Türkiye’de Düşünce Merkezi Kültürünün Oluşum Süreci:Türkiye’de Dış Politika ve Güvenlik Alanındaki Düşünce Merkezleri

Hasan Kanbolat, ORSAM Başkanı
Giriş   Yaşar Kemal’in ‘İnce Memed’ adlı romanının karakterlerinden biri iz sürücülüğü ile tanınan Topal Ali’dir. İnce Memed, sevgilisi Hatçe’nin bir başkası ile zorla nişanlanması üzerine onu Toros dağlarına kaçırır. Sevgililerin izini sürmek görevi Topal Ali’ye verilir. Topal Ali çevresinde “eğer gönlü isterse, yağmur olmasın isterse, kuru toprağı, kayayı, kuşu bile izler... Yeter ki kanadının bir tarafı toprağa azıcık değsin... Hele İnsanın! İnsanın üç günlük yoldan kokusunu alır”. Köylüler, sevgililerin izini bulmaması ve onlara acıması için Topal Ali’ye yalvarır. Topal Ali yüzlerce köylünün ağırlığını üzerinde hisseder, izleri görse bile görmemezlikten gelmeye karar verir. Ama köylülerden Kel Ali, “Topal, babasının izini bile sürer. Bulunca asacaklarını bilse bile babasını, gene sürer izini. Yeter ki ona sürecek iz olsun. Dayanamaz Topal, iyi adam, hoş adam, sevdalılara da yüreği parçalanıyor ya, iz sürmemek elinden gelmez. İz sürmeye gelince hiçbir şey geçemez önüne onun. Kendisini öldüreceklerini bilse bile, ötesinde ölümü görecek bile olsa, bir iz ver önüne, sürer götürür.” diye açıklar Topal Ali’nin iz konusundaki zaafiyetini. İnce Memed ve sevgilisinin izini sürmeye başlayınca da Topal Ali, izin başladığı yere yaklaşmak istemez. İzi bir defa görürse dayanamayacağını alıp götüreceğini bilir. Ancak, yine de dayanamaz. İzleri takip etmeye başlar. İzler onu sonunda sevgililerin saklandığı yere vardırır. Topal Ali, bir yandan izleri bulduğuna sevinirken, diğer yandan sevgilileri yakalattığı için müthiş bir kedere gömülür.[1]   Stratejist de bir ‘Topal Ali’midir? Deneyimleri, yetenekleri ve araştırmacı kişiliği, onu aleyhine olsa bile ilgilendiği konu da yakaladığı izi sonuna kadar götürmeye teşvik eder mi?   Yaşar Kemal, ‘İnce Memed’ romanında mesleğini içgüdüsel olarak yapan izsürücü Topal Ali’yi okuyuca sunar. Stratejist, kendi duygusal veya siyasi görüşünü bir yana bırakarak olaylara objektif yaklaşan ve değerlendiren kişidir. İzsürücü Topal Ali bir anlamda stratejisttir. Topal Ali, stratejist gibi izleri sürerek yeni bilgileri toplar, değerlendirir, geçmiş deneyimini ve bilgisini koyarak analizini sonuçlandırır. Aristo, “Hukuk duygulardan arınmış mantıktır” der. Bu söz, hukuk için olduğu kadar strateji içinde geçerlidir. Strateji, duygulardan arındığı ve mantığa yaklaştığı ölçüde başarılıdır. Aynı zamanda, strateji bir meslek olmaktan öte Topal Ali’de olduğu gibi veya matematik, müzik, resim, spor vb. gibi doğal bir yetenek ve yeteneğin biçimlendirdiği bir hayat tarzıdır. Bu doğal yetenek geliştirilirse deha ortaya çıkabilir. Strateji’de yeni bir şeyler söyleyebilmek yerine olaylara farklı açılardan bakabilmek önemlidir. Ancak, strateji ayrı bir disiplin ve çalışkanlık gerektirir. Günü gününe olayların takibi, olaylarda kırılma noktalarının tespiti, teorik okumalar ve bu okumaların pratiğe tatbiki işin parçalarıdır. Strateji sürekli olarak araştırmak, yazmak, düşünmek, düşündüğünü ifade etmek ve yazarken dili iyi kullanabilmeyi gerektirir. Strateji üretmek için hayal kurmak, bir konuda yazı yazmak için o konuyu düşünmek ve akılda şekillendirmek gerekiyor. Strateji hayat tarzı olmadıkça, kişiliğin bütünü olmadıkça stratejist başarılı olamaz. Örneğin, dış politika alanında ilgilenilen bölge de yaşanılmadıkça, yemekleri tadılmadıkça, dostlar, sevgililer veya eş edinilmedikçe, ev sohbetleri yapılmadıkça, bölgenin haritası çalışma odasına asılmadıkça, bibloları çalışma masasını süslemedikçe, bölge dilleri konuşulmadıkça yapılan analizler temel bulamaz. [2] Bu nedenle strateji, yirmi dört saat yapılan bir meslektir. Aile hayatının bile önüne geçer. Katınılan bir konferans, okunulan bir makale, dinlenilen bir radyo programı, izlenilen bir televizyon haberi, gece katınılan bir kokteyl, yenilen bir yemek, yurtiçi veya yurtdışı gezisi stratejinin parçalarıdır. [3] Strateji yaşayan bir mekanizmadır. Stratejist, sürekli olarak kendini güncellemek zorundadır. Sürekli olarak okumak, dinlemek, görmek, düşünmek ve üretmek zorundadır. Stratejist günümüz sorunlarına çözüm arar. Politika önerilerinde bulunur. Stratejist, akademisyen, gazeteci, yazar, istihbaratçı ve politikacı arasında, bu mesleklerin bazı özelliklerini de taşıyan farklı bir meslek dalıdır. [4] Stratejist uluslararası ilişkiler, ekonomi, tarih, felsefe, sosyoloji, hukuk, psikoloji, antropoloji bilmelidir. Örneğin, Türkiye’nin özellikle 300 yıllık (18-21. yy) yakın tarihini bilinmeden, Osmanlı, Türk ve akraba coğrafyayı anlamadan doğru analiz yapmak mümkün değildir.   Dünya, iletişim teknolojisi ile yeni bir çağı yaşamaktadır. Artık dünyada bilgi çokluğu vardır. Bilgi kirliliği ve bilgilerden istenildiği gibi demet yapılarak kurgulanmış gerçekçilik sunulmaktadır. Ancak, bu kadar ham veya işlenmiş bilginin nasıl tasnif edileceği ve yanlış bilgilerin doğrularla nasıl ayırt edileceği, bilginin nasıl analiz edileceği büyük bir sorun olarak ortaya çıkmıştır. Günümüzde sermayenin (şirketler, bankalar, uluslararası fonlar vb.) akışkanlığın artmasıyla birlikte doğru bilgiye gereksinim daha da artmıştır. Sermaye doğru karar verebilmek için, hangi ülkeye yöneleceğini veya hangi ülkeden ne zaman çıkacağını bilebilmek için doğru bilgiye gereksinimi vardır. Sermaye kadar siyasetçilerin ve gazetecilerin de gereksinim duyduğu bilginin çok olması insanların daha fazla bilinçli olmasını sağlamamaktadır. Aksine, kitlelerin yönlendirilmesini de kolaylaştırmaktadır. Çağımızda doğru analizler nasıl elde edilecek? Bu analizlere dayanarak doğru politikalar nasıl üretilecek? Nasıl doğru karar alınabilecek? Bu noktada, stratejist ve düşünce merkezlerinin işi başlamaktadır. Ayrıca, küreselleşme ile birlikte Amerikan tipi okuma, yazma, izleme ve felsefe yapma alışkanlığı dünyaya yayılmaktadır. Yani bir kitap veya bir makale baştan sona kadar okunmamakta sadece hızla taranmaktadır. Televizyonda bir film izlenirken diğer kanallara da zaping yapılmaktadır. Felsefe üretilmemekte, sadece yorum yapılmaktadır. Böylece giderek Mankurtlaşan bir insan tipi ortaya çıkmaktadır. Düşünce merkezleri ve strateji bu Mankurtlaşan insan yapısına karşı çıkmaktır. [5] Strateji, giderek hızlanan ve düşünmeye vakti bulunmayan modern çağda düşünecek vakti olma lüksüne sahip ender meslek dallarından birisidir. Düşünecek zamanın olması strateji mesleğinin çağımızda en büyük üstünlüğü olarak görmek gerekiyor. [6] Ancak, görsel bir çağda yaşıyoruz. Bu görsel çağda düşünce ve yazıma dayalı düşünce merkezleri nasıl yaşamını sürdürebilecektir? Okumaya ve düşünmeye zaman ve finans kaynağı ayırmayan Türkiye’de düşünce merkezleri nasıl ayakta kalabilecektir?   