Kızıldeniz Güvenliğini Tehdit Eden Unsurlar ve Bölgesel Yansımalar

7 Ekim olaylarının ardından Babülmendep’ten geçen İsrail menşeli gemilere Husilerin füze ve insansız hava aracı saldırıları, Kızıldeniz’in güvenliği meselesini uluslararası toplumun gündemine yeniden getirmiştir. Bu saldırılar, uluslararası ticareti ve güvenliği olumsuz etkilemiştir. Saldırılar, dünya deniz ticaretinin en az %12’sini oluşturan bu kritik güzergâh üzerindeki etkisini ivedilikle göstermiştir.

Küresel nakliye sektörü, Asya ve Avrupa arasındaki ticaret rotalarını Kızıldeniz’den yönlendirerek bu büyük pazarlar arasındaki lojistik akışları değiştirmiştir. Artan nakliye sigorta maliyetleri hem Kızıldeniz’e kıyısı olan ülkelerin hem de dünya çapındaki tüketicilere malların daha yüksek fiyatlarla ulaşmasına neden olmuştur. Güney Afrika’yı dolanmak zorunda kalan gemiler, seyahat sürelerine yaklaşık iki hafta ve 6.000 deniz mili eklemektedir. Bu tür değişiklikler, ithalata bağımlı ülkeler üzerinde belirsizlik oluşturmakta ve tahmin edilmesi son derece güç bir ticari ortamın oluşmasına neden olmaktadır. Örneğin, Mısır için Süveyş Kanalı üzerinden geçen gemilerden elde edilen yıllık 10 milyar dolarlık gelir bu belirsizlikten doğrudan etkilenmektedir.

Bu artan navlun maliyetleri, tüketicilere ve işletmelere ithal ve ihraç edilen ürünlerin fiyatlarında önemli artışlara neden olmaktadır. Özellikle denize kıyısı olmayan ve Kızıldeniz üzerinden gelen serbest mal akışına bağlı olan Doğu Afrika ülkelerinde, herhangi bir maliyet artışı yaşam ve geçim kaynakları üzerinde doğrudan ve derin etkiler oluşturmaktadır. 

Kızıldeniz'de artan çatışmalar ve güvenlik 
Ayrıca bölgedeki çatışmalar sonucu oluşan deniz kirliliği, Kızıldeniz boyunca Ortadoğu ve Afrika’nın kıyı şeridi ve deniz ekosistemleri üzerinde yıkıcı etkilere sahiptir. Doğu Afrika’da, 57 milyon kişi akut gıda güvensizliği ile karşı karşıya kalmış durumdadır ve bunlar arasında 10 milyondan fazla mülteci ve yerinden edilmiş kişiler de bulunmaktadır. Özellikle Sudan’da 8 milyon yerinden edilmiş insan, büyük ölçüde Kızıldeniz üzerinden gelen gıda yardımlarına muhtaç durumdadır.

Bunun yanı sıra Husi saldırıları Avrupa ve Asya’yı birbirine bağlayan fiber optik kabloları da tehdit etmektedir. Örneğin Rubymar gemisinin Husi füzesiyle vurulmasının ardından batmasıyla birlikte 20 deniz altı kablodan üçünün zarar gördüğü iddia edilmiştir.

Sonuç olarak tüketim mallarının maliyetlerindeki artış, ekonomik yapıların zayıflaması ve bozulan su yolları nedeniyle artan deniz kirliliği, özellikle Ortadoğu ve Afrika’da hayatlarını sürdüren insanların yaşam kalitesini doğrudan etkilemektedir. Dolayısıyla Yemen’de yaşanan istikrarsızlık ve İsrail’in Gazze saldırılarıyla etkileşime giren bölgesel güvenlik sorunları, Kızıldeniz’deki kırılganlığı gözler önüne sermektedir.

Tehdit unsurları
21. yüzyılda Kızıldeniz’in güvenliğini tehdit eden beş temel unsura dikkat çekilebilir. Bunlar; ticari gemilere saldıran Husiler, korsanlık ve deniz haydutluğu, silahlı çatışmalar ve siyasi istikrarsızlık, yasa dışı balıkçılık ve çevresel tehditler ve küresel rekabettir.

7 Ekim 2023 tarihinden itibaren İsrail’in Gazze’ye saldırılarına bir misilleme olarak Husilerin Kızıldeniz rotasını kullanan İsrail menşeli ticari gemilere füze ve insansız hava araçlarıyla müdahalesi, bölgesel ve küresel ekonomiyi olumsuz etkilemiştir. Bu anlamda tedarik zincirlerinin olumsuz etkilenmesiyle küresel enflasyonun artması, Sudan gibi iç savaştan kaynaklanan insani kriz yaşayan ülkelere yardımların aksaması ve Kızıldeniz’den geçen gemi sayısının düşmesiyle Mısır ekonomisinin olumsuz etkilenmesi gibi sonuçlar ortaya çıkmıştır. Ancak İsrail, Gazze’ye düzenlediği operasyonlarını kesmemiş ve ateşkese yanaşmamıştır. 

