“Kurumlar", “Bilgi” ve “Altyapı”ya Dördüncü Düzlem Olarak “Bütünleşme”nin Eklemlenmesi ve Maslow İkilemi: Ortadoğu’da Su Sorunu

24 Ekim 2014’te, Jim W. Hall ve meslektaşları, dünyaca ünlü “Science” dergisinde “Su değişkenliğinin laneti ile başa çıkmak: Kurumlar, altyapı ve bilgi” başlıklı bir makale yayınladılar. Makaleye göre “hidrolojik değişkenliğe uyum sağlama” ve “riske karşı direnç geliştirme” aşamaları; kurumları, altyapıyı ve bilgiyi içeren süreçlerdir.
 
Geniş bir açıdan bakıldığında bu adaptasyon düzlemlerinin yalnızca hidrolojik değişkenlikle değil, aynı zamanda su sorunlarının yönetimiyle de ilgili olduğunu söylemek mümkündür. Kurumlar ve yönetişim (nehir havzası kuruluşları, yasal sistemler, ulusal hükümetler ve sivil toplum kuruluşları da dahil olmak üzere) risklerle başa çıkabilmek ve risk durumlarını paylaşabilmek için proaktif planlamayı ve yasal ve ekonomik araçların geliştirilmesini (suyun tahsisi ve mülkiyet hakları, toprak imarı, su bölümü çizgisinin korunması, suyun fiyatlandırılması ve ticareti, sigortalama ve gıda ticareti serbestisi) desteklemektedir; altyapı yatırımları çeşitliliği dengelemekte ve riskleri (depolama, taşıma, yeraltı suyu kuyuları, setler, atıksuların arıtılması ve tuzdan arındırma) en düşük seviyeye indirmektedir. Öte yandan bilgi toplanması, analizi ve transferi (gözlemleme, tahmin ve uyarı sistemleri, uzman bilgisi, simülasyon uygulamaları ve karar vermeyi destekleyici sistemler), kurumların ve altyapının işletilebilmesi için oldukça önemlidir. Bir başka deyişle su yönetimi sorunlarına ilişkin tüm uygulanabilir strateji ve çözümler bu üç düzlemin belirlediği çerçevede ilerlemektedir.
 
Yazarlar tarafından da belirtildiği üzere, bahsi geçen kavramlar, birbirlerinden soyutlanmış ve izole halde değillerdir ve böyle algılanmamalıdırlar. Gerçekte, çeşitli yönlerden bütünleşmişlerdir. Hall vd. bu durumu “riskin gelişimini anlamak aynı zamanda demografik, ekonomik, sosyal, kurumsal ve çevresel değişim sürecini izlemek ve tahmin etmektir” diyerek sonuca bağlamaktadır. Dolayısıyla çok sayıdaki düzlemdeki dinamiklerin farkında olmalıyız.
 
Peki, ama bu üç düzlem arasındaki etkileşimi nasıl anlamalı ve analiz etmeliyiz? Dördüncü bir düzlem olarak bütünleşmeyi bu denkleme nasıl yerleştirebiliriz?
 
Bütünleşmenin bu düzlemlere eklenmesi, bütünsel bir yaklaşım ve diğer üç düzlemin (kurumlar, altyapı ve bilgi) çizdiği çerçeve ile olan ilişki bağlamında ve üç ana kategori altında mümkün olan tüm çözüm alternatiflerinin düşünülmesi ile sağlanabilir. Bahsi geçen üç ana çözüm kategorisi şunlardır; teknik çözümler, finansal/ekonomik çözümler, yasamaya yönelik/sosyal çözümler.(1) Tüm bu çözüm yolları, bahsedilen üç düzlemden en az birinde işlemek durumundadır.
 
Fakat bu tez her zaman düz bir doğrultuda işlemez. Özellikle söz konusu Ortadoğu’da su sorunu olduğunda ortaya Abraham Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisi temelinde bir ikilem ortaya çıkar. İhtiyaçlar hiyerarşisine göre, insanların ihtiyaçları, piramidal bir şemada farkli seviyelerde sıralanmışlardır. Piramidin alt kısmında en temel ve psikolojik ihtiyaçlar yer alır. İhtiyaçlar bu temel seviyeden, en tepede kendini gerçekleştirme gibi daha karmaşık ihtiyaçların olduğu seviyelere doğru ilerler. Maslow tarafından da belirtildiği üzere, düşük seviyelerdeki ihtiyaçlarını karşılayamayan birinden piramidin üst kısmında kalan ihtiyaçları gerçekleştirme arzusu beklemek makul değildir. Yukarıya doğru çıkan her basamak, daha komplike ve soyut bir ihtiyaç kategorisini temsil eder.
 
Bu temel çerçeveyi Ortadoğu’nun su sorununa uyguladığımızda, kurumlar, altyapı ve bilgi düzlemlerine farklı çözüm kategorilerinin entegre edilmesi güçlüğüyle karşılaşılır. Bunun nedeni ise, bu tür bütünleştirici bir düşünce biçiminin, belirli bir kalkınma seviyesine ulaşmış, çevresel sürdürülebilirlik veya toplumsal kabul edilebilirlik gibi ihtiyaçları tartışmanın bir lüks olmadığı bir su yönetimi paradigmasına ihtiyaç duymasıdır.
 
Bununla anlatılmak istenen, Ortadoğu’daki ülkelerin birçoğunun “suya erişim” ya da “su güvenliği”ni sağlama gibi daha doğrudan ve daha temel ihtiyaçlar için mücadele etmek durumunda olduğudur. Dünyanın en çok su kıtlığı yaşayan bölgesi olan Ortadoğu’da İsrail ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi gelişmiş ve zengin ülkeler bile temiz su kaynaklarını korumak ve mümkünse arttırmak için oldukça yoğun bir çaba sarf etmektedir. Suriye, Irak ve Yemen gibi ülkeler ise su yeterliliğine ulaşma konusunda oldukça kötü durumdadırlar. Mevcut süreçte, çevrenin korunması gibi konular bu ülkeler için önemli bir öncelik değildir. Ortadoğu’daki ülkelerin birincil kaygıları, hızla artmakta olan nüfuslarına içme suyu sağlamaktır. Bu nedenle, bu ülkelerin fiili su yönetimi ihtiyaçlarının ve uygulamalarının yanı sıra fiziksel imkânlarının da ötesine geçecek önerilerde bulunmak bugün için oldukça zamansız, hatta deyim yerindeyse işi tersinden görmek olacaktır. Fakat bu durum, çevresel veya toplumsal endişeleri göz ardı etmemiz gerektiği anlamına gelmemelidir. Bu tarz bir düşünce, Ortadoğu ülkelerinin ihtiyaçlarına da zarar verecektir. Çevresel sürdürülebilirliğin su yönetimi politikasının olmazsa olmaz bir parçası olduğu aşikârdır. Ancak önceliklerin bu kadar ezici olduğu bir atmosferde, bu ülkelerden daha ileri seviyede uygulamalar beklemek, Bölgede artan şiddetle daha da endişe verici bir hal alan su sorununun zorlu yapbozuna odaklanmış insanların enerjilerini düşürecektir. Bundan dolayı, bu gibi öneriler zaman zaman asıl amaca zarar verebilecek ve gerçekçi olmayan öneriler olarak yalnızca retorik açıdan kabul görecektir.
 
(1) Shahbaz Khan, Chief, Water and Sustainable Development Section of UNESCO, powerpoint sunumu, yazarın dosyasında.