Tarımsal Sulama Etkileri ve Fiyatlandırılması

Dünyada kullanılan suyun i’u tarımda !’i endüstride, %6’sı ise ev içinde kullanılmaktadır. Geriye kalan %4’lük kısım ise rezervuarlarda buharlama sunucu kaybolmaktadır. (1)

 

Tarımda sulama ihtiyacının en iyi göstergesi dünyadaki sulanan arazilerin, toplam tarımsal arazilerin ’si olmasına rağmen, toplam tarımsal üretimin % 36’sını üretmesidir. Sulu tarımın en yoğun olarak yapıldığı ülkeler 55 milyon hektar ile Hindistan, 46 milyon hektar ile Çin, 19 milyon hektar ile ABD ve 16 milyon hektar ile Pakistan’dır. (2)

 

Tarımsal sulama sayesinde toprak nemi uzun süre korunabilmekte ve bu sayede de hem ürün verimliliği artırılabilmekte, hem de ürün çeşitliliği sağlanabilmektedir. Ancak diğer yandan tarımsal sulama bazı sorunları da beraberinde getirmektedir. Bunlardan ilki, sulama sonucunda yeraltı su tabakasının sürekli olarak yükselmesidir. Yeraltı su tabakası yükseldiğinde ise bitki kökleri su içinde kalır ve bitkiler ölür.

 

Tarımsal sulamanın yarattığı ikinci olumsuz sonuç ise toprak ve su tuzlanmasıdır. Sulama amacıyla toprağa bırakılan suyun buharlaşması sonucunda zamanla tuz birikintileri oluşur ve toprak elden çıkabilir. Tarihte ve günümüzde bunun birçok örneği bulunmaktadır. Eski Mezopotamya uygarlıklarının yanı sıra günümüzdeki Irak’ta da, Basra civarındaki bölgede aşırı su kullanımı nedeniyle su basmaları tarımı imkansız hale getirmiştir.

 

Tarlaya bırakılan su aynı zamanda su kaynaklarını da kirletmektedir. Sulama nedeniyle tuzlanmış toprağa verilen su, su kaynaklarının da tuzlanmasına ve kirlenmesine neden olmaktadır. Tuzun yanı sıra modern tarımın gerekliliği olan gübre ve kimyasallar da sulama ile birlikte yeraltı sularına karışmakta ve bu kaynakları kirletmektedir. Tarımsal sulamanın neden olduğu bir diğer sorun da, yeraltı sularının aşırı kullanımı olmuştur.

 

Tarımda su kullanımının aşırı olmasının sebebi, bu kullanımın ilke yönetimleri tarafından sübvanse edilmesidir. Tarımsal sulamada, suyun girdi maliyetlerinin çok altında çiftçilere sunulması, verimsiz kullanımlara yol açmaktadır. Daha çok sulamanın daha çok verim getireceği şeklindeki yanlış düşünce, ucuz su arzı ile birleşince hem çevresel etkileri ağır olan su ve toprak kayıplarına yol açmakta hem de ürün kayıpları söz konusu olmaktadır. Suya sadece bir kamu malı gibi yaklaşılması ve su kullanım fiyatlarına çevresel kayıpların katılmaması, verimsiz kullanımı artırmaktadır.

 

Tarımsal sulamada verimliliğin düşük olmasının nedeni, birçok azgelişmiş ülkede yaygın bir yöntem olan, açık kanallarla suyun getirilmesi ve tarlaya yerçekimi vasıtasıyla salınması şeklindeki ilkel sistemdir. Bu tip bir sulamada buharlaşma ve suyun sızması sonucu, sulama suyunun p-80’i kaybolmaktadır. Sulama ihtiyacı daha çok sıcak iklimlerde ortaya çıktığı için buharlaşma kayıpları ancak yağmurlama ya da köküne sulama şeklindeki modern yöntemlerle önlenebilmektedir. Ancak bu yöntemler de pahalı olduğu için sulama verimliliğini artırmak kolay olmamaktadır. (3)

 

Bir kaynak kıtlaştıkça, kullanımının daha verimli ve etkin hale gelmesi genel bir kuraldır. Ancak konu su, bir de sulama suyu olduğu zaman bu her zaman mümkün olmamaktadır.

