İdlib’de HTŞ - Hurrasü’d-Din Rekabeti: İdeolojik Ortaklıktan Düşmanlığa

İdlib vilayetinde etkili olan Hey’et-i Tahrirü’ş-Şam (HTŞ) ve Hurrasü’d-Din (Dinin Muhafızları) örgütleri sadece Suriye krizi açısından değil bölgesel ve uluslararası güvenlik açısından da önem taşımaktadır. Bunun birinci nedeni her iki örgütün İdlib vilayetinde etkili olmasıdır. İdlib meselesi Suriye krizinin çözümünde en kritik konulardan biri konumundadır. İki yapıyı önemli kılan diğer unsur birinin geçmişte, diğerinin hâlen Suriye’de el-Kaide bayrağını taşımasıdır. Geçmişte ideolojik ortaklık içinde bulunan ve aynı çatı altında savaşan bu yapılar 2020 yılı içinde şiddeti artan bir rekabet ve sıcak çatışma sürecine girmiştir.

HTŞ’nin el-Kaide ideolojisinden uzaklaştığını, Astana çerçevesinde imzalanan anlaşmalara uyarak pragmatik adımlar attığını savunan çekirdek el-Kaideci unsurlar HTŞ’den ayrılarak 27 Şubat 2018 tarihinde Hurrasü’d-Din’i kurmuştur. HTŞ, Hurrasü’d-Din örgütünü kuruluşundan itibaren tehdit olarak görmüş ve örgütü ortadan kaldırmaya çalışmıştır. Çünkü Hurrasü’d-Din, HTŞ’nin militanlarını devşirme gücüne sahiptir. Buna bağlı olarak taraflar arasında birçok çatışma yaşanmış olsa da bunlar en nihayetinde ateşkes ile sona ermiştir. 3 Haziran 2020’de gerçekleşen son ve büyük çatışmaya kadar iki taraf arasında ufak çaplı çatışmalardan ve karşılıklı tutuklamalardan kaynaklı gergin bir ilişki yaşanmıştır.

Bu süreçte Hurrasü’d-Din örgütünün HTŞ’ye dönük eleştirileri şu başlıklar altında toplanabilir:
1. HTŞ’nin Soçi Anlaşması’nı kabul edip uygulaması ve muhaliflerin rejime karşı savaş başlatmasını önlemesi.
2. HTŞ’nin Rus devriyelerine dönük saldırı gerçekleştirmemesi ve tersine devriye görevinin güvenliğini sağlaması.
3. Bazı IŞİD militanlarının Uluslararası Koalisyona iade edilmesi.
4. HTŞ’nin Hurrasü’d-Din’i ortadan kaldırmak için yürütülen uluslararası çabalara ortak olması.

HTŞ’nin Hurrasü’d-Din’e yönelik suçlamaları ise şu şekildeydi:
1. HTŞ’nin Hurrasü’d-Din’i tekfir etmesi.
2. Hurrasü’d-Din’in HTŞ içinde bölünmeye neden olması ve HTŞ üyelerinin Hurrasü’d-Din’e katılımını teşvik etmesi.
3. Hurrasü’d-Din’in tüm radikal militanlara ev sahipliği yapması ve alan açması.
4. Hurrasü’d-Din’in IŞİD hücrelerine İdlib’de hareket alanı açması ve eylemlerini kolaylaştırması.

İki örgütün lider kadrolarının açıklamaları ve medya organları vasıtasıyla karşılıklı suçlamalar neticesinde taraflar aralarındaki ilişki her geçen gün gerginleşmiş ve nihayetinde 2020 Haziran ayı içerisinde ilk büyük çatışma yaşanmıştır.

Çatışmanın Nedenleri ve Çatışma Süreci
Ensaru’t-Tevhid grubu 3 Mayıs 2020 tarihinde bir açıklama ile kuruluşunu ilan etmiştir. Hurrasü’d-Din bu gelişmeden kısa bir süre sonra 23 Haziran 2020’de Ensaru’d-Din Cephesi, Ensaru’l-İslam, Cihad Koordinasyonu (Ebu’l-Abd Aşda liderliğinde HTŞ’den ayrılan militanlar), Savaşçı Ensar Tugayı (Ebu Malik et-Tali olarak bilinen Cemal Zeyniyye liderliğinde HTŞ’den ayrılan militanlar) ve Hurrasü’d-Din gruplarından oluşan “Fesbütû” adında yeni bir operasyon odası oluşturduğunu açıklamıştır.

