Ortadoğu Etütleri Aralık / Cilt:12 / Sayı:2

Yasa Dışı Göçle Mücadele Bağlamında Avrupa Birliği ve Türkiye Politikalarının Karşılaştırması

Devletlerin oluşturduğu göç temalı yasalar sonucunda suni bir kavram olarak yasa dışı göç doğmuş ve göç meselesi zamanla güvenlik kapsamına alınmaya başlanmıştır. Arap ayaklanmaları ve Suriye İç Savaşı sonrası yaşanan gelişmeler ise göçün güvenlikleştirilmesini yoğunlaştırmıştır. Bu bağlamda artan güvenlik merkezli politikalar, 2015’te Akdeniz’de yoğunlukta olan yasa dışı göçleri insani trajediye dönüştürmüştür. Ekonomik ve sosyal gelişmişlik düzeyi sebebiyle göçmenler için hedef bölge olarak beliren Avrupa Birliği’nin güvenlik eğilimli tutumunda ısrarcı olması krizi daha dramatik hâle getirmiştir. Birlik hem güvenlik hem de göçmen krizini yönetebilmek için üye devletler arasında yeni uygulamaların benimsenmesini sağlamaya çalışmıştır. Fakat bu politikalar kısa vadeli çözümler üretebilmiş ve üçüncü ülkelerle iş birliği stratejisi çerçevesinde oluşturulmuştur. Avrupa Birliğin’in göç konusunu dışsallaştırma tutumu, göç akımına direkt sınırı olan Türkiye’yi dışsal uygulayıcı ülke olarak Birlik nezdinde önemli bir partnere dönüştürmüştür. Göçmenler tarafından hem hedef hem de transit ülke olarak görülen Türkiye, krizin yönetimi için müzakere süreci kapsamında Birliğin ilgili müktesebatına uyum sağlamayı hızlandırmış ve Birlik ile iş birliği faaliyetlerine başlamıştır. Ancak süreç içerisinde Birliğin güvenlik öncelikli yaklaşımından taviz vermemesi, Türkiye’nin ise açık kapı politikasındaki ısrarını sürdürmesi aktörler arasındaki farklılıkların derinleşmesine yol açmıştır. Yasa dışı göçü kavramsal çerçeveye oturtan bu çalışmanın temel amacı, Birlik ile Türkiye’nin yasa dışı göçe ilişkin yaklaşım farklılıklarını özellikle Arap Ayaklanmaları ve Suriye İç Savaşı gelişmelerine odaklanarak analiz etmektir. Yöntem olarak literatürün birincil ve ikincil kaynaklarına başvuran çalışma, Türkiye’de yasa dışı göçle mücadele uygulamalarına Birliğin önemli katkı yaptığını fakat Türkiye’nin son dönemde daha hissedilir olan güvenlik öncelikli Kale Avrupası yaklaşımından zamanla farklı tutum sergilediği sonucuna ulaşmıştır.