Türkiye’nin Sınır Ötesindeki Proaktif Stratejisi Bağlamında Sofi Nurettin Operasyonu

PKK’nın üst düzey yöneticilerinden olan Sofi Nurettin kod adlı Halef El Muhammed, 8 Mayıs 2021’de Irak’ın kuzeyinde TSK (Türk Silahlı Kuvvetleri) ve MİT (Millî İstihbarat Başkanlığı) koordinasyonunda düzenlenen hava operasyonu ile etkisiz hâle getirilmiştir. Örgütün sahadaki en etkin isimlerinden olan ve Suriye’deki faaliyetlerinin sorumlusu olan Sofi Nurettin, Suriye’den Türkiye’ye yapılan saldırıların karar alıcısı olarak ön plana çıkmıştır. Fakat faaliyet alanı Suriye sahası ile sınırlı kalmayan Sofi Nurettin, Irak’ın kuzeyinden Türkiye’ye yönelik saldırılarda da kendisini göstermiştir. TSK tarafından Suriye’nin kuzeyinde icra edilen Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı Operasyonlarının yanı sıra Irak’ın kuzeyinde icra edilen Pençe Kartal-2 operasyonunda da TSK unsurlarını hedef alan saldırıları yöneten isim olmuştur. PKK’nın askerî konseyi içinde yer alan Sofi Nurettin’in etkisiz hâle getirilmesi örgütün üst düzey yönetiminde bir gedik açılması yönüyle önemli olsa da bu gelişmenin sonuç odaklı bir bakış açısı ile münferit bir hedefin imhası şeklinde sınırlandırılmaması gerektiği ve süreç odaklı bir stratejinin ürünü olduğu gerçeği göz ardı edilmemelidir. Öyle ki bu operasyon, Türkiye tarafından sınırları boyunca faaliyet gösteren terör unsurlarını ‘kaynağında imha’ etmek için uygulanan proaktif güvenlik politikasının doğal bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır.

Proaktif Stratejinin Irak ve Suriye Sahasına Yansımaları
Türkiye, 2016 yılından itibaren Irak ve Suriye sınırı boyunca Akdeniz’e ulaşan hudut içerisinde yer alan terör örgütlerine karşı hedefe yönelik istihbarat temelli askerî operasyonları önceleyen bir proaktif strateji benimsemiştir. Terör tehdidiyle yalnızca sınırları içerisinde mücadele etmek yerine sınır ötesinde gerçekleştirdiği operasyonlarla tehdidi kaynağında yok etme stratejisini benimseyen Türkiye, 2016’da Suriye’nin kuzeyindeki terör örgütü IŞİD varlığına yönelik icra ettiği Fırat Kalkanı Harekâtı ile bu dönüşümün başlangıç işaretini açıkça ortaya koymuştur. Hiç kuşkusuz Türkiye’nin söz konusu doktrin değişimini ortaya koyması, sınır ötesinden kendisine yönelen tehditlerin aktör çeşitliliği ve aktörlerin ortaya koyduğu tehdit yoğunluğunun artması neticesinde gerçekleşmiştir. Suriye iç savaşının patlak vermesi ile birlikte terör örgütü IŞİD Suriye’nin kuzeyinde Haseke, Rakka ve el-Bab gibi bölgeleri kontrol etmiş, ilerleyen süreçte ABD’nin açık desteğiyle diğer bir terör örgütü PKK’nın Suriye’deki kolu PYD/YPG Suriye’nin kuzeyinde etkinlik kurmuştur.

Sınırının hemen ötesinde farklı terör örgütleri tarafından kantonlar oluşturulması ve söz konusu kantonlardan sınırlarına dönük çok sayıda terör saldırısının meydana gelmesi, Türkiye’nin mevcut terör tehditlerini ortadan kaldırmaya yönelik harekete geçmesini beraberinde getirmiştir. 2016 yılında Suriye’nin kuzeyindeki IŞİD varlığına yönelik düzenlenen Fırat Kalkanı Operasyonu; 2018 ve takip eden iki yıl içinde bu kez PYD’ye karşı düzenlenen Zeytin Dalı, Barış Pınarı ve Bahar Kalkanı Harekâtı bahsi geçen tehdidi ‘kaynağında yok etmeye’ dönük stratejinin birer sonucu olarak ortaya çıkmıştır.

