PKK/PYD’nin Suriye’de Yerel Seçim Girişimi

Suriye’de 13. yılını geride bırakan iç savaş sürecinde ülkenin kuzeydoğusunda kontrolü ele geçiren PKK/PYD/YPG terör örgütü, denetimi sağladığını ve siyasi dengeyi kurduğunu düşündüğü Cezire, Deyrizor, Rakka, Menbiç ve Tabka bölgelerinde yerel seçimler düzenleyeceğini açıkladı. Seçim tarihi olarak ise önce 2024 yılının Mayıs ayı, daha sonra Haziran, son olarak da Ağustos ayını duyurdu.

Bu seçim hamlesi, PYD/YPG'nin kurumsallaşması ve meşruiyet kazanmasının yanı sıra Suriye’deki yeni siyasi ve idari yapının şekillenmesi açısından önemli bir gelişme olarak değerlendirilmeli ve Ortadoğu’daki yoğun gündemin gölgesinde kalmamalı.

Bu Sürece Nasıl Gelindi?
Suriye iç savaşının başlangıcında Beşar Esad’ın, rejimi korumak adına ülke sathında birçok cephede savaşmak yerine ana arterlere çekilerek Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı bölgelerde denetimi YPG’ye bırakması, örgüte bölgede önemli bir alan açmış oldu. Batı’nın oluşturduğu ve ABD’nin başını çektiği DEAŞ Karşıtı Uluslararası Koalisyonun da bölgede örgütlü ve silahlı tek güç durumunda olan YPG’yi DEAŞ ile mücadelede “yerel müttefik” olarak belirlemesi ise örgütün önünü tamamen açtı. Örgüt önce kuzeydeki Kürtlerin yaşadığı bölgelerde, bilahare de güneye doğru Arapların yaşadığı alanlarda kendisine bir hâkimiyet sağladı.[1]

Kontrol altına aldığı bölgelerde süratle kurumsallaşma gayretine giren terör örgütü, Temmuz 2012’de Ayn el-Arab bölgesinin yönetimini rejim güçlerinden devralıp yönetime el koyduktan hemen sonra bölgede siyasetten ekonomiye, savunmadan adalete, kadın konularından kültürel faaliyetlere kadar birçok alanda kurumsallaşmayı öngören bir sistem inşasına başladı.

2014 Ocak ayı içinde Kürt bölgesinin tamamı için bir anayasa olarak nitelendirilen “Toplumsal Sözleşme” kabul edildi ve bunu Cezire, Ayn el-Arab ve Afrin’de tek taraflı olarak kantonların ilanı izledi. Birkaç gün sonra da kantonlar şeklinde özerkliğini ilan eden bu yapılar “Özerk Bölge Yapısı” altında birleşti.

16 Mart 2016 tarihinde de Rojava ve Kuzey Suriye Demokratik Federasyonu adı altında siyasi bir oluşum ilan edildi. Süreç içerisinde özerk yönetimin adı önce Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi sonradan da Kuzey ve Doğu Suriye Demokratik Özerk Yönetimi olarak değiştirildi.

Örgüt, bölgede oluşturduğu kurumları sözde yasal bir statüye kavuşturmak maksadıyla 2014 yılında bir toplumsal bildiri yayımladı. Bu bildiriyi 2016, 2018 ve 2019 yıllarında revize ettikten sonra en son versiyonunu (sözde Özerk Yönetim Genel Meclisinde) 13 Aralık 2023’te kabul etti.                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                              

Özerk yönetimin yasama organı olarak açıklanan Suriye Demokratik Konseyi de Nisan 2024 tarihinde bir seçim yasası onayladı ve Yüksek Seçim Kurulunu belirledi. Seçimlere ilişkin açıklama bu mezkûr Yüksek Seçim Kurulu tarafından yapıldı.

Seçimin Detayları
Kuzey ve Doğu Suriye Demokratik Özerk Yönetimi olarak adlandırılan yönetim organizasyonunun idari sınırları içerisinde; 6 bölge, 40 şehir ve 105 belde bulunmakta ve bölgede 3 milyon civarında Suriyeli yaşamakta. Bu nüfusun %76,6’sını Araplar, %19,9’luk dilimini ise Kürtler oluşturmakta.  

