Suudi Arabistan’ın Irak Siyaseti

 2004'te merhum Suudi Dışişleri Bakanı Prens Suud el-Faysal, Washington'daki ABD'li yetkililerle görüşmeye gittiği sırada yaptığı basın açıklamasında, ABD'nin "Irak'ı İran'a gümüş tepside sunduğunu" söylemiştir. Suudi Arabistan’ın, ABD'nin Irak'ı işgalinden sadece bir yıl sonra Irak'taki gelişmeler konusundaki görüşü buydu. O dönemde İran'ın Irak'taki etkisi ve nüfuzu henüz başlangıç aşamasındaydı. Daha sonra, özellikle Irak'ı İran'a oğul Bush'un sunduğu gümüş tepsi yerine altın tepside sunan eski ABD Başkanı Barack Obama döneminde bu etki artmıştır. İran ve ona yakın Iraklı siyasi silahlı kuvvetlerin ülkedeki siyasi, güvenlik ve ekonomik kararlar üzerinde kontrolün zirvesine ulaştığı Irak'ta, mevcut duruma Suudi Arabistan da kayıtsız kalmamıştır.

2003 Sonrası Irak'ta ABD Politikası ve Suudi Hayal Kırıklığı
ABD'nin Irak'ta rejim değişikliği yapma biçimi Suudi Arabistan’ı çok rahatsız etmiştir. Değişimin rejimin en tepesini ve ilk sıradaki liderleri etkilemesini ve Irak devletinin askerî, güvenlik ve idari eski kurumsal yapılarının korunmasını ummuştur (veya belki de bu konuda ABD ile anlaşma içindeydi). Böylelikle İran’ın ve uzantılarının nüfuz etmesini ve ülke içindeki nüfuzunun temelini atmasını kolaylaştıran kaos ve güvenlik boşluğu oluşmasından kaçınılacaktı. Ancak ABD, Irak devletinin sivil kurumlarında aksamalara yol açan büyük değişikliklere gitmiş ve eski Irak Ordusunu ve tüm güvenlik kurumlarını dağıtmıştır. Bu, İran’ın Irak'taki çıkarlarına ve hedeflerine büyük ölçüde hizmet etmiştir ve aynı zamanda Suudi Arabistan’ın çıkarları için bir felaket olmuştur.

Suudi Arabistan'ın eski ABD büyükelçisi Prens Türki El Faysal, nisan ayında resmî "Es-Suudiyye" kanalı tarafından yayımlanan bir röportajda, "2004'te rejim tamamen düştükten sonra ve sanırım eski Irak Devlet Başkanı Saddam Hüseyin'in idamından sonra Prens Suud El Faysal dönemin ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell ile Cidde'de görüşmüştür. Colin Powell'a Prens Suud ‘Irak'taki görevinizi bitirdiniz, Irak'ın ayağa kalkıp güvenliği sağlaması için buradaki güçlerinizi Arap ve Müslüman güçleriyle değiştirmeye ne dersiniz?’ diye önermiştir fakat ne yazık ki Amerikalılar bu teklifi kabul etmemişlerdir” diye konuşmuştur.

ABD’nin 2003'ten sonra Irak'ta uyguladığı politikalardan dolayı Suudi Arabistan’ın yaşadığı bu hayal kırıklığı, Suudilerin ülkedeki yeni siyasi rejimle olan ilişkilerine de yansımıştır. Öyle ki ilişkiler, kimi zaman durgunluk ve gerginlik arasında gidip gelmiştir ve kimi zaman kopma noktasına ulaşmıştır. Bölgesel rekabetin, Irak arenasında İran, Suudi Arabistan ile Irak arasındaki ilişkilerin gerilemesinin devam etmesinde büyük katkısı olmuştur. İran bunu, bir yanda 2003'ten bu yana her yıl artan Irak’ın karar alma mekanizması üzerindeki etkisi ve diğer yanda Irak toplumunda Suudi Arabistan'ın imajını zedelemeye çalışan yumuşak gücü aracılığıyla gerçekleştirmiştir. Nitekim 2003'ten sonra İran, ülkenin orta ve güney bölgelerindeki Şii Irak toplumu başta olmak üzere, Irak toplumunu (Arap olan ve olmayan) bölgesel çevresinden izole etmeye çalışmıştır ve bunu, Irak'ın (İran hariç) tüm komşu ülkelerinin Sünni oldukları ve bu ülkelerin, eski rejimin Irak’taki Şiilere “baskı” yapmasına bir itirazları olmadığı propagandasıyla yapmıştır. Aynı şekilde İran propagandasıyla özdeşleşen Irak’ın medya platformları, Irak kamuoyunu Suudi Arabistan aleyhine çevirmek için Irak'ta bazı Suudi Arabistan vatandaşları tarafından gerçekleştirilen intihar saldırıları ve terör operasyonları haberlerine odaklanmıştır ancak bu Suudilerin çoğunun Suudi güvenlik servisleri tarafından arandığına dikkat çekmemiştir. Başta Arap ülkeleri olmak üzere bölge ülkeleri tarafından benimsenen korumacı politikaların abartılması ve 2003 yılından sonra Irak’ın meselelerine karışmak istememesi İran'ın hedeflerine ulaşmasına büyük katkı sağlamıştır.

