Çevre Politikaları ve Ayrımcılık: Kerkük Türkalan Köyü Örneği

Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY), 21 Eylül 2013’te parlamento seçimleri yapmak için hazırlanıyor. Uzun tartışmalardan sonra 21 Eylül tarihinde karar kılınan parlamento seçimleri, IKBY’nin iç politikası açısından büyük önem taşıyor. Özellikle IKBY’deki iktidarın ortak sahipleri olan Mesut Barzani liderliğindeki KDP ve Celal Talabani liderliğindeki KYB’nin gelecek dönem Kürt iç siyasetindeki etkisi açısından da kritik bir dönemece giriliyor. Zira başta Goran Hareketi olmak üzere İslamcı Kürt partileri de seçimlere büyük hırs ve umutlarla hazırlanıyor. Celal Talabani’nin rahatsızlığı sonrasında KDP ile KYB arasındaki stratejik ittifakın geleceği tartışma yaratıyor. Ayrıca KYB’nin güç kaybetmesi durumunda KDP dışındaki diğer partilerin performansı da merak uyandırıyor. Bu nedenle adil ve şeffaf bir seçim yapılması durumunda 21 Eylül 2013’te yapılacak seçimlerde IKBY’nin iç siyasi ve yönetimsel durumunda değişikliklerin yaşanması işte bile değil.

 

Peki, bu süreç içerisinde Türkmenler nerede duruyor? Bu seçimler IKBY’deki Kürt partileri kadar Türkmenler açısından da önemli. Mart 2009’da çıkarılan IKBY Parlamento seçimleri yasasına göre, 111 sandalyeli IKBY Parlamentosu’nda Türkmenlere 5 sandalye kota hakkı tanınmıştır. Buna göre 25 Temmuz 2009’da yapılan IKBY parlamento seçimlerine Türkmenler 4 liste (Türkmen Bağımsızlar Hareketi, Türkmen Reform Hareketi, Türkmen Demokrasi Hareketi ve Erbil Türkmen Listesi) ile katılmış ve bu 4 liste parlamentoda kota olarak ayrılan 5 sandalye için mücadele etmiştir. Bu süreç içerisinde Türkmenlerin teşkilatlanma yapısı, siyasi geçmişi ve temsil kapasitesi açısından en büyük ve bilinen siyasi kuruluşu olan Irak Türkmen Cephesi, IKBY Parlamentosu seçimlerine katılmamıştır. Seçim sonuçlarına göre Türkmen Reform Hareketi ve Erbil Türkmen Listesi 1’er sandalye, Türkmen Demokrasi Hareketi de 3 sandalye elde etmiştir. Türkmen Bağımsızlar Hareketi ise kota sandalyesi elde edecek kadar oy alamamıştır. Ancak Türkmen Demokrasi Hareketi’nin aldığı oylar konusunda büyük tartışmalar yaşanmış ve KDP’ye yakınlığıyla bilinen Türkmen Demokrasi Hareketi’ne oy aktarıldığı iddia edilmiştir. Türkmen Demokrasi Hareketi’nin oylarının büyük çoğunluğunu özellikle Türkmen nüfusun çok az olduğu bilinen Duhok’tan alması şüphelerin ve KDP’nin Türkmen oylarını kontrol etmek istediğine yönelik iddiaların artmasına sebep olmuştur. Yapılan itirazlar sonucu değiştirmemiş ve Türkmen Demokrasi Hareketi, IKBY Parlamentosu’nda 3 üye ile en fazla üyeye sahip Türkmen kuruluşu olmuştur. Öte yandan 2009 seçimleri sonrasında kurulan hükümette de Türkmenlere bir bakanlık verilmiş, Erbil Türkmen Listesi’ne başkanlık yapan Mahmut Çelebi’nin kardeşi Sinan Çelebi, Sanayi ve Ticaret Bakanı olmuştur. Bu süreç içerisinde Türkmenlerin teşkilatlanma yapısı, siyasi geçmişi ve temsil kapasitesi açısından en büyük ve bilinen siyasi kuruluşu olan Irak Türkmen Cephesi, IKBY Parlamentosu seçimlerine katılmamıştır.