Seçim bölgelerinde yaşayan 18 yaş üstü her bireyin seçime katılması, yerleşik halkın dışında bölgedeki göçmen ve mültecilerden 18 yaşını dolduran ve beş yılı aşkın süredir burada bulunanların da seçimlerde oy kullanabilmesi öngörülmekte. Seçimlere kendi aralarında ittifak kuran ve büyük bir kısmı bizzat PYD/YPG’nin kontrolünde olan 30 siyasi partinin katılacağı zikredilmekte.[2]

Bunların dışında seçimlerle ilgili olarak aşağıdaki hususlar da dikkat çekmektedir:

  • Seçimlere katılacak tüm siyasi partiler ve adaylar örgütten izin almak zorundadır. Kürt kökenli olsalar dahi örgüte yakın olmayan partilerin seçime girmesine izin verilmeyecektir.
  • Propaganda faaliyetleri sadece örgütün belirlediği sınırlar içinde yapılacaktır.
  • Oy sayma işleri örgütün belirlediği görevlilerce yerine getirilecektir.
  • Seçim sonuçları örgütün atadığı Yüksek Seçim Kurulu tarafından açıklanacaktır.
  • Seçilen belediye başkanlarının oluşturacağı bölge belediye başkanlığına sadece PYD üyesi olanlar seçilecektir.

Kısaca PYD/YPG’nin kurallarını koyduğu seçimlerin gerçekleştirilmesi hâlinde sonucunu da kendisinin belirleyeceği anlaşılmakta.

Bu noktada şu soruların sorulması gerekmektedir: Suriye’de, Doğu ve Kuzeydoğu Suriye diye kabul edilmiş ve otoritesi belirlenmiş bir bölge/parça mevcut değilken, aynı şekilde Doğu ve Kuzeydoğu Suriye halkı adı altında bir halk da yokken bu bölgede neyin seçimi yapılacaktır? Ayrıca Suriye hâlâ Birleşmiş Milletlere (BM) üye ve ülke bütünlüğünün korunması yönünde Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin (BMGK) kararı bulunan bir devlettir. BMGK’nin kararında Suriye’de yapılacak herhangi bir seçimin, özgür, adil, şeffaf ve kapsayıcı olması gerektiği bilhassa vurgulanmıştır. BMGK’nin bu kararı da ortada iken böyle bir seçimin Suriye Anayasası ve  uluslararası hukuk açısından nasıl bir meşruiyeti olabilecektir?

Tüm bu hususlara rağmen seçimlerin gerçekleştirilmesi, bölgedeki fiilî özerklik durumunun meşrulaştırılması açısından önemli sonuçlar doğurabilecek ve PKK’nın bölgede terör devleti kurma hedefi doğrultusunda kendisine önemli kazanımlar sağlayabilecek bir adım olarak değerlendirilmeli.

Girişimin Zamanlaması
PYD/YPG terör örgütünün seçim girişimi, Suriye iç savaşında askerî bir çözümün neredeyse imkânsızlaştığı ve siyasi çözümün de belirsizliğini koruduğu bir ortamda gündeme geldi. Türkiye’nin Irak’ın kuzeyine yönelik artan sınır ötesi operasyonları ve Irak Merkezî Hükûmeti ile yaptığı anlaşmalar, PKK terör örgütünün yıllar içerisinde Irak’ın kuzeyinde oluşturduğu stratejik kazanımların riske girmesine neden olmuştu. Suriye bölgesinde ABD’nin bölgeden çekilme tartışmaları ve Türkiye-Suriye normalleşme girişimleri sonucunda ortaya çıkan atmosferin de örgüt aleyhine dönmesiyle; örgütün, bir oldubitti ile Suriye’de yeni bir statü elde etmeyi ve en azından siyasi çözüm sürecinin bir parçası olabilmek adına siyasi pozisyonunu güçlendirmeye yöneldiği görüldü. Seçimler bunun bir aracı olabilirdi. Böylelikle kontrol altında tuttuğu şehirlerde yaşayan Arap aşiretleri başta olmak üzere yerel halk üzerindeki otoritesini güçlendirerek bölgede kalıcılaşmasını ve meşruiyet kazanmasını sağlayabilecekti.

