Trump’ın Ekonomi-Politik Önermelerinin Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da Olası Etkileri

ABD’nin OKA ülkeleri ile olan ilişkileri elbette çok boyutludur. Kuşkusuz ABD için dünya enerji kaynaklarının güvenliği bu boyutların en önemlisini oluşturmaktadır. OKA ülkeleri içerisinde müttefik ülkelerin ve iktidarların güvenliği ve özellikle 2010’larda terörizm ile mücadele, ABD’nin OKA ülkelerine yönelik dış politika yaklaşımını belirleyen temel öğeleri oluşturmuştur.

Trump’ın seçim bildirilerinden yola çıkılarak olası ekonomi politikaları uygulamalarını, temsil ettiği politik ideoloji ile çelişkili bir biçimde büyük ölçüde Keynesyen olarak adlandırabileceğimiz maliye politikası çerçevesi içerisinde gruplandırmak olanaklıdır. Bu bağlamda yeni altyapı yatırımları, mevcut altyapının yenilenmesi ve gelir vergisi düzenlemeleri ve vergi indirimleri, içe dönük ekonomi politikalarının temel iki eksenini oluşturmaktadır. Korumacı uluslararası dış ticaret politikası ise, önerilen ekonomi modelinin üçüncü temel eksenini oluşturmaktadır. Ekonomik modelin Amerika Birleşik Devletleri’ne yoğun bir biçimde göçmen gönderen Latin Amerika ülkeleri ve Ortadoğu ve Kuzey Afrika (OKA) açısında önemli olan bir diğer boyutu ise göçmen politikasıdır.


Ekonomi-politik Önermelerin Maliyeti ve Olası Etkiler
Finansmanın önemli ölçüde bu yatırımları finanse etmek isteyen yatırımcılara vergi indirimi yoluyla sağlanmasına yönelik planın gerçekte olanaklı olup olmadığı tartışmalı olsa da, Trump’ın ekonomi modelinin en önemli önermesi önümüzdeki on yıl içerisinde 1 trilyon dolara mal olması hesaplanan yeni altyapı yatırımları ve altyapının yenilenmesi politikasıdır. ABD’nin gayrisafi yurtiçi hasılasının (GSYH) yaklaşık olarak 18 trilyon dolar, daha önemlisi OKA’nın GSYH’sinin 3,1 triyon dolar olduğu göz önüne alındığında, bu maliyetin büyüklüğü daha anlaşılır hale gelmektedir. Altyapı yatırımlarının en önemli özelliği, gelir etkisinin kısa dönemde, üretim kapasitesi yaratma etkisinin ise orta ve uzun dönemde ortaya çıkmasıdır. ABD ekonomisinde ortaya çıkacak bu gelir artışının ABD’nin ticaret ortağı ülkelerden yapacağı ithalatı artırması beklenir. Ancak Trump, seçim süresince özellikle dış ticaret açığı verilen ülkelere yönelik olarak dış ticareti kısıtlayacak önlemler alınacağı propagandası yaptı. Böyle bir uygulamanın ticaret ortağı ülkelerin de benzer bir politika uygulayarak tepki vermesine neden olacağı aşikârdır. Böyle bir gelişmenin OKA ekonomileri için iki olası etkisi olabilir: Bu etkilerin ilki, olumlu olup, ABD ile dış ticareti daralan ülkelerin, özellikle Çin gibi ABD ile dış ticaretinde fazlası olan ve bu nedenle ABD tarafından dış ticareti kısıtlayıcı önlemlerin hedefi olacak ülkelerin OKA ülkeleriyle dış ticaretlerini artmalarıdır. İkinci etki ise, dünya dış ticaretindeki daralmanın dünya GSYH üzerinde olumsuz etki yaratması kanalıyla OKA ülkelerinin ihracatının, özelliklede enerji kaynakları ihracatının olumsuz etkilenmesiyle ortaya çıkabilir. Bu süreç aynı zamanda, petrol ve doğalgaz fiyatları üzerinde aşağı yönlü baskı yaratarak enerji kaynakları ihracatçısı OKA ekonomilerini olumsuz yönde etkileyebilir.


Enerji kaynakları ihracatçısı ve bu yolla oluşmuş büyük finansal servetlerini ABD finansal piyasalarında finansal varlıklara yatırıldığı Suudi Arabistan gibi OKA ülkeleri için Trump’ın ekonomi politikalarının önemli bir diğer unsurunu finansal sisteme ilişkin düzenlenmemelerin azaltılmasına yönelik uygulama oluşturacaktır. Finansal piyasaların daha çok büyümesine neden olacak bu politika, ABD’de faizlerde artış eğilimiyle birleştirildiğinde, OKA ülkelerinin finansal fonlarına yönelik talepte bir artış bekleyebiliriz. Daha yüksek finansal getiri anlamına gelse de, bu gelişmenin OKA ülkelerinin ekonomik kalkınmalarını gerçekleştirmek, işsizlik, özellikle genç işsizlik sorunlarını azaltmak ve yoksulluğu ve gelir dağılımınızdaki bozuklukları gidermek için büyük yatırımlara ihtiyaç duydukları ve bu fonların bu yatırımları finanse edebileceği göz önüne alındığında, bu gelişmenin OKA ülkelerini olumsuz etkileyeceğini ileri sürebiliriz. 


