Irak Türkmenlerinin Tartışmalı Bölgeler Ekseninden Sincar Anlaşması’na Bakışı

Irak’ın Musul vilayetine bağlı Sincar’da normalleşmenin sağlanması ve yabancı grupların bölgeden çıkarılması için 9 Ekim tarihinde Irak merkezî hükûmeti ile Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) arasında bir anlaşma imzalanmıştır. Anlaşmaya göre “yabancı gruplar” olarak addedilen terör örgütü PKK ve Haşdi Şaabi güçlerinin bölgeden çıkarılacağı belirtilirken Sincar’a yeni bir kaymakamın atanacağı ve Bağdat ile Erbil arasında bölgenin idari koordinasyonunu sağlayacak bir komisyonun kurulmasının kararlaştırıldığı ifade edilmiştir. Sincar’ın güvenliğinin ise Sincar polis güçleri, Ulusal Güvelik Müsteşarlığı, Ulusal İstihbarat Servisi tarafından IKBY güçleriyle koordinasyon hâlinde sağlanacağı; buna ek olarak yine IKBY ile iş birliği kapsamında 2.500 güvenlik unsurunun Sincar’ın güvenliğinde görevlendirileceği vurgulanmıştır.

Terör örgütü IŞİD sonrası Sincar’ın normalleşmesi, yerli halkın Sincar’a geri dönüşünün sağlanması ve bölgedeki yabancı grupların çıkarılması noktasında atılan adım pek çok tarafça olumlu karşılanmıştır. ABD Dışişleri Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada anlaşmadan memnuniyet duyulduğu belirtilirken İngiltere’nin Bağdat Büyükelçisi Stephen Hickey “Silahlı grupların bölgeden çekildiğinden emin olmak için Birleşmiş Milletler (BM) ve ABD ile yakın çalışacağız” ifadelerini kullanmıştır. Türkiye tarafından yapılan açıklamada ise anlaşmanın terör örgütleri IŞİD ve PKK’nın ağır zulüm ve baskılarına maruz kalan Yezidilerin yurtlarına dönmelerini “sağlayacak şekilde” hayata geçirilmesinin temenni edildiği vurgulanmıştır.

Bu açıklamalar incelendiğinde, bilhassa anlaşmanın uygulanabilirliğine yönelik şüphelerin varlığı göze çarpmaktadır. Kurulacağı vurgulanan yeni idari yapının Bağdat ve Erbil arasında hangi esaslar çerçevesinde belirleneceği, oluşturulacak 2.500 kişilik gücün bölge halkını gerçekten temsil edip etmeyeceği veyahut 2017’den bu yana Sincar’da yapılanmasını güçlendiren Haşdi Şaabi ve onunla bölgede iş birliği içerisinde bulunduğu bilinen terör örgütü PKK’nın bölgedeki uzantısı YBŞ’ye karşı gerek Erbil’in gerekse Bağdat’ın güçlü bir kararlılık gösterip gösteremeyeceği ciddi soru işaretlerini beraberinde getirmiştir. Irak’ın asli unsurlarından, Musul’da köklü bir tarihî geçmişe sahip, bölgede terör örgütü IŞİD’in zulmüne maruz kalmış ve Irak’ın IŞİD’den kurtarılmasında da önemli bir rol üstlenmiş olan Türkmenlerin anlaşmaya dair tutumları da üzerinde durulması gereken bir konudur.

Irak Türkmen Cephesi (ITC)’nin, anlaşmanın duyurulmasının hemen ardından yaptığı açıklamanın birinci maddesinde “Sincar bölgesi, Musul’un ayrılmaz bir parçasıdır ve bu bölgenin 140. madde ile hiçbir alakası bulunmamaktadır” ifadesi yer almaktadır. ITC’nin böyle bir ifadeyi birinci maddeye koymasındaki temel sebep IKBY Başbakanı Mesrur Barzani’nin yaptığı açıklamalar olmuştur. Zira Barzani, anlaşma sonrasında “Sincar Anlaşması 140. maddenin uygulanması için bir başlangıçtır” açıklamasında bulunarak başta Kerkük olmak üzere, Türkmen nüfusun yoğun olarak yaşadığı diğer tartışmalı bölgelerin geleceğine dair tek taraflı bir tutum sergilemiştir. IŞİD sonrası dönemde Sincar’ın normalleşmesi amacıyla yapılan anlaşmanın “tartışmalı bölgelerin çözümüne ilişkin” müstakil bir anlaşma olmadığı; anlaşmanın Sincar’daki terör örgütü PKK ve Haşdi Şaabi varlığı ile bu varlığın Yezidilerin bölgeye geri dönüşünün önüne geçtiği gerçeği ile ilişkili olduğu unutulmamalıdır. Öte yandan BM Irak Yardım Misyonu (UNAMI) tarafından da merkezî hükûmet ile IKBY arasında tartışmalı bölgeler olarak nitelendirilen Musul, Kerkük, Selahattin ve Diyala vilayetleri sınırları içerisinde yer alan tartışmalı bölgeler sorunu, yalnızca Bağdat ve Erbil’den yetkililerin oluşturduğu bir masada çözüme kavuşturulamayacak ölçüde geniş kapsamlıdır. Bu noktada kullanılan “geniş kapsamlı” ifadesi yalnızca çözüm için kullanılacak yöntemlerle ilgili değil; masada yer alacak tarafların geniş kapsamlılığı ile de doğrudan ilgilidir. Zira Sincar Anlaşması öncesinde Yezidilerin görüşlerine yeterince başvurulmadığı eleştirileri göz önüne alınmalı, başta Kerkük olmak üzere diğer tartışmalı bölgelerde böylesi bir çözüm arayışının Irak’ta çok ciddi olumsuz yansımalarının olacağı unutulmamalıdır.