1. Türkiye’de Dış Politika ve Güvenlik Alanında Düşünce Merkezlerinin Başlıca Sorunları   Türkiye’de sanayi emek yoğun sektörlerden teknoloji yoğun sektörlere doğru büyük bir dönüşüm içerisindedir. Ham bilginin çoğaldığı, mobil yaşamın arttığı, zamanın giderek daha fazla önemli olduğu yeni dünyada işlenmiş bilgi ve analize gereksinim giderek daha fazla artmaktadır. Bu nedenle, bilginin işlendiği ve analiz edildiği kurumlar olan düşünce merkezleri büyük önem kazanmaktadır. Dış politikanın oyuncuları ve dış politikanın oluşturulma süreci değişmiştir. Düşünce merkezleri devletin yer bulamadığı veya giremediği uluslararası platformlarda yer alabilmektedir. Türkiye’nin izlediği dış politikanın düşünce merkezleri ile ortak oluşturulması ve düşünce merkezlerinin dış politika konusunda bilgilendirilmesi Türkiye’nin çıkarınadır.   Güney Osetya Savaşı (8-12 Ağustos 2008), Türkiye’de dış politika alanında faaliyet gösteren düşünce merkezlerinin önemini ortaya koymuştur. Savaş, yaklaşık on yıllık geçmişi olan Türk düşünce merkezlerinin artık Türk dış politikası içerisinde önemli bir yeri olmaya başlayacağının sinyallerini vermiştir. Türk düşünce merkezleri savaş sırasında kamuoyunu bilgilendirmiş, analizler yapmış, raporlar yayınlamıştır. Aynı duyarlılık, hızlı karar alma ve analiz üretimi devlet organları, siyasi partiler ve TBMM’de görülmemiştir. 2005 yılında ABD’nin Irak’a girmesinin 24 saat canlı yayın yapan haber ağırlıklı televizyon kanallarının önemi göstermesi gibi, Güney Osetya Savaşı da Türkiye’de düşünce kuruluşlarının önemini ortaya koymuştur.   Türk düşünce merkezlerinde sorunları ortaya koymak, sorunların çözüm yollarını önermekten çok daha kolaydır. Uzdüşüncü [7] olması gereken düşünce merkezlerinin işi politika önerileri sunmaktır. Aynı santarnçta farklı hamle önerilerini sunmak gibi. Stratejist siyasi ortamda santranç oyuncusudur. Olası bütün hamleleri ortaya koyan oyuncudur.   Türkiye’de düşünce kurumları ve stateji kariyer mesleği değildir. Türkiye’de ‘stratejist’, ‘analist’, ‘siyasi analist’, ‘dış politika uzmanı’, ‘dış politika araştırmacısı’, ‘düşünce merkezi uzmanı’, ‘think-tanker’ adıyla tanımlayabileceğimiz bu meslek, tam zamanlı bir meslek olarak bilinmez. Kariyere dönmemiş, tanımlanmamış, kabul edilmemiş, adı tam olarak konmamış bir meslektir. Düşünce merkezlerinde geçirilen zaman ‘boşa geçirilen zaman’ olarak görülmektedir.Tam zamanlı çalışan stratejistler için düşünce merkezlerinde geçirilen zaman buz üstüne yazılan yazılar gibi sürekli erimeye mahkumdur. Genelde emekli üst düzey bürokratların ve yüksek lisans veya doktora öğrencilerinin tam zamanlı (full-time), akademisyenlerin ise yarı zamanlı (part-time) işi olarak bilinir.[8] Türkiye’de düşünce merkezlerinde en önemli sorun, öğrenci (25 yaş üstü) ile emekli (55 yaş altı) arasında kalan (25-55 yaş arası) iyi eğitimli uzmanları tam zamanlı çalışma ortamına uzun süreli olarak çekebilmektir. Düşünce merkezlerinin sağlıklı bir geleceği olabilmesi için stratejistlere uzun dönemli kontrat, uzun dönemli iş güvencesi, düşünce merkezlerinin kariyer mesleği haline gelmesi, geçişgenliğin (bürokrasi, siyaset, işdünyası) sağlanması önemlidir. Stratejistliğin kamuoyu, kamu ve özel sektör tarafından resmen tanınan bir meslek haline gelmesi gerekmektedir. [9] Ancak, strateji, gazetecilik, istihbarat, güvenlik güçleri gibi her gün yirmidört saat yapılan bir meslek olmasına karşın, söz konusu meslekler için geçerli olan yıpranma, erken emeklilik hakkı ve fazla mesai ödemesi Türkiye’de stratejist için bulunmamaktadır.   Düşünce merkezleri ve stratejist, Batı’da sistem içidir. Düşünce merkezleri politikaların oluşturulduğu mutfaktır. Restoran’da oturan müşteri ise karar alıcılardır. Bu nedenle, Batı’da (özellikle ABD’de) düşünce merkezleri ile kamu, medya, üniversite, özel sektör ve siyaset arasındaki geçişkenlik fazladır. Türkiye’de ise düşünce merkezleri karar alıcılara yakın olmasına rağmen sistem dışıdır.[10] Kamu, özel sektör ve siyaset ile arasındaki geçişkenlik çok azdır. Geçişkenlik akademik dünya ve kısmen medya ile bulunmaktadır.   Batı’da (özellikle ABD’de) kamu ve özel sektörün düşünce merkezlerine proje verme ve yaptırma kültürleri bulunmaktadır. Türkiye’de ise kamu ve özel kurumlarda böyle bir kurumsallaşmış kültür bulunmamaktadır. Ayrıca, bilgi (intihal) ve fikir hırsızlığının yaygın ve normal karşılandığı Türkiye’de düşünce merkezlerinin yaşayabilmesi oldukça zordur.   Türk düşünce merkezleri finans, kalıcı kadro temini, kurulan kadronun uyumlu şekilde kurgulanması, zamanın verimli kullanımı ve güncel bilgi tedariki sorunları ile karşı karşıyadır. [11] Türkiye’deki mevcut kamu, özel sektör ve üniversite sistemi de düşünce merkezlerinin yaşamasını, gelişmesini desteklemekten ve gençlerin dış politika alanında uzmanlaşmasını teşvik etmekten çok uzaktır. Hükümet ve kamu düşünce merkezleri üzerine yasal düzünlemeler (kanun, yönetmelik vb.) yapmamaktadır. Türk düşünce merkezleri kamunun açık bilgi kaynaklarından bile yararlanamamaktadır. [12] Ana kaynağı internettir. [13] Haber kaynakları Batı ağırlıklıdır. Türkiye’de dış politika konusunda bilgi alınabilecek kamu kurumu sayısı yok denecek kadar azdır. [14] Türk düşünce merkezleri kamu kurumlarınından yararlanamadığı için internet, kitap, dedikodu, konferans, beyin fırtınaları ve söyleşiler ile beslenmeye çalışmaktadır. İlgilenilen bölgelerde Türk düşünce merkezlerinin irtibat ofisleri bulunmamaktadır. Bölge gerçeklerinden kopukluk bulunmaktadır. İlgilenilen bölge dilini bilinmemektedir. Bölge basınını, aydın ve siyasi yaşamını yakından izleyen, ‘bir ayağı bölgede olan’ uzman anlayışına sıcak bakılmamaktadır.   Düşünce merkezlerinde çalışan stratejistlerin farklı yaş, meslek, eğitim ve kültürlerden oluşması ve genelde normal dışı karakterlere sahip olmaları bu kadar farklı yapıdaki beyinlerin bir arada verimli üretim yapmalarını da zorlaştırmaktadır. Aslında, farklı sesler, farklı tınılar çıkaran enstrumanlardan nasıl ahenkli bir müziğe varabiliyorsa farklı renkler içeren stratejistler arasında da uyuma varılabilir. Düşünce merkezlerinde stratejistler arasındaki farklılıklardan dinamik bir yapı ve sinenerji yaratılmaya çalışılmalıdır. Aksi taktirde farklılıklar kurumu dağıtıcı veya sürekli kaos altında tutan bir işlev görür.   Türkiye’de sivil toplum kuruluşlarında (STK) ve düşünce merkezlerinde eleman değişim hızı çok fazladır. Bu durum, kurumsal hafızanın zayıf olmasına ve merkezin kurumsallaşmamasına yol açmaktadır. [15]   1.1. Türkiye’de Dış Politika ve Güvenlik Alanında Düşünce Merkezleri ve Kamu, Özel Sektör, Medya   Türkiye’de ve dünyada dış politikaya farklı bakabilen genç bir kuşak oluşmaktadır. 1960’lı yıllarda Batı Avrupa’ya işçi göçü ile başlayan Türk halkının dışa açılım süreci; 1980’li yıllarda Ortadoğu, Kuzey Afrika ülkelerine doğru inşaat işçisi, mühendis, esnaf açılımı; 1990’lı yıllarda Doğu Avrupa, SSCB ve Uzakdoğu ülkelerine açılım ile devam etmiştir. Sözkonusu açılım süreci ile birlikte Türk halkı dış politikayı belirleyen ve dış politikadan etkilenen bir unsur haline gelmeye başlamıştır. 1980’li yıllardan itibaren açılan işadamları dernekleri, yurtdışında bulunan Türk işçi ve aydın STK’ları, medya, üniversitelerde açılan uluslararası ilişkiler bölümleri vb. ile Türk dış politikası kamu kurumları dışında da yönlendirilmeye başlanmıştır. 