Ürdün-GKRY Askeri Anlaşmasının Arka Planı

Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) gibi Körfez ülkelerinin Arap Baharı sonrası değişen politikalarının, Suriye iç savaşıyla 1,3 milyon mülteciyi kabul eden ve ekonomik açıdan bu ülkelerin desteğine ihtiyaç duyan Ürdün’ün de bölgesel politikalarını belirli oranda şekillendirdiği anlaşılmaktadır. Diğer yandan Doğu Akdeniz’de tartışmalı deniz yetki alanları üzerinde süren mücadelede Türkiye’nin gösterdiği kararlı tutum, GKRY ve Yunanistan’ı çeşitli ittifak arayışlarına itmiştir. Körfez eksenli dış politikasını çeşitlendirmeyi amaçlayan Ürdün ise Avrupa Birliği (AB) üyesi bu iki ülkeyle tesis ettiği ilişkiler sayesinde bu örgüt nezdinde destek elde etmeyi amaçlamaktadır. GKRY ve Yunanistan ise Ürdün’le beraber Türkiye karşıtı cepheyi genişletmek istemektedir. Bu durum, tarafların askeri olarak yakınlaşması şeklinde tezahür etmektedir. 20 Şubat 2020’de, Ürdün ve GKRY, aralarındaki askeri programın yenilenmesine dair bir anlaşma imzalamıştır. Bu anlaşma, iki ülke arasındaki askeri yakınlaşmanın ilk sonucu olmamakla birlikte, ilişkilerin seyrine ve Ürdün’ün Doğu Akdeniz bağlamında benimseyeceği politikanın anlaşılması açısından önem arz etmektedir.

Doğu Akdeniz’de Deniz Yetki Alanları Üzerindeki Mücadele Kapsamında GKRY ve Yunanistan’ın Stratejisi
GKRY ve Yunanistan’ın, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) ve Türkiye’nin haklarını ihlal etmek suretiyle Doğu Akdeniz’de deniz yetki alanları paylaşımıyla ilgili attığı tek taraflı adımların Doğu Akdeniz’de gerilimin artmasına neden olmasıyla beraber bölge, Libya’dan İsrail’e kadar bir mücadele alanına dönüşmüştür. Bu iki ülkenin, üyesi oldukları AB başta olmak üzere sorunun doğrudan parçası olmayan tarafları kendi yanlarında denkleme dahil etmeye çalıştığı bilinmektedir. Bu sayede aralarında güç asimetrisinin bulunduğu Türkiye ile doğrudan karşı karşıya gelmemeyi amaçlayan Yunanistan ve GKRY’nin kullandığı 3 temel strateji dikkat çekmektedir: Öncelikle GKRY, tek taraflı olarak ilan ettiği deniz yetki alanlarını böldüğü 13 parselde Amerika, Fransa ve İtalya başta olmak üzere Batı menşeili şirketlere arama ruhsatı vermek suretiyle bu ülkeleri Doğu Akdeniz’e çekmeyi ve işbirliğini arttırmayı amaçlamış ve bunu önemli oranda başarmıştır.1 İkincisi, Yunanistan ve GKRY, üyesi oldukları AB’nin desteğini aktif olarak almakla beraber bunu Türkiye üzerinde bir baskı unsuru olarak kullanmaktadır. Nitekim AB, bu doğrultuda Yunanistan ve GKRY’nin tarafında yer almış ve hukuken söz sahibi olmadığı tartışmalı alanlarda Türkiye’nin arama ve sondaj faaliyetlerine karşı çıkarak çeşitli yaptırım kararlarıyla bunları engellemeye çalışmıştır.2 Diğer yandan Yunanistan ve GKRY, keşfedilen hidrokarbon kaynaklarıyla bölgede ihracatçı durumuna gelmesi söz konusu olan İsrail ve Mısır gibi ülkelerle kurdukları ittifak yoluyla Türkiye karşısında bir cephe oluşturmayı amaçlamaktadır. Gelinen noktada bu amaca eriştiklerini söylemek yanlış olmayacaktır. Buna paralel olarak 14 Ocak 2019’da tarihi bir gelişme yaşanmış, İsrail üzerindeki yarım asırlık izolasyon resmen son bulmuş ve ilk defa Arap devletlerle İsrail arasında ekonomik bir pakt imzalamıştır. Mısır, Yunanistan, GKRY, İtalya, Ürdün, İsrail ve Filistin Hükümeti’nin katıldığı anlaşmayla bu ülkeler arasında Türkiye’nin dışarıda bırakıldığı Doğu Akdeniz Gaz Forumu kurulmuştur. Forum’un temel amacı, üye ülkelerin menfaatleri doğrultusunda bölgesel bir gaz pazarı oluşturmak olarak ifade edilmiştir.3 16 Ocak 2020 tarihinde ise Forum’un bölgesel bir örgüte dönüştüğü açıklanmıştır.4 Buna ek olarak, Türkiye’nin Libya ile 27 Kasım 2019’da deniz yetki alanları anlaşması imzalaması nedeniyle fiziken imkânsız görünmesine rağmen AB’nin yoğun desteğiyle ortaya atılan East-Med Projesi’ne dair imzalar 2 Ocak 2020’de atılmıştır. Bu proje ile Doğu Akdeniz gazının, Yunan tarafının maksimalist yaklaşımına paralel olarak belirlenen hat üzerinden Avrupa’ya iletilmesi amaçlanmaktadır.5

