Türk Dış Politikasında Yeni Bir Eksen: Liberal, İddalı ve Batılı

Doç. Dr. Tarık Oğuzlu, Bilkent Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü
Türkiye’nin Suriye’deki yaklaşımı Türk dış politikasında yeni bir eksenin ortaya çıkmakta olduğunu göstermektedir; liberal, batılı ve iddalı. Şu ana kadar yaşananların ışığında Türkiye’nin  Suriye’deki kriz çerçevesinde takınmış olduğu tutum önümüzdeki yıllarda Türk dış politikasında liberal vurgunun artacağını göstermektedir. Sadece Türk yöneticiler herhangi bir konu bağlamında Türk kamuoyunun düşüncelerine daha fazla önem vermekle kalmayacaklar, aynı zamanda hayati dış güvenlik politikası kararları tedricen artarak  seçilmiş sivillerin ilgilerini ve dünya görüşlerini yansıtacaktır. Suriye’deki Esad rejimine karşı ortaya konan muhalefet örneğinde olduğu gibi Türkiye’nin benzer dış politika sorunlarına yaklaşımı bundan böyle ülke içinde sürmekte olan liberal- demokratik dönüşümü “ lafsını ve ruhunu” daha fazla yansıtacaktır. Türkiye’nin dışarıdaki hareketleri bundan böyle daha çok ülkenin ulusal kimliği tarafından belirlenecektir. Türkiye daha demokratik, daha liberal ve daha çoğulcu oldukça, Türk yöneticiler Türk dış politikasının odak noktasına insani kaygıları ve “ koruma sorumluluğu prensibini” koyacaklardır. Bir tarafta, Esad’ın kendi halkının taleplerini yerine getirmesindeki başarısızlığı ve Suriye ordusunun silahsız sivillere uyguladığı vahşet karşısında Türkiye’nin Suriyeli muhalif güçlere verdiği destek, diğer tarafta da Somali’de yaşanan insanlık dramı karşısında Türkiye’nin uluslararası insani bir kampanya oluşturma yönündeki enerjik çabaları liberal Türk dış politikası bağlamında bahsedilmesi gereken iki örnektir.
 
Önümüzdeki yıllar Türk dış politikasında aynı zamanda iddalı bir duruşu da yansıtacaktır. Böyle bir sonuç, sadece Türkiye’nin yaşamakta olduğu liberal dönüşümden kaynaklanmayacak, aynı zamanda Türkiye’nin geleneksel ortakları ve komşuları nezdinde artmakta olan sert ve yumuşak güç kapasitesinden de etkilenecektir. Türkiye gerek mutlak, gerekse de göreceli bağlamda ne kadar güçlü olursa,  Türk liderler de o kadar geniş bir stratejik ufka sahip olacaklardır. Ekonomi biliminin temel prensiplerinden birine benzer şekilde “ gelir artarsa, harcamalar da artar” Türk yöneticiler de Türkiye daha güçlü bir ülke oldukça, dış gelişmelerle daha fazla ilgileneceklerdir. Türkiye Başbakanı’nın partisinin Haziran 2011’de yapılan parlemento seçimlerini üçüncü kez kazanmasının ardından yapmış olduğu balkon konuşması iddalı dış politika yaklaşımının bir göstergesidir. Türkiye’nin artan güç kapasitesi Türk liderleri dışarıda daha sorumlu hareket etmeye zorlayacaktır. Türkiye giderek daha fazla küresel ve bölgesel sorumluluklar taşıyacaktır.
 
Son olarak, Türk dış politikası önümüzdeki yıllarda daha fazla Batı odaklı bir karakter kazanacaktır. Bunun iki temel sebebi vardır; birincisi, Türkiye’nin kendi bölgesindeki çekim gücü artarak Avrupa Birliği üyelik süreci çerçevesinde yaşanmakta olan liberal- demokratik dönüşümünden kaynaklanacaktır. Türkiye’nin “Arap Baharı” çerçevesinde İran modeline karşı inandırıcı bir alternatif sunmasında, Avrupa Birliği ile geliştirilecek iyi ilişkiler, kısa vadede üye olunamasa da, hiç olmadığı kadar önemli olacaktır. İkinci olarak, Batılı aktörlerin, özellikle de Amerika Birleşik Devletleri’nin, Arap Baharı çerçevesinde yaşanan olaylar bağlamında Türkiye ile stratejik ilişkilerini geliştirmek istedikleri görülmektedir. Ortadoğu Bölgesi’nde yaşanmakta olan halk hareketleri Batı’nın bölgedeki nüfuzunun kaygan zemin üzerinde olduğunu göstermiştir. Bu halk hareketlerinin İran yanlısı ve Batı karşıtı rejimler ortaya çıkarması durumunda, Batılı aktörler bölgede sahip oldukları nüfuzun daha fazlasını kaybedeceklerdir. Bu bağlamda, Batılı aktörlerin Türkiye ile olan ilişkilerine verdikleri önemine yaptıkları vurguya paralel olarak, Türkiye Batı’ya karşı daha güvenli bir tutum benimseyecek ve Batılı aktörlerin Ortadoğu’ya ilişkin gündemlerini daha fazla şekillendirecektir. Ayrıca, sadece Batı değil, Türkiye de bölgenin liberal- demokratik dönüşümünü kendi ulusal çıkarına  görmektedir. Ayrıca, vurgulanmalıdır ki, Arap Baharı çerçevesinde ve Amerika’nın Irak ve Afganistan’dan çekilmesinin ardından İran’ın bölgesel nüfuzunun artabilecek olması Türkiye’nin çıkarına değildir. Türkiye’nin şu an itibariyle, Suriye’deki kriz bağlamında benimsemiş olduğu tutum Türkiye’nin zaten dış politikasını Batılı aktörlerinkiyle uyumlu bir şekilde oluşturmakta olduğunu göstermektedir.