HTŞ lideri Colani ile Ebu Malik et-Tali arasında temeli geçmişe dayanan bazı sorunlar bulunmaktaydı. Ebu Malik et-Tali, Nusra Cephesi (HTŞ’nin eski adı) Kalamun bölgesi komutanı olduğu dönemde, elindeki Lübnan ordusu askerlerini salıverme karşılığında 8 milyon dolar almıştı. Ebu Malik et-Tali bu parayı Nusra Cephesi liderliğine teslim etmemişti. Bunun yanı sıra et-Tali’nin alınan karar gereği rejim ile savaşmayı durdurması gerektiği bir dönemde savaşmaya devam etmesi sorun yaratmıştı. Daha sonraki dönemde HTŞ lideri Colani ve Ebu Malik et-Tali arasında bir uzlaşıya varılmıştı. Bu uzlaşı et-Tali’nin Hurrasü’d-Din’e katılmamasını veya yeni bir örgüt kurmamasını içermekteydi. Dolayısıyla Et-Tali “Fesbütû” operasyon odasına katıldığını ilan eder etmez HTŞ tarafından tutuklandı. HTŞ, bu tutuklamadan iki gün önce, Fesbütû operasyon odasının komutanlarından biri olan ve Rusya’daki Strazburg patlamasının sorumlusu olarak Interpol tarafından aranan Ebu Salah el-Özbeki’yi de tutuklamıştı.

Hurrasü’d-Din, Fesbütû Operasyon Odası adına açıklama yaparak El-Özbeki ve Et-Tali’nin serbest bırakılması için HTŞ’ye ültimatom verdi. Fesbütû Operasyon Odası, HTŞ’nin bu uyarıya yanıt vermemesinden iki gün sonra, İdlib’in batısında küçük bir köy olan Arab Said yakınına barikat kurmaya başladı. Hurrasü’d-Din bu sırada onlarca HTŞ üyesini tutukladı. HTŞ bu hamleye, Arap Said köyüne giden yolları barikatlar ile keserek karşılık verdi.

HTŞ, Türkiye’nin anlaşmalara uyması konusundaki baskısı karşısında bir çıkış stratejisi olarak Türkiye’ye ve uluslararası topluma şu mesajı vermeye çalıştı: “HTŞ Türk-Rus ortak devriyesinin güvenliğini sağlayabilen, aşırılık yanlısı grupları dağıtabilen ve onların rejime karşı kışkırtıcı eylemlerde bulunmalarını engelleyebilen tek güçtür.” HTŞ bu çerçevede, 24 Haziran 2020’de Ensaru’d-Din örgütünün karargâhını bastı ve örgütün onlarca üyesini tutukladı. Buna karşılık Hurrasü’d-Din, İdlib kentinin batısında yer alan merkez hapishaneye ulaştı. Hurrasü’d-Din, el-Kunsura Fabrikası, El-A’laf Kontrol Noktası ve Arap Said köyünün tamamını kontrol etmeyi başardı. HTŞ’nin bu şoku atlatması için birkaç güne ihtiyacı vardı. HTŞ ertesi gün içinde güçlerini harekete geçirmeye ve kontrol noktalarını geri kazanmaya çalıştı, Arap Said köyünü kuşatarak havanlar ve tank mermileriyle saldırdı. Sonuç olarak, Hurrasü’d-Din komutanlarından Ebu Zaid El-Ürdüni öldürüldü ve bunun karşılığında HTŞ üç militanını kaybetti. Hurrasü’d-Din’in direnç göstermesi ile birlikte çatışmalar daha da şiddetlendi. Çatışmaların Fesbütû Operasyon Odası üyelerinin yayıldığı yerlere doğru genişlemesi ve Yakubiye Kontrol Noktası üzerindeki mücadele nedeniyle rekabet yeni bir aşamaya geçti.