GKRY ve Yunanistan’ın üçüncü stratejisi ise askeri açıdan yalnız olmadıklarını göstermek ve olası tırmanma durumunda Türkiye’ye karşı caydırıcılık tesis etmektir. Bu kapsamda GKRY, Mısır, İsrail ve diğer bölge ülkeleriyle de askeri işbirliklerini geliştirmiş ve çeşitli müşterek eğitim ve tatbikat faaliyetleri gerçekleştirmiştir. Özellikle İsrail ile gerçekleştirdiği müşterek birçok tatbikat dikkat çekerken, GKRY ile tatbikat yapan ülkeler kervanına Ürdün’ün katılması kayda değer bir gelişme olarak göze çarpmaktadır. Zaman zaman bu tatbikatların, katılımcı ülkeler tarafından Doğu Akdeniz’de artan gerilimle beraber Türkiye’ye yönelik olduğu açıkça ifade edilmiştir.Bu bağlamda GKRY’nin, Fransa ile de askeri ilişkilerini geliştirdiği ve bu ülkeden 240 milyon Euro değerinde gemi savar füze satın aldığı bilinmektedir.7 17 Şubat 2020 tarihinde iki ülke, adada müşterek tatbikat gerçekleştirmiş ve yeni silah sistemlerinin hedeflere başarıyla angaje olduğu açıklanmıştır.8

Ürdün ve GKRY’nin Askeri Olarak Yakınlaşması Yeni Bir Gelişme Olarak Düşünülmemelidir
20 Şubat 2020’de, GKRY ve Ürdün’ün, aralarındaki savunma ve güvenlik alanlarında süren işbirliğini daha ileri götürmeye yönelik siyasi iradenin bir göstergesi olarak mevcut askeri işbirliği programını yenileme kararı alması dikkat çekmiştir. Resmi açıklamaya göre, 2019 programının gözden geçirilmesi ve 2020’deki faaliyetler üzerinde anlaşılmasının yanı sıra iki tarafın özel kuvvetlerinin katılımıyla gerçekleştirilecek tatbikatlara imkan veren ve karşılıklı işbirliği üzerine yapılan programın imzalanması gibi konular ele alınmıştır. Taraflar, 27 Ağustos-7 Eylül 2019’da Ürdün’de yapılan, 29 ülkeden 8 bin askerin katıldığı, Ortadoğu’da bugüne kadar yapılan en geniş katılımlı tatbikat olma özelliği taşıyan “Eager Lion” adlı çok uluslu tatbikata da katılmıştı.9

Esasında Ürdün ve GKRY arasında askeri alanda meydana gelen yakınlaşmanın 2017’den itibaren ivme kazandığı göze çarpmaktadır.  Ürdün ve GKRY, 2017 Mayıs ayında bir askeri işbirliği anlaşması imzalamıştır. Ürdün Haber Ajansı, antlaşmanın iki ülke arasında askeri alandaki ilişkilerin düzenli olarak güçlendirilmesini amaçladığını aktarmıştır.10 2017 Aralık ayında ise Ürdün’ün üst düzey askeri yetkilileri, istikrarsız olan bölgede GKRY ile kurulacak güçlü ilişkilerin istikrar ve güvenliğin korunması adına kilit önemde olduğunu ifade etmişlerdir. Ürdün Genel Kurmay Başkanı Korgeneral Mahmoud Freihat, GKRY’ni ziyaretinde, kendi ülkesi ve GKRY’nin ortak birçok stratejik meydan okumayla karşı karşıya olduğunu beyan etmiştir. Christoforos Fokaides ise iki ülkenin müşterek tatbikatlar, eğitim ve ortak tehditlere karşı tasarlanan çeşitli programları içeren bir askeri işbirliği antlaşmasını imzaladığını duyurmuştur. Freihat’ın bu ziyareti, aynı zamanda Ürdün’den o güne kadar yapılmış en üst düzey askeri ziyaret anlamını taşımıştır.11

