Başbakan Erdoğan’ın Rusya Ziyaretinin Değerlendirilmesi

Dr. İlyas Kamalov, ORSAM Avrasya Uzmanı
Başbakan Recep Tayip Erdoğan’ın 15-17 Mart 2011 tarihlerinde gerçekleştirdiği Moskova ziyareti sona erdi. Ziyaretin 16 Mart 1921 tarihinde Sovyet Rusya ile Türkiye Cumhuriyeti arasında imzalanan Dostluk Anlaşması’nın 90. yıl dönümüne “günü gününe” denk getirilmesi de münasebetlerin mevcut durumu ve gelişimi açısından oldukça büyük önem arz etmektedir. Bundan 90 yıl önce iki ülke, birbirlerine yardım eli uzatarak hem Batı ülkelerinin yayılmacılık politikalarına karşı koymayı başarmış hem de karşılıklı yaptıkları ekonomik yardımlar sayesinde birçok sorunu geride bırakmışlardı. Günümüzde de Türkiye ile Rusya’nın yakınlaşmasında benzer nedenler geçerlidir. Batı tarafından dışlanan Türkiye ile Rusya, ekonomik olarak da birbirlerini tamamlamaktadırlar. Münasebetlerin seyrine baktığımızda ise Türkiye ile Rusya’nın yaklaşık bir asır sonra “ikinci bahar”ı yaşadıklarını söyleyebiliriz.

Ziyaretin en önemli iki sonucu hiç şüphesiz, nükleer santralin inşası konusunda tarafların kararlılıklarını devam ettirmeleri ve 2010 yılında imzalanan vizelerin kaldırılmasını öngören antlaşmanın 17 Nisan 2011 tarihi itibarıyla hayata geçiyor olmasıdır. Bunlar aynı zamanda gelişen Türk-Rus münasebetlerini geriye götürmeyecek iki önemli konu başlığıdır. Japonya’daki deprem ve nükleer santralde yaşanan sorunlardan sonra Türkiye’nin nükleer santralin inşası konusunda geri adım atıp atmayacağı, merak konusu hâline gelmişti. Ancak Rus yetkililer Başbakan Erdoğan’ı 9 şiddetindeki depreme dayanabilecek santraller inşa edecek teknolojilere sahip oldukları konusunda ikna etmiş olmalılar ki, liderler yaptıkları açıklamalarda inşaata hemen başlayacaklarını dile getirmişlerdir. Aslında Rus ATOM Şirketi’nin temsilcileri ön çalışmaları çoktandır başlatmış, kendi görevlilerini Türkiye’ye göndermişti. Bölgesel güç ve uzun vadede de küresel güç olmak için çaba sarf eden Türkiye için nükleer santralin mevcudiyeti, büyük önem arz ettiği tartışılmazdır. Dolayısıyla Ruslarla varılan anlaşma, hem Türkiye’nin daha hızlı gelişimini hem de Türk-Rus münasebetlerinin yeni bir boyuta çıkmasını sağlayacaktır.

Türkiye açısından ikinci önemli karar ise vizelerin kaldırılmasını öngören anlaşmanın 17 Nisan 2011 tarihi itibariyle hayata geçiyor olmasıdır. Vizelerin kaldırılması hiç şüphesiz Rusya’dan ziyade Türkiye’nin işine yaramakta ve bu süreci Türk diplomasisinin başarısı olarak kabul etmek gerekmektedir. Türkiye’yi ziyaret eden Rus vatandaşlarının vizeyi Türkiye’deki havaalanında girişte aldıkları göz önünde bulundurduğumuzda vizelerin kaldırılması, Rus vatandaşlarını ancak 20 dolarlık bir masraftan kurtaracaktır. Ancak Rusya’yı ziyaret etmek isteyen Türk vatandaşları, gerek masraftan gerekse de günlerce süren uğraştan kurtulacaklardır. Ayrıca vizelerin kaldırılması sadece siyasi ve ekonomik ilişkileri değil, turizm ve kültür alanlarındaki münasebetleri de pekiştirecektir.