Öte yandan, Suudi Arabistan’da, din kurumunun ve ülkedeki etkili din adamlarının başını çektiği, Irak’taki durumu reddeden ve 2003'ten sonraki yeni siyasi rejime karşı çıkan bir kamuoyu oluşmuştur. Bunlar, Kral Selman ve Veliaht Prens Muhammed bin Selman'ın Suudi Arabistan'da iktidara gelmesinden önce katı bir yaklaşım benimsemişlerdir. Bu dinî taraflar, Irak'ın Amerikalılar tarafından işgal edilmiş bir ülke olduğuna ve Amerikalıların Irak'ta yarattığı yeni siyasi sistemin Sünni Arapları "baskıladığına" inanmaktaydı. Bu nedenle Suudi Arabistan’ın din kurumu, Suudi Arabistan ile Irak arasında herhangi bir hükûmet yakınlaşmasına veya iş birliğine karşı çıkmıştır. Hatta bazı Suudi din adamlarının Irak halkının bazı unsurlarını kınayan aşırılıkçı fetvalar yayınlaması, buna inanan birçok aldatılmış Suudi genci Irak'ta terör eylemlerine katılmaya itmiştir. Bu mesele aynı zamanda Suudi Arabistan'ın Irak'la ilişkilerini geliştirmek konusunda yıllardır isteksiz davranmasına neden olan etkenlerden biri olmuştur.

Suudi Arabistan’ın Irak'a Yönelik Gerçekçilik, İhtiyat ve Hırs Arasındaki Mevcut Politikası
Irak'ta siyasi ve güvenlik istikrar eğrisi, 2003'ten günümüze kadar, herkes tarafından bilinen hem iç hem dış çeşitli faktörler ve nedenlerden dolayı sürekli bir düşüş içindedir. Ekim 2021'deki son parlamento seçimlerinden bugüne kadar devam eden siyasi kriz, ülkede giderek kötüleşen durumu vahim bir boyuta taşımıştır ve Irak'ta 2003'ten bu yana yaşanan en ciddi iç çatışma olmuştur. Öyle ki geçtiğimiz haftalarda bu çatışmanın tarafları arasında sınırlı sayıda silahlı çatışmaya neden olmuştur ve krizin taraflarının çözüm bulamaması hâlinde bu, büyük bir silahlı çatışmaya dönüşebilecektir. Elbette, bu durumda, Irak'ın mevcut ve gelecekteki koşullarının tamamı üzerinde korkunç siyasi, ekonomik ve sosyal yansımaları olacaktır.

Irak'ın jeopolitik özellikleri ve Irak meselelerinde iç ve dış aktörlerin güç ve nüfuz merkezlerindeki büyük değişimler, Suudi Arabistan’ın etkilenmesini ve Irak’ı etkilemesini kaçınılmaz kılmaktadır. Suudi Arabistan, Irak'ta olup bitenleri hiçbir şekilde görmezden gelemez veya kendisini bundan uzak tutamaz. Son yıllarda Suudi Arabistan, Irak'la ilişkilerini iyileştirmeye başlaması için Irak'taki koşulların ideal hâle gelmesini ve ülkenin İran hegemonyasından kurtulmasını beklemenin gerçekçi bir seçenek olmadığını ve bu bekleyişin daha çok uzayacağını fark etmiştir. Bu nedenle Muhammed bin Selman döneminde Suudi Arabistan, Irak ile ilişkilerinde gerçekçilik, ihtiyat ve hırs unsurlarını aynı anda içerdiğini söyleyebileceğimiz yeni yönelimler benimsemiştir.

