Yeni Dönem Başlarken Körfez Ülkeleri ile ABD’nin Savunma İlişkileri

Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Barack Obama, 2017 Ocak ayında görevini Donald Trump’a devretmeye hazırlanıyor. Obama yönetiminin Ortadoğu konusunda izlediği politikalar hem ABD hem de uluslararası kamuoyunda sıkça tartışıldı, eleştirildi. Suriye İç Savaşı, Suriye ve Irak’taki IŞİD unsurlarıyla mücadele, Irak’taki iç karışıklıklar ve İran ile nükleer program üzerinde yürütülen müzakereler gibi konular, ABD dış siyasetinin öncelikli gündem maddeleriydi.

ABD’nin Ortadoğu politikasının en temel unsurlarından birini şüphesiz savunma ve güvenlik teşkil ediyor. Bu kapsamda bölge ülkelerine yapılan savunma sistem ve hizmet satışlarıyla askeri ilişkiler büyük önem taşıyor. Ortadoğu, geleneksel olarak ABD’nin en önemli savunma ihracat pazarlarından biriydi. Ancak özellikle 2011 yılından bu yana Arap Baharı’ndan kaynaklanan iç güvenlik tehdit algısı, el-Kaide ve IŞİD gibi örgütler, İran kaynaklı konvansiyonel ve asimetrik tehditler gibi etkenler nedeniyle Ortadoğu ülkelerinin silahlanmaya ayırdıkları kaynaklarda büyük bir artış gözlendi. Bu durumdan en çok faydalanan ülkelerin başında da ABD geliyor. Obama yönetiminin özellikle ikinci döneminde, savunma satışlarında ardı ardına rekorlar kırıldı. Nitekim Fortune dergisi tarafından 2016 Mart ayında yayımlanan bir araştırmaya göre ABD, Mayıs 2015-Mart 2016 arasında Körfez ülkelerine toplam $33 milyarlık savunma sistemi ihracatı gerçekleştirdi. Trump’ın Ortadoğu’da nasıl bir politika izleyeceği merak konusu; ancak şurası kesin ki selefinden kayda değer bir sipariş defteri devralıyor.


Körfez Ülkelerinin Silahlanma Harcamaları
Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü (Stockholm International Peace Research Institute, SIPRI) güncel verilerine göre 2014 yılında tüm dünyada yapılan $1,8 trilyonluk savunma harcamalarının yaklaşık ’i Ortadoğu kaynaklı. $196 milyara tekabül eden bu miktarın $113 milyarı ise Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) ülkeleri tarafından harcanmış. Suudi Arabistan $80,7 milyar, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) $13,4 milyar ve Umman $9,6 milyar ile silahlanmaya en çok pay ayıran ülkeler. Buradaki dikkat çekici husus, 2011’den itibaren ciddi düşüş yaşayan petrol fiyatlarının KİK ülkelerinin silahlanmaya ayırdıkları bütçeyi ciddi biçimde olumsuz etkilememiş olması. Yalnızca BAE’nin savunmaya harcadığı paranın 2011 yılındaki $19,1 milyardan 2014’te $13,4 milyara düştüğü görülüyor. Diğer ülkelerin neredeyse hepsinin savunma harcaması nispeten aynı kalmış. Suudi Arabistan ise üç yılda silahlanmaya harcadığı parayı f artırmış.

Dünya Bankası verileri ise daha çarpıcı: Örneğin Suudi Arabistan’ın Gayri Safi Yurt İçi Hasıladan (GSYİH) savunmaya ayırdığı pay 2011’de %7,25’ten 2015 yılında ,5’e fırlamış. Bu gösterge aynı süre zarfında örneğin Umman için %9,8’den ,15’e, Bahreyn için ise %3,6’dan %4,6’ya yükselmiş. Diğer bölge ülkelerinin çoğu için aşağı yukarı yatay bir seyir söz konusu.

KİK ülkelerinin savunmaya ayırdıkları pay, petrol fiyatlarındaki düşüşe rağmen en kötü durumda dahi sabit kalmış, Suudi Arabistan gibi uç örneklerde ise tam tersine büyük oranda artmıştır. Bu, bölge ülkelerinin tehdit algılamalarına dair ipucu veren bir eğilim. Öte yandan Yemen’e askerî müdahale nedeniyle 2015’ten bu yana Suudi Arabistan başta olmak üzere koalisyon ülkelerinin savunma harcamaları daha da arttı. 