 

Suyun kıt bir kaynak olduğunun iyice anlaşılması ve politikaların bu yönde ilerlemesi özellikle, 1992 Dublin Su ve Çevre Konferansı’nın sonucu olarak ortaya çıkmış bir gelişmedir. (4)

 

Dublin Konferansı’nda kabul edilen prensipler 1992 Rio Çevre ve Kalkınma Konferansı’nda da yankı bulmuştur. Bu prensiplerin ilki ekolojik prensiptir. Bu prensibe göre su yönetimi; kapsamlı, entegre ve sektörler arası uyum içinde olmak zorundadır ve analiz düzeyi de nehir havzası olmak durumundadır.

 

Tüm tarafların katılımının sağlanması gerekliğini, yani kararların alınmasında hükümetlerin, özel sektörün ve sivil toplumun ortak hareketinin önemini vurgulayan prensip ise yapısal prensiptir.

 

Üçüncü prensip ise, suyun kıt bir kaynak olduğundan hareketle, su tahsisinin etkinleştirilmesi ve kalitenin yükseltilmesi için iktisadi ilkelerin kullanılması gerekliliğini vurgulayan prensiptir.

 

Burada önemli olan nokta, fiyatlandırma mekanizmalarının bir amaç olarak değil, su kaynakları yönetiminin daha etkin hale gelmesini sağlayacak bir araç olarak ortaya çıkmasıdır. (5) Bununla beraber amaç ne olursa olsun suyun fiyatlandırılmasına dönük reformların her ülkenin ve ülke içindeki bölgelerin siyasi, sosyal, hukuki ve kültürel özellikleri dikkate alınarak hayata geçirilmek durumundadır.

 

Suyun fiyatlandırılmasının en önemli gerekçesi, uygun fiyatlandırma mekanizmalarının yokluğunda, tüketicilerin suyu etkin bir şekilde kullanmak için hiçbir zorlamayla karşılaşmamaları ve bunun kaçınılmaz bir sonucu olarak da, kaynağın yanlış tahsisi, yönetimi ve israfının ortaya çıkmasıdır. (6)

 

Ancak suyun fiyatlandırılması kolaylıkla başarılabilecek bir şey değildir. Dünya bankası 2001 yılında yayınladığı, 1993 yılından itibaren 100 değişik ülkede katkı sağladığı 400’ün üzerindeki projeye ilişkin değerlendirmesinde, su tarifelerinin uygulanmasında başarısızlığa uğranıldığını kabul etmektedir. (7) Bu durum, önemli oranda dış kaynaklı teknik ve mali yardıma rağmen, su fiyatlandırmasının ne denli zor bir iş olduğunu göstermektedir. Genel olarak sulama suyunun fiyatlandırılmasının sağlayacağı yararlar, hizmetlerin devamlılığının sağlanması, su tasarrufu ve zararların önlenmesi olarak sıralanmaktadır. (8)

 

Suyun fiyatlandırılması konusunda ise farklı fikirler ortaya çıkmaktadır. Bir görüşe göre, fiyatlandırma modernizasyon ve işletme masraflarını kapsayacak şekilde bir vergi ya da harç şeklinde olmak durumundadır. Diğer görüş ise, suyun fiyatının birim alan, ürün ya da metreküp bazında, tam maliyeti kapsayacak şekilde ele alınması yönündedir.

