Daha Entegre Bir “Nexus” Çerçevesine Doğru: Su ve Ekonomiyi (Yeniden) Değerlendirme

Dünya Bankası’nın hazırladığı raporun başlığı çok yerinde: “High and Dry”. Bu rapor, hem artan sıcaklıkların hem de su kıtlığının dünyadaki pek çok ulusal ekonomi için tehlike arz edeceği yönünde son zamanlarda yapılan uyarılardan biridir. Tehlike altındaki ekonomilerin sayısı ve toplam boyutu düşünüldüğünde bu, aynı zamanda genel anlamda küresel ısınmaya yönelik bir uyarı niteliği de taşımaktadır. Suyu “ortak bir değer” olarak değerlendiren rapor, iklim değişikliğinin ekonomi üzerindeki etkilerini “su konusunu temel alarak” yeniden düşünmemizi sağlamaktadır.  

Dünya Bankası Raporu, su konusunun merkezi ve evrensel olduğu gerçeği ile başlamaktadır: “Su, iklim değişikliğinin temel etkilerini; yağış, fırtınalarda artış, sel, kuraklık, deniz seviyesinin yükselmesi ve yeraltı sularının yeniden dolumu aracılığıyla ekonomi, toplum ve çevrenin tüm alanlarına yaymaktadır. En gelişmiş ekonomilerde dahi suyun üretici potansiyelinden faydalanmak ve yıkıcı etkilerini kısıtlamak önemlidir.” Su sorunu gibi karmaşık bir fenomen yalnızca “genişletilmiş bir su nexus’u” ile aşılabilir. Bu bağlantının çerçevesi; gıda üretimi, kentsel bölgeler, enerji üretimi ve çevre gibi suyun en çok kullanıldığı alanların çoğunu kapsamalıdır.

En çok su stresinin yaşandığı mevcut bölgelerde yüzey akışında giderek artan eşitsizlikten bahsedilen noktada raporun uyarıcı üslubu en üst düzeye ulaşmaktadır: “Ortadoğu ve Kuzey Afrika’nın büyük bölümü, Orta Asya ve Orta Amerika gibi zaten su stresiyle karşı karşıya kalan pek çok bölgede daha çok su kıtlığı görülecektir. Bu bölgelerin hepsinde yüzey akışında sürekli bir azalma kaydedilmektedir.” Yüzey akışında azalma görülmesi beklenen bölgelere daha yakından bakıldığında daha karanlık bir tabloyla karşılaşılmaktadır: “Yüzey akışındaki azalmanın büyük bir kısmı, suya erişimin tarım ve enerji için son derece elzem olduğu gelişmemiş ülkelerde gözlenmektedir.”

Raporda ele alınan temel sorun “su kıtlığının iklim değişikliğinden dolayı refah düzeyini veya ekonomik gelişmeyi olumsuz yönde etkileyip etkilemeyeceği” sorusudur. Rapor, belirli bir durumda suyun ekonomik refah düzeyini etkilemesi konusunda dört farklı ihtimal üzerinde durmaktadır. İlk olarak, “eğer su yetersiz bir üretim unsuru ise ve yetersiz biçimde tahsis edilmişse yada verimsiz olarak kullanılıyorsa, GSYH büyümesi, ticaret dengeleri ve sanayi nin yapısı gibi ölçütler üzerinden ekonomik performansın büyük bir kısmını etkileyebilir.” İkinci olarak, gerek aşırı hava ve su olayları aracılığıyla, gerekse suyun ve ilgili altyapının kötü yönetiminden dolayı, sudan kaynaklanan felaketler “canlıları ve (ekonomik) varlıkları” yıkarak doğrudan zarar verebilir. Üçüncü ihtimal “sudan kaynaklanan hastalıkların sağlık, beslenme, eğitim ve insan sermayesi üzerinde daha uzun süre etki göstererek yoksulluk ve ekonomik büyümeye yönelik sonuçlar ortaya koymasıdır.” Dördüncüsü ise su ve iklim değişikliklerinin çatışma eğilimini artıracak bir potansiyele sahip olmasıdır. Bu nedenle, suyun neden olduğu, güvenliğe ilişkin maliyetler ortaya çıkabilir. 