Sipariş Listeleri
Arap Baharı ve sonrasında Libya, Suriye, Bahreyn’de yaşanan gelişmeler iç isyan ve devlet dışı silahlı aktörlerin etkinliği, başta KİK olmak üzere neredeyse tüm Ortadoğu ülkelerinin iç güvenlik ve istihbarat çözümlerine verdiği ağırlığı artırdı. Bu kapsamda isyan bastırma (counter-insurgency; COIN) görevlerinde kullanılabilecek silahlandırılmış genel maksat helikopterleri, taarruz helikopterleri, hafif taarruz uçakları, insansız hava araçları (İHA), mayına karşı korumalı zırhlı araçlar (mine resistant ambush protected; MRAP) gibi platformlara yapılan harcamalarda büyük artış gözlendi. 

Bu alanda ABD’nin bölgeye en fazla sattığı sistemlerin başında AH-64 Apache taarruz helikopteri geliyor. 1991-1994 arasında 30 AH-64 alan BAE, 2016’nın son günlerinde aynı helikopterin son versiyonu olan AH-64E’den 37 adet almak için sipariş sürecini başlattı. Katar 2012’de 24, Suudi Arabistan ise 2014’te 48 adet AH-64E için sipariş verdi.

Aralık ayı başında Bahreyn’de gerçekleştirilen 37. KİK Zirvesinde açık bir şekilde en öncelikli bölgesel tehdit olarak ilan edilen İran, özellikle balistik füzeler, deniz sistemleri ve İHA’lara büyük yatırımlar yapmakta. Buna karşı KİK ülkeleri korvet ve firkateyn sınıfı gemiler ve modern savaş uçağı gibi platform tedarikine kayda değer kaynaklar ayırdı. Her ne kadar Fransa’nın bu siparişlerdeki payı artsa da ABD bu alanda da lider konumda: Suudi Arabistan 84 adet F-15SA ve elindeki 70 F-15S’nin SA seviyesine modernizasyonu için 2011’de $29 milyarlık bir sipariş verdi. Bu uçakların bir türevi için Katar geçtiğimiz Kasım ayında $21,1 milyara 72 adet F-15QA siparişi verdi. Kuveyt de 40 adet F/A-18E/F Super Hornet için $10,1 milyar harcayacak. Bu ülkelerden Suudi Arabistan ve Kuveyt aynı zamanda İngiltere’den Typhoon, Katar Fransa’dan Rafale savaş jetleri alıyor. 

IŞİD ile mücadele ve Yemen harekâtı nedeniyle bölge ülkelerinin ABD’ye verdiği mühimmat siparişlerinde son dönemde büyük artış yaşandı. Bu siparişlerin büyük kısmını havadan atılan hassas güdümlü bomba ve füze sistemleri ile piyade tarafından kullanılan tanksavar füzeleri oluşturuyor. Bu kapsamda Suudi Arabistan 2010’da 900, BAE ise 2011’de 3.300 adet JDAM tipi uçaktan bırakılan GPS güdümlü bomba siparişi verdi. Paveway tipi lazer güdümlü bombalardan ise Suudi Arabistan 3.100, BAE 938 adet satın aldı. BAE ayrıca GBU-39 SDB tipi küçük çaplı uçak bombalarından 2014’te 5.000 adet sipariş verdi. Bu bombalar, Yemen’deki harekâtta yoğun olarak kullanılmakta.


Hava Savunma Şemsiyesi
İran’ın füze geliştirme projelerinden dolayı, Körfez ülkelerinin en yoğun yatırım yaptığı savunma sistemlerinin başında hava savunma sistemleri geliyor. Balistik füzeleri erken tespit ve teşhis edebilecek radar sistemleriyle önleme gerçekleştirebilecek füze sistemleri, KİK ülkelerinin sipariş listelerinin başında yer alıyor. 

Tüm KİK ülkelerinin hava trafik kontrol ve erken ihbar sistemi, Hizâmü’t-Te‘âvün (Hizam Al-Taawun; HAT) projesi kapsamında bir ağ sistemi ile merkezî ve müşterek bir ağ altyapısı altında toplanmış bulunuyor. Şubat 2001’de resmen hizmete giren sistemle KİK ülkelerinin hava savunma ve komuta kontrol kabiliyetleri arasında koordinasyon sağlanması hedefleniyor. Sistemin geliştiricisi, ABD’li Raytheon firması. 

KİK ülkeleri, HAT’a bağlı olacak şekilde kendi hava savunma radar ve füze sistemlerini hızla tedarik etmekte. Bu kapsamda BAE, 2008 yılında Raytheon ile $3,3 milyarlık bir PATRIOT hava savunma sistemi alım sözleşmesi imzalamıştı. Program kapsamında PATRIOT hava savunma füze sisteminin en son modelleri olan GEM-T ve PAC III füzeleri tedarik edildi. BAE aynı zamanda yüksek irtifa balistik füze savunma sistemi olan THAAD (Terminal High Altitude Air Defense) sisteminden de iki batarya sipariş verdi. $1,96 milyar tutarındaki siparişi, 2013 yılında Umman’ın aynı sistem için imzaladığı $2,1 milyarlık bir sözleşme takip etti. Diğer yandan PATRIOT hava savunma sistemine yeni siparişler gelmeye devam etti: Kuveyt 2009-2013 arasında sekiz, Katar 2014’te on, Suudi Arabistan yirmi bir batarya sipariş etti. Söz konusu bataryalar bir süredir Yemen’den fırlatılan taktik balistik füzelere karşı ciddi bir sınav vermekte.