ABD’nin OKA ülkeleri ile olan ilişkileri elbette çok boyutludur. Kuşkusuz ABD için dünya enerji kaynaklarının güvenliği bu boyutların en önemlisini oluşturmaktadır. OKA ülkeleri içerisinde müttefik ülkelerin ve iktidarların güvenliği ve özellikle 2010’larda terörizm ile mücadele, ABD’nin OKA ülkelerine yönelik dış politika yaklaşımını belirleyen temel öğeleri oluşturmuştur. Öte yandan, ABD’de son yıllarda kaya petrolünün keşfi ve ABD’nin toplam petrol ihtiyacının yalnızca beşte birini Suudi Arabistan (yaklaşık ) ve Irak’tan (yaklaşık %5) karşılıyor olması ve ayrıca son yıllarda petrol fiyatlarının hızla düşmesi, OKA ülkelerinin enerji kaynakları temelli önemini azaltmıştır. Buna karşın, Çin OKA ülkeleri enerji kaynaklarının en büyük ithalatçısı konumundadır. Bu kanalla Çin ile OKA ülkeleri arasındaki ekonomik ilişkilerin, giderek artan biçimde enerji kaynakları dışındaki mal ve hizmetleri de kapsıyor olması, Çin’i ekonomik ve askerî anlamda en büyük rakiplerinden biri olarak gören ABD açısından OKA ülkelerinin ve bu ülkelerle yürüttüğü ekonomik ilişkilerin önemini artırmaktadır. Bu tespit, Trump’ın küreselleşme, dış ticarette korumacılık ve göçmen politikalarının, OKA ülkeleri için birçok istisnalar taşıyacağını ileri sürmemizi kolaylaştırmaktadır. Ayrıca, ABD ve Trump için OKA ülkelerinin, özellikle Suudi Arabistan’ın önemli olmasının kritik bir diğer nedeni Suudi Arabistan’ın petrolü dolar cinsinden satması ve bu durumun doların rezerv para konumunu korumasında büyük bir rol oynamasıdır.


Bugün dünyada toplam göçmen sayısı 60 milyonu geçmiş bulunmaktadır. Uluslararası göçün önemli kaynaklarından birisini OKA ülkeleri oluşturmaktadır. Buna karşın yukarıda da belirtildiği gibi, ABD’ye yönelik göçün büyük bölümü Meksika ve diğer Amerika ülkelerinden kaynaklanmaktadır. Göç konusunda bugün dünyanın karşı karşıya kaldığı durum, Trump’ın duvar örme ve sınır dışı etme önermeleriyle çözülemeyecek kadar büyük bir sorun teşkil etmektedir ve dünyadaki her ülkenin çözüme katkı vermesi bir zorunluluktur. Ancak özellikle büyük bir insanlık dramına dönüşen Suriye ve Suriyeli göçmen sorununun çözümü için en önemli aktörlerinden birisi ABD olmak durumundadır. ABD’nin özellikle göçmen sorununa hem daha çok göçmen kabul ederek hem de göçün büyük ağırlığını taşıyan Türkiye, Ürdün ve Lübnan’a her türlü desteği sağlayarak katkı vermesi gerekmektedir. Öte yandan, Trump’ın Suriye soruna çözüm önerisi ABD’deki Meksikalı göçmen sorununa çözümünden farklı değil; Meksika sınırına duvar örmeyi ve maliyetini Meksika hükümetine ödetmeyi öneren Trump, benzer biçimde Suriye’de güvenli bölgeler oluşturarak Suriyelilerin Suriye dışına çıkmasını engellemeyi ve maliyeti zengin Körfez ülkelerine ödetmeyi önermektedir. Oysa bugün yalnızca Türkiye’de 3 milyonu aşkın Suriyeli göçmen yaşamaktadır. 


Trump’ın ekonomi politikaların OKA’daki etkileri tartışılarken İran için ayrı bir paragraf açmamız bir zorunluluktur. Trump dönemi ile 2015 yılında imzalanan nükleer anlaşma sonrası İran’ın ABD ile özellikle ekonomik ilişkilerinin yeniden başlama ve gelişme olasılığının oldukça azaldığını vurgulamak gerekmektedir. Yeniden bir ambargo dönemi başlamasa bile, Trump’ın yaklaşımı diğer Avrupa Birliği ülkelerini de etkileyerek İran’ın Batı’ya açılma sürecini yavaşlatarak Rusya ile daha çok ilişki kurmasının önünü açabilir. İran ile ilişkiler konusunda en kötü senaryo elbette ilişkilerin kopması, nükleer anlaşmanın sonlandırılması ve İran’ın nükleer programına geri dönerek bölgedeki gerilimin daha da artmasıdır. Bu bağlamda, Trump’ın Suudi Arabistan’dan ABD ordusunun Suudi Arabistan için sağladığı güvenlik maliyeti karşılığında belli bir bedel talep edeceği önermesi de ABD ile Suudi Arabistan ve diğer ülkelerle var olan askerî ve ekonomik anlaşmaların yeniden gündeme gelebileceği ve bu sürecin bölgede gerilimi artıracağı da söylenebilir. Trump döneminde ABD’nin Filistin sorununun çözümüne katkısının da zayıflayabileceği ve ekonomik olarak gerçekten zor durumda olan Filistin halkının bundan olumsuz etkileneceğini söylemek olanaklıdır.


Daha makro bir bakış açısından, Trump döneminde ABD’nin OKA ülkeleri ile politik ve ekonomik ilişkilerinin zayıflayacağı, İngiltere’nin de ABD’yi izleyerek ilişkilerini azaltacağı ve böylece Rusya, Çin ve belli ölçüde Fransa ve Almanya’nın ilişkilerinin güçleneceği ileri sürülebilir. Bu çerçevede, Türkiye’nin hem bölgede istikrarın yeniden teşkil edilmesinde hem de sonrasında ekonomik ve politik anlamda önemli roller üstelenebileceğini söylemek olanaklıdır. 
 

Bu yazı “Trump’ın Ekonomi-Politik Önermelerinin Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da Olası Etkileri” başlığıyla Ortadoğu Analiz Dergisi'nde yayınlanmıştır.