesi kaçınılmaz görünüyor. Bu bağlamda İsrail’in ABD’nin çekildiği bir Suriye düzleminde İran ve desteklediği Şii milislerle daha sert bir mücadeleye girişme ihtimali yüksek.

Geçtiğimiz eylül ayında İsrail'in Suriye’ye hava saldırıları düzenlediği sırada Suriye savunma sistemi tarafından Rusya'ya ait askeri bir uçağın düşürülmesi tansiyonu yükseltmişti. Rusya, olaydan İsrail’i sorumlu tutarak sert bir dille uyarsa da kendi üslerindeki gelişmiş füze savunma sistemlerini İsrail jetlerine ve füzelerine karşı kullanmamıştı. İsrail’in İran’ın Suriye’deki varlığından duyduğu endişe nedeniyle, Suriye’de barışın tesisinin ötesinde Rusya’yla ilişkilerde küresel bir gerilimi tetikleme potansiyeli mevcut. Özellikle de ABD'nin Suriye’den çekilme kararıyla birlikte Türkiye, İran ve İsrail'in çıkar ve beklentilerini dengeleme konusunda Rusya’nın sorumluluğunun artacağı bu dönemde gerilim tırmanabilir. Nitekim Türkiye'nin Suriye’nin kuzeyine operasyon hazırlığı, PYD'nin durumu ve Şii milislerin geleceği de büyük ölçüde Rusya ile ilişkilerin seyriyle şekillenecek. ABD'nin Suriye'den çekilme kararının ardından PYD heyetinin Moskova ve Şam'a giderek Türkiye'nin olası bir operasyonuna karşı sınırların korunmasını talep etmesi ve korunmasız kaldığı için Rusya ve rejimin güvencesini araması İran’a fırsatlar sunuyor. Hatırlanacağı üzere, 2011’de Suriye’de başlayan ayaklanmalar PKK’yı politika değişikliğine itmiş ve aynı yıl Tahran yönetimi ile ateşkes ilan eden PKK, PJAK’ı İran topraklarından çekmişti. Tahran’ın PKK ile anlaşması hala devam ediyor ve desteklediği Haşdi Şaabi’nin Sincar’da bazı konularda PKK ile koordineli hareket ettiği dikkate alındığında PYD’yi Suriye’deki Şii milislerle barıştırma ve PYD’nin Şam ile ilişkilerini güçlendirmesi için yardım etme yeteneği var. Bu açıdan yakın vadede Ankara ile Tahran ilişkilerinin gerileceğini öngörmek mümkün.

Suriye’deki varlığını uzun yıllar IŞİD’le mücadeleye bağlayan ABD, tamamen çekileceğini ilan etse de buradaki faaliyetlerini İran’ın çevrelenmesi stratejisi çerçevesinde yeniden inşa edeceğinin sinyallerini son dönemde sıkça veriyor ve bu stratejinin uygulanabilirliğinin koşullarından biri İran’ın ve desteklediği paramiliter güçlerin Suriye’den çıkarılması. Her ne kadar Suriye’den çekilse de Irak’ın Anbar kentinde Suriye sınırına yakın iki üs kurması, Irak’ın Suriye’deki IŞİD mevzilerini vurması ve Trump’ın Türkiye’nin IŞİD’i temizleyeceği yönündeki ifadeleri ABD’nin Suriye’deki süreci takip edeceğinin göstergesi. İran’ı çevreleme politikasını iki bin askerle yapamayacağının farkında olan ABD’nin bu konuyu Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Mısır gibi Sünni aktörlere bırakma ihtimali üzerinde duruluyor. Bu bağlamda Arap Ligi’nin tekrar Suriye'yi kabul etmeye hazırlanması, Bahreyn, Suudi Arabistan ve BAE’nin Şam ile diplomatik ilişki kurma planları, Sudan Cumhurbaşkanı Ömer el-Beşir'in Şam ziyareti ve BAE'nin Şam'daki büyükelçiliğini altı yıl aradan sonra tekrar açması İran ile gerilimin tırmanacağının işareti olabilir. ABD’nin çekileceğini açıkladığı Suriye’de İsrail, Türkiye ve Suudi Arabistan İran’ın Suriye’deki etkinliğini kırmak için Şii milislere yönelik politikalarını sertleştirebilir. Buna karşılık “Şii hilali” projesiyle bölgedeki varlığını birleştirme arayışında olan ve bugüne kadar Suriye savaşında 30 milyar doların üzerinde harcama yapan Tahran’ın kısa vadede, daha fazla can ve para pahasına olsa bile, Suriye’deki nüfuzunu sürdürmeyi deneyecek. Bu bağlamda Tahran’ın başrolde olduğu yeni bir istikrarsızlık unsurunun kapıda olduğu ve bunun Suriye’de barış arayışlarını zorlaştırabileceği söylenebilir.