Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Afrika Ziyareti

Numan Hazar ORSAM Danışma Kurulu Üyesi, Emekli Büyükelçi
Geçtiğimiz hafta Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Gabon, Nijer ve Senegal’i kapsayan ziyareti yerli ve yabancı basının dikkatlerini üzerine çekti. Ancak, bu ziyaretin en önemli yanı, son yıllarda Türkiye-Afrika ilişkilerinde gözlemlenen yoğun temaslar zincirinin bir halkası olmasıdır. Bu çerçevede, ziyaret, Türkiye Hükümetinin Afrika Kıtası ile ilişkilerine verdiği önemi vurguladığı gibi, aynı zamanda, Türkiye’nin Afrika’ya Açılım Politikasının bugüne değin kaydedilen gelişmeler ışığında ne denli yararlı olduğunu da göstermektedir. Gerçekten de Afrika’ya Açılım Politikasının Türk Dış Politikasının stratejik bir başarısı olduğunu kabul etmek gerekmektedir.
 
Afrika Kıtası ile ilgilenmem 1995’te Lagos’a Büyükelçi olarak atanmam ile başlamıştı. Nijerya’da kaldığım 3 yıla yakın süre boyunca Türkiye gibi önemli bir ülkenin Afrika ile ilişkilerinin mevcut potansiyele rağmen düşük düzeyde olmasının sebeplerini anlamakta güçlük çekmiştim. O dönemde diğer 8 ülkeye de akredite olduğum için Afrika’da birçok ülkeyi de gezme olanağını bulmuştum. Üstelik kanımca, Türkiye, Afrika ile ilişkilerini geliştirme hususunda büyük bir potansiyele sahipti. Afrika’da, sömürgeci geçmişi olmayan Türkiye’ye çeşitli sebeplerle sempati duyulmaktaydı.  Geçtiğimiz yüzyılın başlarında Afrika’da sadece iki bağımsız ülke mevcut iken ilk Büyükelçiliğimizi Cumhuriyetin ilanından sadece 3 yıl sonra Etiyopya’nın başkenti Addis Ababa’da açmıştık. Arap ülkeleri bağımsızlıklarına kavuşunca tarihi ilişkilerimiz olan bu ülkeleri tanımış, Birleşmiş Milletlerde sömürgesizleşme hareketine (dekolonizasyon) destek vermiş ve 1960’lı yılların başlarında bağımsız olan Siyah Afrika ülkelerinin hepsini tanımış, bir kısmında da Büyükelçilikler açmıştık.  Osmanlı Devleti’nin aynı zamanda bir Afrika devleti olduğunu ve Afrika’da büyük eyaletleri bulunduğunu, komşu Afrika ülkeleri ile de yakın ilişkiler kurduğunu ve bugünkü çok sayıda Afrika ülkesinin tamamen veya kısmen Osmanlı Devleti’nin sınırları içerisinde yer aldığını unutmuştuk. İlişkilerimiz Türkiye’ye yaraşır biçimde gelişmemişti. Ne zaman Kıbrıs konusunda Birleşmiş Milletlerde başımız derde girerse 50’den fazla bağımsız ülkenin bulunduğu Afrika’ya iyi niyet heyetleri yollayıp politikamızı anlatmaya çalışmıştık.
 
Kuşkusuz, bunlar yeterli değildi. 1998’de Nijerya’dan Ankara’ya döndüğümde, benden, Heyet Başkanı olarak Afrika ülkelerine bir heyet götürüp Kıbrıs meselesini anlatmam istenmişti. Ben de Afrika ülkelerinin iç özellikleri dolayısı ile Kıbrıs sorununa ilişkin görüşümüzü anlamalarının güç olduğunu, esas sorunun Türkiye’nin kapsamlı bir Afrika politikası olmamasından kaynaklandığını, Türkiye’nin ekonomik, ticari, kültürel ilişkiler dahil her alanda ilişkilerini geliştirdikten sonra bu temel üzerine siyasal ilişkilerin inşa edilebileceğini söylemiştim. Bunun üzerine 1998 yılında Afrika’ya Açılım Eylem Planı hazırlanması kararlaştırılmıştı. Bu plan uygulanmaya konduktan sonra ve özellikle 2005 yılından bugüne değin kabul edilen önlemlerle Afrika politikamız başarılı sonuçlar vermiştir.
 