 

21 Eylül 2013’te yapılması planlanan seçimlere ise Türkmenler;

 

Irak Türkmen Cephesi,

Erbil Türkmen Listesi,

Türkmen İleri Hareketi (KDP Türkmen Ofis Sorumlusu, Türkmen Kültür Merkezi ve Türkmen Demokratik Partisi’nin ortak listesi),

Türkmen Değişim ve Yenilenme Listesi (Türkmen Reform Hareketi öncülüğünde oluşturuldu),

Türkmen Demokrasi Hareketi olmak üzere 5 ayrı liste ile katılacaktır.

 

IKBY’de yapılan her seçim döneminde seçimlere katılan Türkmen listelerinin artması dikkate alındığından Türkmenlerin IKBY’deki siyasete angaje olmaya başladığı değerlendirmesi yapılabilir. Zira 2005’te yapılan IKBY parlamento seçimlerine KDP ve KYB öncülüğündeki ortak liste içerisinde Türkmen partileri katılırken, 2009 seçimlerinde 4 Türkmen listesi yer almıştır. 21 Eylül 2013’te yapılması planlanan parlamento seçimlerine ise önce 6 listenin katılacağı açıklanmış, daha sonra Türkmeneli Partisi Irak Türkmen Cephesi lehine seçimlerden çekilerek Irak Türkmen Cephesi’ne destek vereceğini duyurmuştur. Böylece IKBY seçimlerinde 5 Türkmen listesi yer alacaktır.

 

Ancak IKBY’deki siyasi sistem içerisinde Türkmenlere kota tanınmış olması Türkmenlerin siyasi olarak kendilerini kanıtlama olanağını kısıtlamaktadır. Mevcut kota sisteminde Türkmenlerin IKBY’deki nüfus potansiyeli ile karşılaştırıldığında bir dengesizlik olduğunu söylemek mümkündür. Kota içerisinde Türkmen partilerin etkisinin sınırlı kalacağını düşünen Türkmen seçmenin Türkmen partilere oy vermekten de kaçındığını söylemek yanlış olmayacaktır. Aynı şekilde Türkmen partileri de kota içerisinde seçime girseler bile seçim sonrasında büyük parti ve listelere yakınlaşarak kotadan kurtulmaya çalışmaktadır. Bu nedenle Türkmen siyasetçiler tarafından ya IKBY parlamentosunda Türkmen kotasının arttırılmasına çalışılması ya da gerçek Türkmen potansiyelinin ortaya çıkabileceğini inanıyorlarsa kotadan çıkma kararı alınması gerektiği düşünülmektedir.

 