Örgüt açısından, özerk yönetimin sürdürülmesinden ziyade meşruiyetin yani resmî olarak tanınmanın tercih edileceği açıktı. Bu, yerel düzeyde Şam yönetimi tarafından yapılan bir tanınma şeklinde olabileceği gibi ABD aracılığıyla uluslararası bir tanıma şeklinde de gerçekleşebilirdi. Dolayısıyla PYD/YPG terör örgütü Şam yönetimi ile Nisan 2023’te yeniden görüşmelere başladı. Hatta bu görüşmeler neticesinde Aralık 2023’te örgüt için hazırlanan anayasa taslağında, YPG’nin siyasi çözümden yana olan silahlı yapılarla birlikte Suriye ordusuna entegrasyonunun sağlanması hususu da yer aldı. Fakat görüşmeler bir sonuç alınamadan Nisan 2024’te bitti. Buna rağmen örgüt seçimlerin yapılmasında ısrarcı oldu. Çünkü seçimler Şam yönetimi tarafından reddedilse ve doğrudan bir tanıma söz konusu olmasa dahi en azından Suriye’nin yeniden şekillenmesi sürecinde örgütün elini  rejime karşı güçlendirecekti. Benzer şekilde ABD’nin seçim sonuçlarını meşru kabul etmesi ihtimali de zamanlama açısından pek mümkün gözükmese de örgüt açısından denemeye değerdi.

Seçim Açıklamasının Yansımaları
Ortadoğu’da dikkatlerin Suriye dışındaki gelişmelere odaklandığı bir dönemde PYD/YPG tarafından tek taraflı olarak ortaya atılan seçim hamlesi, Suriye meselesinde kilit rolde olan Rusya ve ABD’den destek görmedi. Türkiye ise seçimleri ulusal bir tehdit olarak algıladığını açıkladı. Şam yönetiminin PYD/YPG ile yaptığı görüşmeler zaten sonuçsuz kalmıştı ve seçim girişiminin bu iki taraf arasındaki mesafeyi daha da açacağı aşikârdı. Bunların yanı sıra bölge halkının da seçimlere karşı ciddi bir tepkisi söz konusu oldu.

Rusya, mevcut koşullar altında PYD/YPG’nin bölgesel yönetim konusunda elde edeceği her türlü kazanımın ABD’nin lehine sonuçlanacağının farkındaydı. Zaten örgütün ABD ile olan ilişkisini bildiğinden, örgütün hem kendi hem de Şam yönetimi nezdindeki girişimlerini samimiyetten uzak ve taktiksel olarak değerlendirmekteydi. Bu nedenle seçim konusuna da bu bakış açısıyla yaklaştı. Rusya’nın Suriye Özel Temsilcisi’nin uyarı mahiyetindeki; ABD’nin bölgeden çekilmesi durumunda, PYD’nin sorunlarını Şam yönetimi ile çözmek zorunda kalacağını hatırlatması bunun açık bir ifadesiydi. Bununla birlikte Rusya’nın örgüt ile irtibatını sürdürdüğü ve diyalog kapısını açık tuttuğu da bilinmekte.

ABD ise örgütün gerçekleştirdiği tüm bu hamlelerin kendisinin örgüte sağladığı güvenlik kalkanından kaynaklandığını bilse dahi, ABD’nin askerlerini bölgeden çekmesi durumunda örgütün Rusya ve Şam yönetimi ile koşulsuz anlaşacağının farkındaydı. Dolayısıyla ABD, PYD/YPG’nin Rusya ve Şam yönetimi nezdindeki manevralarının farkındalığını seçimleri desteklemediğini açıklayarak gösterdi. Üstelik ABD’nin PYD/YPG’ye verdiği desteğin, Türkiye ile yaşanan sorunların başlıca sebeplerinden biri olduğu ve örgütün bunu tırmandırıcı hamleler yaptığı da bilinmekteydi. Bu bağlamda, ABD’nin, BMGK’nin 2254 sayılı kararında belirtilen şartların sağlanmadığını öne sürerek seçimleri desteklemediğini açıklaması, örgütün meşruiyet kazanmasına henüz hazır olmadığını göstermiş oldu.

Tüm bunlara karşın ABD’nin YPG’ye yaptığı yatırımların boşa gitmesini istemeyeceği de malum. Nitekim ABD’nin Arap nüfus yoğunluklu bölgeleri YPG ile kontrol etmek maksadıyla Arap güçlerini sembolik de olsa yönetime alarak Suriye Demokratik Güçleri (SDG) adlı yapıyı oluşturduğu bilinmekte. Ancak SDG yönetiminin Arap nüfus üzerinde kontrol sağlayamaması üzerine ABD’nin, yönetimin bölgedeki otoritesini pekiştirmek amacıyla seçimlere sessiz kalarak zımnen destek verme ihtimali de dikkate alınmalı. Ayrıca ABD’nin Suriye’nin kuzeyinde, Irak’ın kuzeyine benzer bir yapı oluşturma hedefi de birlikte değerlendirildiğinde seçim gibi hamlelerin bu tür bir yapılanmanın önünü açma potansiyeli de göz ardı edilmemeli.  

