Türkiye-Rusya Yakınlaşması ve Suriye

Suriye iç savaşı uzadıkça krize taraf olan iç aktörlerin savaşma kapasite ve motivasyonları azalmaktadır. Her iki taraf açısından bir ‘tükenmişlik’ haline doğru gidilmektedir. Bu durum Suriye iç savaşında dış aktörlerin etkisinin daha fazla ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Diğer taraftan dış aktörler açısından da artık Suriye iç savaşının sürmesinin yarattığı maliyet kaldırılamaz boyutlara ulaşmaktadır. Ancak bu kadar insan, kaynak feda etmiş iç ve dış aktörler belli kazanımlar elde etmeden savaşa son vermeye yanaşmamaktadır.


Suriye’de rejim iç savaşın başlangıcında Suriyeli muhaliflere göre çok daha güçlü bir pozisyondaydı ve kendi askeri imkanları ile ayaklanmayı bastırabileceğini düşünüyordu. Ancak ayaklanmanın bastırılamaması, tersine genişlemesi ile rejimin dışa bağımlılığı arttı. Suriye yönetiminin imdadına koşan ilk aktör İran ve ona bağlı/yakın devlet dışı aktörler oldu. Bu süreçte Suriye iç savaşına sırasıyla İran Devrim Muhafızları askerleri, Lübnanlı Hizbullah örgütü ve çeşitli ülkelerden milis güçler rejim safında katılmaya başladı. Bu girdi, rejimin kontrol sahasını genişletti ve ayakta kalmasına büyük destek oldu. Ancak bu katkı kısa ve orta vadeli kazanımların ötesinde Suriye iç savaşında oyun değiştirici bir değişim yaratmadı. 2015 yılı ile beraber krizin başından itibaren siyasi ve diplomatik alanda rejime destek veren Rusya iç savaşa doğrudan müdahil olmaya başladı. Rusya 2015 yılının Eylül ayında Suriye’ye asker, uçak ve ağır silahlar sevk etmeye başladı. Kurduğu radar sistemleri ve ülkeye getirdiği S-400 hava savunma sistemleri ile Suriye hava sahasının büyük bölümünü kontrol altına aldı. Tartus ve Lazkiye’de deniz ve hava üsleri kurarak ya da var olanları genişleterek bir anlamda Suriye rejiminin koruyucusu haline geldi. Artık 2015 yılının son aylarından bu yana Suriye’deki gelişmeleri anlayabilmek ve Suriye’nin geleceğini öngörebilmek açısından Rusya’nın pozisyonunu anlamak gerekmektedir.


Suriyeli muhalifler üzerindeki dış etki ise çok daha karmaşık bir tablo sunuyor. Suriye iç savaşının başından itibaren uluslararası toplumun geneli Suriye muhalefetini destekleyen bir pozisyon aldı. Ancak bütün bu ülkeler hem muhaliflere desteğin düzeyi hem de sahada hangi muhalif grubun destekleneceği gibi konular açısından farklı görüşlere sahip oldular. Buna karşın süreç içinde bölgesel aktörler arasında Türkiye, S. Arabistan ve Katar’ın en etkili aktörler olarak öne çıktığı söylenebilir. S. Arabistan ve Katar her ne kadar finansal açıdan yükü üstlense de Suriye ile uzun kara sınırı paylaşan Türkiye’nin oynadığı rol Suriyeli muhaliflerin ayakta kalması açısından kritik rol oynamıştı. Bu durum halen de devam etmektedir.


