Mavi Marmara Davası 6 Kasım’da

Hasan Kanbolat ORSAM Başkanı
Mavi Marmara, Türkiye-İsrail ilişkilerinde bir dönüm noktası oldu. İki ülke arasında onarılması güç derin yaralar oluştu. İsrail’de Türkiye ile ilişkilerin gerilmesinden beslenen ve halkı korku tünelleri ile yönetmeye çalışan siyasi partiler olduğu gibi Türkiye-İsrail ilişkilerinin yeniden normalleşmesini gönülden isteyen siyasi partiler ve aydınlar da bulunuyor. İyi niyetli İsrail aydınlarını bile çaresizlik içinde bırakan mevcut sistemin çarkları, İsrail’in bulunduğu Ortadoğu coğrafyasından sürekli olarak soyutlanmış olarak yaşamasına hizmet etmektedir. Batı’da Yahudi cemaatine karşı duyduğu sonsuz suçluluk duygusunu İsrail’e şartsız ve koşulsuz tam destek vermekle atmaya çalışır.
 
Avivi’nin Sonucu Belli Olan İyi Niyet Girişimleri
 
İsrail’in eski Ankara Büyükelçisi ve İsrail Dışişleri Bakanlığı Siyasi Direktörü Pinhas Avivi bürokratik kimliği dışında da iki ülke arasındaki buzların erimesini samimi olarak isteyen bir aydındır. Bu nedenle Avivi, Türkiye ile İsrail arasında görüşmelere başlanması çağrısında bulundu. Ancak, Avivi’nin Ankara’ya yönelik önkoşulsuz görüşelim çağrısından önce kendi hükümetini özür için ikna etmesi daha doğru adım olacaktır. Avivi, açık hukuk ihlali oluşturan söz konusu saldırının ne bugün ne de yarın hiçbir Ankara hükümeti tarafından sineye çekilemeyeceğini biliyordur. Nitekim, Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Selçuk Ünal, Türkiye’nin taleplerinin sürdüğünü belirterek, İsrail yönetiminin basın aracılığıyla gönderdiği sempatik mesajlar ile sorunun çözülemeyeceğini dile getirmiştir.
 
O zaman İsrail özür dilemekten neden çekiniyor? Özür dilemek yerine ilişkilerin onarılmasını Ankara’ya bırakıyor? Acaba, özür dilenmesi sonrası tazminat ve Gazze ablukasının kaldırılması gibi farklı gerekçeler de öne sürebilecek olan Ankara’nın olumlu bir adım atmayacağından mı endişeleniyor? Türkiye, Mavi Marmara olayının ardından İsrail ile diplomatik ilişkilerini ikinci katip seviyesine indirmişti. Ankara, ilişkilerin normalleşmesi için İsrail’in özür dilemesini, tazminat ödemesini ve Gazze’deki ablukayı kaldırması şartını ileri sürmüştü.
 
İsrail’in endişelerine gerek yok. Suçu işleyen suçun onarılmasına yönelmelidir.
 
Mavi Marmara Davası
 
Avivi ile Mavi Marmara yeniden gündeme geldi. Ancak, Mavi Marmara, davasının ilk duruşması ile zaten gündeme gelecekti. 31 Mayıs 2010 tarihinde Gazze’ye insani yardım taşıyan Gazze Özgürlük Filosu ve Mavi Marmara gemisine yönelik İsrail askerlerince düzenlenen saldırıda 9 kişi (Cevdet Kılıçlar, Furkan Doğan, Cevdet Kılıçlar, İbrahim Bilgen, Necdet Yıldırım, Fahri Yaldız, Ali Haydar Bengi, Cengiz Akyüz, Çetin Topçuoğlu ve Cengiz Songür) hayatını kaybetmişti. 50’den fazlası yaralanmış ve dünya ile iletişim yasadışı olarak kesilerek gazeteciler dâhil tüm yolcular İsrail tarafından hapsedilmişti.
 
Gazze Özgürlük Filosu’na yapılan saldırı hakkında Türkiye’de İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen soruşturma ile 28 Mayıs 2012 tarihi itibariyle İstanbul 7.Ağır Ceza Mahkemesi’nde 2012/264 esas numarası ile dava açılmıştı. Böylece, olay tarihinde İsrail Genelkurmay Başkanı olan Rau Aluf Gabiel Ashknazi, Deniz Kuvvetleri Komutanı Eliezer Alfred Marom, İstihbarat Başkanı Amos Yadlin ve Hava Kuvvetleri Komutanı Avishay Levi’nin “firari sanık” olarak yargılanacağı davanın ilk duruşması 6 Kasım 2012’de 09.30’da İstanbul-Çağlayan’da başlayacak ve aralıklı olarak 3 gün devam edecek. Dosyayı yürüten savcı iddianamenin sanıklarını şimdilik operasyon planını yapan ve uygulayan İsrail askeri üst kadrosu ile sınırlı tutmuştu. Bilgiler tamamlandıkça diğer sivil-asker tüm sorumlular tek tek yargı önüne çıkmaya davet edilecek. Türk Ceza Kanunu’na göre sanıklar, kasten adam öldürme, kasten adam öldürmeye teşebbüs, kasten yaralama, yağma, deniz veya demiryolu ulaşım araçlarını kaçırma veya alıkoyma, mala zarar verme, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma ve eziyet etme suçlarından yargılanıyor.
 