2000’li yıllarda dış politika üzerine Türk düşünce merkezlerinin kurulmaya başlamasıyla birlikte dış politika ile ilgilenen Türk kamu kurumları (MİT, TSK, Dışişleri Bakanlığı, Dış Ticaret Müsteşarlığı, TİKA) dışında dış politika ile tam zamanlı ilgilenen profesyonel kurumlar ortaya çıkmaya başlamıştır. Böylece, Cumhuriyetin kurulmasından 80 yıl sonra Türk dış politikası özelleşmeye başlamıştır.   Türkiye’de 2000’li yıllara kadar dış politika kamunun tekelinde olduğundan ve ülkede 2000’li yıllara kadar düşünce merkezleri kavramı bulunmadığından, Türk kamuoyunda ve kamu da düşünce merkezi kavramı çoğunlukla ‘istihbarat’ ile özdeşleştirilmektedir. Türkiye’de strateji meslek olarak kabul edilmediği ve kamuoyu tarafından genelde ‘bir bilinmeyen’ olduğu için genelde istihbarat ile karıştırılır. Düşünce merkezlerini, Türk kamuoyu Türk veya yabancı istihbarat kurumlarının uzantısı sanırken, Türk kamu kurumları da yabancı istihbarat kurumlarının potansiyel işbirlikçisi olarak görmekte ve  potansiyel tehdit olarak algılamaktadır (biz ve öteki). Türkiye’de özel sektör düşünce merkezlerine gereksinim duymamaktadır. [16] Türk medyası da bedava kullanmayı yeğlemektedir. [17]   Türkiye’de NGO (Sivil Toplum Kuruluşları, Non-governmental organization) olmalarına karşın, GONGO (Hükümet Destekli Sivil Toplum Kuruluşları, Government-operated Non-governmental organization) olarak algılanan ve olmaya zorlanan düşünce merkezleri ile karşı karşıya kalınmaktadır. Aslında, hem kamuoyu hem de kamu Türk düşünce merkezlerinin iman tazelemekten öte üretimini de pek istememektedir. Genel olarak istenilen kamunun ana politikasına uygun ve kamuya destek veren düşünce merkezleridir. Devlet yapısında mevcut devlet politikalarını destekleyici ve doğrulayıcı değerlendirmelerin düşünce merkezlerinde yapılması istenir. Türkiye’de dış politika ile ilgilenen bürokratlar hem karar alıcı olmak, hem de bilgiyi elinde tutmanın gücü ile düşünce merkezlerini ve bu merkezlerdeki üretimi küçümserler. Düşünce merkezlerini sadece kamu içinde yapamadıklarını yapabilmek için taşeron olarak kullanmak ister. Halbuki bürokratın oturup düşünecek, bilgi üretecek vakti ve zamanı yoktur. Bürokrasi uzmanlık yeri de değildir. Evrak, gezi ve heyet trafiğine boğulmuş olan ve yurtdışı tayinlerle farklı coğrafyalarda farklı işlerle uğraşmak zorunda kalan dış politika bürokrasinin uzmanlaşması mümkün değildir. Bürokrat için önemli olan bir üst makam olduğundan üstünün görüşlerine aykırı bir çözümü de zaten öneremez. [18]   Bağımsız düşünce merkezleri ile kamunun nasıl ve hangi çerçevede işbirliği yapabileceği veya nasıl desteklenebileceği hiç düşünülmemiştir. Bundan dolayı, Türkiye’de kamu kurumları bağımsız düşünce merkezleri ile işbirliği yapmak yerine kendi bünyesinde Strateji Geliştirme Başkanlıkları oluşturmayı tercih etmiştir. Strateji Geliştirme Başkanlıklarının kuruluş, görev ve yetkileri 10 Aralık 2003 tarih ve 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu’na göre düzenlenmiştir. [19] AB sürecinin bir parçası olan Strateji Geliştirme Başkanlıkları ile birlikte devlette, ‘Zayıf ve güçlü yönlerini belirleme, yaptıklarını ve yapamadıklarının bilançosunu çıkarma’ dönemi başlatılmak istenmiştir. Strateji Geliştirme Başkanlıkları, ilgili bakanlıkların strateji yönetimi ve planlama işini yürütmektedir. Başkanlıklar, bünyesinde görev yaptıkları kuruluşların misyon ve vizyonunu belirleyecek, hizmetlerin yürütülmesini olumsuz etkileyen konuların ortadan kaldırılmasına dönük tedbirleri araştırmaktadır. Her kuruluşta orta ve uzun vadeli stratejik amaç ve hedefleri belirleyen başkanlıklar, idareler için bir ‘öz eleştiri’ mekanizması oluşturmayı hedeflemektedir. Bu çerçevede, her idarenin zayıf ve güçlü yönleri ortaya konmaya ve zayıf yönlerin güçlendirilmesine dönük politikalar tespit edilmeye çalışılmaktadır. Her kurum ve iş için performans göstergelerinin oluşturulması hedeflenmektedir. Ancak, uygulamada Strateji Geliştirme Başkanlıkları, kızaktaki bürokratların görev aldığı ve herhangi bir işlevi bulunmayan APK (Araştırma, Planlama ve Koordinasyon) dairesinin yeni adı olmaktan öteye geçememiştir.   1.2. Türkiye’de Dış Politika ve Güvenlik Alanında Düşünce Merkezleri ve Üniversiteler   Türkiye’de aydınlar ve akademisyenler genel olarak yeniliğe kapalıdır. Her yeniliği yeni bir dış tehdit olarak algılarlar. Örneğin, 1930’lu yıllarda Ankara’da üniversite olmasına, hukuk fakültesinin kurulmasına, 1980’li yıllarda Anadolu’da üniversitelerin açılmasına, özel radyo ve televizyonlara izin verilmesine, vakıf üniversitelerinin kurulmasına aynı mantıkla karşı çıkmışlardır. Türk aydını ve akademisyeni 2000’li yıllarda da düşünce merkezlerinin ortaya çıkmasını hem küçümsemiş hem de tehdit olarak algılamıştır. Türk akademisyenleri düşünce merkezlerindeki üretimi bilgi olarak görmez, çalışanlar ve üretilenler hor görülür, alay edilir. Düşünce merkezlerindeki üretimi akademik çalışmaların deforme hali olarak nitelendirilir. Türk akademisyenleri, “derin devlet” ve ‘ajan yuvası’ olarak algıladığı düşünce merkezlerini Türkiye’de geçici bir heves olarak görür. Düşünce merkezlerinin birgün kapanacağını düşünür. Aslında, Türk stratejistleri kimseye yaranamıyor. İlgilenilen devletlere, ilgilenilen ülkelerin diasporalarına, vatandaş olunan ülkenin karar alıcılarına, akademisyenlere ve halka. Sürekli Arafta kalıyor. Stratejistliği akademisyenlikten ayrı bir meslek, düşünce merkezlerini üniversitelerden farklı ayrı bir kurum olarak görmez. Düşünce merkezlerinde çalışmak “geçici iş” statüsünde görülür. Uluslararası ilişkilerle ilgilenen Türk akademisyeni uzmanlaşmaya, bölge uzmanlığına da karşıdır. Haftalık 30-40 saat ders yükü, kısıtlı ücret nedeniyle ek iş arama veya yapma baskısı, akademik unvan alabilmek için yalnızca puan derdinde kalarak akademik çalışma yapmak zorunda kalınması Türk akademisyenini uzmanlıktan alıkoymaktadır. Zaten, Türkiye’de uluslararası ilişkiler ile ilgilenen akademisyenler genelde daha zor ve günlük çalışmayı gerektiren bölge uzmanlığı yerine statik, durgun bir iş olan teori veya dış politika tarihi ile ilgilenmeyi tercih etmektedirler. Mevcut Türk sistemi de antibiyotik gibi belli bir konuda derinlemesine uzman yerine aspirin gibi her alanda yüzeysel konuşabilecek, yazabilecek akademisyeni tercih etmektedir. [20] Türkiye’de dış politika da AB, Ortadoğu ve Kıbrıs odaklı olduğu için gerek medya ve gerekse uluslararası ilişkiler ile ilgilenen akademisyen, bürokrat ve gazeteciler ağırlıklı olarak bu üç bölge ile ilgilenmektedirler. Çünkü, bu üç bölge ile ilgilenmek ilgilenenlere daha çok saygınlık sağlamaktadır. Ayrıca, AB uzmanlığı iş, para, proje ve burs olanağı da sağlamaktadır. Bu noktada düşünce merkezlerinin önemi daha da fazla artmaktadır. Düşünce merkezleri çok farklı alanlarda uzman stratejistler yetiştirerek açığı kapatabilmektedirler.   