Bu değerlendirmelerden yola çıkarak 2016 yılı ortası itibarıyla Suriye krizine ilişkin şu tespitler yapılabilir. Suriye krizinde dış aktörlerin etkisi neredeyse belirleyici düzeye ulaşmıştır. Bu nedenle dış aktörler arasındaki siyasi sorunlar iç savaşın uzamasına, krizin derinleşmesine neden olmaktadır. Diğer bir tespit 2015 yılı sonları ile beraber Rusya rejim kanadının arkasındaki esas güç olarak öne çıkarken Türkiye tek başına belirleyici olmasa da muhalefetin ayakta kalması açısından en kritik aktörlerden biri konumundadır. Yani bu iki aktörün Suriye konusunda alacağı ortak inisiyatif ya da tersine aralarındaki rekabeti Suriye üzerinden sürdürme kararı, Suriye krizinin nasıl evrileceği konusunda belirleyici olabilir.


Türkiye ve Rusya Suriye krizinin başından bu yana farklı pozisyon aldılar. Ancak bu durum ikili ilişkilerin bozulmasını beraberinde getirmedi. Suriye konusundaki görüş farklılığına rağmen güvenlik, ekonomi ve enerji gibi alanlardaki işbirliği devam etti. Ancak 24 Kasım 2015 tarihinde Türkiye hava sahasını ihlal eden Rus uçağının düşürülmesi ile ortaya çıkan kriz iki ülke ilişkilerini tüm boyutları ile etkiledi. Bu durumun ifade edilen tespitle bağlantılı olarak Suriye’deki etkisi, siyasi çözüm çabalarının başarısız olması, Kuzey Suriye cephesinde Rusya destekli güçler ile Türkiye destekli gruplar arasındaki çatışmaların artması ve sonuç olarak Suriye iç savaşının uzaması ve derinleşmesi olmuştur.


Buna karşın Suriye krizi dış aktörler açısından da artık ağır maliyetler ortaya çıkarmaya başlamış ve daha fazla sürdürülemez bir hal almaya başlamıştır. Rusya iç savaşa büyük bir dinamizm ile müdahil olmuş ve karadaki müttefiklerine vereceği hava desteği ile Suriye muhalefetini büyük ölçüde zayıflatacağını, Türkiye-Suriye sınırını kontrol altına alacağını düşünmüştü. Gerçekten de başlangıçta önemli kazanımlar elde eden Rus destekli rejim ilerleyişi aradan geçen yaklaşık 10 aylık süre içinde durdurulmuştur.  Kuzey Lazkiye’de kazanımlar elde eden Ruslar ve rejim Kabbani’de durdurulmuş ve buranın ötesine geçememektedir. Hatta artık Suriyeli muhalifler Türkmen Dağı’nın bir kısmında bazı yerleşimleri geri alabilmektedir. Rusya ve rejimin Cisr es Şukur’u alıp İdlib’e ilerleme planları işlememektedir. Halep’i kuşatma ve ele geçirme hedefine de ulaşılamamıştır. Dolayısıyla Rusya muhtemelen Suriye’de gücünün sınırlarına ulaşmıştır ve artık kazanımlarını korumak istemektedir. Kendisi açısından da kördüğüme dönüşen bu savaşı daha ne kadar sürdürebileceği kesin değildir. Türkiye açısından bakıldığında da IŞİD ve PKK kaynaklı terör dalgası nedeniyle Türkiye’nin Suriye’deki öncelikleri değişmeye başlamıştır. Türkiye için ulusal güvenliğin sağlanması ihtiyacı öne çıkmıştır. Bunu sağlamak için Türkiye’nin önceliği kendi çevresindeki çatışmaları yatıştırmak ve bölgede istikrarın sağlanmasıdır. Türkiye, terörle mücadelede başarı için Suriye’de etkili olması gerektiğinin farkındadır buna karşın Rusya ile bozuk ilişkiler Türkiye’nin Suriye’de etkisinin sınırlanması sonucu doğurmuştur. Rusya ise Türkiye olmadan Suriye’de istikrar sağlanmasının mümkün olmadığını, Türkiye pozisyon değiştirmeden Suriye’de muhalifleri yenmesinin mümkün olmadığını muhtemelen anlamıştır.