Afrika politikamız açısından iki önemli tarih vardır. Birincisi 1998’de Afrika’ya Açılım Politikasının kabul edilmesi, diğeri de 2005 yılında Türk Hükümetinin 2005 yılını Afrika yılı ilan etmesidir. 2005 yılından itibaren gözlemlenen gelişmeler gerçekten de başarılı olmuştur. Türkiye, Afrika Birliği’ne gözlemci üye olmuş, Afrika Birliği Türkiye’yi stratejik ortak olarak kabul etmiş ve Türkiye’nin Afrika Kalkınma Bankası’na bölge dışı üyeliği onaylanmıştır. Bu üyelik, Türk müteahhitlerinin Banka’nın finanse ettiği projeleri üstlenmelerine imkân vereceği gibi, dolaylı olarak da ticari ilişkilere katkıda bulunacaktır. Öte yandan,  Türkiye’nin Afrika’daki Büyükelçiliklerinin sayısı 12 ‘den 34’e çıkarılmış, Türk Hava Yolları çok sayıda Afrika merkezine uçmaya başlamış, ekonomik ve ticari ilişkilerde canlanma görülmüştür. Özellikle, küçük ve orta boy Türk işletmeleri Afrika’da etkin biçimde boy göstermeye başlamıştır. 1998’de Afrika ile olan ticaret hacmimiz 1,7 milyar dolar iken bu rakam 2012 yılı itibariye yaklaşık 20 milyar dolara yükselmiştir.
 
Bir başka önemli gelişme de 2008 yılında İstanbul’da yapılan Türkiye-Afrika İşbirliği Zirve Toplantısı olmuştur. Bu meyanda, Türkiye ile Afrika arasında her alanda ayrıntılı bir işbirliği çerçevesi ve uygulama planı kabul edilmiş ve bu işbirliğinin sürekli bir kurumsal mekanizmayla sürdürülmesi kararlaştırılmıştır. Bu gelişmeyi tarihi bir aşama olarak görmek gerekmektedir.
 
Bunlara paralel olarak, Afrika ülkeleri de Türkiye’ye daha çok ilgi göstermeye başlamış ve bunun sonucunda Ankara’daki Afrika ülkeleri büyükelçiliklerinin sayısı da önemli ölçüde artmıştır.
 
Bir başka dikkati çeken husus da, eskiden, Afrika’daki Arap ülkeleri dışında yüksek düzeyli karşılıklı ziyaretlerin yok denebilecek kadar düşük sayıda olmasına karşılık bugün gelinen noktada Cumhurbaşkanı, Başbakan, Bakan düzeyinde karşılıklı ziyaretlerin yoğunluk kazanmış olmasıdır. Bu çerçevede, 1998 yılından önce, Arap ülkeleri dışındaki Afrika ülkelerine Türkiye’den sadece iki yüksek düzeyli ziyaret yapılmış olduğunu anımsamalıyız. Bunlardan birincisi 1969 yılında Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’ın Etiyopya ziyareti, diğeri de 1996’da Başbakan Necmettin Erbakan’ın Nijerya ziyaretidir. Afrika’da görevli olduğum yıllarda ABD Başkanının, Fransa Cumhurbaşkanı ve Başbakanının, Çin Cumhurbaşkanı ve Başbakanının, ayrıca gelişmiş veya yeni sanayileşmiş birçok ülkenin Devlet ve Hükümet Başkanının yaptıkları Afrika ziyaretleri hep dikkatimi çekmişti.
 
