Suriye’de Terörizmi Finanse Eden Petrol Anlaşması

ABD merkezli Delta Crescent Energy LLC petrol şirketi; Suriye’nin kuzeydoğusunda petrol çıkarmak, işlemek ve ticaretini yapmak üzere ana omurgasını YPG/PKK’nın oluşturduğu, SDG ile uluslararası hukuka aykırı nitelikte bir petrol anlaşması imzalamıştır. Taraflar arasında anlaşmaya varılabilmesi için 2019 yılı başlarından itibaren çeşitli müzakereler yürütüldüğü bilinmektedir. Bu sürecin nihayetinde imzalanan anlaşma, Cumhuriyetçi Senatör Lindsey Graham ve YPG’nin sözde genel komutanı Mazlum Kobani arasında gerçekleşen bir telefon görüşmesi sonrasında 31 Temmuz Cuma günü kamuoyuna duyurulmuştur. Anlaşma, Suriye’nin kuzeydoğusunda tek taraflı özerklik ilan eden fiilî yapının siyasi olarak tanınması ve ABD güçlerinin bölgede belli bir süre daha kalacağını göstermesi bakımından önemlidir. Anlaşma bunun yanı sıra YPG/PKK öncülüğünde kurulan fiilî yapının finanse edilmesi, Suriye’nin toprak bütünlüğünün ve siyasi birliğinin tehdit edilmesi açılarından da tartışmalıdır.

ABD öncülüğündeki Uluslararası Koalisyon Sözcüsü Myles Caggins anlaşmanın duyurulmasından kısa bir süre önce, 29 Temmuz’da Rimeylan kasabasındaki askerî üste bir basın toplantısı düzenlemiştir. Burada yapılan açıklamalarda, anlaşmaya dair sinyaller açık bir şekilde verilmiş ve bu tarz adımların gelecekte daha fazla atılabileceği mesajı verilmiştir. Caggins toplantıda yaptığı açıklamada, çok sayıda şirketin Fırat’ın doğusundaki ABD askerî üslerine hizmet etmek; Haseke ve Deyr ez-Zor şehirlerindeki projelere destek sunmak için koalisyona çağrıda bulunduğuna dikkat çekmiştir. Caggins ayrıca YPG’nin kontrolünde yer alan bölgelerdeki yerel konseylere destek sağlama taahhüdünde bulunmuştur.

Delta Crescent Energy LLC şirketi henüz Şubat 2019’da faaliyete geçmiştir ve şirket hakkında çok az bilgi söz konusudur. Şirketin ortakları arasında geçmişte önemli pozisyonlarda görev almış kişiler bulunmaktadır. ABD'nin eski Danimarka Büyükelçisi James Cain, ABD Özel Kuvvetler’den (Delta Force) emekli James Reese ve İngiliz petrol şirketi Gulf Sands'in eski yöneticisi John P. Dorrier Jr. şirket ortaklarındandır. Şirket ortakları arasında yer alan James Reese’in, ABD’nin Suriye’deki varlığını güçlü bir şekilde savunduğu ve Suriye’nin kuzeydoğusundan vazgeçmemesi gerektiğini dile getirdiği görülmektedir.

ABD enerji şirketinin Suriye’de faaliyet gösterebilmek için ABD Hazine Bakanlığına bağlı Dış Varlıklar Kontrol Ofisinden, Nisan 2020 ayında lisans aldığı iddia edilmektedir. Alınan lisans, Suriye rejimine yönelik diğer ABD yaptırımlarından etkilenmeyecek bir statüdedir. Buradan 17 Haziran 2020’de yürürlüğe giren, temelde Suriye rejimi ve destekçilerini çevreleyerek siyasi sürecin içine çekmeyi hedefleyen Sezar Suriye Sivil Koruma Yasası’ndan YPG bölgelerinin etkilenmeyeceği taahhüdü verildiği anlaşılmaktadır. Söz konusu yasa ile petrol, doğalgaz, petrol ürünleri ve enerji sektörlerine yatırım, onarım, teknik destek, hizmet ve mal satışı yasaklanmıştır. Yasanın hedef bölgeleri Suriye rejimi, İran ve Rusya’nın kontrol ettiği alanlar olarak tanımlanmış; YPG’nin kontrol ettiği alanlar istisna sayılmıştır. Suriye’de petrol, tahıl ve pamuk gibi stratejik ürünlerin üretim bölgelerinin çoğunun YPG kontrolündeki alanlarda olduğu ve ülkenin doğal kaynakları üzerinde Esad rejiminin hâkimiyetinin olmadığı; enerji, su ve gıda güvenliğini tahkim edemediği için dış desteğe ihtiyaç duyduğu bilinmektedir. Bölgeden çıkarılan petrolün önemli bir kısmı Suriye rejimi bölgelerine satılmaktadır ve bu ticaret ağının yasa kapsamında zarar görecek olması YPG kanadında endişeye neden olmuştur. YPG, kontrolü altındaki bölgelerin doğrudan hedef alınmamasına rağmen pratikte bunun mümkün olmayacağını belirtmektedir.  Buna bağlı olarak, ABD’nin Uluslararası Koalisyon Danışmanı William Robak’ın YPG kontrolü altındaki bölgelerin yaptırımların etkisinden uzak tutulması için yerel yönetimlerle çalışmalar yürüttüğü ortaya çıkmıştır.