Çatışmaların devam ettiği süreçte medrese öğrencileri ve bazı muhalif gruplar barış girişimlerinde bulunmaya başladı. Bu girişimlerin neticesinde, Fesbütû Operasyon Odası çatışmaların durduğunu belirten bir açıklama yaptı. Muslim Şişani liderliğindeki “Şam Askerleri” ve Abdulmalik Eş-Şişani liderliğindeki “Kafkas Askerleri” tarafından gelen açıklamada “iki taraf arasındaki çatışmaya son verilmesine ve Müslüman kanı dökülmesini engellemeye hazır olunduğu” ifade edildi. Bu girişimlerin neticesinde taraflar arasında 24 saatlik ateşkes sağlandı ve ardından bir anlaşma yapıldı.

Taraflar, Fesbütû Operasyon Odasının sonradan kurduğu askerî ve güvenlik kontrol noktalarının boşaltılarak geri çekilmesi temelinde anlaşma yaptı. Ayrıca, Fesbütû Operasyon Odasının tüm militanları “Şam Askerleri” ve “Kafkas Askerleri” gruplarının güvencesi altında Arap Said köyünü terk etmeyi kabul etti. Anlaşma uyarınca Arap Said köyünden olan militanlar dışında kalan 50 Hurrasü’d-Din militanı Arap Said köyünden ayrıldı. Bunun yanı sıra Arap Said köyündeki Hurras ed Din merkezleri de HTŞ’ye teslim edildi.

HTŞ anlaşmanın imzalanmasından bir süre sonra; Ensaru’d-Din’in birkaç merkezine, Hurrasü’d-Din’e ve Ensaru’l-İslam’a dönük olarak Cisru’ş-Şuğûr’un kuzeyinde yer alan El-Canudiyye, El-Yakubiyye ve Armanaz gibi yerleşimlerde baskınlar düzenledi. HTŞ bu operasyonları “imzalanan anlaşmanın sadece Arap Said köyünü kapsadığı ve diğer bölgeleri içermediği” argümanı ile meşrulaştırdı. HTŞ bu operasyon kapsamında Fesbütû Operasyon Odasına mensup militanları tutukladı ve böylece anlaşma özü itibarıyla ihlal edildi. HTŞ bunun yanı sıra Ebu’l-Abd'in başkanlığındaki Cihad Koordinasyon Merkezine baskın düzenledi, merkezde yer alan militanları tutukladı ve örgütün tüm mühimmatlarına el koydu. Koordinasyona bağlı kontrol noktaları kuşatıldı ve boşaltıldı. HTŞ, Ebu’l-Abd’ın bulunduğu evi kuşattı ve teslim olmasını istedi ancak Ebu’l-Abd kaçmayı başardı.

İki örgütün karşılıklı olarak güçlü ve zayıf yönlerine bakıldığında şu başlıklar öne çıkmaktadır:

HTŞ’nin Güçlü Yanları
1. Ağır silah, zırhlı araç, tank ve zırhlı personel taşıyıcılarına sahip olması.
2. Çatışmayı uzun süre devam ettirebilecek ekonomik imkânlara sahip olması.
3. Alan kontrolüne sahip olması ve geniş bir coğrafyaya yayılmış olması.
4. Güçlü bir lidere/liderliğe sahip olması ve örgüt militanlarının lidere bağlılık seviyesinin yüksek olması.
5. Medya gücüne sahip olması ve bu vasıtayla Hurrasü’d-Din’in anlaşmaları ihlal ettiğine, kurtarılmış alanlarda yolsuzluk yaptığına dair İdlib kamuoyunu yönlendirebilmesi.