Türkiye’de üniversite bünyesinde kurulan düşünce merkezleri, üniversite bünyesindeki akademisyenlerin çeşitli nedenlerden dolayı (akademik ilerlemede katkıda bulunmayacağı, gelir kaynağı olarak görülmediği vb.) uzak durması nedeniyle kurumsallaşmamaktadır. [21]   1.3. Türkiye’de Dış Politika ve Güvenlik Alanında Düşünce Merkezleri ve Siyasi Partiler   Türk stratejistin gönlünde aktif politika olmasına rağmen, Türkiye’de dış politika aktif politika için yeterli ve geçerli bir alan değildir. Üstelik dış politika ve güvenlik konuları siyasi partilerde geleneksel olarak emekli büyükelçiler tarafından temsil edilir. Türk siyasi partilerinin düşünce merkezleri bulunmadığından parti içinde istihdam edilen birkaç emekli büyükelçi dış politikanın yürütülmesi için yeterli olmaktadır. Türkiye’de siyasi partiler için dış politika sadece iç politikanın bir aracı olduğu sürece önem taşır. Dış politikadaki gelişmelere ancak iç politik gelişmelere göre önem verilmektedir. Türkiye’de iç politika daha popülerdir. İç politika üzerine konuşmak ve yazmak daha az zahmetlidir. Buna rağmen iç politikanın siyasi getirisi daha fazladır. İç politika ile kamuoyunda popüler olmak daha kolaydır. Daha çok müşterisi, daha çok tüketicisi vardır. Bu nedenle, Türkiye’de iç politika ile ilgilenerek siyasete girmek daha kolaydır. Onun için dış politikada yeni fikirlerin üretilmesine gerek kalmıyor. Cevap vermek, savunma yapmak, istikrarı korumak, sınırların değişmezliğini vurgulamak dışında hamle yapmaya gerek kalmıyor. Fikir üretmeye gerek duyulmadığı için düşünce üreten merkezlere de ihtiyaç duyulmuyor.   Batı’da (özellikle ABD ve Almanya’da) her siyasi partinin bir düşünce merkezi vardır. Söz konusu düşünce merkezlerinin de ikili ilişkiler için önemli olan ülkelerde şubeleri bulunmaktadır. Bu düşünce merkezleri bağlı oldukları partinin aldığı oy oranına göre doğrudan bütçeden pay alırlar. Türkiye’de ise siyasi partiler bütçeden aldıkları katkıyı genel olarak parti bürokrasisini besleyebilmek ve propaganda için kullanırlar. Parti içinde düşünce merkezi açmak parti yönetimine alternatif yaratabileceği için arzulanan bir kurum değildir. Türkiye’de siyasi partiler, düşünce merkezleri kurmalıdır. Söz konusu düşünce merkezleri Türkiye’nin ilgilendiği ülke ve bölgelerde şube açmalıdır (Türk ve akraba kökenli ülkeler, Osmanlı Devleti coğrafyası, Türk vatandaşı nüfusunun yoğun olduğu ülkeler, Türkiye’nin dış ticareti için önemli ülkeler). Partiler muhalefette iken politikaların burada oluşturulması gerekiyor. Türkiye’de politikacılar derinlemesine düşünmeden konuşmakta, bürokrasiyi dinlemeden veya Türk siyasi tarihini bilmeden kararlar almaktadır. Derinlemesine düşünülmeden yapılan açıklamalar ve alınan kararlar, atılan imzalar züccaciye dükkanına girmiş fil etkisi ile Türkiye’nin geleceğini zora sokan oluşumlara yol açabilmektedir. Siyasi partilerin düşünce merkezleri Türk siyasetini popülist ve günü birlik yapısından kurtarabilir. Toplumun peşinden koşarak oy toplama çabası yerine düşünce merkezlerinde oturup düşünerek, politikalar üreterek hem Türkiye’yi hem de Türk toplumunu değiştirme çabası içine girebilirler. Siyasi partilere devlet yardımını sağlayan yasaya ek yapılarak siyasi partilere bağlı düşünce merkezlerinin kurulması ve işletimi için gerekli kaynak sağlanabilir.   Her stratejistin gönlünde aktif politikaya girmek vardır. Bunun nedeni stratejistin işi gereği yurtiçi ve yurtdışında sürekli olarak karar alıcıların ve devlet gücünü elinde tutanların yakınında bulunması olabilir. Stratejist doğal olarak bu güce özenir ve elde edebileceğini düşünür. Stratejist zaman içinde karar alıcılardan daha kıvrak zekaya sahip olduğunu, daha fazla bilgi ile donatıldığını düşünmeye başlar. Karar alıcılara öğüt vermeyi sevmeye başlar. Bu durum bir yönden de strateji mesleğinin kendi kendini tatmin etme yollarından biridir.   2. Türkiye’de Dış Politika ve Güvenlik Alanındaki Düşünce Merkezlerinin Başlıca Sorunlarına Çözüm Önerileri   Türkiye’de dış politika ve güvenlik alanındaki düşünce merkezlerinin sorunlarına çözüm bulabilmeleri için herşeyden önce örgütlenmeleri gerekmektedir. Türkiye’de düşünce merkezleri ve stratejistler henüz kendi aralarında herhangi bir örgütlenmeye (vakıf, dernek, sendika, platform, grup vb.) gitmemişlerdir. Tanınmamış mesleklerinin tanınması, meslek kültürünün oluşması, sorunların dile getirilmesi, kamuoyu, devlet ve özel sektör nezninde saygınlık kazanması için herhangi bir çalışma içine de girmemişlerdir. Halbuki stratejist, medya (tv, radyo, gazete vb.) olanaklarını kullanmakta, konferans, beyin fırtınası vb. faaliyetler düzenleyerek ilgi alanlarındaki konuyu gündeme taşıma ve kamuoyu oluşturma konusunda uzmandır. Buna rağmen kendi alanındaki sorunların çözümüne ait çalışmalara meraklı görünmemektedir. Bu konu ile ilgilenmemektedir. Halbuki stratejistlerin kendi aralarındaki özel sohbetlerinin ana konularından biri tanınmamış mesleklerinin sorunlarıdır. Kısacası Türkiye’de startejistler örgütlenemiyor ve sorunları ile ilgilenmiyor. Türkiye’de Türk ve yabancı düşünce merkezleri ve kültürü üzerine telif veya çeviri kitap veya makale yazılmıyor, basılmıyor. Strateji kültürü, sorunları, deneyimi, tarihi üzerine söyleşiler yapılmıyor. Konu ile ilgili beyin fırtınaları, ulusal veya uluslararası konferanslar düzenlenmiyor. Kendi sorunlarına karşı bu kadar duyarsız ve ilgisiz, örgütsüz başka bir meslek grubu Türkiye’de yoktur. [22]   Türkiye’nin dış politika ve strateji alanı dışındaki alanlarda da (enerji, terror, din, ulaşım, turizm, bankacılık, otomotiv, tekstil, ekonomi, tarım, sağlık, eğitim, savunma sanayisi vb) düşünce merkezlerine gereksinimi vardır.   Türkiye’de dış politika ve güvenlik alanı dışında düşünce merkezlerine gereksinim olduğu gibi dış politika alanında ihtisas sahibi dar alanda çalışan düşünce merkezlerine de gereksinim vardır. Yani, dünyanın her alanını kapsayan bölgeler itibariyle çalışan düşünce merkezleri yerine konu odaklı merkezlere (AB, Balkanlar, Ortadoğu, Afrika) gereksinim vardır.   Türk dış politikasının güçlenebilmesi için düşünce merkezleri platformlarına da gereksinim vardır (Türkiye Düşünce Merkezleri Platformu, Balkan Düşünce Merkezleri Platformu, Kafkasya Düşünce Merkezleri Platformu, Karadeniz Düşünce Merkezleri Platformu, Türk Dünyası Düşünce Merkezleri Platformu, Avrasya Düşünce Merkezleri Platformu, AB Düşünce Merkezleri Platformu, Akadeniz Düşünce Merkezleri Platformu, Ortadoğu Düşünce Merkezleri Platformu vb.).   Türkiye’nin ikili ilişkilerini Yaklaşık 2,5 milyon Türk vatandaşının yaşadığı Almanya’da Türkiye-Almanya ilişkilerini çalışan sadece iki düşünce merkezi (Avrupa-Türkiye Araştırmaları Enstitüsü (ITES/ATA) ve Türkiye Araştırmaları Merkezi) bulunmasına rağmen, Almanya’da Avrupa-Atlantik ilişkilerini çalışan beş düşünce merkezi bulunmaktadır. Bu kurumların finansmanı da genelde devletlerin verdiği paraların işletilmesi ile yapılmaktadır. Türkiye’de Türkiye için ikili ilişkileri önem taşıyan ülkelerle ortak düşünce merkezleri açılması faydalı olabilir. Örneğin, ABD-Türkiye, AB-Türkiye, Almanya-Türkiye, Rusya Federasyonu-Türkiye ilişkileri için ayrı düşünce merkezlerinin kurulması faydalı olabilecektir.   