Rakamların Anlattıkları ve Ötesi
Körfez ülkelerinin silahlanma programlarının nitelik ve nicelik bakımından özellikleri, ABD’nin stratejik ilgi odağını Asya-Pasifik’e kaydırmasıyla birlikte kayda değer şekilde değişti. 2000’lerin ikinci yarısından itibaren belirgin bir seyir izleyen savunma tedarik politikaları, KİK ülkelerinin birlikte harekât icra edebilme, gelişmiş komuta-kontrol ve istihbarat yetenekleri ile uzun menzilli hassas güdümlü saldırı/ savunma sistemlerine odaklandı. Bu eğilim, KİK ülkelerinin bağımsız olarak askerî harekât planlayabilme ve icra edebilme hedefinin yansıması olarak kabul edilebilir. Yemen harekâtı bu bakımdan önemli bir sınav niteliği taşıyor. Böyle bir kabiliyet inşasının, ciddi bir çıkar çatışması yaşanmadığı müddetçe ABD’yi stratejik olarak rahatlatacağı iddia edilebilir. 

Öte yandan Suriye iç savaşı, Suriye ve Irak’taki IŞİD varlığı ve diğer bölge ülkelerine yönelen tehdidi ile Arap Yarımadası’ndaki mezhep çatışmaları, önümüzdeki dönemdeki bölge güvenlik gündeminin öncelikli maddelerini teşkil ediyor. Ayaklanma bastırma, iç güvenlik ve terörizmle mücadele görevlerine uygun şekilde donatılmış birliklerin eğitilmesi ve hazırlanması, acil ihtiyaç kalemleri olarak öne çıkmakta. Bu bağlamda Suudi Arabistan örneği dikkat çekicidir: 2016 savunma bütçesindeki 0’luk kesintiye rağmen, ulusal muhafızlar, istihbarat ve içişleri bütçelerinde kayda değer bir kesintiye gidilmedi.

IŞİD’le mücadele ve Yemen harekâtı, bölge ülkelerinin sonuç alıcı harekât icra etmedeki yetkinliklerindeki zafiyetleri ortaya koydu. Üstün nitelikli ve iyi eğitimli personel azlığı bir yana, özellikle hava kuvvetlerinin güdümlü mühimmat sarf hızı öngörülenden daha yüksek. Bu da ABD’ye belli silah sistemlerindeki bağımlılığın devamı anlamına geliyor. Son derece yüksek miktarlardaki güdümlü bomba ve füze siparişleri, bu durumun bir yansıması.

KİK ülkelerinin silahlanma programlarında ayrıca dikkat çekici bir husus, İran’ın sahip olduğu konvansiyonel kabiliyetlere kıyasla nitelik ve nicelik bakımından orantısız denebilecek ölçüde fazla alım yapılması. Bunun bir nedeninin bölge ülkelerinin kendi içlerindeki rekabet olduğu iddia edilebilir. Öte yandan hava savunma sistemleri başta olmak üzere sofistike savunma sistemlerinde ABD neredeyse tamamen tek kaynak durumunda. Bu da birlikte çalışabilirlik (interoperability) bakımından bir avantaj teşkil ediyor. Zira eğitim, bakım-lojistik ve komuta-kontrol alanlarında bağımlı olunan tek ülke ABD.

Bu da, Körfez’deki jeopolitik denklemde askerî üsler ile doğrudan dahli bulunan ABD’ye, askerî-teknolojik cephede dolaylı olarak bir kanal açıyor. Bilfiil yüksek sayıda asker ve platform konuşlandırmadan, asgari seviyede de olsa eğitim ve donatım bakımından ABD standartlarına ulaşmış KİK savunma kabiliyeti, ABD’de belli bir esneklik sunma potansiyeline sahip. Bu kurgudan en fazla faydalanan da şüphesiz ABD savunma endüstrisi. 

Dolayısıyla Trump yönetiminin Ortadoğu’da izleyeceği politika ne olursa olsun, silahlanma boyutunda olağanüstü bir değişiklik beklenmemeli. 

 

Bu yazı “Yeni Dönem Başlarken Körfez Ülkeleri ile  ABD’nin Savunma İlişkileri” başlığıyla Ortadoğu Analiz Dergisi'nde yayınlanmıştır.