Suriye’nin kuzeyinde gerçekleştirilen operasyonların terör örgütlerinin yarattığı tehditleri ortadan kaldırmaya dönük kalıcı başarısı, Türkiye’nin Irak’ın kuzeyinde 1984’ten itibaren icra ettiği askerî harekâtlar için de yeni bir dönemeci beraberinde getirmiştir. Nitekim 2016’da başlayan dönüşüm ile gerek askerî gerekse istihbari anlamda sahada kazanılan tecrübelerin Irak’ın kuzeyindeki terörle mücadeleye aktarılmasının da getireceği başarı göz önünde bulundurularak, ‘terörü kaynağında yok etmeye’ odaklı şekilde kontrol altına alınan bölgelerde askerî üslerle kalıcı olma yoluna gidilmiştir. Üsler, özellikle örgütün lojistik destek sağladığı ve kamplar arası geçiş güzergâhlarını bölen stratejik noktalara inşa edilmiş, bu sayede örgütün Kandil’den Hakurk, Avaşin, Basyan, Zap, Metina Gara ve Haftanin gibi diğer kamp bölgelerine ulaşımının kesilmesi hedeflenmiştir.

Sofi Nurettin’in Örgüt İçerisindeki Konumu ve Operasyonun Gelişimi
MİT ve TSK'nın Irak’ın kuzeyindeki koordineli operasyonu neticesinde terör örgütü PKK/KCK'nın sözde üst düzey yöneticilerinden olan ve Terörden Arananlar Listesi'nde kırmızı kategoride bulunan Sofi Nurettin etkisiz hâle getirilmiştir. Örgütün yönetim kadrosundaki isimlerden olan Sofi Nurettin’in Suriye’den Türkiye’ye yönelik gerçekleştirilen pek çok silahlı eylemin yöneticisi olduğu; ayrıca Şubat 2021’de Irak’ın kuzeyindeki Gara bölgesindeki operasyon sırasında 13 kişinin infaz emrini verdiği belirlenmiştir. Sofi Nurettin’in Suriye iç savaşının başlamasından 2020’ye kadarki süreçte PKK’nın “Suriye Genel Sorumlusu” olarak görev yaptığı, özellikle Suriye’nin kuzeyinde varlık gösteren örgütün Kandil’deki merkez yönetimi ile koordinasyonu sağlayan isim olduğu bilinmektedir.

2015- 2020 yılları arasında PKK’nın Suriye sorumlusu olarak görev yapan Sofi Nurettin, SDG elebaşı Ferhat Abdi Şahin ile birlikte örgütün Suriye’deki saldırı faaliyetlerinin sevk ve idaresinde görev almıştır. PKK’nın Suriye dosyasındaki en etkin figür olan Sofi Nurettin, sadece silahlı saldırıların yönetilmesi bağlamında değil Suriye’deki petrolün Irak-İran üzerinden üçüncü ülkelere yapılan sevkiyatında da önemli rol oynamıştır. Sofi Nurettin’in Suriye sahası başta olmak üzere sorumlu olduğu sayısız terör eylemi ve illegal ticari faaliyetlerine rağmen ABD tarafından başına ödül konulan terörist listesine dâhil edilmemiş olması kendisine daha geniş bir hareket alanı sağlamıştır. Sofi Nurettin’in bölgedeki imajı TSK karşısında alınan ağır darbeler sonrası yara almaya başlamış ve bu durumun devam etmesi üzerine Suriye’deki görevlerini devrederek Nisan 2020 sonrasında faaliyetlerine Irak’ın kuzeyinde devam etmiştir. Diğer bir ifadeyle, Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı Harekâtları sonrası YPG kanadında yaşanan hezimetin Barış Pınarı Harekâtı’nda da tekrarlanmış olması Sofi Nurettin’in buradaki görevini devretme sürecini hızlandırmıştır. Sofi Nurettin’in zayıflayan imajı sonrasında Ferhat Abdi Şahin’in tek güç merkezi olarak hızla yükselmeye başlaması ile Kandil’in Suriye üzerindeki doğrudan etkisi kısmen azalma göstermiştir. Bu durum, iki taraf arasında ilişkilerin kısmen gerildiği bir süreci beraberinde getirse de Sofi Nurettin’in taraflar arasındaki koordinasyonda etkin bir rolü bulunduğu ve Suriye’nin kuzeyinde nüfuz sahibi olduğu gerçeğini değiştirmemektedir.