 

Sulama şebekesinin oluşturulmasında ise bazı unsurlar dikkate alınmak durumundadır. Bunların ilki projenin fizibıl olmasıdır. Burada kasıt, faydanın maliyetten büyük olmasıdır. Bu zaten fizibilite çalışmalarının temelini oluşturmaktadır. Projenin fizibıl olması için standart kıstas, fayda-maliyet oranının 1’den büyük olmasıdır. Ancak fayda-maliyet oranının 1’den büyük olması demek, faydanın eşit ya da eşite yakın dağılacağı anlamına gelmemektedir. Önemli olan ulusal ölçekteki gelirin artmasıdır.

 

İkinci unsur ise projenin iktisaden etkin olmasıdır. Bunun anlamı ise, alternatifler içinde en iyisinin o proje olmasıdır.

 

Üçüncü unsur ise, iktisadi eşitliktir. İktisadi eşitlikten çıkarılması gereken anlam, fayda sağlayan herkesin maliyetlere faydası oranında katkı sağlamasıdır. Bu kıstas sayesinde, bir kişi ya da grubun tüm faydayı sağlamasının önüne geçilmiş olmaktadır.

 

Özetlemek gerekirse; iktisaden fizibıl bir projenin hayata geçirilmesi ile maliyetleri karşılayacak bir faydanın sağlanacağı hesaplanır. Ekonomik etkinlik kıstasları ile de tüm alternatifler içinde en etkini seçilir ve ekonomik eşitlik sayesinde de fayda maliyetlere katılım oranında dağıtılır.

 

Tüm bu kıstasların yaşama geçirilmesinin yanı sıra, suyun nihai tüketicileri olan çiftçilerin de, bu kıstasların sağlandığına ve istedikleri zaman yeterli su alabileceklerine inanmaları gerekmektedir.  (9)

 

Ancak günümüzde tüm projelerin iktisaden rasyonel olduklarını söylemek mümkün değildir. Ülkeler bazen söz konusu sulama projeleri iktisadi açıdan rasyonel olmasa bile, gıda güvenliğini sağlamak, siyasi istikrar oluşturmak ya da nüfus hareketlerini düzenlemek amacıyla sulama projelerine girmektedirler.

 

Sonuçta sulama suyunun fiyatlandırılmasında şu faktörler dikkate alınmalıdır:

    * Etkin bir su kullanımı sağlanmalı ve su tasarrufunu teşvik etmelidir,

    * Bakım ve işletme masraflarını tam olarak karşılamalıdır,

    * Çiftçilerin ödeme kapasitesine uygun olmalıdır,

    * Projenin genel bütçe üzerindeki yükünü mümkün olduğunca azaltmalıdır,

    * İdaresi basit olmalıdır,

    * Ülkenin kalkınma politikalarına uygun olmalıdır,

    * Tüm taraflarca adil bir fiyatlandırma olduğu konusunda uzlaşma sağlamalıdır.

 

Suyun aşırı kullanımının önlenerek etkin kullanımın sağlanabilmesi için piyasa iki şekilde kullanılabilir. Bunlardan ilki, suyun korunmasını ve yüksek değerli kullanımını teşvik eden en doğrudan araç olarak, su fiyatının yükseltilmesi ve en yüksek teklif verene ihale edilmesidir. Atık su miktarına göre kirletme ücreti tahsil etmek de su kullanımının maliyetini artırıcı bir yol olarak değerlendirilebilir. Bir diğer yöntem ise, su pazarları geliştirilmesidir. Bu durum, su kullanımının fırsat maliyetini yükselterek suyun gerçek değerine ulaşmayı ve tüketicilerin su kullanımlarını suyun marjinal değeriyle daha fazla ilişkilendirmelerini sağlar. (10)

 

