Kızıldeniz-Ölü Deniz Kanal Projesi Üzerine Bir Analiz: Proje Ürdün Havzası’ndaki Tüm Su Dertlerine Deva mı?

Bu yılın başlarında İsrail ve Ürdün, çok amaçlı bir “Kızıldeniz-Ölüdeniz Kanalı” projesi üzerinde anlaştılar. 800 milyon dolar değerindeki bu anlaşma, İsrail, Ürdün ve Filistin arasında 9 Aralık 2013 tarihinde Washington’da imzalanan bir Mutabakat Zaptı’nın sonucunda ortaya çıkmıştır.

Proje, Ürdün Akabe’de 80 milyon metreküp kapasiteli bir desalinasyon tesisinin kurulmasını da içermektedir. Medya kaynaklarına göre İsrail bu sudan yıllık 35 milyon metreküp satın alacaktır. Öte yandan, anlaşmaya uygun olarak Ürdün, kuzey bölgelerinde kullanmak üzere Kinneret (Taberiye/Celile) Gölü’nden her yıl ek olarak 50 milyon metreküp su alacaktır. Eşit derecede önemli olan bir diğer konu ise anlaşmanın, Akabe’den, kurumakta olan Ölü Deniz’e tuzlu su taşıyacak 200 kilometrelik bir boru hattının inşasını içermesidir. Proje’nin toplam maliyetinin 5 milyar dolar olacağı tahmin edilmektedir.

Proje’nin ana amaçları şu şekilde sıralanabilir:
a) Ürdün, İsrail ve Filistin topraklarına içilebilir su sağlanması,
b) Ölü Deniz’in su seviyesini yükseltebilmek için deniz suyu taşınması,
c) Projenin ihtiyaçlarını karşılayabilmek adına elektrik üretilmesi,
d) Kapsamlı “Barış Vadisi Planı”nın bir parçası olunması.
Bu proje önerisi, İsrail, Ürdün ve Filistinliler arasında Ölü Deniz’de ve Barış Vadisi Planı kapsamında ekonomik işbirliğine yönelik kurumların oluşturulmasında önemli bir role sahiptir. Anlaşma her ne kadar Filistin (Ulusal) Otoritesi için bir şey öngörmemiş olsa da, 2013’teki Mutabakat Zaptı’nda İsrailliler’e, Filistin Otoritesi’ne ek su (20 milyon metreküp civarında) temin etmeleri (satmaları) konusunda çağrıda bulunulmaktaydı.

Anlaşma, Ölü Deniz’in Ürdün tarafında Ulusal Altyapı, Enerji ve Su Bakanı Silvan Şalom ve Ürdünlü mevkidaşı Su ve Sulama Bakanı Hazım el-Nasır tarafından Şubat 2015’te törensel bir biçimde imzalanmıştır. İki ülke, proje ile ilgili görevler konusunda ortak bir yönetim kurmak üzere anlaşmışlardır. Ortak yönetim, her iki ülkeden yetkililerin eşit temsiline dayalı olacaktır.

Projeye yönelik beklentiler oldukça yüksektir. Örneğin, Ürdün Su ve Sulama Bakanlığı bünyesindeki Ürdün Vadisi Yönetimi Genel Sekreteri Saad Abu Hammour şu açıklamada bulunmuştur: “Bu proje, iki ülke arasında barış anlaşmasından sonraki ilk bölgesel barış girişimidir.”  İsrail ile sürdürülen müzakereler sırasında Ürdün’ün başmüzakerecisi olan Hammour’a göre anlaşma, Ölü Deniz’i korumanın ve iki ülkenin su sorunlarını çözmenin ötesinde iki ülke arasındaki barış sürecini de inşa edebilecektir. İsrailli Bakan da konuyla ilgili şu açıklamalarda bulunmuştur: “Bugün, 19. yüzyılın sonlarında Ölüdeniz’i canlandırma ihtiyacını fark eden devletin babası Binyamin Ze’ev Herzl’in öngörüsünü gerçekleştiriyoruz…. Bu Ürdün’le gerçekleştirilen barış antlaşmasından sonra hayata geçen en önemli ve belirgin anlaşmadır. Bu, İsrail ve Ürdün arasında verimli ve çok iyi durumdaki işbirliğinin zirvesidir ve Ölü Deniz’in ıslahına ve Ürdün ile Arava’nın su sorunlarının çözülmesine katkı sağlayacaktır.”

Olumlu beklentilerin yanı sıra, proje hakkında bir dizi eleştiri de söz konusudur. Bu eleştirilerden bazıları çevrecilik temelli eleştirilerdir. Öneğin, Ürdün, Filistin ve İsrailli çevrecilerin oluşturduğu EcoPeace: Friends of the Middle East grubu, Ölü Deniz’in su kimyasının kendine has olduğu ve Kızıldeniz’den getirilecek tuzlu suyun Ölü Deniz’in su durumunu kötüleştireceği gerekçesiyle Kızıldeniz’den Ölüdeniz’e su taşınmasına karşı çıkmıştır. Grup, suyun Kinneret Gölü’nden Ürdün’e borularla taşınmasına da sıcak bakmamaktadır. EcoPeace’e göre Kinneret Gölü suyu doğrudan bir akış artışına ciddi biçimde ihtiyacı olan Ürdün Nehri’ne salınmalıdır. Öte yandan İsrail içinde de muhalif bir grup mevcuttur. Şimdiye kadar dört kibbutzim grubu (kibutz, İsrail’de tarıma dayalı kollektif topluluklara verilen ad, kibbutzim ise bunun çoğul halidir) İsrail Yüksek Adelet Mahkemesi’ne –tıpkı EcoPeace’in savunduğu gibi Kinneret Gölü suyunun doğrudan Ürdün Nehri’ne bağlanmasını ve böylece İsrailliler’in de yönlendirilen bu yeni sudan Nehrin kolları boyunca faydalanabileceklerini savunan imza kampanyaları/dilekçeler göndermişlerdir.  Son olarak, Mısır’ın da bu konuda endişeleri vardır. Mısır’a göre kanal, bölgede sismik aktivitelere neden olacaktır. Mısırlılar’ın bir diğer endişesi de Proje’den sağlanan yeni suyun İsrail’e Dimona yakınlarındaki nükleer reaktörünü soğutma imkânı verme olasılığıdır.

Kızıldeniz-Ölü Deniz Kanal Projesi’nin geniş çaplı yansımalarıyla Ortadoğu’daki en önemli su projelerinden biri olduğu aşikârdır. Proje, minimum çevresel zararla başarıya ulaştığı takdirde Ürdün ve Filistin üzerindeki su baskısının hafiflemesine, Ölü Deniz’in yeniden dolmasına yardımcı olacak ve katılan bütün taraflar arasında gelecek işbirlikleri için katalizör görevi görecektir. Ancak Proje’nin yüksek maliyetinin yanında ilgili taraflar arasındaki ilişkilerin kırılganlığı, iddialı Kızıldeniz-Ölü Deniz Kanalı’nın kaderi üzerinde şüphe uyandırmaktadır.