İşte böyle bir ortam içinde Türkiye-Rusya yakınlaşması gündeme gelmiştir. Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan Rus lider Vladimir Putin’e “24 Kasım’da düşürülen uçakta hayatını kaybeden pilot dolayısıyla üzüntü duyduğunu” belirten bir mektup göndermiştir. Erdoğan’ın mektubu Putin tarafından kabul görmüş ve Vladimir Putin ve Recep Tayyip Erdoğan krizden sonra telefonla görüşmüştür. Bu görüşmenin ardından Rusya ilk adım olarak turizm sektörüne koydukları ambargoyu kaldıracağını açıklamıştır. Bundan sonraki dönemde ekonomi başta olmak üzere ikili ilişkilerde normalleşmeye doğru giden bir sürecin başlaması beklenmektedir.


Türkiye-Rusya yakınlaşması ile birlikte Rus Dışişleri Bakanı Lavrov ile Türkiye Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu Soçi’de bir araya gelmiştir. Bu görüşme sonrasında yapılan açıklamalarda öne çıkan konulardan biri de Suriye’de iki ülkenin işbirliği yapması olmuştur. Lavrov görüşme sonrasında yapılan basın toplantısında, “Suriye konusunda Türkiye ve Rus ordusunun bağlantı halinde olmasını umduğunu söylemiş ve terörle ortak mücadele için çalışma grubu oluşturulacağını” belirtmiştir. Başta ifade edilen tespitler ve yakınlaşma sonrası yapılan bu açıklamalar ışığında Türkiye-Rusya ilişkileri normalleşmesinin özellikle kuzey Suriye cephesi açısından sonuçlar doğurması muhtemeldir.


Türkiye’nin Rusya ile krizi aşma arayışının temel nedenlerinden biri de kuzey Suriye’de yaşanan gelişmelerdir. Türkiye ABD ve Batı ile birlikte Suriye’deki gelişmeleri yönlendirme imkanının kalmadığını düşünmektedir. Tersine ABD, kuzey Suriye’de Türkiye’nin çıkarlarına karşıt şekilde hareket etmektedir. Türkiye Rusya ile yakınlaşma sayesinde kuzey Suriye’de Rusya ile birlikte hareket etme beklentisi içindedir. Suriye’nin kuzeyinde ABD güdümünde bir federal bölgenin ortaya çıkması her iki aktör açısından işbirliği zemini yaratabilir. Buna bağlı olarak Türkiye ve Rusya Azaz-Cerablus arasındaki bölgede IŞİD’e karşı ortak mücadele edebilir. Buna karşılık Rusya Türkiye’den Suriye konusundaki tavrını yumuşatmasını talep edebilir. Türkiye ve Rusya’yı Suriye bağlamında yaklaştıran bir başka konu Suriye’de radikal gruplar safında savaşan Rus vatandaşlarıdır. IŞİD Türkiye’deki eylemlerinde ilk aşamada Türk vatandaşı olan üyelerini kullanmaktaydı. Ancak Türkiye’deki IŞİD terör eylemleri sonrasında örgütün Türkiye içindeki ağları üzerinde büyük baskı oluşturulmuş ve bu da IŞİD açısından Türk IŞİD’çilerin kullanılması imkanlarını kısıtlamıştır. IŞİD bu nedenle Türkiye’deki eylemlerinde Orta Asya ve Kafkasya’dan gelen savaşçıları tercih etmeye başlamıştır. Atatürk Havalimanı saldırısı da bu profile uyan IŞİD’liler tarafından gerçekleştirilmiştir. Atatürk havalimanı saldırısı sonrasında Türkiye içindeki Orta Asya veya Kafkasya kökenli kişiler yakından takip edilmeye başlanmıştır. Bu da Türkiye ve Rusya arasında yeni bir işbirliği alanı olarak ortaya çıkmıştır. Zira Rusya birçoğu Rus vatandaşı olan bu savaşçılar konusunda istihbarat paylaşımı ve ortak mücadeleye ihtiyaç duymaktadır.