Türkiye Fırat’ın Doğusu için Sunulan Yılbaşı Hediyesini Kabul Etmeden Önce Düşünmeli

Suriye İç Savaşı sekizinci yılına girmesine rağmen, mevcut sorunlara gerçek ve kalıcı bir çözüm bulunamamıştır. Soçi, Astana ve Cenevre platformlarında ulaşılan çözümler ise kırılgandır ve başarısız olma ihtimali söz konusudur.

Bu karmaşık durum içinde, ABD Başkanı Trump, sayıları yaklaşık 2.000 olan ABD askeri birliklerini Suriye’den -özellikle Fırat’ın doğusundan- altmış ila yüz gün içinde çekmeye karar verdi. Sadece ABD’nin müttefiklerine değil; aynı zamanda ABD’nin rakiplerine de sürpriz olan bu kararın alınmasının ardından, tartışmalar bu kararın hem iç ve dış sebepleri ile sonuçları, hem de Rusya ile İran’ın böyle bir karardan ne kadar faydalanacağı üzerine yoğunlaşmaya başladı. Bununla birlikte, bu karar ABD’nin NATO müttefiki olan Türkiye’nin de içinde bulunduğu Soçi mihverine bir yılbaşı hediyesi olarak değerlendirildi.

Suriye’deki askeri birliklerin çekilmesi kararına ilişkin olarak ilk değerlendirmeler, ABD’nin PYD ve SDG’den vazgeçtiğini göstermektedir. Bu da -teorik olarak- Türkiye’nin milli güvenliğine yönelik bir tehdit oluşturabilecek YPG kontrolünde bir özerk oluşum hayalinin suya düştüğü anlamına gelmektedir. Ancak Türkiye’nin Fırat’ın doğusunda bataklığa saplanması olarak değerlendirilebilecek bu hediyeyi kabul etmeden önce biraz düşünmesi daha iyi olacaktır. Çünkü barış ve çatışma çalışmaları, iç savaşa katılmanın cazip göründüğünü; fakat özellikle bataklığın zemininin hareketli ve çamurlu olduğu göz önünde bulundurulduğunda, iç savaştan çıkışın zor olduğunu göstermektedir.

Türkiye’yi YPG militanlarının Türkiye-Suriye sınırını ve terör örgütü PKK’nın SDG karar mekanizmasını kontrol etmesini tehdit olarak algılamaktadır. ABD’nin YPG ile ittifakı ve DAEŞ ile mücadelesinde ÖSO gruplarını görmezden gelmesi de Türkiye tarafından baş edilmesi gereken bir zorluk olarak kabul edilmektedir.  Türkiye güçlü bir müttefik olarak ABD’yi kaybetmek istememektedir. Ancak ABD’nin DAEŞ ile mücadele görevini Türkiye’nin terör örgütü olarak gördüğü YPG’ye vermesi ve YPG’nin Türkiye-Suriye sınırında özerk bir yapı oluşturmak istemesi Türkiye’ye karşı ABD’nin büyük bir meydan okumasıdır.                   

Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Fırat’ın doğusuna yönelik ÖSO ile yapılacak bir operasyonun sinyalini vermesi; ABD’ye, Türkiye ile YPG arasında bir seçim yapması için bir mesaj niteliği taşımaktaydı. ABD, Türkiye’nin milli güvenliğinin tehdit edilmemesi için Türkiye-Suriye sınırına askeri gözlem noktaları kurmayı önermiştir. Ancak bu öneri YPG’ye karşı koruma olarak algılandığı için Türkiye tarafından mantıksız ve kışkırtıcı bulunmuştur. Buna karşın Rusya, Fırat’ın doğusundaki bölgelerde SDG’nin kontrolünün güçlenmemesi için destekleyici bir tavır almıştı. Rusya’nın YPG’ye karşı tavrı ise iki yıl öncesine kıyasla değişiklik göstermektedir. Bunun sebebi de; Rusya’nın, Esad güçleri lehine kazanılan toprakların yeniden inşa edilmesi için Avrupa ülkelerini ikna etmeyi başaramamış olması ve doğal kaynaklar açısından zengin olan Fırat’ın doğusundaki toprakların, yeniden inşa etme amacına finans kaynağı sağlamak açısından tek çare olarak görülmesidir.

