Yapısal Dönüşüm Baskıları Körfez İçi Ekonomik Rekabeti Alevlendiriyor

Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) üyesi ülkelerinin petrol ve doğal gaz satışından elde ettikleri gelirler üzerine inşa ettikleri ekonomi, siyaset, güvenlik ve dış politika modelinin uzun vadede mevcut şekliyle sürdürülemez olduğu uzun zamandır tartışılmaktadır. Hidrokarbon kaynakları konusunda artan iç tüketim dinamikleri, genç nüfusun artması, “gönüllü” işsizlik sorunu, ekonomik kaynakların müsrifçe harcanması ve petrol fiyatlarındaki düşüş gibi iç yapısal baskılar bu ülkelerde monarşilerin siyasi meşruiyet karşılığında vatandaşlarına sağladıkları ekonomik imtiyazlara dayanan refah modelinin altını oymaktadır. Bu iç baskıların yanı sıra 2011 Arap ayaklanmalarının tetiklediği bölgesel jeopolitik dönüşüm Körfez monarşilerinin rejim güvenliği kaygılarını zirveye çıkarmıştır. Bu tarz iç ve dış yapısal baskıların dayattığı özellikle ekonomiyi çeşitlendirme odaklı dönüşüm ihtiyacı 2014 yılı itibarıyla petrol fiyatlarındaki sert düşüşün de etkisiyle daha da artmıştır. Bu tarihten sonra Körfez ülkeleri geniş oranda bütçe açıkları vermeye başlamıştır.

Bu kritik yapısal dönüşüm baskıları altında Körfez monarşileri değişen şartlara uyum sağlamak amacıyla benzer “Vizyon” projeleri çerçevesi altında çeşitli ekonomik ve sosyal reform adımları atmaya başlamıştır. Bu adımlar özellikle Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’ın 2015 yılı itibarıyla iç siyasetteki yükselişiyle Suudi Arabistan’da hız kazanmıştır. Genel anlamda Körfez ülkeleri tarafından benzer yapısal baskılara karşı geliştirilen politikalar da büyük oranda benzerlik göstermektedir. Ekonomide petrol sonrası döneme geçişi kontrollü bir şekilde mevcut rejimlerin güvenliğini garanti altına alarak sağlamaya çalışan Körfez ülkeleri öncelikle petrol dışı ekonomilerini çeşitlendirerek bölgedeki toplumsal sözleşmenin özünü oluşturan rantiyer refah modelini vatandaşların istihdama aktif bir şekilde katılarak ekonomiye somut katkı verip bunun yanında da vergilendirilebildiği post-rantiyer bir yapıyla ikame etmeyi amaçlamaktadır. Bu da monarşilerin kendi rejim güvenliğini sağlamaya yönelik ön-alıcı bir şekilde değişen sosyo-ekonomik şartlara göre mevcut toplum sözleşmesinin atılan ekonomik ve sosyal reform adımları ile yeniden formüle edilme arayışları şeklinde tezahür etmektedir. Bu arayışların dinamosu ise ekonomiyi çeşitlendirme, istihdam yaratma ve ülkeye yatırım çekmektir.

Bölgedeki bu genel eğilim Körfez ülkelerinin ayrı ayrı kendi çıkarlarına daha fazla öncelik vermelerine ve bunun da hâlihazırda var olan KİK içi ekonomik rekabetin daha da alevlenmesine sebep olduğu söylenebilir. Burada da alışık olunan Katar ve Suudi-Emirlikler arasındaki rekabetin aksine Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) arasındaki ekonomik çekişme son zamanlarda öne çıkmaktadır. Bu noktada Suudi Arabistan’ın geçtiğimiz ay duyurduğu uluslararası şirketlerin bölgesel merkezlerini krallığa çekme kararı ve Abu Dabi’nin Murban petrolünün vadeli işlemlerine mart sonu itibarıyla başlayacağını açıklaması iki ülke arasında ekonomik rekabetin son zamanlar da öne çıkan iki meselesi olmuştur.

Abu Dabi’nin Murban Petrolü Hamlesi
Abu Dabi, mart ayının sonu itibarıyla yatırımcıların vadeli işlem sözleşmelerini kullanarak ham petrol ticareti yapabileceği bir emtia borsası açıyor. 24 Şubat tarihinde Abu Dabi Ulusal Petrol Şirketi (ADNOC) ve Kıtalararası Borsası (Intercontinental Exchange) (ICE) ICE Vadeli İşlemleri Abu Dabi Borsası’nın (ICE Futures Abu Dhabi) (IFAD) Murban ham petrolü vadeli işlemlerine 29 Mart 2021 tarihinde başlayacağını duyurdu. IFAD’ın Abu Dabi ulusal petrol şirketi ve BP, Shell, PetroChina ve Total’i de içeren dokuz büyük enerji şirketinin ortaklığı ile kurulacağı 2019 yılında ICE tarafından duyurulmuştu.[1] Bu gelişme sektörde Abu Dabi’nin amiral gemisi olarak kabul edilen Murban ham petrolünün vadeli işlemlerle dünyanın herhangi bir yerinden piyasada belirlenecek fiyatlar ile alınıp satılması anlamına gelmektedir.