Suudi Arabistan’ın Irak'a yönelik mevcut politikasındaki gerçekçilik, ülkenin kötüleşen koşullarını ABD’nin hatalarına ve İran’ın müdahalesine bağlamakla ve homurdanmakla yetinen eski “idealist” söylemini terk etmesinde yatmaktadır. Suudi Arabistan, Irak konusunda, Irak'taki koşullarını iyileştirmesini ve iki ülke arasında ortak çıkar ilişkileri kurulmasını uman yeni "pragmatik" bir söylem benimsemiştir. Suudi Arabistan, Irak meselesini Amerikalıları suçlamanın faydasız hale geldiği, İran'ın Irak'taki rolünün herkesçe bilindiği ve “Irak'ta olan oldu ve artık önlenemez ancak Suudi Arabistan'a verdiği zarar azaltılabilir” anlayışıyla ele almaya başlamıştır. Suudi Arabistan, Irak meselesinde, ortak çıkarların "elde edilebileceklerini elde etme" kuralı çerçevesinde, ülkenin içindeki güç ve nüfuz merkezlerinin dağılım haritasına göre ülkenin mevcut koşullarına odaklanmaya karar vermiştir. Bu nedenle Suudi Arabistan'ın şu anda Irak hükûmetiyle ve çeşitli Iraklı bileşenlerden oluşan siyasi güçler ve şahsiyetlerle iyi iletişim kanallarına sahip olduğunu görmekteyiz. Özellikle Muhammed bin Selman'ın Suudi Arabistan'daki aşırılıkçı dinî söylemi dizginlemek için attığı adımlarla birlikte İran destekli tarafların Irak'ın iç kesimlerinde Suudi Arabistan'a karşı gündeme getirilen mezhepsel sorunların etkisi azalmaktadır.

Suudi Arabistan’ın politikasındaki gerçekçilik, Eylül 2019'da Suudi Aramco petrol şirketinin tesislerine yapılan insansız hava aracı saldırılarına İran destekli Iraklı milislerin karıştığını gösteren bilgi ve basın raporlarının yayılmasının ardından, Suudi Arabistan'ın güçlü bir yanıt verememesinde açıkça ortaya çıkmıştır. Çünkü Suudi Arabistan, mevcut Irak hükûmetinin karşı karşıya olduğu iç ve dış zorluklara anlayışla bakmasının yanı sıra, hükûmetin devletin dışında silahların yayılması olgusu ve ülkedeki güvenlik durumu üzerindeki kontrolünün sınırlılığının çok iyi farkındadır.

Irak hükûmetinin Suudi Arabistan ile İran arasında arabuluculuk yapmasının kabulü ve Bağdat'ta gerçekleştirilen Suudi-İran görüşmeleri, Suudi Arabistan’ın yeni gerçekçi Irak siyasetinin somut sonuçları arasında yer almaktadır. Suudi Arabistan'ı önceki yıllarda Irak'taki siyasi sürece zarar vermeye çalışmakla suçlayan bazı Iraklı siyasi güçler de Suudi Arabistan'ın Irak'ta yönelik yaklaşımının ve vizyonunun değiştiğine ikna olmuştur. 18 Ağustos'ta Ulusal Hikmet Hareketi lideri Ammar el-Hekim, Suudi Arabistan'ı ziyaret etmiştir ve Veliaht Prens Muhammed bin Selman ile bir araya gelmiştir. El-Hekim, İran'a yakın olarak nitelendirilebilecek dinî-politik bir şahsiyettir. Ziyareti sırasında El-Hekim, Suudi liderlerden Irak'taki mevcut siyasi krizin çözülmesine yardımcı olmalarını istemiştir ve bu, iki ülke arasındaki önceki ilişkilerin doğasına kıyasla dikkate değer bir gelişme sayılmaktadır.

