Irak’ın Suriye ile Değişen Dinamiklerini Anlamak
Suriye’de 61 yıl hüküm süren Baas rejimi ile son temsilcisi Beşar Esad’ın devrilmesi, 2024 yılı itibarıyla genel olarak Ortadoğu’daki gelişmelerle yakından ilişkili olan Türkiye ve Amerika Birleşik Devletleri (ABD) gibi aktörler, özelde ise İran ve onun vekil unsurları açısından en çarpıcı gelişmelerden biri olmuştur. 2011 yılında Suriye’de halk ayaklanmaları ile başlayan süreç, 13 yıl sonra Esad’ın devrilişi ile son bulmuştur. Ancak bu durum süreç içerisinde Suriye’deki gelişmelerin ortaya çıkardığı bölgesel ve küresel etkilerin sonunu da getirmiş değildir. Esad sonrası sürecin de bölgesel ve küresel siyaseti etkileyebilecek gelişmelere sahne olacağını söylemek için uzman olmak gerekli değildir.
Esad sonrası süreçten en fazla etkilenecek ülkelerin başında da Irak gelmektedir. Irak, Suriye ile yaklaşık 600 kilometrelik bir sınırı paylaşmakla birlikte, sosyal ve siyasal bir geçişkenliğe de sahiptir. İki ülke, etnik ve dini olarak benzer ve akraba toplulukları paylaşmakla birlikte özellikle Ortadoğu coğrafyasında doğu-batı hattında jeopolitik bir geçiş alanının merkezini oluşturmaktadır. Bu nedenle karşılıklı bir etkileşim söz konusudur. Zira Irak’ta yaşananlar doğrudan veya dolaylı bir biçimde Suriye’yi etkilerken aynı şekilde Suriye’deki gelişmeler de Irak’ı etkilemektedir. Özellikle 2011 sonrası Suriye’deki gelişmelerin bu etkileşimi kuvvetlendirdiğini söylemek mümkündür. DEAŞ’ın ortaya çıkışı ve Irak’a yayılması, aynı zamanda İran’ın bölge politikası çerçevesinde Suriye’yi bir üs hâline getirmesi ve Irak’ı bu bağlamda temel bir geçiş coğrafyası olarak kullanması, Suriye ve Irak’ın daha da girift bir yapıya bürünmesine yol açmıştır. Bu girift durum 2011 sonrası süreçte Irak’ın Beşar Esad yönetimi ile bir ittifak ilişkisi kurmasına da neden olmuştur. Hatta daha geniş çapta değerlendirildiğinde ülkedeki ABD etkisi ve varlığına rağmen Irak, Esadlı Suriye, Rusya ve İran ile bölgesel bir iş birliği mekanizması oluşturmuştur.
Irak’ın 2021’deki parlamento seçimlerinin ardından kurulan Muhammed Şiya es-Sudani hükûmeti ile birlikte dış politikada bölgesel ve küresel bir denge siyaseti oluşturmaya çalıştığı görülmektedir. Nitekim Irak, öncelikle komşu ülkelerle dış politikada iyi ve dengeli ilişkilerin tesisi için adımlar atmıştır. Öte yandan ABD ile yeni bir stratejik diyalog görüşmeleri başlatırken İran’ın ülkedeki etkisini de sınırlamaya çalışan hamleler yapmıştır. Örneğin, Arap Ligi ve Körfez ülkeleri ile diyaloğu geliştirirken Türkiye ile de stratejik ittifak ilişkisi olarak adlandırılabilecek düzeyde bir ilişki tesis etmiştir. Bu noktada Suriye ile ilişkiler de devlet düzeyinde devam etmiştir. Hatta Esad rejimi düşmeden daha iki gün önce yani 6 Aralık 2024 tarihinde rejimin Dışişleri Bakanı Bessam Sabbağ, Bağdat’ı ziyaret etmiştir. Suriye ile geliştirilen bu ilişki biçiminde Irak’ın siyasi tercihlerinin yanı sıra İran’ın ve Iraklı Şii milis grupların etkisini de görmezden gelmek mümkün değildir. 2013 itibarıyla Iraklı Şii milis grupların İran adına önce Suriye’deki “kutsal mekânları koruma” saiki ile Suriye’ye geçmiş ve burada pozisyon almış, ardından bu faaliyetler Esad rejimine verilen doğrudan desteğe dönüşmüştür.
Bununla birlikte Şii milis gruplar, İran’ın bölge politikalarının kontrolünde, Yemen (Husiler) ve Lübnan’daki (Hizbullah) Şii grupların öncülüğünde oluşturularak “Direniş Ekseni” olarak isimlendirilen yapının parçası olmuştur. “Şii Hilali” olarak da adlandırılabilecek “Direniş Ekseni” İran’ın devrim ihracı politikası ve İsrail’le karşıtlığının bir aracı hâline gelmiştir. Böylece Irak, İran’dan Lübnan’a kadar uzanan coğrafyada temel köprü görevi görürken İran için de bir “tampon bölge” olmuştur. İran, dış politika geleneği olarak kendisine yönelebilecek tehditleri sınırın ötesindeki vekil güçleri aracılığıyla sınırlarından uzakta tutmaya çalışarak sınır ötesinde karşılık verme çabasına girişmektedir. Ancak önceki dönemlere göre iç ve dış politikada istikrarı ve prestiji nispeten yakalayan Sudani yönetimindeki Irak’ın bu sürecin bozulmasını da istemediği söylenebilir. Bu nedenle İran’ın baskısı ülkede rahatsızlık ortaya çıkarmış durumdadır. Diğer taraftan da İran’a yakın milis güçlerin aktivitesi, İsrail ve ABD’nin bu milis güçler üzerinden Irak üzerinde kurduğu baskıyı beraberinde getirmekte ve ülke üzerinde çifte bir baskı oluşmaktadır. Bu nedenle Irak’ın yakaladığı ivmeyi korumaya çalıştığını söylemek yanlış olmayacaktır.