19 Aralık 2018’de, Ürdün, Yunanistan ve GKRY dışişleri bakanlarının Lefkoşa’da gerçekleştirdiği toplantının ardından Doğu Akdeniz’de güvenlik alanında işbirliğinin güçlendirilmesi için iki ülkenin beraber çalışacağı açıklanmıştır. Rum Dışişleri Bakanı Nicos Christodoulides, bu üç ülkenin işbirliğinin bölgede barışın güçlendirilmesi, güvenlik, istikrar ve zenginleşmeye katkıda bulunacağı konusunda müşterek anlayışa sahip olduklarını aktarmıştır. Nitekim Christodoulides, katılımcı ülkelerin terörle mücadele, güvenliğin güçlendirilmesi ve enerji güvenliği de dahil olmak üzere Ortadoğu’da barış süreci için çalışmak konusunda iradelerini belirtmiştir. GKRY ve Yunanistan’ın AB ve Ürdün arasındaki ilişkinin güçlendirilmesini aktif olarak destekleyeceğini de ekleyen Yunan Dışişleri Bakanı, Ürdün’ün AB için bölgede hayati bir ortak olduğunu belirtmiştir.12 Bu gelişme ile Ürdün’ün Doğu Akdeniz’de tarafını yavaş yavaş netleştirdiği şeklinde değerlendirilebilir.