Diğer taraftan 2013 seçimlerine ilişkin belki de en önemli fark Irak Türkmen Cephesi’nin seçimlere kendi adıyla katılıyor olmasıdır. Bilindiği gibi Irak Türkmen Cephesi, uzun süre özellikle Kerkük meselesi nedeniyle Kürt partilerle diyaloğu kesmiş ve IKBY’nin Kerkük üzerindeki iddialar nedeniyle IKBY siyasetinden uzak durmuştur. Aynı zamanda IKBY de Irak Türkmen Cephesi’nin bölge sınırları içerisinde siyaset yapmasını engellemiş ve Irak Türkmen Cephesi bürolarına baskı yapmıştır. Hatta bazı KDP yanlısı olduğu iddia edilen Türkmen parti ve kuruluşlar kullanılarak peşmerge desteğiyle Irak Türkmen Cephesi’ne ait ofis ve büroları Irak Türkmen Cephesi’nin elinden alınmıştır. Ancak 2011’den sonra Türkiye’nin de IKBY ile ilişkilerinin gelişmesine paralel olarak, Türkiye’nin de telkinleriyle Kürt gruplar Türkmenler üzerindeki baskısını azalttığı gibi, Irak Türkmen Cephesi de siyaset Kürtlere karşı yumuşama göstermiştir. Bunun sonucunda Irak Türkmen Cephesi’nin Erbil Temsilciliği yeniden açılabilmiş ve Irak Türkmen Cephesi ile IKBY siyasetçileri arasında diyalog başlamıştır. Irak Türkmen Cephesi’nin IKBY’de yeniden siyasi aktiviteye başlaması burada yaşayan Türkmenlerde heyecan yaratmıştır. IKBY’de yaşayan Türkmenler görüştüğünüzde bu heyecan net olarak hissedilebilmektedir. Ancak burada bazı konuların dile getirilmesi gerekmektedir. Irak Türkmen Cephesi’nin IKBY’de yeniden siyasi çalışmalarına başlamasına rağmen, Türkmen halkının desteğini alıp alamayacağı şüphelidir. IKBY’de hak ve özgürlükler açısında gelişmeler yaşansa da halk halen üzerindeki baskıyı hissetmektedir. Özellikle Türkmenler bu baskıyı daha fazla hisseden taraf konumundadır. Bu nedenle Türkmenlerin Irak Türkmen Cephesi’ne oy vermesi durumda Türkmen halk IKBY’den daha fazla baskı görebileceğinden endişe duyabilir. Bu nedenle bölgede yaşayan Türkmen halkı eski alışkanlılarına devam ederek ya IKBY ile daha iyi ilişkilere sahip diğer Türkmen listelerine ya da doğrudan Kürt partilerine oy verebilir. Zira IKBY’de yaşayan birçok Türkmen hükümet kurumlarında çalışarak doğrudan ya da dolaylı olarak yönetim ile bağlantılıdır. Bu yüzden Türkmen halkı Türkmen listelerine oy vermek yerine iktidar gücü ya da hakim partiye oy vererek baskıdan kaçınmaya çalışmaktadır. Diğer taraftan bunun başka bir sebebi de IKBY’deki sisteme entegre olma isteğinden kaynaklandığı düşünülmektedir. Türkmenler uzun süre Kürtler aralarındaki siyasi çekişme nedeniyle IKBY’deki sistemin dışında kalmıştır. Sisteme entegre olmak amacıyla ya Kürt kurum ve kuruluşlarının içerisinde doğrudan yer almış ya da birlikte çalışma zorunda kalmıştır. Bu durum gerçekçi bir bakış açısıyla, yani IKBY’deki iktidara rağmen varlık göstermenin mümkün olmadığından hareketle, Türkmenler sisteme girmeye çalışmıştır Hayvanlar ve bitkiler gibi canlı varlıkların tümü, hava, su ve toprak gibi cansız varlıklar ile fiziksel, kimyasal ve biyolojik ilişkileri sayesinde yaşamlarını sürdürmektedirler. Doğal denge ile her tür kendi işlevini yerine getirmekte ve bu denge doğal afetler ile bozulsa dahi, doğa kendi dinamikleri ile yeni bir denge kurabilmekte ve kendini yenileyebilmektedir. Ancak günümüzde bu denge, insan eli ile bozulmuştur. Sanayi Devrimi ile birlikte doğal denge ciddi bir şekilde tahrip edilmiş, doğal kaynakların tükenmesi, kirlenme, iklim değişikliği, ormanların kaybı ve biyolojik çeşitliliğin yok olması gibi çevre sorunları ortaya çıkmıştır.

 

Çevrenin insan tarafından tahribi, kapitalist sistemin ortaya çıkmasından da önce bulunmakla birlikte, özellikle kapitalist dünya sisteminin 1400’lerin ortasından sonra ortaya çıkması ile küresel bir hal almaya başlamıştır. Kapitalizmin ortaya çıkmasından önce, Sümerlerde yoğun su kullanımına bağlı olarak tarım topraklarının tuzlanarak verimsiz hale gelişi ya da Paskalya adasında insan eliyle yaratılan felakete dair yeterince kanıt bulunmaktadır. Ancak tarihte yaşanan bu örnekler hep nispeten küçük bir coğrafyada sınırlı kalmış ve küresel bir sorun doğurmamıştır.