Hâlihazırda Irak’taki Türkmen siyasilerin Mustafa Kazımi hükûmetine yönelik en önemli eleştirilerinden biri, özellikle Kerkük’ün güvenliği noktasında IKBY ile yapılan görüşmelerin şeffaf yürütülmemesi, daha da ötesi Kerkük’ün tüm etnik unsurlarının görüşmelerde yer almaması ile ilgilidir. Kerkük’teki Arap siyasi partiler de hükûmetin Kürt siyasi partiler ile ilişkilerine dair Türkmen siyasilerle benzer kaygıları taşımakta ve aynı eleştiriyi dile getirmektedirler. Söz konusu eleştiri ve kaygılar, Bağdat ve Erbil arasında Kerkük, Selahattin ve Diyala’da kurulması kararlaştırılan ortak koordinasyon merkezleri nedeni ile daha da güçlenmiştir. Ayrıca iki taraf arasında Peşmerge’nin Kerkük’e dönüşü konusundaki görüşmelerin hâlen sürdüğü de bilinmektedir. Dolayısıyla bölgedeki Türkmen ve Arap nüfusun tepkilerinin arttığı ve Sincar Anlaşması’nın etkili olduğu bir ortamda merkezî hükûmet ile IKBY’nin Kerkük üzerine atacağı tek taraflı adımlar, Irak’ın kuzeyinde ciddi gerginliklere neden olabilir.

Bu noktada önemle altı çizilmesi gereken nokta, Irak Türkmenlerinin Sincar Anlaşmasının kamuoyu ile paylaşılan nihai hedeflerine karşı bir tutum içinde olmadığıdır. Gerek Türkmen partilerince yapılan resmî açıklamalar gerekse siyasilerin bireysel demeçleri bilhassa bölgeden terör örgütü PKK ve onun uzantılarının çıkarılmasını desteklemektedir. Nitekim yıllarca bölgede PKK terörü tehdidi altında yaşamış Türkmenlerin aksine bir tutum sergilemeleri beklenmemelidir. Diğer yandan Sincar’ın istikrara kavuşması ile Yezidi halkın tekrar yurtlarına dönmesinin sağlanması da aynı şekilde arzu edilmektedir. Fakat Türkmenlerin anlaşmaya dair temel eleştirileri; anlaşma duyurulurken IKBY’li siyasilerin Sincar Anlaşması’nı tartışmalı bölgelerin geri kalanına bir örnek teşkil edecek şekilde sunmaları1 olmuştur. Bağdat ve Erbil arasında Kerkük ile ilgili görüşmelerin sürdüğü sırada IKBY Başbakanı tarafından yapılan bu açıklama, Türkmenlerin de anlaşmaya “şartlı destek” tutumu ortaya koymasına neden olmuştur. Öte yandan Sincar Anlaşması’ndan üç gün sonra 12 Ekim’de Erbil’e giden Cumhurbaşkanı Berham Salih’in temasları sırasında IKBY tarafına, Sincar’daki anlaşmanın ardından Kerkük konusunda da iki taraf arasında bir anlaşmanın yapılabileceğini söylediği kamuoyuna yansımıştır2. Bu gelişmeler, Sincar’ın ardından Kerkük ve diğer tartışmalı bölgelerde de yalnızca iki taraf arasındaki müzakereler neticesinde adımlar atılabileceği endişesini doğurmuştur. Dolayısıyla Türkmenler, Sincar Anlaşması’ndaki “iyi niyetli” maddelere karşı çıkmamış fakat anlaşmadaki “iki taraflı çözüm arayışının” özellikle Kerkük’e sıçramaması gerektiği uyarısını yapmışlardır. 

Türkmenlerin temel talebi, Kerkük’ün geleceğinin Kerkük halkını oluşturan Türkmen, Arap ve Kürtlerin “merkezî hükûmet çatısı altında” yapacağı görüşmeler neticesinde belirlenmesidir. Sincar Anlaşması benzeri bir anlaşmanın Kerkük’te denenmesi, Kerkük’teki Türkmen ve Arapların iradesini yok saymak anlamına gelecektir. Dolayısıyla Mustafa Kazımi’nin başbakanlık koltuğuna geldiği günden itibaren ortak koordinasyon merkezlerinin oluşturulması gibi yalnızca Bağdat ve Erbil arasındaki müzakereler neticesinde atılmış adımların devamı; siyasi, ekonomik ve toplumsal anlamda ciddi krizler içinde bulunan Irak için, kuzeyinde kırılgan bir fay hattı üzerinde bulunan Kerkük’te yeni krizlere de kapı aralayacaktır. Bu noktada Türkmenlerin de temel endişesi olan, IKBY tarafından dile getirilen Sincar Anlaşması’nın diğer tartışmalı bölgelere birer örnek olabileceği söyleminin ortaya çıkaracağı tehlikeli sürecin göz ardı edilmemesi gerekmektedir.

Dipnotlar 
https://twitter.com/KRG_DFR/status/1314941475239669763?s=20  
https://english.aawsat.com/home/article/2561731/erbil-baghdad-poised-settle-kirkuk-status-after-sinjar