HTŞ’nin Zayıf Yanları
1. HTŞ’nin militanlarının en azından yarısının Hurrasü’d-Din ile savaşmayı reddetmesi.
2. HTŞ’nin uluslararası toplumun ve Türkiye’nin talimatlarını uygulayan bir örgüt olarak görülmesi.
3. HTŞ-Hurrasü’d-Din çatışmasının, ABD’nin Hurrasü’d-Din liderlerine dönük gerçekleştirdiği suikast eylemleriyle aynı döneme denk gelmesi.
4. HTŞ’nin Fesbütû Operasyon Odasının uzlaşma girişimlerini kabul etmesinden sonra ateşkesi bozması. Bu durum HTŞ militanlarının önemli bir kısmının Hurrasü’d-Din ile çatışmaktan kaçınmasının en önemli nedenlerindendir.

Hurrasü’d-Din’in Güçlü Yanları
1. Hurrasü’d-Din örgütünün tutuklanan militanlarına sahip çıkması ve örgüt içi dayanışmanın yüksek olması.
2. Hurrasü’d-Din militanlarının şehitlik inancı kapsamında son nefese kadar mücadele etme motivasyonuna sahip olması.
3. Askerî tecrübeye, manevralarda esneklik gösterme ve gerektiğinde geri çekilme kabiliyetine sahip olması.
4. HTŞ içindeki aşırılık yanlısı unsurlar üzerinde etki sahibi olması ve bu militanları savaşa katılmamaları yönünde ikna edebilmesi. HTŞ’ye bağlı olan Abdurrahman bin Avf’ın çatışmalara katılmayı reddetmesi buna örnek olarak verilebilir.

Hurrasü’d-Din’in Zayıf Yanları
1. Ağır silahlara ve savaşı sürdürebilecek ekonomik imkanlara sahip olmaması.
2. Hurrasü’d-Din’in kontrol ettiği yerleşimlerdeki yerel komutanların kendi bölgelerinde savaş istememesi nedeniyle HTŞ ile anlaşmalar imzalama yoluna gitmesi. Bu duruma örnek olarak Türkiye sınırına yakında yer alan Harem, Koko ve Armanaz yerleşimlerinin anlaşmalar yoluyla HTŞ’ye devredilmesi verilebilir.
3. Cihatçı ideolojiye sahip olması, hedeflerinin Suriye devriminin çıkarlarıyla çelişmesi ve kendini uluslararası bir örgüt olarak görmesi.

Çatışmaların Maliyeti
Taraflar arasında imzalanan anlaşmadan sonra en azından Arap Said köyündeki çatışmalar sona ermiştir. Anlaşma kapsamında Arap Said halkının evlerinde kalması ve köydeki Hurrasü’d-Din karargâhının kapatılması konusunda anlaşılmıştır.

Hurrasü’d-Din’in en büyük kaybı Harem, Arab Said, El-Yakubi, Armanaz ve Koko’daki karargâhlarını kaybetmesi ya da karargâhların hasara uğraması olmuştur. Hurrasü’d-Din bunun yanı sıra HTŞ’den ele geçirdiği ağır silahları geri vermek durumunda kalmıştır. Ayrıca savaşı başlatma nedeni olan Ebu Malik et-Tali ve Ebu Salah El-Özbeki’yi HTŞ’nin elinden kurtaramamıştır. Son olarak Hurrasü’d-Din dar bir coğrafi alan kontrolü ile sınırlı kalmıştır.

HTŞ-Hurrasü’d-Din çatışmasının sonucuna baktığımızda HTŞ’nin askerî olarak üstünlük sağladığı düşünülebilir. Buna karşın işin özüne bakıldığında, HTŞ’nin nihai hedeflerine ulaşamadığı görülmektedir. Zira HTŞ’nin en başta gelen amacı Hurrasü’d-Din’in tüm lider kadrosunu tutuklamak ve Hurrasü’d-Din’in kritik bazı yerleşimlerdeki merkezlerinin, askerî noktalarının kontrol altına alınmasıydı. Buna karşın Hurrasü’d-Din önemli liderleri hâlen faaliyetlerine devam etmekte ve örgüt önemli merkezlerini korumaktadır.