Ürdün Dış Politikasında Körfez Etkisi
2017 Haziran’ı Körfez ve çevresinde tansiyonun yükseldiği bir dönem olmuştur. Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) başını çektiği ülkeler, İran’la ilişkileri, Müslüman Kardeşler’e olan desteği ve El-Cezire’nin yayın politikası gibi birçok konuyu gerekçe göstererek Katar’la ilişkilerini kesmiş ve bu ülkeye ait araçlara hava sahasını ve karasularını kapatmıştır. Körfez ülkelerinin dış politikasında 2011’den beri belirginleşen sert güç kullanımının bir başka örneği olarak gelişen bu krizin yalnızca Katar değil, diğer bölge ülkeleri üzerinde de etkileri olmuş, bu durumdan en çok mustarip olan ülkelerden biri Ürdün olmuştur. Suriye iç savaşı ile yaşanan mülteci krizi süresince Türkiye’den sonra en fazla mülteciyi kabul eden ülke olan Ürdün, 1,3 milyon mülteciyi barındırmaktadır. Borç yükü son derece fazla olan ve ekonomisi yardımlarla ayakta duran Ürdün’e, 2012 yılında imzalanan anlaşmayla Körfez ülkelerinin yapmış olduğu beş yıllık yardım paketi 2017 yılında sona ermiş fakat bu ülkenin devam eden ihtiyacına rağmen söz konusu yardım paketi Suudi Arabistan tarafından yenilenmemiştir. Bu duruma neden olarak genel itibariyle Ürdün’ün bölgesel konularda Suudi Arabistan’ın politikalarına aykırı hareket etmesi, özelde ise, Körfez ülkelerinin Katar’ı izole etme çabalarına katılmaması; “Yüzyılın Planı’na yönelik tutumu ve Filistin Devleti’ne olan desteği, Müslüman Kardeşler’in yasaklanmaması ve Yemen iç savaşında Suudi Arabistan ve BAE’ye destek vermemesi13 gösterilmiştir.14 Nitekim bu tarihlerde Ürdün’ün Doha Büyükelçisi’nin geri çekilmesi söz konusu ülkelerin Ürdün’ü, ekonomi üzerinden sıkıştırma çabalarının ilk etapta sonuç verdiğini göstermiştir.15 ral II. Abdullah, bu zorlu süreçte Ürdün’ün, ABD’nin Tel Aviv Büyükelçiliği’nin Kudüs’e taşıması konusundaki duruşu nedeniyle finansal olarak baskı altında kaldığını ve ekonomik sorunlarının bununla ilgili olduğunu açıkça beyan etmiştir.16 Nitekim IMF’nin de baskısıyla kemer sıkma politikaları uygulamak zorunda kalan Hani Mulki Hükümeti’nin çeşitli zamlar ve vergi paketlerini devreye sokması ile Mayıs ayında ülkede protestolar başlamış ve Haziran ayında Mulki istifa edip, kararlar geri çekilinceye kadar sürmüştür. Ülkede başlayan protestolar üzerine Haziran 2018’de, Mekke’de bir araya gelen Suudi Arabistan, BAE ve Kuveyt, Ürdün’e 2,5 milyar dolar değerinde yeni bir beş yıllık yardım paketi önermiştir. Fakat öncekinden farklı olarak bu paketin, Ürdün’e yapılacak doğrudan bir yardımı değil, Ürdün Merkez Bankası’nda değerlendirilmek üzere tarafların her an geri çekebileceği bir formatta verilmesi teklif edilmiştir. Suudi Arabistan ve müttefiklerinin Ürdün’e uyguladıkları bu baskı politikasının önemli oranda etkili olduğu ancak sınırlılıklarının da bulunduğu değerlendirilebilir. Katar’ın, Haziran 2018’de 500 milyon dolar ve 10 bin Ürdünlü ’ye iş imkanı sağlayacak doğrudan yatırımlar yoluyla Ürdün’e destek verme teklifi, Ürdün dış politikasında meydana gelebilecek bir eksen kaymasından endişe eden Suudi Arabistan’ı harekete geçirmiş ve 1 milyar doları Kuveyt, 1,5 milyar doları Suudi Arabistan ve BAE tarafından karşılanmak üzere bir yardım paketi açıklanmıştır.17 Bunun da ötesinde Temmuz 2019’da Ürdün, Katar’a tekrar elçi atamış ve iki ülke arasındaki ilişkilerin tekrar düzelmeye başladığı gözlemlenmiştir. Ancak bu durum, Ürdün’ün, Katar’ı tek başına Suudi Arabistan ve BAE gibi bölge ülkelerini dengeleyebilecek bir ülke olarak gördüğü anlamına gelmemektedir. Nitekim bu baskıların Türkiye’yi etkileyen ilk sonuçlarından birisi de 21 Kasım 2018’de, Türkiye ile Ürdün arasında imzalanan ve 2011 yılından beri yürürlükte olan serbest ticaret anlaşmasını iptal etmesi olmuştur.18 Takip eden süreçte de Ürdün’ün politikalarında Körfez etkisinin giderek arttığı ve bu ülkenin Türkiye’nin politikalarına karşıt bir tutum izlediği görülmüştür. Şubat 2019’da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın daveti üzerine Kral 2. Abdullah’ın Türkiye’ye gerçekleştirdiği ziyaretin de bu trendi değiştirmediği gözlemlenmiştir. Keza takip eden süreçte Ürdün, BM raporlarında Libya’da isyancı eski General Halife Hafter’e askeri malzeme göndermek suretiyle yaptırımları ihlal etmekle suçlanmıştır.19 Gerek yaşadığı ekonomik sorunlar gerekse de ülkenin içinde bulunduğu genel durum düşünüldüğünde bu dönemde Ürdün’ün Libya politikasında Hafter’in desteklenmesinin öncelikli bir konu olmadığını teşhis etmek yanlış olmayacaktır. Dolayısıyla bu tutumun daha çok Körfez tarafından yönlendirildiği değerlendirilebilir. Buna ek olarak Ürdün, Türkiye’nin Suriye’de gerçekleştirdiği Barış Pınarı Harekatı’nı da sert bir dille kınamış ve bu operasyonun Suriye’nin toprak bütünlüğünü ihlal ettiğini iddia etmiştir.2016 Şubat 2020’ye gelindiğinde ise yine Türkiye’yi hedef alan Kral Abdullah, Türkiye’nin mültecileri Avrupa’ya yollamakla tehdit ettiği ve bunun üzerinden maddi yardım aldığını iddia ederek eleştirmiş, oysa kendi ülkesinin de ciddi bir mülteci yükü altında olduğu fakat böyle bir tavır takınmadığını belirterek AB’den beklediği desteği ifade etmiştir.21 20 Şubat 2020’de, Ürdün ve GKRY arasındaki askeri programın yenilenmesi ve işbirliğinin arttırılmasına yönelik anlaşma ise bu gelişmelerin son halkası olarak yorumlanabilecek bir başka durum olarak göze çarpmaktadır.22