Tüm bu sorunlar ele alındığında, kapsamlı ama esnek bir stratejiye ihtiyaç duyulmaktadır. Diğer bir deyişle, “su tahsislerinin iyileştirilmesi, gelecekteki su kullanımlarıyla ilgili eğilimlerin doyurulması için önemli olsa da”, uyum konusunda yatırım yaparak “sudan kaynaklanan sorunlara karşı da güvenlik sağlanmalıdır.” Bunların tamamı, pişmanlık yaratmayacak önlemler (tüm kaynakları aynı işe yatırmama), modüler yaklaşımlar, ve ekonomik unsurlar gibi yumuşak politikaları içince barındırabilen esnek bir çerçeveyle mümkün olacaktır. Temel olarak su ve iklime yönelik senaryolardaki yüksek belirsizlik düzeyinden dolayı esnekliğe ihtiyaç duyulmaktadır.

Raporun Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri (SKH) konusundaki eleştirel bakış açısına da değinmek gerekir. Dar bir bakış açısıyla tek bir SKH olarak suya odaklanmaktansa, Rapor, suyun daha geniş bir bakış açısıyla kapsamlı bir şekilde yeniden değerlendirilmesi çağrısında bulunmaktadır. “Su tek başına on yedi SKH’den birini oluştursa da kapsamlı bir su ‘nexus’ (bağlantı) çerçevesi, toplumun tüm kesimlerinin su konusunda birbirleriyle nasıl bağlantılı olduklarını göstermektedir.”

Ortadoğu ve Kuzey Afrika mevcut sorunların ve bu sorunların arkasındaki olumsuz değişikliklerin çoğuna örnek teşkil eden bir minyatür örneklem niteliği taşımaktadır. Raporda şunlar belirtilmektedir: “Dünyanın zaten en kuru bölgesi olan MENA (Ortadoğu ve Kuzey Afrika) bölgesinde suya erişilebilirlik daha az ve sıcaklık daha fazla olacaktır. Sulamalı tarım faaliyetleri gibi su-yoğun istihdam türlerine bağımlılık daha çok kuraklığın görüldüğü ve suya talebin arttığı bir bağlamda endişe konusu olmaktadır.” “Yüzey akışlarının yetersizliği ve sulamaya yönelik yenilenemez(fosil) yer altı rezervlerine bağımlılık” göz önünde bulundurulduğunda, rapora göre tarım faaliyetleri “bölgede görülmesi beklenen ısınma karşısında kırılgan” bir durumda kalacaktır. Rapor, Afrika’daki Sahel bölgesi ve Orta Afrika ile birlikte, Ortadoğu’nun uygun koşullar altında dahi su kıtlığından ekonomik anlamda en olumsuz ölçüde etkilenen üç bölgeden biri olduğu uyarısında bulunmaktadır. MENA bölgesindeki su kıtlığının olumsuz etkileri 2050 yılına kadar oranına tırmanabilir. Bölgedeki GSYH’lerin üzerindeki bu büyük etki, pek çok çatışmanın (sadece ülkeler arasındaki çatışmalarla sınırlı olmamakla birlikte) ortaya çıkmasını hızlandırabilir.

Bu bağlamda dünyanın bu bölgesinde daha ciddi çalışmalarda bulunulması gerekmektedir.  Ancak bölgedeki mevcut genel duruma bakıldığında bu pek de mümkün görünmemektedir. Doğru noktaya varmak hedefine yönelik lokalize ve sınırlı bazı uygulamalar dışında, su ve iklimden kaynaklanan sorunların çözümüne yönelik sistematik bir yaklaşımın -çok ihtiyaç duyulsa da- eksikliği görülmektedir.