Biden yönetimi ile birlikte ABD’nin öncülüğünde son dönemde PKK içerisinde Suriye ve Kandil hattındaki görüşmeler sıklaşmış; ABD’li heyetler Suriye’nin kuzeyinde temaslarını artırırken diğer yandan PKK’nın Irak’taki kadrolarından isimler de söz konusu hat üzerinde faaliyetlerini hızlandırmışlardır. Nitekim Sofi Nurettin de Suriye’den Irak’a geçmesi ile beraber Türk güvenlik birimlerince takip altına alınmış ve yerel kaynaklardan edinilen istihbarat neticesinde yeri tespit edilerek Irak’ın kuzeyindeki faaliyetleri esnasında etkisiz hâle getirilmiştir. Diğer yandan Mayıs 2020’de PKK'nın Sincar'daki ayağı YBŞ, örgütün Suriye tarafı ile temaslarını artırmış hatta “Sincar'dan Kamışlı'ya müşterek yönetim” söylemi üzerine yapılan bazı görüşmeler dile getirilmeye başlanmıştır. Öyle ki bu söylem, PKK’nın Ocak 2016’da Sincar’da “öz yönetim” sağlanarak tıpkı Suriye’de yapmaya çalışıldığı gibi kantonlaşmaya gidileceğini açıklaması ile birlikte okunduğunda, örgütün Sincar’da, Suriye tarafı ile koordinasyon hâlinde güçlü bir yapılanmaya gitme amacı taşıdığı söylenebilir. Bu kapsamda, Sincar’da kantonlaşma hedefi içerisinde olan örgütün yönetim kadrosundaki isimlerin etkisiz hâle getiriliyor oluşu, örgüt tarafından inşa edilmeye çalışılan yönetimsel yapılanma adımlarını engellerken, diğer yandan örgüt içerisindeki çözülmeyi de hızlandırmaktadır. Dolayısıyla Türkiye’nin, Sincar’ı da içine alacak şekilde Suriye’den Kandil’e uzanan hat üzerinde örgütün üst düzey yöneticilerini etkisiz hâle getirmekte oluşu, sınırının hemen ötesinde terör örgütü ile müşterek çizilmeye çalışılan planlara oyun bozucu bir etkide bulunabileceğini göstermesi bakımından önem taşımaktadır. Özellikle bu etkiyi yerel kaynaklardan edindiği nitelikli istihbarat ve ardından SİHA’lar vasıtasıyla hedefe yönelik nokta operasyon ile gerçekleştirmesi de Türkiye’nin bölgede kurduğu hâkimiyet düzeyini göstermesi bakımından son derece etkin bir mesaj olmuştur.

Terör örgütü PKK’nın lider kadrosunda yer alan Cemil Bayık veya Duran Kalkan gibi isimlerin aksine sahada bizzat aktif bir üst düzey yöneticinin öldürülmesi de operasyonun önemi anlamında altı çizilmesi gereken hususlardan biridir. 1990’da PKK’ya katılan, 2007-2009 arasında örgütün sözde Diyarbakır Sorumlusu ve sonrasında yine örgütün askerî kanadı olan HPG’nin liderliğini yapmış bir ismin sahadaki faaliyetleri sırasında öldürülmüş olması hiç şüphesiz terör örgütü PKK’nın tabanında da ciddi sorgulamalara neden olacaktır. Operasyon yalnızca örgütün tabanında değil; Kandil’de yer alan Merkezî Komite içerisindeki diğer üst düzey yöneticilerin zaten kısıtlı olan sahadaki faaliyetlerine yönelik caydırıcı bir etki oluşturabilmesi bakımından da önem arz etmektedir. Bu caydırıcı etki, bölgede PKK’yı daha fazla hataya zorlayabileceği gibi Türkiye’nin de Irak’ın kuzeyinde hâlihazırda sürdürdüğü proaktif güvenlik politikalarını genişleterek örgüte karşı bölgedeki varlığını güçlendirecek yeni adımları beraberinde getirebilir.

Sofi Nurettin’in etkisiz hâle getirilmesi PKK’nın Suriye’deki etkinliğini ve örgütün karar alma mekanizmalarını önemli ölçüde etkileyebilir. Barış Pınarı Harekâtı sonrasında yapılan anlaşmalara rağmen örgütün Türkiye sınırındaki faaliyetlerinin devam etmesi durumu Türkiye’nin bölgedeki terör tehditlerine yönelik yeni bir operasyon ihtimalini sürekli olarak gündemde tutmuştur. Kandil ve Suriye arasındaki iş birliği ile Türkiye karşıtı cephe hattı genişletilerek Türkiye’nin dikkatinin farklı alanlara çevrilmesi sağlanmaya çalışılmıştır. Fakat Sofi Nurettin’in gibi etkin bir figürün öldürülmesi ile Kandil-Suriye hattındaki koordinasyon asgari düzeye inmiştir. Bu durum, bölgedeki YPG/PKK varlığı içinde panik havası oluşturabilir. Diğer bir ifadeyle, Sofi Nurettin’in öldürülmesi örgütün karar alma süreçlerinde koordinasyonsuzluğu ve tabanda huzursuzluğu beraberinde getirebilir. Türkiye açısından ise sınırları boyunca varlık gösteren terör unsurlarına yönelik izlenen proaktif güvenlik stratejisinin bir yansıması olarak değerlendirilebilecek olan bu operasyon, Irak ve Suriye sahaları başta olmak üzere Türkiye’nin uzun vadeli savunma stratejisinin başarısını ortaya koyması açısından önemlidir.