Bu arada Türk İşbirliği ve Kalkınma Ajansı’nın (TİKA) Afrika’daki başarılı etkinliklerinden de söz etmek gerekmektedir. Türkiye 1980’li yıllarda Sahel bölgesindeki kuraklık dolayısile İslam İşbirliği Teşkilatı tarafından önerilen fona 10 milyon dolarlık katkıda bulunmuş, Türkiye, bu katkısı ile Gambiya ve Senegal’de dökümhane, Sudan’da hastane projelerini gerçekleştirmişti. Şükranla karşılanan bu projeler, küçük yatırımların büyük ve kalıcı etkilerini göstermiştir. Başlangıçta, özellikle Balkanlar ve Orta Asya’da projeler yapan TİKA ilk kez Afrika’da Etiyopya’da bir teknik yardım projesi üstlenmişti. TİKA insani diplomasi ve teknik yardımlar açısından başarılı çalışmalar yapmaktadır. Bugün Afrika’da yoğun etkinlikleri vardır. Önemli sayıda Bölgesel Ofis ve İrtibat Bürosu ile etkinliklerini sürdürmektedir. TİKA bu bakımdan Afrika politikamız için önem taşımaktadır.
 
Türkiye’nin Afrika Politikasının ekonomik, ticari ve kültürel yararları dışında siyasal sonuçları da görülmeye başlanmıştır. Bunun somut bir örneği de 2007 yılında Afrika ülkelerinin Türkiye’nin Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi geçici üye adaylığına topluca destek vermeleridir.    
 
Zengin doğal kaynaklara sahip olan ve sömürgecilikten miras kalmış sorunlar, etnik çatışmalar ve diğer çeşitli problemler dolayısı ile sıkıntılar çeken Afrika’nın Türkiye’nin deneyim ve birikimlerinden her alanda yararlanma olanağının da bulunduğunu dikkate almak gerekmektedir. Afrika ülkelerinin esasen bu konuya olumlu baktıklarını ve istekli olduklarını da biliyoruz. Tek sorun, Türk kamuoyunun, basınının, düşünce kuruluşlarının ve üniversitelerin Afrika’ya ve Afrika ile ilgili konulara daha çok ilgi göstermeleri ve Afrika’yı anlamaya çalışmaları gerektiği hususudur.
Gabon, zengin doğal kaynaklara sahip bir petrol ülkesidir, Senegal yakın ilişkilerimiz bulunan ve İslam İşbirliği Teşkilatı içerisinde aktif bir ülkedir. Nijer, yoksulluğuna rağmen zengin doğal kaynaklara sahip olduğu gibi, stratejik bir konumu mevcuttur.  Tarihte de Büyük Sahra ile Akdeniz limanları arasındaki ticaret açısından önem taşımıştır. Nijer’in kuzeyindeki bazı yerleşim birimleri Osmanlı Devleti’nin Trablusgarp Eyaleti sınırları içerisindeydi. Bu bakımdan Nijer halkının önemi bir bölümünü oluşturan tuareg kabileleri ile tarihsel olarak yakın ilişkilerimiz olmuştur. Özetle, her üç ülke ile ekonomik ve ticari ilişkiler dahil her alanda ilişkilerimizi daha da geliştirmek mümkündür.    
 
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın da vurguladığı gibi söz konusu üç ülke dahil olmak üzere, Türkiye ile Afrika arasında yakın işbirliği için önemli bir potansiyel mevcuttur. Türkiye’nin gittikçe büyüyen ekonomisi ile Afrika’da daha çok başarılı olacağı kabul edilmelidir. Afrika doğal kaynaklarının zenginliği, mevcut potansiyeli, gelecekle ilgili beklentileri ve stratejik önemi dolayısı ile gelişmiş ve yeni sanayileşmiş ülkeler için bir rekabet alanı olmaya başlamıştır. Bu açıdan, Türkiye’nin önemli ve avantajlı bir konumda olduğu değerlendirmesini yapabiliriz.
 
Başbakan Erdoğan’ın Afrika ziyaretini, tüm bu olumlu unsurlar ışığında değerlendirmek ve Türk dış politikası açısından yararlı olduğunu söylemek gerekmektedir.