Sınıraşan Havzalarda Su Yönetimi Bir “Çözümü Zor Sorun” mu? Asi Nehri Havzası Örneği

Yrd. Doç. Dr. Vakur Sümer, Orsam Danışmanı, Selçuk Üniversitesi
12-14 Kasım tarihleri arasında, MEF Üniversitesi, İstanbul’da, Asi Nehri Havzası’nı tartışmak için bir çalıştay düzenlendi. Asi Nehri havza ülkelerinden gelen katılımcılar, yalnız karşılaşılan problemlerin değil ayrıca sunulan çözümlerin de değerlendirilmesi gerektiğinin altını çizdiler. Toplantı, aslında, sınıraşan nehir havzaları bağlamında ortaya çıkan konuların süre giden karmaşıklıklarının nasıl tezahür edebileceğinin bir  hatırlatıcısı oldu.
 
Asi Nehri (Orontes), kaynağını, Lübnan’ın kuzeyinde, Bekaa bölgesindeki Baalbek şehri yakınlarında, deniz seviyesinden 690 metre yukarıda alır. Nehir daha sonra Suriye’ye girer, Humus ve Hama şehirlerinden geçer. Yoğun sulama sistemlerinin kurulmuş olduğu Al-Ghab’ın verimli bölgelerinden geçerek Türkiye’ye girer ve Suriye-Türkiye sınırının 56 kilometresini oluşturur. Son olarak Türkiye’nin Hatay bölgesinde Akdeniz’e dökülür. Asi Nehri’nin toplam uzunluğu ve su toplama havzasıyla ilgili veriler kaynaktan kaynağa değişmektedir. En son uydu görüntüleri kullanılarak 2000 metre irtifadan yapılan bir çalışmaya göre, hesaplanan toplam yaklaşık 556 km uzunluğun 40 km’si Lübnan, 366 km’si Suriye, 98 km’si Türkiye’dedir (1). Su toplama havzası 17,000 km⊃2; ile 37,900 km⊃2; arasındadır.
 
Asi Nehri Havzası’nda yaşanan çok katmanlı sorunların doğası, “kötü huyluluk”   olarak Türkçe’ye çevrilebilecek “wickedness” tabiri ile daha iyi anlaşılabilir. Kötü huylu problemlerin belli sayıda tanımlayıcı özelliği vardır. Asi Nehri Havzası’nın sorunlarının kötü huyluluğu, Avustralya Public Service Komisyonu tarafından sıralanan 8 ayrı maddede tartışılabilir. Komisyona göre, bu problemler genellikle şu özellikleri barındırmaktadır: 1) Tanımlanmada zorluk, 2) Çok sayıda bağımlılık ve çoklu-nedensellik, 3) Sunulan önlemlerin öngörülemeyen etkilerinin olması 4) Problemlerin istikrarlı olmaması ve dönüşüme devam etmesi, 5) Net ve doğru sonuçların olmaması, 6) Problemlerin çok sayıda paydaşlar ile karmaşık olması, 7) Sorumluluğun çok sayıda kurumlara dağılması, 8) Çözümlerin vatandaşlar ve paydaşlarda davranışsal değişiklik gerektirebilmesi.
 
Asi Nehri Havzası’nda, uzun zamandır süregelen ve yeni ortaya çıkmakta olan problemlerle de ilgili tartışmalar bu 8 kriterin tamamında yansıma bulmaktadır.
 
İlk olarak, havzadaki esas problemi net biçimde tanımlamak zor görünüyor. Sorunun merkezinde ekosistemi koruma mı, sınıraşan su paylaşımı mı, toprak kullanımı mı, yoksa su kıtlığı ile ilgili problemler mi var, bu konuda bir fikir birliği yok. Sorun nedir? Bu çok basit soruyu cevaplamak -imkânsız değilse de zor olmasından başka- çözümlerin doğasını da şekillendirecektir. Başka bir soru da, sorunların hangi ölçekte kavramsallaştırılacağıdır. Daha açık ifade etmek gerekirse, problemin tanımı, öncelik verdiğimiz analiz düzeyine; ki bu yerel, bölgesel, vilayetsel, ülke çapında ya da havza çapında olabilir, bağlı olmak durumunda olacaktır.
 
