Yeni Bir Sektörel Düzende Su: Ortadoğu’daki Açmazdan Çıkışın Yolu

Su kaynakları yönetimindeki sorunların nasıl şekillendiği konusunda her gün yeni çalışmalar yayınlanmaktadır. Karbon Saydamlık Projesi’nin (KSP) son dönemde “Küresel Su” üzerine yayınladığı bir rapor da büyüyen su krizinin dünya genelinde ekonomik faaliyetler açısından ciddi sonuçlar doğurabileceğini göstermiştir. Ancak şirketlerin su güven(siz)liği konusundaki algılarının raporda merkezi bir rol oynadığı düşünülürse bu rapor olağanın dışındadır. Oldukça kapsamlı kurumsal veriler sağlayan KSP raporu, iş çevrelerinde sürdürülebilir su yönetimine yönelik artan farkındalığı kesin bir dille vurgulamaktadır: “Artan sayıda şirket, su güvenliğine dair bir sorunla karşılaştıklarında ve rekabet edebilirliklerini sürdürmeleri gerektiğinde yaklaşımlarını dönüştürmeleri gerekebileceğini fark eder hale gelmektedir.”
 
Daha önceleri Karbon Saydamlık Projesi olarak bilinen KSP, Birleşik Krallık merkezli bir organizasyondur. Büyük şirketlerle çalışan ve özel yatırımcılar adına rapor hazırlayan KSP; iklim değişikliği, su, tedarik zincirleri ve ormanlar gibi pek çok konuda aktif rol oynamaktadır. Sermaye kaynaklarının dökümü, KSP’nin hükümetlerden olduğu kadar, bir dizi vakıftan da maddi destek aldığını göstermektedir. 2010 yılında başlayan KSP su programı, şu anda yaklaşık 63 trilyon dolarlık aktif varlığı ile 600’den fazla yatırımcının menfaatlerini gözetmektedir.
 
KSP’nin su programı altı yıldır devam etmektedir. Organizasyonun tebliğinde belirtildiği üzere, KSP’nin su programı “küresel ekonominin karşısındaki en büyük sorunlardan biri olan su güvenliğine gereken stratejik önemin verildiğinden emin olmak için harekete geçmeyi amaçlar”. KSP’nin en son yayımlanan yıllık raporu, bugün küresel düzeydeki su durumunun gelişimi konusunda alarm veren bir yaklaşıma sahiptir. Özellikle bilim dünyasının -okuması endişelendirici olan- son zamanlardaki uyarıları bağlamında “yapılması gereken daha çok şey vardır. Dünyadaki 37 akiferin 13’ü, bölgesel su bulunurluğunu tehdit edecek ölçüde yok olmuştur. Geçtiğimiz yıl, Çin’in yeraltı suyunun yaklaşık 2/3’ü ve yüzey suyunun 1/3’ünün insanların temasına elverişsiz olduğu belirtilmiştir. Dünyanın sekizinci en büyük ekonomisi olan Kaliforniya dört yıldır son derece ciddi boyutlarda kuraklık sıkıntısı çekmektedir. Brezilya’da suyun bolluğuna rağmen, Brezilya’nın en büyük şehri Sao Paulo hem kuraklık hem de yetersiz yatırımdan dolayı kurumaktadır”. 
 
KSP raporunda, KSP Su İstişare Konseyi seçili üyelerinin yorumlarında uygun şekilde dile getirildiği gibi, “su ekonominin can damarıdır”. Günümüz dünyasında sağlam ekonomik sistemlerin var olması için sürdürülebilir bir biçimde iyi kalitede ve uygun fiyatta su tedarikinin yapılması kaçınılmazdır. Bunun dışında, Raporun ciddiye aldığı bir kavram olan tüzel su yönetimi de su sürdürülebilirliği için çok önemlidir. Rapordaki verilere göre, “iyileştirilmiş bir su verimliliği” elde etmek temel fırsat konumundadır. Ekonomide ve yatırımla ilgili alanlarda alınacak kararlarda belirli teşvikler yapıldığı ve su konusunda basiretli davranıldığı takdirde şirketlerin potansiyeli başarılı sonuçlar doğurabilir. KSP’nin raporu, karar mercilerinin su konusunda bütüncül bir anlayış geliştirmesine, doğru zamanda yapılmış bir katkı niteliğindedir.
 
Bütün bunların Ortadoğu bağlamındaki anlamına bakıldığında konu hassaslaşmaktadır. Bölge genelindeki su varlığına ilişkin rakamlar, şirketleri gerçek anlamda en değerli girdilerinden biri olan suyun yönetimi konusunda zorlamaktadır. Ancak Ortadoğu’daki sorun, bu prizmadan bakınca görülenden bile daha kapsamlı olabilir. Ortadoğu’daki şirketlerin “su krizi” olarak adlandırılan durumun ve kurumsal sorumluluk bağlamındaki rollerinin bilincinde olmasına rağmen, bölgede zenginleşme için sanayileşmeye duyulan büyük ve ortak ihtiyaç, sınaî çıktıyı artırmak için kullanılacak büyük miktarlardaki suyun nereden geleceği sorusunu gündeme getiren bir ikilem yaratmaktadır.
 
Tarımsal su kullanımı, sektörler arasında suyun yeniden dağıtımı için gözlerin çevrildiği en önde gelen kaynak olarak görülmekteyken, en azından pek çok ülke için siyasi anlamda riskli bir karar olacaktır. Ortadoğu’da tarım alanında kullanılan su, ekonomik anlamda aşırı derecede israfa konu olmaktadır; ancak bu durum bir o kadar da kanıksanmıştır ve “verili” kabul edilmektedir. Ortadoğu’daki çalkantılı yönetimler göz önünde bulundurulduğunda, özellikle giderek daha da sorunlu hale gelen dönemlerde sadece kendi devamlılıklarını sağlamak için genellikle statükonun devam etmesini seçen yönetici elit kesim için sektörel dengeyi hızlı bir şekilde değiştirmenin getireceği zararlar, bunun sonucunda alınması beklenen faydaları dengeleyebilir. 
 
Bu çıkmazdan kurtulmak için belki de uygulanabilecek tek yol “aşamalı başlatma ve aşamalı durdurma” stratejisidir. Siyasi elitler, sanayi alanında su kullanımı konusunda aşamalı uygulama için pek çok küçük adım atarken, aynı zamanda verimsiz, ama seçmenlerce güçlü olan çiftçilikte aşırı miktarda su kullanımı -hassas sosyoekonomik dengeye zarar vermeden- aşamalı olarak durdurulmalıdır. Bölge genelinde iklimin giderek kuruması yönünde iç karartıcı bir gerilimin varlığına rağmen, yetersiz ekonomik teşvikle, dünyanın bu kesiminde tarımsal su kullanımının azaltılması, son derece sancılı bir süreç olacaktır. Bu nedenle, böyle bir geçiş döneminin yükü çok ağır olacaktır ve bu yükün kamu yetkili makamları ve özel şirketler arasında paylaşılması gerekmektedir.