 

Keleş ve Hamamcı, çevrebilim konusunda temel başvuru kitabı olma özelliği taşıyan ve “Çevrebilim” adını taşıyan eserlerinde, çevrenin öz yapısı gereği uluslararası olduğunu, çevreyi belirleyen temel etkenler açısından ele alarak şu cümlelerle ortaya koymuşlardır:

 

“Çevre fiziksel etkenler açısından değerlendirildiğinde, su ve hava gibi çevrebilimsel öğelerin herhangi bir ülkenin sınırlarına bağlı olmaksızın nitelik değiştirdikleri kolayca gözlenir. Ayrıca, bu ortamlarda yaşayan kuşlar, balıklar, memeliler yani hayvan topluluğunu oluşturan tüm canlı türleri bilindiği gibi insanların çizdiği siyasal sınırlardan habersizdir. Toplumların örgütlenmesiyle yakından ilgili olan toplumsal ve ekonomik bilimler açısından soruna yaklaşılırsa, ekonomik etkilerin de uluslararası boyutu oluşturan iki temelden biri olduğu ortaya çıkar. Çevreye yönelik olarak alınacak her karar, ekonomi üzerindeki ağırlığı göz önünde tutularak alınır. Bu bağlamda ülkelerin, uluslararası rekabet pazarında kayba uğramamak için uluslararası düzeyde uyum sağlayacak çözümlerden yana oldukları yeterince açıktır.”

 

Çevrenin uluslararası niteliğinin yanı sıra ortaya çıktığı noktasal kaynak itibarı ile ulusal özelliği de içinde barındırmaktadır. 1970’li yıllarda başlayan çevrenin uluslararası düzeyde korunması çabalarına rağmen dünya üzerinde halen milyarlarca insan yaşanabilir bir çevreye sahip değildir. Özellikle kentsel ve tarımsal kökenli kirliliğin sosyo-ekonomik yönden zayıf durumdaki insanların yaşadıkları yerlerde yoğunlaşması çevre politikaları açısından üzerinde çalışılan önemli bir konudur. Bu konudaki çalışmalar ABD gibi en gelişmiş ülkelerin başında gösterilen ülkelerde dahi değişmediğini göstermektedir. Kentsel katı atık alanlarının Afrika ya da Latin Amerika kökenli insanların yoğun olarak yaşadıkları alanlara yakın yerlere kurulmasına ilişkin birçok örnek bulunmaktadır. Ayrıca yoğun kirlilik üreten sanayi tesislerinin de yine toplumun dezavantajlı kesimlerinin yaşadıkları alanlarda yoğunlaşması da bu yöndeki iddiaları güçlendirmektedir. Literatürde çevresel ırkçılık olarak adlandırılan bu durum gelişmiş ya da gelişmemiş birçok ülkede gözlenmektedir. Kurumsallaşmış ayrımcılık olarak da tanımlanan çevresel ırkçılıkta egemen durumdaki etnik grupların diğer etnik grupların yaşam alanlarını daraltma ve ekonomik olarak güçsüz duruma getirme amaçlanmaktadır.

 

Kerkük’e bağlı Türkalan köyünde son dönemde yaşanan olayları da bu çerçevede değerlendirmek mümkündür. Kerkük şehrinin atık sularının bertaraf edilmesi amacıyla inşa edilmesi planlanan kanalizasyon projesi için nüfusu tamamıyla Türkmen olan Türkalan köyündeki araziler seçilmiştir. Kerkük-Tikrit yolu üzerinde bulunan bu köy halkı, 1987 yılında Saddam yönetimi zamanında Devrim Komuta Konseyi’nin aldığı kararla arazilerinin tümü kamulaştırılarak yerlerinden edilmiştir. Bu araziler devlet tarafından parsellere ayrılarak Arap aileler getirilmiş ve nüfus yapısı değişikliğe uğratılmıştır. 2003 yılında Amerikan işgalinden sonra ise köy halkı yeniden köylerine dönmüş ve arazilerini işlemeye başlamışlardır. Şu anda Türkalan köyünde 1000 civarında aile ve 5000 civarında nüfus yaşamaktadır. Projenin detaylarına tam olarak vakıf olunmakla birlikte 300 dönümlük bir arazi üzerinde inşa edileceği bilgisi bulunmaktadır. Ancak burada dikkat edilmesi gereken konu Irak’ta bir dönümün Türkiye’dekinin 2,5 katıdır. Bir başka deyişle Irak’ta 300 dönümlük bir arazi, Türkiye’de 750 dönüme denk gelmektedir. Türkalan köyünde Arazi ve Mülk Anlaşmazlıkları Dairesi’ne bildirilen anlaşmazlıkların toplamda 10.000 dönüm olduğu dikkate alınırsa projenin kaplayacağı alanın büyüklüğü de daha iyi anlaşılabilir.