Suudi Arabistan’ın Irak'taki durumla ilgili politikasındaki ihtiyatın ise güvenlik, ekonomik ve sosyal olmak üzere üç iç içe geçmiş boyutu bulunmaktadır. Güvenlik boyutunda Suudi Arabistan, İran destekli Iraklı milislere karşı her koşulda Suudi Arabistan’ın güvenliğini tehdit edecek eylemlere karşı teyakkuzda durmaktadır. Ayrıca Suudi Arabistan, İran'ın Yemen'deki askerî çabalarını baltalamak için Irak milisleriyle Yemen'deki Husi milisleri arasında iş birliği geliştirilmesini ve destek alışverişinde bulunulmasını beklemektedir. Son dönemde İran’ın söylemine yakın Iraklı medya platformları, Husi heyet ve liderlerinin Irak'a yaptıkları ziyaretler ve İran destekli Iraklı siyasi partilerle yaptıkları görüşmeler hakkında haberler yayımlamaya başlamışlardır. Kesin olan şudur ki Suudi Arabistan, tüm bu güvenlik tehditlerini takip etmektedir ve dikkate almaktadır. Irak hükûmeti ve diğer Iraklı taraflarla iletişim kanallarını açık tutma konusundaki temkinli tutumu, bu güvenlik tehditlerine karşı ihtiyatlı davranma ve oluşturduğu tehlikeleri mümkün mertebe önleme çerçevesinde şekillenmektedir.

Ekonomik boyutta Suudi Arabistan, Irak'ın OPEC ve küresel enerji pazarında önemli konuma sahip bir petrol ülkesi olduğunun farkındadır. Irak şu anda enerji politikalarına ilişkin Suudi Arabistan’ın eğilimleri ve pozisyonlarıyla uyum içerisindedir. Bu nedenle Suudi Arabistan, Irak'ın belirli güdüler ve etkiler nedeniyle Suudi Arabistan’ın petrol politikalarıyla ve çıkarlarıyla çelişen tutumlar ve politikalar benimsemesinden korkmaktadır.

Sosyal boyutta, Suudi Arabistan’ın Irak'taki durumun etkilerine karşı dikkatli tutumu, Suudi toplumunun istikrarını ve uyumunu mezhepçi sloganların ve kışkırtıcı söylemlerin tehlikelerinden korumaya odaklanmaktadır. Nitekim Irak'taki bazı dinî ve siyasi taraflar, bu mezhepçi sloganları ve kışkırtıcı söylemleri, Suudi Arabistan'ın Şii nüfus ağırlıklı doğu bölgesine yöneltmektedir. 2003 yılından sonra Irak, Arap Körfezi ülkelerinden ve Afrika'dan Asya'ya kadar, dünyanın her yerinden Şii dinî hareket ve kurumların ofis ve temsilcilikler açmasına tanık olmuştur. Bu hareketlerden bazıları ülkelerindeki egemen rejimlere muhaliftir ve İran'ın bu çerçevedeki desteği ve teşviki eksik olmamıştır.

Suudi Arabistan, Irak'taki durumun gerçekliğine ilişkin bu ciddi endişelerine rağmen tutkusuna bağlı kalmaktadır. Belki de bu tutku, Irak ile "dürüst" ilişkiler kurmak isteyen bölgedeki çoğu ülkenin tutkusudur. Irak'ı dış müdahaleden kurtarma ve bu ülkede ekonomik kalkınma çarkının dönmesini sağlayan sağlam güvenlik ve siyasi istikrar sağlama amacıdır. Böylece bölge ülkelerinin Irak ile kazan-kazan temelinde iş birliği ve çıkar alışverişi ilişkileri kurmasının önü açılacaktır. Bu amaç çerçevesinde Suudi Arabistan son yıllarda Irak ile çeşitli anlaşmalar ve stratejik ekonomik projeler yapıldığını duyurmuştur. Suudi Arabistan, bu projelerin çoğunun, Suudi Arabistan'ın Irak'ta herhangi bir siyasi veya ekonomik faaliyetine karşı çıkan taraflarca ve İran'ın teşvikiyle engelleneceğini çok iyi bilmektedir. Ancak şu anda mümkün olanı yapmaya ve bu amaçtan vazgeçmemeye odaklanan Suudi Arabistan, Irak ile ilişkilerini sürdürme konusunda ısrar etmektedir.