 Ekonomik kurallara göre suyun fiyatı marjinal maliyet hesaplanarak belirlenmelidir. Yani tüketicinin son birim suya ödemeye hazır olduğu miktar dikkate alınmalıdır. Sulama suyunu verimli kullanmayı ve korumayı sağlayan fiyatlandırma yöntemleri bulunmaktadır. Suyu tüketiciye ulaştırmanın maliyetinin yanında, suyu tüketmenin kıtlık maliyetini de fiyata yansıtmak bu yöntemlerden birisidir. Diğer bir yöntem olan basamak fiyatlandırmasında ise su fiyatı, kullanılan hacim arttıkça daha büyük katsayılarla çarpılarak belirlenmektedir. Böylece, az miktarda su kullanımı ödüllendirilirken, aşırı su kullanımı parasal olarak cezalandırılmış olur. Suyun kıt olduğu kurak mevsimlerde, su fiyatını, kullanılan miktarı daha yüksek birim maliyetine çarparak belirlemeyi içeren yöntem ise diğer bir fiyatlandırma yöntemidir. Farklı bir yöntem, suyu eriştirme maliyetine göre fiyatlandırmaktır. Örneğin, yüksek rakımda bulunan bir araziye sağlanacak suyun fiyatı, daha az enerji harcandığı için düşük maliyetle su sağlanan deniz seviyesinde ya da altında bulunan bir araziden çok daha pahalı olacaktır. Bu çeşit fiyatlandırma yöntemleri, su tarifelerinin etkin kullanılmasında en tercih edilen yoldur. (11)

 

 

Talebe yönelik yöntemler sayesinde, etkin olmayan bir su yönetiminden kaynaklanan su kıtlığı bir ölçüde de olsa ortadan kaldırılabilir. Talebe yönelik yöntemler maliyet verimliliğini esas alan yöntemler olup, su kaynaklarının akılcı kullanımını amaçlamaktadır. Arza yönelik yöntemler ise pahalı, sosyal ve çevresel zararlara neden olabilen yöntemler olduğundan, insan kaynaklı su kıtlığının yanında doğal koşulların yarattığı su azlığı söz konusu olduğunda kullanılmalıdır. Bu nedenle, öncelikli olarak su kaynaklarının etkin kullanımı sağlanmalı daha sonra arza yönelik çarelere başvurulmalıdır. (12)

 

Suyu gerçekçi olarak fiyatlandırmak, piyasa koşullarını sağlamanın temel koşuludur. Su piyasası oluşturmak için bunun dışında, gerekli yasal düzenlemelerin hazırlanması ve işlerlik kazandırılması gereklidir. Günümüzde başarılı su piyasalarına Hindistan, Bangladeş, Şili ve ABD’de rastlanmaktadır. Ancak burada belirtilmesi gereken bir nokta bulunmaktadır. Su herhangi bir ekonomik maldan farklı özellikler içerdiğinden piyasasını oluşturmak çok kolay değildir. Büyük miktarda su depolanması, büyük alt-yapı yatırımları gerekmektedir. Piyasa, suya acil ihtiyaç duyan bazı bölgelere ya da sektörlere arz sağlamanın gittikçe daha çok başvurulan bir yolu haline gelmektedir.

 

Kaynakça

 

1. Konuralp Pamukçu, Su Politikası, İstanbul, Bağlam Yayınları, 2000, s, 51.

2. A.g.e. s, 53.

3. A.g.e. s, 57.

4. Luis E. Garcia, “Water Pricing: An Outsider Perspective”, Water Resources Development, vol 21, no 1, 2005. s, 9.

5. Luiz Gabriel T. De Avazedo & Alexandre M. Baltar, “Water Pricing Reforms: Issues and Challenges of Implementation”, Water Resources Development, vol 21, no 1, 2005. s, 20.

6. A.g.e.

7. World Bank, Biridging Troubled Waters-Assesing the Water Resources Strategy Since 1993, Washington, s, 1.

8.  Mahmoud Abu Zeid, “Water Pricing in Irrigated Agriculture”, Water Resources Development, vol 17, no 4, 2001, s. 529.

9. A.g.e. s, 534.

10. Baran, E. A., Su Hizmetleri Yönetimi, B. A.Güler (ed.), Ankara, Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü Yayını No: 298. 1999 s. 26-27.

11. Pamukçu, s.99.

12. Pamukçu, s. 86-87.