İkinci olarak, birçok karşılıklı bağımlılık ve çok-nedenli boyutların eşzamanlı olarak varlığı söz konusu. Asi Havzası’na bir bütün olarak baktığımızda ve farklı kategorilerde havzada kendini gösteren karşılıklı bağımlılıkları düşündüğümüzde bu ifade gerçeklik buluyor. Yukarı ve aşağı kıyıdaşlık durumlarında belirginleşen sınıraşan karşılıklı bağımlılıklar var; ayrıca türler arası besin zinciri ve kuş göçleri gibi ekolojik karşılıklı bağımlılıklar var; gıda, enerji ve endüstri bağlamlarında somutlaşan sektörel ve ekonomik karşılıklı bağımlılıklar var. Son olarak bu listelenen bağımlılıkları farklı şekilde kombine eden “karmaşık karşılıklı bağımlılıklar”(complex interdependencies) da söz konusu.
 
Üçüncü olarak, sunulan önlemlerin öngörülemeyen etkileri olabilir. Bu kriterin Asi Nehri Havzası’nda bir yansıması bulunmaktadır: Amik drenajını düşünün.  Sulama için yeni alanlar kazanma amacıyla yaklaşık 30 yılda gerçekleştirilen Amik Gölü’nün kurutulması, bölgenin sele maruz kalma riskini arttırdı. Kurutulan alan, göl geçmişini, zaman zaman gerçekleşen -ancak yıkıcı olan- sellerle bize hatırlatıyor. Risk, 2007’de eski göl alanına havaalanı inşası ile daha da arttı.
 
Dördüncü olarak, problemler istikrarlı olmayabilir ve değişmeye devam edebilir. Örneğin birçok belirsizlik içeren iklim değişiklini düşünelim. Ya da havzadaki bir hayli dinamik sosyo-politik durumları düşünelim, örneğin Suriye’de iç sorunların patlak vermesi sınırlarının ötesine geçen bir istikrarsızlığı tetiklemiştir. Havzada şimdiye kadarki en büyük sınıraşan işbirliği inisiyatifi olan Dostluk Barajı’nın inşası neredeyse 4 yıldır durmuş durumdadır.
 
Beşinci olarak, net ve doğru çözümler bulunmamaktadır. Su regülasyonunu barajlar vasıtasıyla sağlama gibi mühendislik odaklı çözümler mi üretilmeye devam edilmeli? Ya da, ülkeler arası politik anlaşmaların temel alınacağı “yukarıdan aşağıya” çözümlere mi odaklanılmalı? Ya da farklı tipte çözümleri içerecek, havzanın dinamiklerini mümkün olduğunca yakalayabilmeyi hedef edinen bir çözüm karışımı (bileşkesi) mı bulunmalı? Fakat bu bileşke nasıl olmalı? Paydaşlar bu çözüme nasıl karar vermeli? Sunulan her çözümün avantaj ve dezavantajları konusunda nasıl anlaşmaya varılabilir? Bu soruların hiç birine kesin cevap veremiyoruz.
 
Altıncı olarak, problemler, çok sayıda paydaş barındırmaktadır ve bu nedenle sosyal bakımdan çok karmaşıktır. Türkiye’de havza komitelerinin oluşturulmasına yönelik tartışmalar bu açıdan önemli bir örnek. Seminerin bazı katılımcılarının da bahsettiği gibi, havza komitesi yapısında, komitenin fonksiyonlarına zarar verebilecek -üyelik ve yetki ile ilgili olanlar gibi- çok önemli kısıtlar vardır.
 
Yedinci olarak, sorumluluk çok sayıda yönetici kuruma dağılmış durumdadır. Bu ifadenin örneklendirilmesinde su yönetimi belki de en iyi örneği sunmaktadır. Otoritenin farklı kurumlara dağılması, karar alma süreçlerine ve alınan kararların uygulanmasına yönelik zorluklar yaratmaktadır; ve koordinasyon sıklıkla tahmin edilenden daha zordur ve istenen düzeyin gerisinde kalmaktadır.
 
Sekizinci olarak, çözümler, vatandaşlar ve paydaşlar bağlamında davranışsal değişiklik gerektirebilir. Bu belki de başa çıkılması en zor kıstas olarak tanımlanabilir. Davranışsal özellikler kültüre derin biçimde gömülü olduğundan, bunlar bir politik sistemde değiştirilmesi en zor unsurlardandır. Ne var ki, uzun vadeyi amaçlayan eğitime yönelik inisiyatifler, vatandaşların su sorunlarına yönelik bakış açılarını değiştirmede bazı olumlu sonuçlar doğurabilir.

(1) Korkmaz, H., and Karataş A. (2009), Asi Nehri’nde Su Yönetimi ve Ortaya Çıkan Sorunlar (Water Management in the Orontes and Emerging Problems), Mustafa Kemal Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi (Mustafa Kemal University Journal of Social Sciences Institute), Vol. 6, No. 12, p. 21.