Başbakan Erdoğan’ın ziyareti sırasında gündeme gelen önemli konuların başında Rusya’dan alınan gaz fiyatlarında indirime gidilmesi ile Güney Akım ve Samsun-Ceyhan projelerinin hayata geçirilmesi gelmektedir. 2010 yılında Türkiye, Rus gazını Avrupa ülkelerine taşımasını öngören Güney Akım boru hattının Türkiye sularından geçmesi konusuna olumlu yaklaşmış, bunun karşılığında da Rusya, Türkiye’nin önem verdiği Samsun-Ceyhan petrol boru hattına petrol vermeyi kabul etmişti. Türkiye ile Rusya’nın birbirlerinin projelerine rakip olan projelere (Rusya’nın Güney Akım Projesi ile Türkiye’nin de yer aldığı Nabucco projesi ve yine Türkiye’nin Samsun-Ceyhan Projesi ile Rusya’nın Burgaz-Dedeağaç projesi rakip konumundadırlar) destek vermeye başlamalarının nedeni ise bölgedeki gelişmeler ve enerji alanında tarafların birbirlerine duydukları güvendir. Türkiye’nin Nabucco için gaz bulamaması, Rusya’nın da transit konusunda Ukrayna ile Beyaz Rusya’ya güvenmemesi ve Bulgaristan ile birtakım sorunlar yaşaması, bu iki ülkeyi enerji alanında işbirliğini arttırmalarını sağlamaktadır. Bununla birlikte 2010 yılından itibaren söz konusu iki projede de bir ilerleme kaydedilmemiştir. Bunun sebebi, Türkiye’nin haklı olarak Rusya’dan fiyat indirimine gitmesini ve “al ve öde” ilkesinden (Türkiye ihtiyaç duymadığı takdirde dahi Rusya’ya alacağını vaat ettiği miktarda gazın fiyatını ödemektedir) vazgeçilmesini istemesidir.

Başbakan Erdoğan’ın son ziyareti sırasında da bu konular gündeme gelmiştir. Gerek Dmitriy Medvedev’in gerek diğer Rus yetkililerin bu konuları görüşmeye hazır olduklarını bildirmeleri, önümüzdeki dönem Türk-Rus münasebetlerinin gündemini belirlemiştir. Tarafların mutabakata varmaları ise iki ülkenin de çıkarına olacaktır. Rusya, enerji kaynaklarını dünya pazarlarına ulaştırmak için Türkiye gibi önemli bir transit güzergâhına kavuşurken, Türkiye hem kendi enerji güvenliğini sağlayacak hem de önemli bir transit ülke konumuna gelecektir. Ayrıca söz konusu projeler hayata geçtiği takdirde Rusya da büyük ölçüde enerji kaynaklarını dünyaya pazarlama (transit) konusunda Türkiye’ye bağımlı hâle gelecektir. Dolayısıyla bugün Türkiye’de sıkça gündeme getirilen Rusya’ya bağlılık konusu, tek taraflı olmaktan çıkacaktır.

Başbakan Erdoğan’ın ziyareti sırasında işadamlarının katılımıyla gerçekleştirilen Üst Düzey Konsey Toplantısı’nda ise Türk şirketlerinin Rusya’daki yatırım ve faaliyetlerini arttırmaları konusu görüşülmüştür. Rus yetkililer, Türk şirketlerinden Kazan’da gerçekleştirilecek Üniversite Yaz Olimpiyat Oyunları (2013), Sochi’de yapılacak Kış Olimpiyat Oyunları (2014) ve 2018’de Rusya’nın çeşitli şehirlerinde gerçekleştirilecek Dünya Futbol Şampiyonası için yapılacak inşaat ihalelerine katılmalarını istemişlerdir. Dikkat çeken bir başka husus da iki ülke yetkililerinin günümüzde 40 milyar dolar seviyesinde olan ticaret hacminin en yakın zamanda 10 milyar dolar seviyesine çıkarmayı planlamalarıdır.

İkili görüşme sırasında başta Orta Doğu olmak üzere özellikle Rusya ile Türkiye’yi çevreleyen coğrafyalardaki gelişmeler de gündeme gelmiştir. Rusya ile Türkiye’nin uluslararası arenada yaşanan birçok sorunla ilgili benzer yaklaşımlar içerisinde olmaları, dikkat çekmektedir. Nitekim ikili görüşmelerde liderler bütün sorunların barışçıl yollarla çözülmesi gerektiği konusunda hemfikir kalmışlardır. Aslında Türkiye’nin izlediği “komşularla sıfır sorun” (son dönemde “Yeni Osmanlıcılık” olarak da adlandırılan) politika ile Moskova’nın izlediği “eski SSCB’nin güçlü olduğu coğrafyalara dönüş” politikası, aynı coğrafyayı ve aynı amaçları (bölgede etkilerini arttırmak) içermektedir. Bundan dolayı Türkiye ile Rusya birçok bölgede rakip olarak gözükse de tarafların ellerindeki kozları ve barış çabalarını birleştirmeleri, sadece bölge barışına değil, Türkiye ile Rusya’nın çıkarına da hizmet edecektir.

Başbakan Erdoğan’ın Rusya gezisini Rusya Federasyonu içerisindeki Türkiye ile aynı tarihî ve kültürel bağlara sahip olan Tataristan Cumhuriyeti’ni ziyaret ederek tamamlaması da son derece anlamlıdır. Çünkü uzun asırlar boyunca Ruslarla Tatar Türklerinin yan yana yaşadığı ve bünyesinde adeta küçük bir Avrasya’yı barındıran Tataristan Cumhuriyeti, Ankara ile Moskova arasında bir köprü rolü oynamakta ve Türk-Rus dostluğuna da örnek teşkil etmektedir.