Türkiye’nin Suriye sorununa yaklaşımı; Suriye’nin toprak bütünlüğü ve siyasi egemenliği ile terörle mücadele temelinde şekillendiği için terör örgütünün seçim hamlesine tepkisi sert oldu. Nitekim, bu tepkinin örgütün seçimleri ertelenmesinde etkili olduğu zikredilmekte. Ayrıca Türkiye’nin Suriye ile ilişkileri normalleştirme çabalarını gündeme alması da bu çerçevede değerlendirilmeli.

Şam yönetiminden seçimlere yönelik net bir açıklama yapılmadı. Her ne kadar Suriye’deki fiilî durumun Şam yönetiminin ülkenin tamamını kontrol etmedeki yetersizliğinden kaynaklandığı bilinse de Suriye’nin parçalanmasının tescili anlamına gelecek böyle bir seçime rejimin rıza göstermesi mümkün gözükmemekte. Ancak Şam yönetiminin PYD/YPG terör örgütü ile yıllardır müzakereler sürdürdüğü ve Fırat’ın doğusunda Türkiye’ye karşı örgütle ortaklaşa hareket ettiği de bilinmekte.

Seçimlere yönelik iç tepkiler kapsamında ise Suriye’deki istikrarı zedeleyici, toplumsal uzlaşı ve siyasi çözüm perspektifine zarar verici, meşruiyetten yoksun bu seçimlere, bölgede yaşayan ancak PYD/YPG destekçisi olmayan Kürtler ve Araplar da tepki gösterdi. Özellikle özerk yönetimi tanımayan KDP çizgisindeki partiler ve Kürt Ulusal Meclisi (ENKS) ile Suriye Kabileler ve Aşiretler Konseyi seçimlerin adil olmayacağı ve askerî güçle gerçekleştirilen tek parti seçimi olacağı gerekçesiyle seçimi boykot etmekte.

Sonuç ve Değerlendirme
Suriye iç savaşının, tarafların farklı hedeflere sahip olması nedeniyle 2020 yılı itibarıyla bir kilitlenme yaşadığı ve bir başka ifadeyle tarafların doğal sınırlarına ulaşmaları sonucunda stabil bir duruma geldiği kabul edilmekte. Son dönemlerde dikkatlerin başka bölge ve gelişmelere yoğunlaşmasıyla da Suriye’de mevcut statükonun devamına yönelik bir kabul oluşmuş gibi gözükmekteydi. Ancak PYD/YPG terör örgütünün, bu durumu fırsat bilerek bu yeni düzlemde üst bir pozisyona geçme çabası içine girdiği görüldü. Zaten örgüt, kendi kontrolünde Akdeniz’e uzanan bir kuşak oluşturma hedefini gerçekleştirememişti; askerî hedefler başarılamadığına göre kontrol edilen bölgede yeni siyasi kazanımlar elde edilmesi hedeflenebilirdi. Seçim hamlesi bu amaç doğrultusunda gündeme geldi.  

ABD’nin, seçimlere yönelik desteğini esirgemesine rağmen Suriye’deki fiilî yapıya siyasi bir statü kazandırma niyetinde olduğu bilinmekte ve bu niyetinden vazgeçtiğine dair bir emare de bulunmamakta. Buna rağmen ABD’nin örgüte yönelik siyasi desteğinin mevcut hâli ile sınırlı kalıp kalmayacağı konusu belirsizliğini sürdürmekte.

Rusya, Ukrayna savaşı nedeniyle Suriye’deki askerî varlığını azalttı  ve bu bölgedeki mevcut dengeyi değiştirebilecek girişimlerden kaçınmakta. Muhtemel gelişmeler kapsamında, Ukrayna savaşının bir şekilde sonlanması ve Amerikan askerlerinin Suriye’den çekilmesi durumunda, Rusya’nın bölgeye çok daha güçlü bir şekilde döneceği  ve Suriye’nin yeni şekillenmesinde belirleyici bir rol üstleneceği kabul edilmekte.   