 

Projenin yapımının durdurulmasına ilişkin mahkeme kararları olduğu iddiasında bulunan köy halkı buna rağmen projenin yürütülmesine karşı protestolarını devam ettirmektedirler. Temel atma törenine büyük bir koruma ordusu ile gelen Kerkük valisinin bu konuda geri adım atmayacağı değerlendirilmektedir. Kerkük’ün genelinde devam eden Kürtleştirme politikasının bir uzantısı olarak değerlendirilebilecek bu proje ile ekonomik olarak sıkıntıya düşecek Türkmen köylülerinin topraklarını terk etmesi ve Kerkük-Tikrit yolu üzerinde stratejik öneme sahip bu bölgenin Türkmenlerden temizlenmesi amaçlanmaktadır. Irak Parlamentosu 28 Temmuz 2012 tarihinde aldığı bir kararla Türkmen arazilerinde demografi değişimlerine yol açacak tarım arazileri üzerinde proje uygulanmasını reddeden bir karar almıştır. Mahkeme kararına ek olarak Parlamento kararının olmasına rağmen projenin devam etmesi ancak yukarıda bahsedilen politika ile açıklanabilir. Projenin uygulanacağı arazinin tamamı ile tarım arazisi olmasına ve yakın bir bölgede daha uygun bir bölge olduğu iddialarına karşın proje devam etmektedir.

 

Kentsel kaynaklı su kirliliğinin bu bölgede sadece projenin uygulanacağı 750 dönümlük alanda etki doğuracağı beklenmemelidir. Atık suyun arıtılması sürecinde kullanılacak kimyasal kökenli maddelerin kullanılacak havuzlardan sızma tehlikesi her zaman bulunmaktadır. Ayrıca büyük su yapılarının sabotaja açık olması da güvenliğin oldukça kötü olduğu Irak’ta ilave bir risk yaratmaktadır.

   . IKBY’nin hakim partileri olan KDP ve KYB tüm gücü elinde bulundururken, muhalefetin oluşumuna da çok fazla imkan tanımamıştır. 2009’da yapılan seçimler sonrasında Goran Hareketi ve İslami grubun muhalefet olarak ortaya çıkması, IKBY’nin iktidar gücünü rahatsız etmiştir. Bu nedenle IKBY iktidarının muhalif olarak ortaya çıkan siyasi oluşumlara yönelik medya organları, siyasi kuruluşlar, hükümet kurumlarını kullanarak yargıdan akademik çalışmalara kadar baskı yaptığı birçok uluslararası kurumun raporlarından yer almaktadır. Böyle bir ortamda Türkmenlerin kendi kimliklerini koruyarak siyasi sistem içerisinde hareket etmesi de çok mümkün görünmektedir. Bu nedenle IKBY’deki Türkmen siyasi kuruluşların birçoğu iktidara yakın bir pozisyon almıştır. Irak Türkmen Cephesi’nin 2013 seçimlerine girecek olması bu durumu farklı kılmaktadır. Buradan hareketle Irak Türkmen Cephesi’nin IKBY seçimlerinden göstereceği performans Türkmen kimliği açısından önemlidir. Ancak IKBY’deki seçimlere ilişkin hile ve usulsüzlük iddiaları özellikle muhalif partiler tarafından sıkça dile getirilmektedir. Türkmen oylarına ilişkin hile ve usulsüzlük yapılıp yapılmayacağına ilişkin şüpheler akıllarda soru işareti bırakmaktadır.