Davada 36 ülkeden yolcu ve hayatını kaybedenlerin yakınları dâhil 490 kişi “müşteki-mağdur” olarak yer alacak. İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesi’nce kabul edilen davanın tensip tutanağında İsrail Devleti ile ilgili cezai konularda uluslararası işlemlerin İngilizce dilinde yapılacağının anlaşıldığı ve evrakın İngilizce’ye tercüme edilmesi için Ankara nöbetçi Ağır Ceza Mahkemesi’ne talimat yazılmasına hükmedildiği belirtilmişti. Tercüme edilen evrakın daha sonra İsrail yetkili adli makamlarına gönderilmek üzere Adalet Bakanlığı Uluslararası Hukuk ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü’ne gönderilmesi kararlaştırıldı.
 
Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi saldırı sırasında ve sonrasında kasten adam öldürmek, işkence, insanlık dışı muamele etmek, kasten azap vermek, beden bütünlüğünü veya insan sağlığını vahim şekilde ihlal etmek, keyfî tutuklama ve gözaltı, ifade hürriyetinin kısıtlanması, malların gasp edilmesi ve benzeri ağır suçların işlendiğini, insan hakları ve uluslararası hukukun ihlal edildiğini tespit edilmişti. Bu saldırı ile alakalı olarak ulusal (Türkiye, ABD, İspanya, Belçika, İtalya gibi) ve uluslararası (Uluslararası Ceza Mahkemesi, BM İnsan Hakları Konseyi) birçok hukuk zemininde çalışmalar gerçekleştirilmişti.
 
İHH
 
Gazze'ye Özgürlük Filosu ve Mavi Marmara organizatörü İHH (İnsan Hak ve Hürriyetleri ve İnsani Yardım Vakfı)davayı tıpkı Mavi Marmara gemisinde buluşan topluluk gibi farklı dini, etnik, kültürel kimliğe sahip insanlık ailesinin ortak davası şeklinde tanımlıyor. İHH, davaya yüzlerce avukatın müdahil olması için çalışmalar da yürütüyor. İHH İnsani Yardım Vakfı'ndan yapılan çağrıda “İşlenen suç sadece bu yolculara karşı değil o gemide temsilini bulan dünyanın ortak vicdanına karşı yani vicdan sahibi tüm insanlara, halklara karşı işlenmiş bir suçtur. İsrailli sorumlular insanlığın hukukunu çiğnemiştir. Adaletin gereği olarak da sorumlular dünya kamuoyunun önünde adil yargılanma ortamında yargılanmalı ve cezalandırılmalıdır. Bu nedenlerle insanlığın ortak davası olan Mavi Marmara Davası'nı medyanın kapsamlı bir şekilde takip ederek Türkiye ve dünya kamuoyunun haberdar edilmesini çok önemsiyoruz. Saldırıda hayatını kaybeden gazeteci kardeşimiz Cevdet Kılıçlar diğer insani yardım gönüllüleri ve yaklaşık 2,5 yıldır komada olan Uğur Süleyman Söylemez için 37 ülkeden gelecek olan tüm gemi yolcularına duruşma esnasında kamuoyumuzun desteğini talep ediyoruz” denildi.
 
Mavi Marmara, Müslümanlar ile Yahudilerin Yeniden Yakınlaşmasını Sağlayabilir mi?
 
Müslümanlar tarafından (Halifeler dönemi, Selçuklu ve Osmanlı Devleti) fethedilen ülke ve şehirlere Müslümanlardan önce Yahudiler yerleştiriliyordu. Haçlı ordularına karşı Müslümanlar ve Yahudiler birlikte direndiler. İspanya’da Müslümanlarla Yahudiler aynı kaderi paylaştılar. Zorla çıkartılan Yahudilere Osmanlı Devleti sahiplendi. Nazi Almanyası’ndan kaçan Alman Yahudisi aydınlara da Türkiye ev sahipliği yaptı. İslam ülkelerinde Müslümanlar ve Yahudiler birlikte yaşadılar. İslamın doğuşundan itibaren Müslümanlar ve Yahudiler kardeşçe yaşarken 20. yüzyılda neden bin yılı aşkın ittifak bozuldu? Antisemitizm İslam geleneğinde bulunmazken son on yıllarda karşılıklı düşmanlığa neden dönüştü? Sadece, İsrail’in kurulması veya İsrail’in işgali ile Müslüman-Yahudi ittifakının bozulmasını açıklayabilir miyiz? Yoksa, bu ittifak bilinçli bir şekilde farklı güçlerce mi parçalandı?
 
Mavi Marmara, Türkiye-İsrail ve Müslümanlar ile Yahudiler arasında ilişkilerin daha da gerilmesine neden olmuştu. Acaba bu olay iki büyük din arasındaki ilişkilerin daha fazla bozulması yerine bozulmanın durduğu nokta haline gelebilir mi? Hz. Mevlana, “Karanlığın en koyu olduğu an, aydınlığın en yakın olduğu zamandır.” der. Mavi Marmara olayı, karanlığın en koyu olduğu zaman olsun.