Türkiye ise Suriye iç savaşının giderek artan maliyetini azaltmak amacıyla her türlü adımı kararlılıkla atmakta. Bu kapsamda PYD/YPG seçimlerini de bölgede bir terör devleti kurma girişiminin önemli bir adımı olarak değerlendirdi ve sert bir tepki gösterdi. Aynı zamanda, Türkiye-Suriye normalleşme sürecini de gündemin ön sıralarına taşıdı.

Suriye yönetimi de söz konusu seçimler aracılığıyla PYD/YPG terör örgütünün Suriye’nin geleceğine dair beklentilerini net bir şekilde görmüş oldu. Bu kapsamda, Türkiye ile ilişkilerin normalleşmesinin kendisi için hayati öneme sahip olduğunu; bu sürecin Suriye’nin içinde bulunduğu tecridi büyük oranda kırabileceğini ve ülkenin kuzeyindeki statükoyu Suriye lehine değiştirebileceğini de fark etmiş olmalı. Dolayısıyla ilişkilerde normalleşme ve “ortak tehdide karşı ortak mücadele”  yaklaşımı, rasyonel ve sonuç alıcı bir yaklaşım niteliğinde olup, ortak mücadele sadece askerî alanda değil seçim benzeri hamleleri de kapsayacak şekilde siyasi alanda da sürdürülmeli. Bu noktada Türkiye-Suriye arasında daha önce imzalanan ve öncelikli olarak terörle ortak mücadeleyi öngören Adana Mutabakatı’na her iki tarafın samimi yaklaşımının yarattığı olumlu atmosfer hafızalarda tazeliğini korumakta.

Son olarak PYD/YPG terör örgütü ve seçim hamlesi hakkında şu söylenebilir: PYD/YPG, bölge halkının çoğunluğu tarafından Kürtlerin bir parçası olarak bile kabul edilmemekte, Suriye toplumunun bileşenleri arasında ayrılık yaratmanın bir aracı olarak görülmekte, bölgedeki kontrolü de silah zoruyla ele geçiren yabancı, işgalci, gayrimeşru bir yapı olarak değerlendirilmekte olup, seçim konusu da, örgütün bölgedeki bu işgal ve saldırısını perdeleme, örgüte meşruiyet sağlama amacıyla gerçekleştirmeyi planladığı demokratik bir provokasyon olarak ele alınmalı. Bu çerçevede, seçimlerin kabul görmesinin, terör örgütünün kabul görmesi ve meşrulaşması anlamına geleceği, bu durumun aynı zamanda Suriye’nin bölünmesinin de tescili olacağı bilinmeli. Suriye’ye ilişkin tüm hesaplar da bu gerçekler ışığında yapılmalı.


[1] PYD/YPG bu hâkimiyeti, bölgede kendisine rakip olabilecek tüm grupları etkisizleştirerek ya da bulunduğu bölgeden çıkartarak gerçekleştirdi. Bunun için başlangıçta bünyesinde bulunan “Halk Savunma Komiteleri” adlı silahlı yapıyı kullandı. Kısa süre sonra da Halk Savunma Komiteleri adlı bu yapıyı lağvederek “Halk Savunma Birlikleri/YPG”nin kuruluşunu ilan etti. Ekim 2015’te de YPG ile bazı Arap, Süryani ve Ermeni gruplar Suriye Demokratik Güçleri (SDG) adı altında birleşti. Bu isim değişikliği, ABD Özel Kuvvetler Komutanı General Raymond Thomas’ın talimatıyla oldu. Thomas, Aspen Enstitüsünde 2017 yılında düzenlenen bir toplantıda yaptığı konuşmada; Türkiye’nin YPG’yi PKK’nın uzantısı gördüğü için YPG’ye markasını değiştirme talimatı verdiğini ve örgütün bir gün sonra ismini Suriye Demokratik Güçleri /SDG olarak değiştirdiklerini belirtti. Bk: Ömer Önhon, Büyükelçinin Gözünden Suriye, Remzi Kitabevi, 2021, s. 320.

[2] PYD’nin de içlerinde olduğu 22 parti ve örgütten oluşan “Özgürlük İçin Halkların ve Kadınların İttifakı”, 5 partiden oluşan “Daha İyi Hizmet İçin Hep Birlikte İttifak” ile Suriye Ulusal Demokratik İttifak Partisi, Ulusal Kalkınma ve Demokratik Değişim Partisi, Suriye Kürt Demokratik Değişim Partisi seçime katılmak istediklerini açıkladılar.