Bu adım ile Abu Dabi Murban petrolünün West Texas Intermediate (WIT) ve Brent gibi türlerle karşılaştırılmasında referans alınarak Ortadoğu ham petrol piyasası için bir fiyatlandırma ölçütü (benchmark) olarak kabul edilmesini amaçlamaktadır. Bu anlamda özellikle Murban petrolünün %90’ının satıldığı Asya pazarı esas hedef pazar olarak değerlendirilebilir.[2]

Abu Dabi’nin günlük petrol üretiminin yarısından fazlasını oluşturan Murban ham petrolü, hafifliği ve rafine edilmesini kolaylaştıran bir unsur olarak muadillerine göre daha az kükürt içermesi ile öne çıkmaktadır. Kalitesinin ve piyasa üzerinden kolayca alıp satılarak fiyatının yine piyasa tarafından belirlenecek olmasının yanı sıra Murban petrolünün öne çıkan bir diğer avantajı Körfez’deki muadillerine göre jeopolitik risklere karşı daha az kırılgan olmasıdır. Çünkü Murban petrolünün teslimat noktası Hürmüz Boğazı’nın dışında kalan bölgedeki tek büyük petrol ihracat terminali olan Füceyre Limanı’dır. Bu da İran ve Suudi Arabistan arasındaki gerilimin artması sonucu İran tarafından sık sık dile getirilen Hürmüz Boğazı üzerinden petrol akışının kesilmesi tehdidine karşı Murban petrolünü enerji transit geçiş ve arz açısından daha güvenilir kılmaktadır.

Bu son gelişmenin en çok etkileyeceği ülkelerin başında Suudi Arabistan gelmektedir. Suudi Arabistan dünya petrol üretiminin yaklaşık %10’luk bir oranını karşılamakta ve bölgedeki petrol arzının hegemon gücü olarak kabul edilmektedir. Abu Dabi tarafından atılan bu adım petrolünün satışında fiyatın ve teslimatın belirlenmesi ve yeniden satışının engellenmesi gibi çeşitli kontrolleri sağlayarak kârını maksimize eden Suudi Arabistan’ın petrol piyasası üzerindeki gücünü sarsması beklenmektedir.[3] Bu noktada mart ayının sonu itibarıyla güzergâh kontrolü olmaksızın Murban petrolünün vadeli sözleşmelerle daha serbest bir şekilde alınıp satılacak ve fiyatın da yine piyasa tarafından belirlenecek olması Abu Dabi’yi Suudi Arabistan’dan ayrıştıracaktır. Murban ham petrolünün piyasada nasıl bir konum elde edeceğini zaman gösterecek olsa da kalitesi, teslimat noktası ve piyasada kolayca alınıp satılacak olması gibi avantajları nedeniyle Murban petrolünün Abu Dabi’nin sektördeki konumu güçlendireceği tahmini yapılabilir.  Bu da Suudi Arabistan’ın piyasa üzerindeki kontrolünü zayıflatabilir ve iki ülke arasındaki rekabetin artmasına, çatırdayan ittifakın daha fazla aşınmasına neden olabilir.

Esasında Suudi Arabistan ve Abu Dabi arasındaki petrol merkezli gerilim yeni değildir. Petrol fiyatlarını etkilemeye yönelik Nisan 2020’de OPEC+ uzlaşısı sonucu yapılan üretim kesintileri Abu Dabi’yi memnun etmediği ve bu sebeple kesintileri savunan Suudi Arabistan ile bu konu özelinde ayrışmalar yaşandığı biliniyor. Ancak anlaşma gereği üretim kapasitesine oranla en fazla kesintiyi yapan Abu Dabi (günlük 3,9 milyon varillik üretimden 2,59 milyon varile düşüş ile %33’lük bir kesinti), atıl kalan üretim kapasitesi sebebiyle hâlihazırda yaptığı üretimi arttırma yatırımlarının nafile olduğunu düşünüyor. Bu noktada Abu Dabi petrol üretim kapasitesini 2018 yılında günlük 4 milyon varil seviyesine çıkarmış ve 2030 yılına kadar ise 5 milyon varil seviyesine çıkarmayı planlamaktadır.[4] Ancak OPEC+ kesintileri Abu Dabi’nin istediği bu seviyelerde üretim yapmasını engellemektedir. Son olarak üretim kısıtlamalarından rahatsız olan Abu Dabi’nin piyasa odaklı bu son hamlesinin gelecekte Abu Dabi’nin OPEC’in kısıtlama kararlarına nasıl uyacağı konusunda da soru işaretleri uyandırmakta ve OPEC içi muhtemel ayrışmaları tetiklemesi beklenebilecektir.[5]

Bu son gelişmenin Abu Dabi’nin daha otonom ve kendi ekonomik çıkarlarını gözeten bir politika izlemesinin yansıması olduğu söylenebilir. Burada Suudi Arabistan’ın mevcut piyasadaki pozisyonu sebebiyle bu gelişmeden en fazla olumsuz etkilenecek aktör olması muhtemeldir. Ancak bu Abu Dabi’nin Murban petrolü hamlesini Suudi Arabistan’ı hedef almak için yapmadığı ve esasında kendi ekonomik çıkarına odaklandığı iddia edilebilir. Ekonomik rekabet gücünü geliştirme noktasında BAE’nin iki lider emirliğinden biri olan Dubai’nin kendini finans ve iş dünyası için bölgesel bir hub/merkez olma konumunu güçlendirme çabalarını hızlandırırken ülkenin petrol rezervlerinin %90’ından fazlasına sahip olan diğer emirliği Abu Dabi’nin ise petrol ticaretinde merkez olma kapasitesini arttırmaya çalıştığı gözlemlenmektedir.