ABD’nin Suriye’den tamamen veya kısmen çekilmesi doldurulması gereken bir boşluk anlamına gelmektedir. Bu boşluğu doldurmaya en yakın aday, YPG’yi ortadan kaldırmaya veya en azından zayıflatmaya ve DAEŞ’ten geriye kalanları yok etmeye kararlı olan Türkiye ve beraberindeki Suriyeli gruplardır. Fakat bu iki görevi yerine getirmek yakın veya orta vadede kolay görünmemektedir. Çünkü PKK/YPG militanları hem Amerikan teçhizatına hem de Türkiye’yi askeri ve ekonomik açıdan yormak için bir fırsat olarak görebilecek olan Suudi Arabistan ve BAE’nin cömert finansman desteğine sahiptir. Bu nedenle Türkiye’nin Fırat’ın doğusundaki operasyonu uzayabilir ve bu da Türkiye içinde bir tepkiye neden olabilir.

Askeri teçhizat ve finans kaynağı YPG militanlarının uzun süreli ve düzenli güçleri yıpratabilecek bir savaşa girmesine yardımcı olacaktır. Bununla beraber, YPG’nin hapishanelerinde bulunan üç bin DAEŞ teröristini serbest bırakmaya yönelik tehdidi Türkiye tarafından desteklenen Suriyeli muhalifleri zor durumda bırakacaktır. Zira DAEŞ’in önceliği YPG veya Esad rejimi gibi kendi siyasi ideolojilerinden uzak olan düşmandan öç almaktan ziyade, yakın düşman olarak görülen Suriyeli muhalifleri tasfiye etmektir. Unutulmaması gereken bir gerçek DEAŞ’ın yayılması ve büyümesinin Esad rejiminin kontrolü altındaki topraklarda değil, Suriyeli grupların elde ettiği topraklar üzerinde olmasıdır.

Rusya ve İran’ın, Amerika’nın çekilmesine yönelik memnuniyeti, Fırat’ın doğusundaki boşluğun doldurulması ve karşı güçlerin temizlenmesi için Türkiye ve Suriyeli gruplara sağlanan kısmi destek Türkiye’nin milli güvenliği ve rızası için değildir. Rusya ve İran aksine kendi omuzlarındaki ekonomik yükü hafifletmek ve Esad’ın şekli olarak Fırat’ın doğusu ve ardından İdlib ve diğer bölgeleri ele geçirmesi için zemin hazırlamayı planlamaktadır.

Ekonomik krizden henüz tam anlamıyla sıyrılamamış olan Türkiye’yi daha fazla yormak isteyen tarafların olduğu düşünülecek olursa, Türkiye’nin bu boşluğu doldurmadan ve son dönemde Ulusal Suriye Ordusu olarak adlandırılan grupları Fırat’ın doğusuna sokmadan önce düşünmesi gerekmektedir. Çünkü böyle durumlara sadece askerî açıdan bakmak yeterli olmayabilir. Fakat zamanlama açısından Münbiç’in garantiye alınması istisnadır; çünkü Esad güçleri Münbiç’in etrafına yığılmaya başlamış durumdadır.

Çok yönlü yaklaşım, askeri altyapıyı hazırlar ve siyasi, sosyal ortam yaratır ve bu sebeple en iyi seçenek olabilir. Barış çalışmaları, iç savaşlara girmenin en güvenli yolunun uluslararası koalisyonlar aracılığıyla veya ittifaklar içerisinde girmek olduğunu göstermektedir. ABD ve bazı Avrupa ülkeleri, NATO veya BM Güvenlik Konseyi çerçevesinde Libya ve Suriye’ye müdahalede bulundu. Böyle bir ittifak veya koalisyon riskleri azaltır ve bataklığa saplanmaksızın hedefe ulaşmaya yardımcı olabilir.