İkincisi, bölgedeki korsanlık ve deniz haydutluğu meselesidir. Bu anlamda söz konusu olaylar özellikle Somali kıyılarının yakınlarında yaşanmaktadır. Somali’deki korsanlık ve deniz haydutluğu, 2000’li yılların başından itibaren uluslararası dikkatleri üzerine çeken ve özellikle Aden Körfezi ile Hint Okyanusu’nun bazı bölümlerini etkileyen ciddi bir sorundur. Bu dönemde, Somali’nin uzun süreli iç savaşı ve devlet yapılarının çöküşü, ülkenin uzun kıyı şeridinin kontrolsüz kalmasına yol açmıştır. Özellikle 2008 ve 2012 yılları arasında dünyanın en tehlikeli deniz bölgesi olarak tanımlanan Aden Körfezi güzergahı, korsanların ticaret gemilerini kaçırıp fidye istemesiyle riske girmiştir. Bu kapsamda Somali korsanlığına önlem olarak NATO, Avrupa Birliği ve diğer ülkelerden deniz kuvvetleri, bölgede devriye gezmeye başlamış, gemi şirketleri özel güvenlik görevlileri yerleştirmiş ve BM’nin korsanlıkla mücadele için Somali’nin istikrarına destek sunması sonucunda 2012 yılından itibaren bu faaliyetler azalmıştır. Ancak bu bölge hâlâ potansiyel riskler taşımaktadır ve bu anlamda Türkiye’nin Somali devletiyle Şubat 2024’te imzaladığını duyurduğu güvenlik alanındaki çerçeve anlaşmasının, bölgesel ve küresel ticaretin istikrarı için katkı sunacak nitelikte olduğu not edilmelidir.

Üçüncüsü, Yemen, Somali, Sudan, Etiyopya ve Eritre gibi Kızıldeniz havzası ülkelerindeki silahlı çatışmalar ve siyasi istikrarsızlığın bölgesel güvenliği etkilemesidir. Yemen’deki devam eden çatışma, özellikle deniz güvenliği açısından ciddi bir risk oluşturmaktadır ki bu anlamda birinci maddede açıklanan Husi saldırıları, konuya temel bir örnek teşkil etmektedir. Ayrıca bir önceki maddede dikkat çekilen korsan faaliyetleri Somali’deki istikrarsızlıkla tetiklenmektedir. 

Dördüncüsü, yasa dışı balıkçılığın bölgesel ekosistem üzerinde oluşturduğu tehditlerdir. Kızıldeniz ve Aden Körfezi, biyolojik çeşitlilik açısından zengin ancak aynı zamanda hassas deniz ekosistemlerine ev sahipliği yapmaktadır. Bu bölgelerdeki yasa dışı, kayıt dışı ve düzensiz balıkçılık faaliyetleri, hem deniz yaşamı çeşitliliğini tehdit etmekte hem de bölgesel ekosistemler üzerinde uzun vadeli olumsuz etkilere yol açmaktadır. Yasa dışı ve aşırı avlanma, özellikle nesli tükenmekte olan koruma altındaki köpekbalıkları, mercanlar ve çeşitli balık türlerinin popülasyonlarında düşüşe neden olmakta, bölgedeki biyolojik çeşitliliği ve yerel ekonomileri tehdit etmektedir. Dolayısıyla, Kızıldeniz ve Aden Körfezi’ndeki yasa dışı balıkçılık hem ekolojik hem de ekonomik açıdan ciddi bir tehdit oluşturmakta ve bu soruna karşı etkin mücadele yöntemlerinin geliştirilmesi gerekmektedir.

Sonuncusu ama en önemlisi de Süveyş Kanalı gibi stratejik su yollarının kontrolünün bölgede ve küresel güçler arasında rekabete yol açmasıdır. Kızıldeniz, stratejik konumu ve doğal kaynakları nedeniyle küresel aktörler arasında yoğun rekabete sahne olmaktadır. ABD ve Avrupa ülkeleri, Çin ve Rusya gibi büyük güçler askerî ve ekonomik varlıklarını bölgede pekiştirirken ticaret yolları ve doğal kaynaklar üzerinde kontrol sağlamaya çalışmaktadır. Bölgesel güçler Suudi Arabistan ve İran arasındaki nüfuz mücadelesi, bu rekabeti daha da kızıştırırken çok taraflı iş birlikleri ve diplomatik girişimler deniz güvenliği ve korsanlıkla mücadelede kritik rol oynamaktadır. Kızıldeniz’deki bu dinamikler, bölgesel istikrar ve uluslararası denizcilik güvenliği için önemli sonuçlar doğurmakta ve rekabetin gelecekte de süreceğine işaret etmektedir.

Sonuç olarak Kızıldeniz, uluslararası ticaretin ve stratejik askerî hareketliliğin kritik bir kavşağı olarak çok katmanlı güvenlik tehditleriyle karşı karşıya bulunmaktadır. Husilerin saldırıları, bölgesel çatışmalar, korsanlık faaliyetleri, yasa dışı balıkçılık ve stratejik su yolları üzerindeki küresel rekabet hem bölgesel hem de küresel ölçekte istikrarı tehdit eden faktörler arasında yer almaktadır. Bu unsurların ortaya çıkardığı belirsizlik, doğrudan ekonomik sonuçlar doğurmakta ve insan hayatı üzerinde derin etkiler bırakmaktadır. Özellikle Yemen, Somali, Sudan gibi ülkelerde yaşanan insani krizler, bu güvenlik sorunlarının ne kadar hayati olduğunu ortaya koymaktadır. Uluslararası toplumun bu tehditlere karşı koordineli ve etkili bir müdahale stratejisi geliştirmesi, Kızıldeniz bölgesindeki güvenliği sağlamak ve küresel ticaretin akışını korumak için zorunludur. Böylece, bölgesel istikrarın sürdürülebilirliği ve küresel ekonomik yapıların güçlendirilmesi hedeflenebilir. Bu kapsamda, çok taraflı iş birlikleri ve diplomatik çabalar, bölgesel ve küresel düzeyde barış ve refahın temini için vazgeçilmez unsurlar olarak ön plana çıkmaktadır.

Bu makale 30 Nisan 2024 tarihinde Fokus+ web sitesinde “Kızıldeniz Güvenliğini Tehdit Eden Unsurlar ve Bölgesel Yansımalar” başlığıyla yayımlanmıştır.