Suudi Arabistan’ın Bölgesel Merkezleri Kararı
Geçtiğimiz ay Suudi Arabistan 2024 itibarıyla devlete ait ajansların, kurumların ve fonların Ortadoğu’daki faaliyetlerinin merkezî krallık içinde bulunmayan uluslararası şirketler ile iş yapmayacağını açıkladı. Şimdilik alınan kararın içeriği büyük belirsizlikler barındırsa da Suudi Arabistan’ın attığı bu adımın temel amacı çeşitli “havuç ve sopa” taktikleri ile krallığa yatırım çekerek ülke ekonomisinin çeşitlendirilmesine ve ülkedeki istihdamın arttırılmasına katkı sağlamaktır. Bu da Muhammed bin Selman liderliğinde ülkede atılan ekonomik ve sosyal reform adımlarıyla uyuşmaktadır.  “NEOM” ve “LINE” gibi fütüristik şehir projeleri ve Riyad’ı dünyanın en büyük ilk 10 ekonomik şehri arasına sokmayı hedefleyen “Riyad Stratejisi” gibi girişimler bu doğrultuda ülkeye doğrudan yatırım çekme arayışının bir parçasıdır.

Genel resim itibarıyla Suudi Arabistan tarafından alınan bu kararın doğrudan herhangi bir ülkeyi hedef almaktan ziyade kendi ülkesel çıkarları doğrultusunda yatırım çekme ve ekonomisini çeşitlendirme amaçları ile daha büyük bir dönüşümün parçası olarak atıldığı söylenebilir. Ancak Dubai’nin mevcut iş dünyasının merkezi/hub’ı olma konumu sebebiyle bu karardan en fazla etkilenecek ülke BAE gözükmektedir. Bu sebeple de alınan karar sonrası yapılan analiz ve haberlerin odak noktasını Suudi Arabistan’ın BAE’yi ve özel olarak da Dubai’yi hedef aldığı genel kabul görmüştür. Bu karar, doğrudan BAE’yi hedef almak ve zarara uğratmak için alınmamış olsa da başarılı şekilde uygulanması ve sonuç üretmesi hâlinde dolaylı olarak ve Dubai’nin iş dünyasındaki merkezi konumunu ve BAE’yi etkileyecektir.

Çakışan Ekonomik Çıkarlar
Geçtiğimiz 10 yıl ortak tehdit algısı üzerinden şekillenen Suudi Arabistan ve BAE ittifakı son dönemde çeşitli siyasi ve ekonomik ayrışmalar sebebiyle aşınmaktadır. İki ülkenin Yemen’de önceledikleri farklı siyasi hedefler üzerinden ihtilafa düşmesi bunun en somut örneklerinden birisidir. Bunun yanında Suudi Arabistan ve BAE tarafından yukarıda bahsi geçen kararların alınması iki ülke arasındaki ekonomik rekabetinde bu ittifakı aşındıracak ihtilafları arttırdığı söylenebilir. Benzer yapısal baskılar ve dönüşüm süreçleri içinde olan bu iki ülke arasındaki ekonomik rekabet son zamanlarda özellikle koronavirüs ve düşük petrol fiyatlarının da etkisiyle şiddetlenmiştir. Bu rekabetin özünde ise ekonomiyi çeşitlendirme ve güçlendirme arayışları içinde bölgesel yatırım/ekonomik pastadan daha fazla pay almak yatmaktadır. Bu da benzer problemlere benzer politika çözümleri üretmeye çalışan Körfez ülkeleri arasındaki rekabeti arttırmaktadır ve bu eğilim daha da yoğun bir şekilde devam edecektir.

 


[1] “ADNOC Prepares for Launch of ICE Futures Abu Dhabi (IFAD) and new ICE Murban Futures Contract”, ADNOC, 24 Şubat 2021.

[2] Dan Murphy ve Natasha Turak, “Murban futures aim to consolidate UAE position as global oil power, but uptake may take time”, CNBC, 4 Mart 2021.

[3] Peter Coy, “Make Room, West Texas Intermediate and Brent. Murban Is Here”, Bloomberg Businessweek, 16 Mart 2021.

[4] Rania El Gamal, “Analysis: UAE’s oil expansion gives it new weight within OPEC”, Reuters, 3 Aralık 2020.

[5] Julian Lee, OPEC Is Holed Below the Waterline, It Just Doesn’t Know It Yet”, Bloomberg Opinion, 14 Mart 2021