ABD’li enerji şirketi, varılan petrol anlaşması gereği YPG’ye iki modüler rafineri sağlamayı kabul etmiştir. Bölgeden çıkarılan ham petrolün geliştirilmesi ve ihraç edilmesi gibi alanlarda da gereken desteğin sağlanacağı belirtilmiştir. Çıkarılan petrolün bir kısmı örgütün ihtiyaç duyduğunda bölgede kullanabilmesi amacıyla yerel olarak rafine edilmesi, diğer kısmının ise Kuzey Irak ve Türkiye üzerinden ihraç edilmesi planlanmıştır. İhraç edilecek petrolün iki farklı rota üzerinden uluslararası piyasaya sevk edilebileceği düşünülmektedir. Bu kapsamda bölgede üretilen petrolün ilk güzergâhı olarak Kerkük-Yumurtalık Petrol Boru Hattı üzerinden bir rota oluşturulması planlanmıştır. Bu amaçla Türkiye'ye baskı yapılabilir ancak bu kabul edilemez bir durumdur. Anlaşmaya yönelik Türkiye Dışişleri Bakanlığından yapılan açıklamada “petrol anlaşmasının uluslararası hukuka aykırı olduğu, terörü finanse ettiği ve Suriye’nin toprak bütünlüğünü tehdit ettiği” belirtilerek anlaşmaya destek veren ABD yönetimi kınanmıştır. Dolayısıyla işlenen petrolün Türkiye üzerinden uluslararası piyasaya aktarılması söz konusu olmayacaktır. İran ve Rusya da anlaşmaya tepki göstermiş ve “petrol anlaşmasında uluslararası hukukun sistematik olarak çiğnemesinin yanı sıra uluslararası toplumun bu harekete uygun bir şekilde yanıt vermemesi konusunda duyulan derin endişeler” dile getirilmiştir. İkinci sevkiyat hattı ise Ürdün üzerinden İsrail'in Hayfa Limanı olarak düşünülmektedir.

Suriye’de derinleşen ekonomik kriz ve yaptırımlar diğer bölgeleri ciddi anlamda etkilerken, petrol anlaşması YPG’nin uzun yıllar boyunca kendi kendini finanse edecek kaynaklara erişmesini sağlayabilir. Taraflardan anlaşmaya yönelik yapılan açıklamalarda ortak amacın Suriye’nin kuzeydoğusundaki petrol üretim alanlarını, tesislerini geliştirmek olduğu belirtilmiştir. Ancak anlaşmanın arka planında iki ana itici güç bulunmaktadır. Bu anlaşma YPG’nin önemli bir gelir kaynağı elde etmesini sağlayarak Şam karşısında elini güçlendirecektir. Buna karşılık Suriye rejimi ekonomik yaptırımlar ile zayıflatılarak YPG’ye dönük taviz vermeye zorlanacaktır. Dolayısıyla ABD yönetimi, ileride kullanabileceği ve bölgede daha aktif olmak isteyen Rusya, İran ve Suriye rejimini baskı altında tutabileceği bir koz elde edecektir. YPG de buna karşılık Suriye’nin geleceğinde meşruiyet kazanma yolunda üst düzey bir destek alarak ekonomik bağımsızlık sağlama noktasında avantaj elde edecektir. Anlaşma, detayları hakkında birçok belirsizlik olsa da ABD yönetiminin Suriye petrollerini koruma adına bölgede uzun vadede varlık göstereceğini garantiye alması açısından önemlidir. Bu çerçevede Haseke’nin güneyindeki El Şeddadi kasabasında içinde havaalanı da bulunan devasa bir ABD askerî üssü inşa edilmektedir. Petrol alanları dâhil bölgenin büyük bölümünde kontrol sağlayan ABD yönetiminin, bölgede uzun süreli kalıcı faaliyetlere yöneldiği görülmektedir.

ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo konuyla ilgili yaptığı açıklamada; anlaşmanın zaman aldığını, ortaklıktan memnun olduklarını ve şu an uygulama aşamasında bulunduklarını söylemiştir. ABD Hazine Bakanlığı ve Pentagon da varılan anlaşmayı memnuniyet ile karşıladıklarını açıklamıştır.  ABD’nin Suriye’den çekilme sürecinin tam olarak ne zaman tamamlanacağı konusunda net bir tarih olmasa da süreç tamamlandığında YPG kontrolündeki bölgenin; kendi yaşamsal faaliyetlerini sürdürme kabiliyetine sahip, kurumsallaşmış bir yapı olması istenmektedir.  Gelinen noktada bu anlaşmayı sadece Suriye’nin kuzeydoğusundaki petrol kaynaklarının geliştirilmesi ve çıkarılacak petrolün ihracı olarak değerlendirmemek gerekmektedir. Anlaşmanın ekonomik gerekçelerden ziyade Suriye’nin geleceğinde söz sahibi olmak adına siyasi motivasyonlar ile imzalandığı söylenebilir.

ABD’nin bölgeden çekilme sürecini ertelemesine neden olan Suriye petrolü, 2011’den beri süregelen krizin önemli bir parçası olmuştur. Savaşın doğrudan nedeni olmamasına rağmen bölgede faaliyet gösteren veya krizin bir parçası olmuş tüm ülkeler, Suriye petrolünü önemli bir finans kaynağı olarak görmüştür. Meşruiyet kazanma yolunda her türlü ihtimali değerlendiren YPG’nin anlaşmadan elde edeceği avantajlar, yerel halk arasında da memnuniyetsizliklerin artmasına neden olmuştur. Deyr ez Zor’da YPG ve Arap aşiretleri arasında yaşanan gerilimler silahlı çatışmaya dönüşmüş, bölgedeki Arap aşiretler ve eylemciler çözüm için bir toplantı düzenlemiştir. Toplantıda YPG’nin bölgedeki ihlalleri, bölge halkını yönetimden uzaklaştırması ve petrol kaynaklarının kontrolü gibi meseleler de ele alınmıştır. Arap aşiretler, ABD merkezli enerji şirketi ile YPG arasında imzalanan petrol anlaşması dâhilinde petrol kaynaklarının yönetimi üzerinde YPG’nin sahip olduğu ayrıcalıktan duyulan rahatsızlığı net bir şekilde dile getirmiştir. Hâlihazırda bölgede günlük 40 bin varil civarında üretim ve satış gerçekleştiği bilinmektedir. Anlaşma ile bölgede tam yetkiye sahip olan enerji şirketi, günlük üretimini önce 60 bin varile daha sonrasında kademeli olarak 380 bin varile çıkarmayı hedeflemektedir.  Hedeflenen son rakam, Suriye’nin 2011 öncesi günlük üretim miktarına denk gelmektedir. Üretim kapasitesinin arttırılması ile satıştan elde edilecek gelir, YPG’nin büyük ve düzenli bir ekonomik imkâna erişmesine neden olacaktır.  Bölgede öncelikli olarak ekonomik altyapının inşa edilmesinin temellerinin atıldığı görülmektedir. Daha sonraki safhalarda ise YPG’nin siyasi taleplerinin masaya sürülebileceği bir ortamın yaratılması hedeflenmektedir. Tüm bu gelişmeler Türkiye açısından büyük riskler içermesi dolayısıyla Türkiye ile ABD arasında yeni bir diplomatik krize neden olabilir. Bu çerçevede Türkiye’nin diplomatik baskıyı arttırıp petrol ticaretinin YPG’nin elinden alınarak meşru yapılara devredilmesi yönünde çaba sarf etmesi beklenebilir.