Türkiye-İsrail Uzlaşısının Su Boyutu

Gazze şeridi, aynı zamanda Levant olarak da bilinen Doğu Akdeniz kıyısında su krizinin patlak verdiği noktalardan biri olmuştur. Su konusunun da ana unsurlardan biri olarak yer aldığı, Türkiye ile İsrail’in son zamanlarda yaptığı anlaşma, Gazze’deki su sorunlarını giderme açısından önemli bir potansiyele sahiptir.   

2011 yılında yayınlanan bir raporda, BM “Gazze nüfusunun 2011 yılında 1,6 milyon iken 2020 yılında 2,1 milyona yükseleceğini” belirtmiş ve “Gazze’nin 2020 yılında yaşanabilir bir yer olabilmesi için sağlık, eğitim, enerji, su ve sanitasyon sektörlerinde ‘üstün çaba’ gösterilmesi gerektiği” sonucuna varmıştır.

2014 yılı ortalarında, Temmuz ve Ağustos aylarında yaşanan çatışma boyunca İsrail’in Gazze Şeridinde gerçekleştirdiği askeri operasyon, bölgedeki su altyapısında büyük hasara neden olmuştur. Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansının (UNCTAD) Filistin halkına yaptığı yardıma ilişkin “Developments in the economy of the Occupied Palestinian Territory” (İşgal Altındaki Filistin Topraklarında Ekonomiye İlişkin Gelişmeler) başlıklı BM Raporu (2015) hasarın boyutunu şu şekilde özetlemektedir: 

a. Su ve kanalizasyon sisteminin -30’u zarar görmüştür. 

b. Deir el-Balah’taki su arıtma tesisi zarar görmüştür. 

c. Tarım sektörünün gördüğü toplam zarar 550 milyon dolardır. 

d. Tarım amaçlı kullanılan 220 su kaynağı yıkılmış veya ciddi ölçüde zarar görmüştür. 

Rapora göre “Filistin Su Kurumu, başlangıçta kaydedilen zararın 34 milyon doları geçtiğini bildirmektedir. Ancak su ve sanitasyon altyapısında meydana gelen hasar ve çürümenin uzun vadede giderilmesi 620 milyon dolara mal olacaktır.” 

Gazze’nin temel su kaynağının kıyı akiferi olduğu bilinmektedir. Bu akifer yıllardır aşırı kullanıma maruz kalmıştır. Sonuç olarak, yer altı suyu kritik bir seviyeye düşmüştür ve bu da deniz suyunun akifere girmesine neden olmaktadır. Kıyı akiferinin kullanımının yılda 60 milyon küp olan doğal ikmal oranının üç katına çıktığı bildirilmiştir. Bu hayati öneme sahip suyun tüketilmesine son verilmesi gerektiği konusunda büyük bir fikir birliği vardır. Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP) ve Filistin Su Kurumu kıyı akiferinin zaten “tıkanma noktasına geldiğini” ve 2016 yılında su pompalayamayacağını belirtmiştir. 

Özellikle kıyı akiferinin durumu bağlamında, su krizinin ciddiyetine değinen UNCTAD Raporu “su çekimine son verilmesi ve iyileşmenin sürekli olarak değerlendirilmesi için izleme sistemi kurulması” önerisinde bulunmakta ve “akifer iyileştikten sonra suyun dikkatle hesaplanmış seviyelerde sürdürülebilir biçimde çıkarılmasının sağlanabileceğini” belirtmektedir. Rapor suyun tuzdan arıtımı, su ithalatı, dağıtım sisteminde su kaybının azaltılması, atık su arıtımı ve kanalizasyon sisteminin onarımının da alternatif su kaynakları olarak kullanılabileceğini öne sürmektedir.  

İçme suyu yetersizliğinden ayrı olarak, su kıtlığı - doğası gereği- gıda güvenliği ile de  ilişkilidir. BM rakamlarına göre, Gazze şeridindeki ailelerin r’si gıda güvensizliğinden etkilenmektedir ve Gazze nüfusunun yarısı (yaklaşık 870,000) Mayıs 2015 itibariyle Birleşmiş Milletlerin dağıttığı gıdaya bağlı durumdadır.

Medya kaynaklarına göre, Türkiye ile İsrail arasında son dönemde varılan anlaşmanın koşulları kapsamında, İsrail yeni elektrik santrali ve içme suyu arıtma tesisinin inşa edilmesinin yanı sıra Gazze’de bir hastane inşaatinin tamamlanmasına da izin verecektir. 

Su arıtma tesisinin inşa edilmesi en az dört farklı açıdan önem arz etmektedir. İlk olarak, kıyısal akiferin aşırı kullanımı durdurulabilir veya en azından azaltılabilir. İkinci olarak, Gazze’de yaşayan insanlara yeterli miktarda içme suyu temin edilebilir. Düşük ihtimalle de olsa, bir diğer katkı da gıda üretimi için su tedarik edilmesidir. Son olarak, bu Türkiye’nin deniz suyu arıtma sektöründe başlattığı ilk projeler arasında yer alacaktır. Önceden Türkiye’nin Gazze’ye gönderdiği suyla ilişkili yardımlar yer altı suyu pompalamak için kuyu kazmaya odaklanmıştır. Gazze’deki yer altı suları düşük kaliteli olduğundan bu yardım yararlı olmamıştır. 

 

Ribat adındaki Türk yardım kuruluşu tarafından Gazze şeridinde inşa edilen su arıtma tesisi 2015 yılında El-Şati sığınma kampı yakınında çalışmaya başlamıştır. Günlük 25,000 metreküp içme suyu arıtma kapasitesine sahip olan tesis kampta yaşayan yaklaşık 5,000 mülteciye su sağlamaktadır. Yeni su arıtma tesisinin bu öncü tesisten daha büyük olacağı tahmin edilmektedir. Olumsuz yönü ise, uzun süredir maliyettlerde sürekli bir düşüş görülse de, arıtma suyun hala pahalı olmasıdır. Gazze’deki gelir düzeyleri düşünüldüğünde, halkın arıtılmış suyun yüksek maliyetini karşılayamayacak olması, sürekli bir dış yardımı gerektirebilir. Bu durum da bu projelerin sürdürülebilirliğine yönelik şüphe uyandırmaktadır. Buna ilaveten, tuzlu suyun deniz çevresine vereceği olası zararlar da ciddi bir şekilde incelenmelidir.

Öte yandan, su arıtma teknolojilerinde kazanılacak tecrübe daha çok Türk firmasının Türkiye’de bu sektöre yatırım yapabileceği yeni bir yol açabilir. Ancak tüm durumlarda olduğu gibi, bu durumun da avantaj ve dezavantajları (özellikle çevresel riskleri) her bir proje için titizlikle değerlendirilmelidir.  

Sonuç olarak, Türkiye ile İsrail’in son zamanlarda yaptığı anlaşma, Gazze ve civarında yeni olanaklar sunma potansiyeli olan bir su boyutunu içermektedir. Ancak, ekonomik ve çevresel sürdürülebilirliğe ilişkin sorular cevaplanmayı beklemektedir.