Sonuç
Ürdün ve GKRY arasında tesis edilen ilişkilerin birden fazla dinamiği olduğu görülmektedir: Bunlardan ilki ve belki de en önemlisinin, Ürdün’ün, AB üyesi olan GKRY ve Yunanistan’ı, birlik içinde kendisine destek olabilecek iki ülke olarak görmesidir. Zira hem tüzel kimliği bağlamında Filistin Meselesi’ne bakışı Ürdün’e görece yakın hem de gelişmiş ekonomisiyle Ürdün’ün Körfez ülkelerine mahkûm dış politikasını çeşitlendirebileceği önemli bir alternatif olarak AB ön plana çıkmaktadır. Her ne kadar ekonomik anlamda ciddi bir potansiyele sahip olsa da Katar’ın, Ürdün için Körfez’i dengeleyebileceği bir alternatif olduğunu söylemek doğru olmayacaktır. Diğer taraftan Doğu Akdeniz’de GKRY ve Yunanistan’ın meşru deniz yetki alanlarında henüz kayda değer bir rezerv keşfedilmemiş olsa da bölgede çok ciddi bir rezerv bulunduğu iddia edilmektedir. Buna paralel olarak Ürdün, GKRY ve Yunanistan arasındaki yakınlaşmanın, 2017 yılında Suudi Arabistan’ın, Ürdün’e yapılan ekonomik yardım anlaşmasını yenilememesinden hemen sonra ivme kazandığı anlaşılmaktadır. Dahası, GKRY’nin, Doğu Akdeniz’deki bütün bu askeri ilişkiler ağının merkezindeki kavşak noktası olmaya doğru evirildiği, adada birçok ülkeyle münhasıran tatbikatlar gerçekleştirdiği görülmektedir. Bu gelişmelerin bir anlamda da GKRY’yi, AB ile birçok Ortadoğu ülkesi arasında stratejik bir köprü konumuna getirme potansiyeli bulunmaktadır. Bu bağlamda Ürdün’le ilişkileri aracılığıyla GKRY, Türkiye karşıtı cepheyi genişletmek istemektedir. Suudi Arabistan ve BAE’nin özellikle Arap Baharı sonrası değişen bölgesel denklemin bir sonucu olarak Balkanlar’dan Doğu Akdeniz’e kadar Türkiye karşıtı bir politika izlemesi ve deniz yetki alanları üzerinden yürüyen mücadelede açıkça Yunanistan ve GKRY’yi desteklemesi, Ürdün’ün de GKRY ile ilişkilerini geliştirmesine ve Doğu Akdeniz’de açıkça Türkiye karşıtı bir tutum izlemesine neden olmaktadır. Bu tutumun en gözle görünür şeklinin de askeri alanda geliştirilen işbirliği olduğu değerlendirilmektedir. Dolayısıyla, Filistin, Kudüs ve kutsal mekanlar gibi konularda en önemli destekçisi Türkiye olmasına karşın, Körfez ülkelerinin Türkiye karşıtı tutumu ve Ürdün’ün ekonomik sorunları devam ettiği sürece Ürdün dış politikasında bu trendin değişmesi kısa vadede beklenmemektedir. Ürdün’ün son derece temel ve yapısal sorunları bulunan ekonomisinde ise kısa veya orta vadede iyileşme beklemek iyimserlik olacaktır.


1- 10 ve 11. Blok Total-Novatek, 2, 3 ve 9. Bloklar ENI-Kogas, 12. Blok için Noble’a lisans verilmiş (Doğu Akdeniz’de Enerji Çatışması ve İşbirliği, ORSAM Rapor, Ocak 2019), ENI, TSK’nın önlemeleri sonucu bölgeden çekilme kararı almıştır. (https://www.star.com.tr/dunya/turkiyenin-izin-vermedigi-italyan-sondaj-gemisi-dogu-akdenizden-ayriliyor-haber-1313178/)

8-  https://cyprus-mail.com/2020/02/17/french-defence-minister-due-in-cyprus-as-joint-exercises-start/

9- financialmirror.com/2020/02/20/cyprus-and-jordan-renew-defence-pact/ , https://www.jpost.com/Middle-East/8000-soldiers-from-29-countries-in-Jordan-for-Eager-Lion-exercise-599704, Katılımcı ülkeler: Ürdün, ABD, Mısır, Avustralya, Avusturya, Irak, Suudi Arabistan, Mısır, Umman, İtalya, Kıbrıs, Bahreyn, Katar, Belçika, Bruney, Kanada, Çekya, Fransa, Almanya, Yunanistan, Hollanda, Japonya, Kenya, Kuveyt, Lübnan, Pakistan, İspanya, BAE, İngiltere, Tacikistan ve Norveç.