İklim değişimi Ortadoğu’da su savaşları senaryolarını etkiler mi?

Dr. Tuğba Evrim Maden ORSAM Su Araştırmaları Hidropolitik Uzmanı
Su kaynakları üzerinde artan insan faaliyetleri nedeniyle hem kalite hem de miktar açısından büyük bir baskı oluşmuştur. Diğer bir baskı ise iklim değişimi ve bu değişim sonucu ortaya çıkan yağış rejimi değişikleri olarak ortaya çıkmaktadır. İklim değişimi, bilimsel çalışmalara göre sanayi devrimi öncesinde de gözlenmiştir. Fakat bu değişim günümüzde meydana geldiği kadar hızlı olmayıp, doğal olaylardan etkilenmektedir. Bu doğal olaylara volkanik püskürmeler, güneş enerjisi ve sera gazı konsantrayonun da meydana gelen değişimleri örnek gösterebiliriz.  1700’li yıllardan itibaren, sanayi devrimi ile birlikte insan faaliyetlerinin artması iklim değişiminin artış hızına ivme katmıştır. Ekim 2013’de, Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) İklim Değişikliğinin Fiziksel Bilim Temeli başlıklı 5. Değerlendirme Raporunda 1950’lerden itibaren ısınma olduğu artık göz ardı edilemez bir gerçektir ve yaşanan bu hızlı değişimin ana nedeni olarak da insan gösterilmektedir. Rapora göre, yeni iklim koşulları nedeniyle su sıkıntısı ve su sıkıntısından etkilenen insan nüfusu da artacaktır. Özellikle yarı kurak-kurak iklim kuşağında yer alan bölgelerde artan su talebinin karşılanması, mevcut iklim değişiminin yarattığı zafiyetlerin bilgi olarak depolanması ve su kaynakları yönetimlerinin yeni şartlara adapte edilmesi ile sağlanmalıdır.  Raporda da belirtildiği gibi mevcutta su sıkıntısı sorunu yaşayan yarı kurak-kurak iklim kuşağındaki ülkelerde sorun kronik bir hal alacaktır.  Yarı kurak- kurak iklim kuşağı ve su sorunu kelimeleri bir araya gelince gözler ülkemizin de içinde bulunduğu Ortadoğu’ya çevrilmektedir. 
 
Dünyada bir su sorununun var olduğu ve bunun gelecek yıllarda milyarlarca insanın yaşamını etkileyeceği herkes tarafından kabul edilen bir gerçektir. Özellikle sınıraşan su havzaları bu konuda mercek altına alınmaktadır. Söz konusu sınıraşan havzalar olduğunda su konusu sadece bir devletin kendi iç meselesi olmaktan çıkmaktadır. Bir kıyıdaş ülkenin su arzı diğer kıyıdaş ülkeye de bağımlıdır. Bu durum su kaynaklarını, özellikle Ortadoğu gibi suyun sınırlı bir kaynak olduğu bölgelerde ulusal güvenlik konularından bir haline getirmektedir. Son yıllarda su kaynaklarının çatışmaların içinde yer alması olasılığı nedeniyle, küresel su sorunları “öncelikli politika” statüsünde yer almaktadır.
 
Su kaynakları özellikle Ortadoğu’da, barış için de, savaş için de itici güç olabilmektedir. Devletlerin izleyeceği politikalar ile sonuç işbirliği de olabilir çatışma da olabilmektedir. Eğer havzada mevcut bir anlaşma yoksa su kaynaklarının kullanımı havzadaki güç dengeleri ile doğrudan orantılı olduğu görülmektedir. Su, savaş sebebi olmasa da teknik özelliğini yitirmiş ve politik dengelerden doğrudan etkilendiği görülmektedir.  Su, devletlerin çıkarları doğrultusunda işbirliği ve çatışma sebebi olabilmektedir.
Bugüne kadar kayıtlı tek bir savaş, M.Ö.2500 yıllarda iki Sümer şehri, Lagash ve Umma arasında Dicle nehri sularının kullanımı nedeniyle çıkmıştır ve iki şehir savaşı anlaşma yaparak sona erdirmişlerdir.
 
Yakın tarihimizde ise, 1950-1960 yılları arasında İsrail, Suriye ve Ürdün arasında Ürdün ve Yarmuk Nehirlerinin sularını yönünü değiştirmesi sebebiyle çatışmalar çıkmıştır. 1967 Arap-İsrail savaşının nedenlerinden biri de Ürdün nehri sularının derive edilmesidir. Bizim de ülke olarak kıyıdaş olduğumuz Fırat ve Dicle nehir havzasında özellikle 1980 ve 1990’lı yıllarda Türkiye, Suriye ve Irak arasında havzada yapılan su projeleri ve barajlar yüzünden anlaşmazlıklar yaşanmıştır.
 
Geçen yıl, Çevre ve Kalkınma için Arap Forumu’nun hazırladığı rapora göre 21. Yüzyılın sonunda Ortadoğu bölgesinin yüzey ısısının 2,5-5,5 oC arasında artacağı ve bu artışın bölge de gerçekleşen yağış ortalamasını yüzde 20 oranında düşüreceği de belirtilmiştir. Bu durum bölgede su miktarının iklim değişimi hesaba katılmadan yapan öngörülerine göre daha az olacağını göstermektedir. Tabi ki bölge devletlerin ilişkilerinde önemli bir konuma sahip olan su kaynakları geçmişi örnek alırsak ikili ilişkilerde dönem dönem gerilimlere neden olacak ve politik bir araç olarak da kullanılacaktır. Ama bugüne kadar hiçbir kıyıdaş gerilimden ve çatışmadan bir fayda sağlayamamıştır. Çözüm yolu ise her kıyıdaşın kazançlı çıkmasını da sağlayacak olan devletlerin işbirliğidir. Bu işbirliği sürecinde öncelikle yeni iklim şartları da ele alınarak su kaynaklarının verimli kullanılmasını sağlayacak teknik ve politik kurumsallaşmanın sağlanması gerekmektedir. Bölgede artan nüfusun su talebi, gıda güvenliği endişesi ve suyun etkin kullanılmaması, özellikle tarımda modern sulama tekniklerinin kullanılmaması büyük oranda su kayıplarına neden olmaktadır. Suyun verimli kullanımına ilişkin olarak su yönetim yapısının düzenlenmesi gerekirken, özellikle kullanıcılarda suyun tasarruflu kullanımıyla ilgili olarak da eğitilmelidir.  Buna ek olarak, iklim değişimi mevcut su yapılarının (hidroelektrik, taşkın kontrolü, drenaj ve sulama sistemleri)  işletilmesini ve işlevlerini, su yönetimini de değiştirecektir. Yapılan çalışmalara göre şu anki su yönetimi, iklim değişiminin etkilerinin üstesinden gelebilecek güçte değildir. Su yönetimi, enerji, çevre, sağlık, doğa koruma ve gıda politikalarını da etkilemektedir. Bu sebeplerle mevcut iklim değişiminin yarattığı zafiyetlerin ortaya konması ve su ile ilgili yönetimlerin yeni şartlara adapte edilmesi gerekmektedir.