HTŞ-Huras ed-Din Rekabetinin Geleceğine Dönük Senaryolar
HTŞ-Hurrasü’d-Din çatışması şimdilik durmuş olsa da iki örgütün karşılıklı tehdit algısına dayalı ilişkisi devam edecektir. Taraflar arasındaki mücadelede güç dengesinin HTŞ lehine ağır bastığı ortadadır. HTŞ, Hurrasü’d-Din’in kendisine tehdit oluşturması nedeniyle ve uluslararası topluma “radikallerle mücadelede araç olabilirim” mesajını vermek için örgütle mücadelesine devam edecektir. HTŞ’nin Hurrasü’d-Din ile mücadelesinde izleyebileceği üç farklı yöntem olabilir.

HTŞ açısından ilk seçenek Hurrasü’d-Din’i tasfiye etmek, Hurrasü’d-Din bölgelerine sızarak örgütün lider kadrolarını ortadan kaldırmaktır. Bu senaryonun gerçekleşme oranı düşüktür. Bunun nedenleri; Hurrasü’d-Din’in aşırı inançlı ve motive militanlarının olması ve Hurrasü’d-Din lider kadrosunun gizliliğe aşırı önem vermesi ve yüksek güvenlik önlemleri almasıdır.

İkinci senaryo HTŞ’nin Hurrasü’d-Din’i sivil yerleşimin olmadığı alanlara çektikten sonra örgütü bitirmeye dönük bir kapsamlı askerî operasyon başlatmasıdır. Bu senaryonun gerçekleşme ihtimali ilkine göre yüksek olmakla birlikte yine de çok güçlü değildir. Bunun nedenleri ise HTŞ’nin “uluslararası toplum ve Türkiye’nin polisi” olarak görülmesi, Hurrasü’d-Din’i coğrafi bir bölgeyle sınırlamanın zorluğu ve Hurrasü’d-Din’in savaşçı yönünün güçlü olması nedeniyle HTŞ’yi yenemese bile ciddi zarar verebilecek kapasiteye sahip olmasıdır.

Son senaryo ise HTŞ’nin, Hurrasü’d-Din bölgelerine baskı yapmaya devam etmesi, Hurrasü’d-Din’i zaman içinde zayıflatmaya/bitirmeye dönük bir strateji izlemesidir. HTŞ bu kapsamda Hurrasü’d-Din’i küçük çaplı çatışmalar, örgütün ikinci ve üçüncü derece militanlarını tutuklamalar ve ekonomik baskı yollarıyla zaman içinde sınırlandırabilir. HTŞ-Hurrasü’d-Din rekabetinin seyri açısından bu senaryonun en muhtemel olduğu söylenebilir. Bunun nedenleri ise şu şekildedir:

1. Çatışma ve militan kaybı riskinin en az olduğu senaryodur ve HTŞ bunu tercih edecektir.
2. HTŞ; aracıların, şeyhlerin ve muhaliflerin çatışmaları durdurma yönündeki ara buluculuk girişimlerinden kaçınabilecektir.

Hurrasü’d-Din açısından bakıldığında ise uygulanabilir tek bir stratejinin olduğu görülmektedir. Hurrasü’d-Din coğrafi olarak engebeli bir bölgede bir tahkimat kurarak HTŞ lider kadrolarına dönük suikast eylemlerine yönelecektir. Hurrasü’d-Din’in bu yöndeki öncelikli hedefi Colani olacaktır zira Colani’nin elimine edilmesi, HTŞ’nin dağılmasını beraberinde getirebilir.

Farklı örnekler üzerinden “selefi cihatçı” ideolojiye sahip örgütlerin kendi aralarındaki ilişkiye bakıldığında genellikle rekabetçi ve çatışmacı olduğu görülmektedir. Afganistan, Pakistan, Somali, Yemen ve Suriye’de, selefi cihatçı gruplar arasındaki çatışmalar bunun en bariz örneğidir. HTŞ’nin kendi içinde yaptığı bazı değişimler ve örgütün ideolojik anlamda geçirdiği dönüşüme rağmen, militanlarının bir kısmı hâlen aşırılık yanlısıdır ve bu durum İdlib sahasındaki diğer muhalif Suriyeli gruplarla daha fazla çatışma yaşanması anlamına gelmektedir.