Kültür Bakanlığı Telif Hakları ve Sinema Genel Müdürlüğü’ne bağlı olan Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sahipleri Meslek Birliği (İLESAM)’ne stratejist mesleğinin tescil edilmesi ve stratejistlerin üye olması, İş Kur’un meslekler rehberine stratejistliğin dahil edilmesi bu mesleğe bir kimlik kazandıracaktır.   Kültür Bakanlığı’nın kamu yararı nedeniyle özel tiyatrolara, özel sinema filmlerine, çevirilere yönetmeliklerle karşılıksız yardımı gibi, kamu yararı nedeniyle devletin vakıf üniversitelerine maddi katkıda bulunması gibi, kamu yararı nedeniyle Başbakanlık ve Dışişleri Bakanlığı’nın da düşünce merkezlerine karşılıksız yardımı sağlanmalıdır.   Üst düzey bürokratların eğitime tutulduğu ve Harp Okulu’na bağlı olan Milli Güvenlik Akademisi’ne birkaç yıldır bürokrat olmayanlarda (Örneğin, TOBB’dan her yıl bir kişi) katılabilmektedir. Milli Güvenlik Akademisi’ne düşünce merkezlerinden de katılım sağlanmalıdır.   Türkiye’nin düşünce merkezlerini dış politika aracı olarak daha etkin kullanması gerekmektedir. Eximbank, teknik yardım (TİKA), işadamları kuruluşları ve düşünce merkezleri bir arada koordinasyon içinde bir ülkede daha etkin olabilir.   “Şeyhülmuharririn” osmanlıca mesleğin duayeni anlamına gelmektedir. Gazetecilerin yaptığı gibi stratejistler arasında da mesleğin duayenine ve her yıl çeşitli alanlarda ödül verilebilir. Aynı gün strateji günü ilan edilebilir. Konferans düzenlenebilir. Yemek ve balo yapılabilir.   Üniversite öğrencilerinin strateji düşünce toplulukları oluşturmasına ve bu toplulukların bir çatı altında örgütlenmesine yardımcı olunmalıdır.   Türkiye’de düşünce merkezlerinin sağlıklı gelişebilmesi için kamu kurumlarının elindeki açık bilgi kaynakların düşünce merkezlerine açılması gerekmektedir. Ancak, bu maalesef pratikte geçerli değilidir. Bilgi Edinme Kanunu sağlıklı işlememektedir. Ekonomi bürokrasisine ait web sayfaları dışındakilerin içi boştur. Web sayfalarında verilen e-mail’le bir bilgi talebinde bulunulduğunda bile cevap alınamamaktadır.   Düşünce merkezleri ile akademisyenler arasındaki ilişki 36b ile sağlanabilir. Böylece, YÖK kanalı ile taşrada kaybolmuş ve belli bir konuda uzmanlaşmış akademisyenlerin büyük  kentden ve dünyadan kopmaması düşünce merkezleri aracılığı ile sağlanabilir.   TBMM ile düşünce merkezleri arasındaki ilişki arttırılmalıdır. TBMM Dış İlişkiler Müdürlüğü’nde 50’yi aşkın kişi çalışmaktadır. 70 civarı dostluk grubu ve dış ilişkilerle ilgili çeşitli komisyonlar bulunmaktadır.   Batı’da (özellikle ABD’de) olduğu gibi düşünce merkezlerine yapılan bağışların vergiden düşürülebileceği bir yasal düzenlemeye gidilmelidir. Türkiye’de halen düşünce merkezleri hizmet alımlarına uygulanan yüzde 18 vergi nedeniyle oldukça yüksek vergi vermektedir.   Türkiye’de teknokentler gibi sosyokentler de kurulmalıdır. Sosyokentlerde yer alan şirketlere, düşünce merkezlerine teknokentlerde olduğu gibi cazip avantajlar (vergi vb.) sağlanmalıdır.   Başbakan, cumhurbaşkanı ve dışişleri bakanının yurtdışı gezilerinde gazeteciler, işadamları ve akademisyenler ile birlikte düşünce merkezlerine de yer vermeleri yararlı olacaktır.   Dışişleri Bakanlığı’nın haftalık basın toplantılarına düşünce merkezleri de davet edilmelidir.   Sonuç   Türkiye’de devletin gerçekleştirdiği birçok hizmetin özelleştirildiği bir süreç yaşanmaktadır. Türk siyaseti ve bürokrasisi dış politika oluşturma sürecini özelleştirememiştir. Bu konuda düşünce merkezleri ile çalışabilmeyi becerememiştir. Türk özel sektörü de düşünce merkezlerinin işlevini kavrayamamıştır. Özel tiyatroların kamu yararına görüldüğü için desteklendiği Türkiye’de düşünce merkezleri sahipsiz bırakılmıştır. Devlet, özel sektör ve siyasi partiler düşünce merkezleri ile nasıl çalışabileceğinin farkında değildir. Örneğin, DPT’nin Kalkınma Planlarında (9.) düşünce merkezlerine yer verilmemiş. DPT’nin 2023 ve 2050 perspektiflerinde de yer almıyor. Ancak, Türk düşünce merkezlerinde oluşan bilgi birikiminden Türk karar alma mekanizmalarının haberi olmasa da yabancılar bunun farkındadır.   Türkiye, zihin enerjisini iç sorunlar ve dış politikada AB, Kıbrıs, Ortadoğu (Irak) konularında tüketmektedir. Bu durum Türkiye’nin Osmanlı, Türk ve akraba coğrafyasına yayılması gereken ufkunu daraltmaktadır. Türkiye’de dış politikaya yetişmiş insan kaynağı ve ekonomik kaynak ayrılmamaktadır. Bu nedenle, Türkiye’de dış politika alanında uzmanlaşan düşünce merkezlerinin desteklenmesi ve eşgüdümün sağlanması faydalı olacaktır.  
[1] Yaşar Kemal, “İnce Memed”, Remzi Kitabevi Yay., İstanbul 1958, ss. 100-111.   [2] Stratejistlerin gazetecilere göre daha muhafazakar ve istikrarlı bir aile yaşamları vardır. Evliliklerini genelde korumaktadırlar. Batı’da stratejistler arasında uzman oldukları bölgeden evlilikler fazladır. Türkiye’de düşünce merkezleri yeni olduğu için ve maddi zorluklardan dolayı ilgilenilen bölgede uzun süre kalınmadığından bu tip evliliklere henüz rastlanılmamaktadır. Bölge ülkelerinden evlenmek, mesleğin kurumsallaştığını ve kök saldığını gösterecektir. Türkiye’de 2000’li yıllarda ortaya çıkan düşünce merkezlerinde ilgilenilen bölgelerle evliliklere henüz rastlanılmamakla birlikte, 1992’de kurulan Türkiye’nin teknik yardım kuruluşu olan TİKA’da teknik yardım uzmanları arasında ilgilenilen bölgelerle evliliklere rastlanılmaya başlanılmıştır.   [3] Her mesleğin kendine özgü yaşam biçimi vardır. Örneğin, Hasan Cemal’in gazetecilik üzerine verdiği örnek oldukça ilginçtir: “Okay Gönensin: ‘Bir Fransız gazetesinde bir araştırma okumuştum. Otuz beş ile elli yaş arasındaki gazetecileri örnek almışlar. Hepsinin birkaç ortak özelliği var. Birden fazla evlenmişler. Sigarayı bütün çabalarına rağmen bırakamamışlar ve yine bu insanlardan hiçbirisi gazetelerinden çıkıp doğruca evlerine gitmiyorlarmış. Gazetecilik baskın bir meslek. Kimi işlerde mesai saatlerinin bitişiyle beraber o gün iş hayatı da biter. Bazılarında bitmez. Gazetecilik de öyle. Dün gece gittiğim davet sözgelimi, işin devamı niteliğindeydi. Ne kadar ahpaplık edecek, yeni insanlar görecek, birkaç kadeh bir şey içecek olursan ol, işten konuşmak zorundasın...”.Bkz: Hasan Cemal, Cumhuriyet’i Çok Sevmiştim, Doğan Kitap, Aralık 2005, İstanbul, ss. 306-307.   [4] Türkiye’de ve dünyada genel olarak kimi mesleklerin bir politik duruşu vardır. Gazetecilerin sol, bankacıların orta sağ bir duruşu bulunur. Stratejistler ise siyasi görüş olarak devlete yakın orta sağ veya orta sol kanatta yer alıyorlar. Kurum ve kişi olarak aslında mecbur da kalıyorlar. Devletin ve kamuoyunun “ajan” algılamasından “potansiyel ülkeyi satan” görüntüsünden kurtulabimek için bunu yapıyorlar.   [5] Mankurt, Kırgız yazar Cengiz Aytmatov’un 1980 yılında yazdığı ‘Gün Uzar Yüzyıl Olur’ adlı eserinde Kırgız destanlarından yararlanarak güncelleştirdiği bir kişiliktir. Mankurt bazı işlemler sonucu öz benliğini yitirerek kendisini kimliksizleştiren ve düşmanının kuklası haline gelmiş zavallı bir insan tipidir.   [6] ABD’de MIT’de çağrılan jet motorunun kaşifi Alman kökenli mühendis Warner Won Braun, “MIT’den iyi mühendis çıbabileceğini ancak kaşif çıkamayacağını, çünkü kaşif olmak için boş zamana ve düşünmeye zaman olması gerektiğini” söylemiş. Leonardo da Vinci’de “en büyük buluşlarını en boş zamanlarında yaptığını” aktarır. Niccolo Machiavelli (Makyavel) de “ünlü eseri olan Prens’i en boş zamanlarında bir köyde yazdığından” söz eder. İçinde bulunduğumuz çağ, iletişim çağı. Hareketliliğin giderek arttığı bir çağ. 21. yüzyıl insanı, özellikle eğitimli orta kesim mobil bir hayat sürmeye başlamıştır. Cep telefonu, küçük ama konforlu evler, az ve taşınabilir eşyalar. Sık iş ve buna bağlı olarak sık şehir ve ülke değişimi. İş sırasında sık yurt içi ve yurtdışı iş gezileri. Toplantıya çevrilmiş yemek saatleri. 21. yüzyıl insanının düşünecek zamanı yoktur. Değil düşünmeye kendine veya ailesine bile zaman ayırmakta zorluk çeker. Bu yaşam içinde okuyup, düşünüp birşeyler üretmek mümkün değildir. Bunu ancak stratejist yapabilir. Strateji bir yaşam tarzıdır. Süreklilik olması gereklidir. Stratejist meslek olarak daha stabil bir mekan ama daha aktif bir yaşam ister. Aynı pergel gibi. Stratejistin yaşamı pergelin bir ucunun sabit kalması bir ucunun ise hareketli olması gibidir. Stabil bir mekanda kurulmuş bir düzen etrafında yirmidört saatin toplantılar, konferanslar, beyin fırtınaları, görüşmeler, dedikodular, kokteyller, yemekler, iç ve dış geziler vb. aktiviteler ile dolu bir yaşamdır. Bu arada bazen bir gün bazen bir ay kapanma ve yazma ile geçen günler de stratejistin yaşamının bir diğer yüzüdür. Stratejist de temsil yeteneği de önemlidir. Düzgün kullanılan ana dil, diksiyon, oturup kalkma ve davranışlarda özen, giyim önemlidir. Stratejist doğası gereği hırslı bir insandır. Acımasızdır. Dedikoduyu sever. Her stratejist ilgilendiği bölgeyi dünyanın merkezi görür ve yazdıklarını önemser. Bu durum zamanla meslek körlüğüne neden olur. İyi bir stratejist olmanın en büyük sırrı farklı mesleklerden, farklı bilim alanlarından, farklı konulardan yararlanmak ve bunları stratejiye uyarlamaktır. Bir zanaatkar, bir sanatçı yaptığı işin övülmesinden hoşlanır. Aslında paranın ön planda olmadığı, el ve beyin işçiliğinin ön planda olduğu her işte işi gerçekleştiren eserinin övülmesinden ve takdir edilmekten hoşlanır. Stratejist için de bu durum geçerlidir. Bu nedenle ödül mekanizmalarının olması önemlidir.   [7] Uzağı görmek, geleceği öngörebilmek.   [8] Türk düşünce merkezlerinde çalışarak doktorasını tamamlayanlar genelde üniversitelerde öğretim üyeliğine geçmeyi tercih etmektedir. Akademisyenliğin kariyer mesleği olması, iş olarak daha rahat olması, işten atılma ve iş bulma korkusunun daha az olması doktorasını tamamlayan genç stratejistlerin akademisyenliğe kaymasına yol açmaktadır. Akademik dünyadan düşünce merkezlerine geçiş ise yönetim kademesine olmaktadır. Ancak, bu geçişler geçici süreler (en fazla birkaç yıl) için gerçekleşmektedir. Sivil ve askeri bürokrasiden düşünce merkezlerine geçiş ise işten ayrılma şeklinde gerçekleşmemektedir. Düşünce merkezleri üst düzey emekli sivil ve askeri bürokrat için evde oturmanın güzel bir alternatifi ve potansiyel olarak aktif politikaya giriş kapısı olarak görülmektedir. Ayrıca, emeklilik yıllarında evde oturup stratejist kimliğini kullanarak amatörce yazıp-çizen “pijamalı analist”ler de bulunmaktadır.   [9] 1950’li yıllarda Sait Faik Abasıyanık, Emniyet Genel Müdürlüğü’ne giderek pasaport almak için başvuruda bulunur. Pasaport formunda meslek hanesine “yazar” yazınca görevli polis “yazarlık diye bir mesleğin bulunmadığını” söyliyerek itiraz eder, “işsiz” olarak değiştirir. Türkiye’de 1950’lili yıllara kadar “yazarlık” meslek değilken, 50 yıl sonra çağın aydın mesleği olan stratejistlikte meslek olarak sayılmamaktadır.   [10] 22 Temmuz 2008 genel seçimlerinde ilk defa iki Türk stratejistin milletvekili olması (ANKAM Başkanı ve GMF Türkiye Direktörü AK Parti Çankırı Milletvekli Suat Kınıklıoğlu ve ASAM Başkanı MHP İstanbul Milletvekili E. Büyükelçi Gündüz Aktan), 2008 yılında Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Türk tarihinde ilk defa düşünce merkezleri başkanlarına Cumhurbaşkanlığında yemek vermesi, Genelkurmay Başkanı’nın düşünce merkezleri uzmanlarını çağırması düşünce merkezlerinin Türk sistemine girmesinin kilometre taşları olması itibariyle önemlidir.   [11] Türkiye’de düşünce merkezlerinde maddi sıkıntı aşılamıyor. Kalıcı uzman yetiştirilemiyor. Bölge uzmanı bulunamıyor. Düşünce merkezleri kadro ve işletme sermayesi düşünülmeden kuruluyorlar. Türkiye’de stratejistlerin üniversiteler ile geçişkenliği bulunmaktadır. Bürokrasi ve siyaset ile geçişkenliği çok azdır. Bu kanallar açılmalıdır. Ayrıca, düşünce merkezlerinin kamu kurumlarına benzeme eğilimi bulunuyor. Başkan ve sponsorün egemenliği bulunmaktadır. Ancak, Türkiye’de kamu kurumlarında iş güvencesi vardır.   [12] Önemli olan neyi bildiğiniz değil neyi kanıtlayabildiğinizdir. Kanıtlayabilmek için bilgiye ve veriye gereksinim vardır. Türkiye’de dış politika ve güvenlik alanında ham bilgi kamunun tekelindedir.   [13] Düşünce merkezleri iletişim çağı kurumu olduğu için modern iletişim olanaklarından diğer kurumlara göre daha çok yararlanmaktadır. Bu bağlamda internet ortamı düşünce merkezleri için hem iletişim, hem haber toplama, hem de haber iletme açısından yaşamsal önemdedir. Özellikle Türkiye gibi elindeki bilgiyi paylaşmayan devlet yapılarının bulunduğu ülkelerde düşünce merkezleri için internetin önemi daha da artmaktadır. Haber grupları, internet sitesi üzerinden kitap, makale, haber, duyuru, günlük, haftalık veya aylık analizler düşünce merkezleri için yaşamsal faaliyetlerdir.   [14] Türkiye’de dış politika alanındaki kamu kurumları gizlilik zırhı içinde çalışmaktadır. Açık bilgiler son derece sığ ve içi boş bilgilerdir. Web sayfalarına yüklenen bilgiler kurumun tanıtımına ve faaliyetlerine yönelik bilgilerin ötesine geçmemektedir.   [15] Örneğin, 1999-2008 arasında Türk düşünce merkezlerinin en büyüğü olan ASAM’ın sözkonusu tarihler arasında elemanlarının yüzde 95’i değişmiştir. 500’ün üzerinde kişi (idari personel, yarı veya tam zamanlı akademisyen, araştırmacı, yönetici, asistan, danışman, stajyer) gelip geçmiştir. Türkiye’de düşünce merkezlerinde yaşanan diğer bir sorun ise yabancı uyruklu stratejistlerin analizleridir. Söz konusu stratejistler genelde analizlerini Ankara merkezli değil, kendi ülkeleri merkezli yapmaktadır. Örneğin, Türkiye’de bulunan Azerbaycan kökenli strtejistlerin Bakü merkezli analizleri Güney Kafkasya’da Ankara’nın çözüm üretmesini zorlaştırmaktadır. Bu durum türk dış politikasını olumsuz yönde etkilemektedir.     [16] Yıllar önce bir arkadaşımla “dış politika üzerine danışmanlık yapabilirmiyiz” diye tanıdığımız bir işadamına gitmiştik. İşadamı “Türkiye’de dış politika üzerine danışmanlık için kimsenin para vermeyeceğini” söylemişti. “Sizi en fazla akşam yemeğine davet ederim ve bir yemek fiyatına bütün bilginizin özünü alırım. Bu da bana yeter” demişti. Türk sivil ve askeri bürokrasisi ise düşünce merkezleri ile 2000’li yıllarda ilişki kurmaya başlamıştır. Ancak, bunun karşılığı çay ve öğlen yemeğinden ibaret olmaktadır. Bürokrasinin Türk düşünce merkezlerinden yararlanması olumlu bir gelişmedir. Fakat, danışmanlık ücretinin ödenmesi için yılların geçmesi gerekecektir.   [17] Düşünce merkezlerini medyadan ayıran nokta, olay patlamadan önce görebilmek veya güncel olayı analiz edebilmektir. Medya ise mevcut günceli aktarır veya güncelin sadece yorumu yapar.   [18] Türkiye’de özellikle siyasi ve terör-güvenlik alanlarında çözüm önerileri sunmak düşünce merkezleri için gereksiz risk almayı gerektirebilir. Çünkü, yapılan her önerinin bir siyasi veya çıkar grubunun hoşuna gitmeme olasılığı vardır.   [19] Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu’nda 28 Ocak 2005 (5286), 27 Nisan 2005 (5335), 16 Mayıs 2005 (5345), 24 Aralık 2005 (5436) tarihlerinde değişiklikler yapılmıştır.     [20] Soğuk savaş yıllarında Türk dış politikasında bölge çalışmaları uzun yıllar muhacir (hemşehri) dernekleri (Balkan, Kıbrıs, Kafkasya, Orta Asya, Irak Türkmenleri vb.) ve bazı siyasi partilerin amatör çalışmaları ile yürütülüyordu. Muhacir (hemşehri) dernekleri, kökenlerinin bulunduğu ülkeden gelenlere mihmandarlık yapıyor, kültürel faaliyetlerde (yöresel mutfak, el işi, folklar ekibi) bulunuyordu. Ancak, muhacir (hemşehri) dernekleri, Türk ve akraba dünyasını anti-komünist bir iç siyaset politikasının bir parçası olarak görüyordu. Türkiye’de düşünce merkezlerinin bölgesel çalışmalara yönelmesi muhacir (hemşehri) derneklerinin tekelini kırmıştır. Soğuk Savaş yıllarından kalma alışkanlıklarla bölgesel çalışmalardaki uzmanlar kamuoyu tarafından ilgilendikleri bölge ile özdeşleştirilmiştir. Yani, Kafkasya üzerine uzmanlaşanlar Kafkasya kökenli, Balkanlar üzerine uzmanlaşanlar Balkan kökenli, Ermeni Sorunu üzerine uzmanlaşanlar Ermeni kökenli olarak gibi. Muhacir (hemşehri) dernekleri genel olarak iman tazeleme toplantıları isterlerler. İnandıkları değerlerin doğruluğunu yüksek sesle ifade etmenizi isterler. Objektif değerlendirme beklentisi yoktur.   [21] Devlet ve vakıf üniversiteleri YÖK’ün ilgili yönetmeliğine göre kurulmak ve yönetilmek zorundadır. 8 maddelik söz konusu yönetmelik, devletin dış politika ile ilgili birimlerinden (Üniversite, Genelkurmay, Dışişleri, MİT) oluşturulan Stratejik Araştırmalar ve Etüdler Milli Komitesi’nin kurulmasına ağırlık vermiştir. Yetersiz bir yönetmeliktir.       [22] Gemilerin boğazlardan güvenli geçişini sağlamak için 2003 yılında İstanbul ve Çanakkale Boğazları’nda VTS (Vessel Trafic Service) sistemi oluşturulunca Gemi Trafik Operatörlüğü mesleği ortaya çıkmıştır. Türkiye’de yaklaşık yüz kişiden oluşan bu yeni meslek ortaya çıkmasından iki yıl sonra 2005 yılında “Gemi Trafik Operatörleri Derneği” (vts.org.tr) olarak örgütlenmiştir. Düşünce merkezleri kurum ve meslek olarak yaklaşık on yıldır Türkiye’de var olmasına ve entellektüel kapasitesi yüksek insanlardan oluşmasına rağmen bir platform çatısı altında bile birleşememişdir. Türkiye’de sahafların örgütlenme modeli de düşünce merkezlerinin olası örgütlenmesine model olabilir. Türkiye’de meslek odası olmanın avantajları vardır. İlgili oda belge vermezse kişi işletme açamamaktadır. Türkiye’de bir mesleğin oda olabilmesi için bir meslek grubundan bir şehirde 500 kişi veya kurum olması gerekmektedir (eskiden bu sayı 200 idi). Sahaflar bu sayıyı hiçbir şehirde bulamamaktadır. Anadolu’da birkaç ilde sahaflar sayıları çok az olduğu gerekçesiyle oda içinde lokantacılar grubuna alınmıştır. Oda olamadıkları için Türkiye’de sahaflar dernek olarak örgütlenmişlerdir. “Sahaflar Birliği Derneği” kurulmuştur. Sahaflar Birliği Derneği, Kültür Bakanlığı’nın denetiminde bir dernektir. Bağlayıcılığı bakanlık nezninde bulunmaktadır. Sahaflık Sertifikası için şartlar getirilmiştir.Kültür Bakanlığının Sertifika düzenlemeye yönelik yönetmeliğinde 9 Eylül 2005 tarihinde bir değişiklik yapılmış ve sahaflık için sertifika mecburiyeti getirilmiştir. Bu nedenle, Sahaflar Birliği Derneği’nden diğer belgelerin yanında Muafakat Yazısı getirilmezse Sahaflık Sertifikası alınamamaktadır. Düşünce merkezlerinde çalışanların 212 sayılı Basın İş Kanunu’na (Basın Mesleğinde Çalışanlarla çalıştıranlar Arasındaki Münasebetlerin Tanzimi Hakkında Kanun) dahil edilmeleri olumlu bir gelişme olacaktır.   Dipnotlar * “Türkiye’de Düşünce Merkezi Kültürünün Oluşum Süreci” adlı bu makale ilk defa “Türkiye’de Stratejik Düşünce Kültürü ve Stratejik Araştırma Merkezleri: Başlangıçtan Bugüne Türk Düşünce Kuruluşları” adlı kitapta yayınlanmıştır. Bkz: Editörler: Hasan Kanbolat ve Hasan Ali Karasar, “Türkiye’de Stratejik Düşünce Kültürü ve Stratejik Araştırma Merkezleri: Başlangıçtan Bugüne Türk Düşünce Kuruluşları”, Nobel Yayınları, Ankara, Şubat 2009, ss.305-321.   [1] Yaşar Kemal, “İnce Memed”, Remzi Kitabevi Yay., İstanbul 1958, ss. 100-111.   [2] Stratejistlerin gazetecilere göre daha muhafazakar ve istikrarlı bir aile yaşamları vardır. Evliliklerini genelde korumaktadırlar. Batı’da stratejistler arasında uzman oldukları bölgeden evlilikler fazladır. Türkiye’de düşünce merkezleri yeni olduğu için ve maddi zorluklardan dolayı ilgilenilen bölgede uzun süre kalınmadığından bu tip evliliklere henüz rastlanılmamaktadır. Bölge ülkelerinden evlenmek, mesleğin kurumsallaştığını ve kök saldığını gösterecektir. Türkiye’de 2000’li yıllarda ortaya çıkan düşünce merkezlerinde ilgilenilen bölgelerle evliliklere henüz rastlanılmamakla birlikte, 1992’de kurulan Türkiye’nin teknik yardım kuruluşu olan TİKA’da teknik yardım uzmanları arasında ilgilenilen bölgelerle evliliklere rastlanılmaya başlanılmıştır.   [3] Her mesleğin kendine özgü yaşam biçimi vardır. Örneğin, Hasan Cemal’in gazetecilik üzerine verdiği örnek oldukça ilginçtir: “Okay Gönensin: ‘Bir Fransız gazetesinde bir araştırma okumuştum. Otuz beş ile elli yaş arasındaki gazetecileri örnek almışlar. Hepsinin birkaç ortak özelliği var. Birden fazla evlenmişler. Sigarayı bütün çabalarına rağmen bırakamamışlar ve yine bu insanlardan hiçbirisi gazetelerinden çıkıp doğruca evlerine gitmiyorlarmış. Gazetecilik baskın bir meslek. Kimi işlerde mesai saatlerinin bitişiyle beraber o gün iş hayatı da biter. Bazılarında bitmez. Gazetecilik de öyle. Dün gece gittiğim davet sözgelimi, işin devamı niteliğindeydi. Ne kadar ahpaplık edecek, yeni insanlar görecek, birkaç kadeh bir şey içecek olursan ol, işten konuşmak zorundasın...”.Bkz: Hasan Cemal, Cumhuriyet’i Çok Sevmiştim, Doğan Kitap, Aralık 2005, İstanbul, ss. 306-307.   [4] Türkiye’de ve dünyada genel olarak kimi mesleklerin bir politik duruşu vardır. Gazetecilerin sol, bankacıların orta sağ bir duruşu bulunur. Stratejistler ise siyasi görüş olarak devlete yakın orta sağ veya orta sol kanatta yer alıyorlar. Kurum ve kişi olarak aslında mecbur da kalıyorlar. Devletin ve kamuoyunun “ajan” algılamasından “potansiyel ülkeyi satan” görüntüsünden kurtulabimek için bunu yapıyorlar.   [5] Mankurt, Kırgız yazar Cengiz Aytmatov’un 1980 yılında yazdığı ‘Gün Uzar Yüzyıl Olur’ adlı eserinde Kırgız destanlarından yararlanarak güncelleştirdiği bir kişiliktir. Mankurt bazı işlemler sonucu öz benliğini yitirerek kendisini kimliksizleştiren ve düşmanının kuklası haline gelmiş zavallı bir insan tipidir.   [6] ABD’de MIT’de çağrılan jet motorunun kaşifi Alman kökenli mühendis Warner Won Braun, “MIT’den iyi mühendis çıbabileceğini ancak kaşif çıkamayacağını, çünkü kaşif olmak için boş zamana ve düşünmeye zaman olması gerektiğini” söylemiş. Leonardo da Vinci’de “en büyük buluşlarını en boş zamanlarında yaptığını” aktarır. Niccolo Machiavelli (Makyavel) de “ünlü eseri olan Prens’i en boş zamanlarında bir köyde yazdığından” söz eder. İçinde bulunduğumuz çağ, iletişim çağı. Hareketliliğin giderek arttığı bir çağ. 21. yüzyıl insanı, özellikle eğitimli orta kesim mobil bir hayat sürmeye başlamıştır. Cep telefonu, küçük ama konforlu evler, az ve taşınabilir eşyalar. Sık iş ve buna bağlı olarak sık şehir ve ülke değişimi. İş sırasında sık yurt içi ve yurtdışı iş gezileri. Toplantıya çevrilmiş yemek saatleri. 21. yüzyıl insanının düşünecek zamanı yoktur. Değil düşünmeye kendine veya ailesine bile zaman ayırmakta zorluk çeker. Bu yaşam içinde okuyup, düşünüp birşeyler üretmek mümkün değildir. Bunu ancak stratejist yapabilir. Strateji bir yaşam tarzıdır. Süreklilik olması gereklidir. Stratejist meslek olarak daha stabil bir mekan ama daha aktif bir yaşam ister. Aynı pergel gibi. Stratejistin yaşamı pergelin bir ucunun sabit kalması bir ucunun ise hareketli olması gibidir. Stabil bir mekanda kurulmuş bir düzen etrafında yirmidört saatin toplantılar, konferanslar, beyin fırtınaları, görüşmeler, dedikodular, kokteyller, yemekler, iç ve dış geziler vb. aktiviteler ile dolu bir yaşamdır. Bu arada bazen bir gün bazen bir ay kapanma ve yazma ile geçen günler de stratejistin yaşamının bir diğer yüzüdür. Stratejist de temsil yeteneği de önemlidir. Düzgün kullanılan ana dil, diksiyon, oturup kalkma ve davranışlarda özen, giyim önemlidir. Stratejist doğası gereği hırslı bir insandır. Acımasızdır. Dedikoduyu sever. Her stratejist ilgilendiği bölgeyi dünyanın merkezi görür ve yazdıklarını önemser. Bu durum zamanla meslek körlüğüne neden olur. İyi bir stratejist olmanın en büyük sırrı farklı mesleklerden, farklı bilim alanlarından, farklı konulardan yararlanmak ve bunları stratejiye uyarlamaktır. Bir zanaatkar, bir sanatçı yaptığı işin övülmesinden hoşlanır. Aslında paranın ön planda olmadığı, el ve beyin işçiliğinin ön planda olduğu her işte işi gerçekleştiren eserinin övülmesinden ve takdir edilmekten hoşlanır. Stratejist için de bu durum geçerlidir. Bu nedenle ödül mekanizmalarının olması önemlidir.   [7] Uzağı görmek, geleceği öngörebilmek.   [8] Türk düşünce merkezlerinde çalışarak doktorasını tamamlayanlar genelde üniversitelerde öğretim üyeliğine geçmeyi tercih etmektedir. Akademisyenliğin kariyer mesleği olması, iş olarak daha rahat olması, işten atılma ve iş bulma korkusunun daha az olması doktorasını tamamlayan genç stratejistlerin akademisyenliğe kaymasına yol açmaktadır. Akademik dünyadan düşünce merkezlerine geçiş ise yönetim kademesine olmaktadır. Ancak, bu geçişler geçici süreler (en fazla birkaç yıl) için gerçekleşmektedir. Sivil ve askeri bürokrasiden düşünce merkezlerine geçiş ise işten ayrılma şeklinde gerçekleşmemektedir. Düşünce merkezleri üst düzey emekli sivil ve askeri bürokrat için evde oturmanın güzel bir alternatifi ve potansiyel olarak aktif politikaya giriş kapısı olarak görülmektedir. Ayrıca, emeklilik yıllarında evde oturup stratejist kimliğini kullanarak amatörce yazıp-çizen “pijamalı analist”ler de bulunmaktadır.   [9] 1950’li yıllarda Sait Faik Abasıyanık, Emniyet Genel Müdürlüğü’ne giderek pasaport almak için başvuruda bulunur. Pasaport formunda meslek hanesine “yazar” yazınca görevli polis “yazarlık diye bir mesleğin bulunmadığını” söyliyerek itiraz eder, “işsiz” olarak değiştirir. Türkiye’de 1950’lili yıllara kadar “yazarlık” meslek değilken, 50 yıl sonra çağın aydın mesleği olan stratejistlikte meslek olarak sayılmamaktadır.   [10] 22 Temmuz 2008 genel seçimlerinde ilk defa iki Türk stratejistin milletvekili olması (ANKAM Başkanı ve GMF Türkiye Direktörü AK Parti Çankırı Milletvekli Suat Kınıklıoğlu ve ASAM Başkanı MHP İstanbul Milletvekili E. Büyükelçi Gündüz Aktan), 2008 yılında Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Türk tarihinde ilk defa düşünce merkezleri başkanlarına Cumhurbaşkanlığında yemek vermesi, Genelkurmay Başkanı’nın düşünce merkezleri uzmanlarını çağırması düşünce merkezlerinin Türk sistemine girmesinin kilometre taşları olması itibariyle önemlidir.   [11] Türkiye’de düşünce merkezlerinde maddi sıkıntı aşılamıyor. Kalıcı uzman yetiştirilemiyor. Bölge uzmanı bulunamıyor. Düşünce merkezleri kadro ve işletme sermayesi düşünülmeden kuruluyorlar. Türkiye’de stratejistlerin üniversiteler ile geçişkenliği bulunmaktadır. Bürokrasi ve siyaset ile geçişkenliği çok azdır. Bu kanallar açılmalıdır. Ayrıca, düşünce merkezlerinin kamu kurumlarına benzeme eğilimi bulunuyor. Başkan ve sponsorün egemenliği bulunmaktadır. Ancak, Türkiye’de kamu kurumlarında iş güvencesi vardır.   [12] Önemli olan neyi bildiğiniz değil neyi kanıtlayabildiğinizdir. Kanıtlayabilmek için bilgiye ve veriye gereksinim vardır. Türkiye’de dış politika ve güvenlik alanında ham bilgi kamunun tekelindedir.   [13] Düşünce merkezleri iletişim çağı kurumu olduğu için modern iletişim olanaklarından diğer kurumlara göre daha çok yararlanmaktadır. Bu bağlamda internet ortamı düşünce merkezleri için hem iletişim, hem haber toplama, hem de haber iletme açısından yaşamsal önemdedir. Özellikle Türkiye gibi elindeki bilgiyi paylaşmayan devlet yapılarının bulunduğu ülkelerde düşünce merkezleri için internetin önemi daha da artmaktadır. Haber grupları, internet sitesi üzerinden kitap, makale, haber, duyuru, günlük, haftalık veya aylık analizler düşünce merkezleri için yaşamsal faaliyetlerdir.   [14] Türkiye’de dış politika alanındaki kamu kurumları gizlilik zırhı içinde çalışmaktadır. Açık bilgiler son derece sığ ve içi boş bilgilerdir. Web sayfalarına yüklenen bilgiler kurumun tanıtımına ve faaliyetlerine yönelik bilgilerin ötesine geçmemektedir.   [15] Örneğin, 1999-2008 arasında Türk düşünce merkezlerinin en büyüğü olan ASAM’ın sözkonusu tarihler arasında elemanlarının yüzde 95’i değişmiştir. 500’ün üzerinde kişi (idari personel, yarı veya tam zamanlı akademisyen, araştırmacı, yönetici, asistan, danışman, stajyer) gelip geçmiştir. Türkiye’de düşünce merkezlerinde yaşanan diğer bir sorun ise yabancı uyruklu stratejistlerin analizleridir. Söz konusu stratejistler genelde analizlerini Ankara merkezli değil, kendi ülkeleri merkezli yapmaktadır. Örneğin, Türkiye’de bulunan Azerbaycan kökenli strtejistlerin Bakü merkezli analizleri Güney Kafkasya’da Ankara’nın çözüm üretmesini zorlaştırmaktadır. Bu du