İsrail'in Suriye'de Değişime Bakışı
Selen Tonkuş, ORSAM Ortadoğu Uzman Yardımcısı, selentonkus@gmail.com
Ortadoğu’da değişim sürecinin evriminden hiç kuşkusuz en çok etkilenmesi beklenen ülkelerin başında İsrail geliyor. Bir yandan Mısır’da stratejik müttefiki olan Mübarek sonrası yeni iktidarın kendisine karşı tutumunun değişmesi endişesini yaşayan İsrail, diğer yandan Mısır için başından beri takındığı sessiz tavrı diğer komşusu Suriye’deki gelişmeler için de sürdürüyor.
İsrail’deki yaygın inanç Esad'tan sonra hangi yönetim gelirse gelsin, içerde meşruiyet kazanması gerektiği için İsrail'e karşı düşmanca pozisyon alacağı yönünde. Dolayısıyla kendi deyimiyle Tel Aviv’in Şam’ı maç sahasının kenarından izlemesinin altında Esad sonrası Suriye‘ye ilişkin kaygıları yatıyor.
Beşar Esad 12 yıldır babasının 30 yıllık İsrail politikasını büyük ölçüde devam ettirtiyor. Dolayısıyla 42 yıldır huyunu çok iyi tanıdığı “düşmanı”na bilinmeyen herhangi bir alternatif fikri İsrail’i oldukça rahatsız ediyor. Zira İsrail ile Suriye hala ‘savaş’ hâlinde olsalar da İsrail’in en barışçıl sınırını Suriye ile olan sınırı oluşturuyor. 1974 yılında imzalanan ateşkes antlaşmasından bu yana en tartışmalı Golan Tepeleri bölgesinde bile hiçbir çatışma yaşanmadı. Esad’ın devrilmesi halinde Golan cephesinde yıllardır süren sessizliğin çökmesi ihtimali Tel Aviv’in korkularından yalnızca biri. Bu korku gelecek yönetimin Müslüman Kardeşler, Selefiler ve El Kaide’nin etkinliği göz önüne alınarak radikal Sünni bir yönetim olacağı yüksek ihtimal olarak değerlendirilmesi ile artıyor.
İsrailli Suriye uzmanı Prof. Eyal Zisser’in de belirttiği gibi Beşar Esad sonrası Suriye konusunda İsrail’in dikkatle takip etmesi gereken en önemli soruyu rejimin sahip olduğu gelişmiş silahların akıbeti oluşturuyor. Bilindiği gibi Esad, olayların başlangıcından beri birkaç kez, kendisi giderse, tüm bölgenin yanacağına ilişkin verdiği mesajlarla, giderayak rejimin silahlarını, Şam rejiminin üzerlerinde etkinliği bulunan başta Hizbullah olmak üzere, Hamas ve diğer Filistinli gruplara devredebileceğini ima etmişti.
İsrail’in Esad konusunda sessiz kalmasının arkasındaki diğer neden de Suriye karışırsa Lübnan’ın da karışacağına ilişkin hesapları. Bu noktada İran’ın bu tür bir karışıklığı fırsat bileceğine kesin gözüyle bakılıyor ve bölgesel etkisini artıracağından endişe ediliyor.
Özetle İsrail Mısır’da müttefikinin kaybolmasıyla birlikte barış halinin feshi ihtimali ile karşı karşıya. Suriye’de Esad rejiminin gitmesi ile İsrail’in kuzeyinde Hizbullah, güneyinde de Müslüman Kardeşlerle uğraşması, bir yandan da İran ve Mısır ile çevrelenmesi dolayısıyla yaşam alanını tehlikeye atacak ölçüde bölgesel felaket tablosunun tamamlanması ihtimalini uyandırıyor.
Ancak bu zamana kadar dış müdahale olmaması ve NATO’nun bu yöndeki açıkça ortaya koyduğu kararlılığı, Rusya’nın desteği ve ABD’de kasım ayında yapılacak olan seçimlere odaklı oluşu, Beşar Esad’ın elini güçlendirirken, bu anlamda İsrail’in de rahat bir nefes almasına neden oldu.
Zisser’e göre de Beşar Esad bir süre daha yönetimde kalacağa benziyor çünkü hala ordu, parti, azınlıklar yani nüfusun yüzde 40’ı hala Esed’i destekliyor. Ayrıca Zisser, muhalefetin bölünmüşlüğü, silah ve ekonomik destekten yoksunluğunun devamı halinde Beşar Esad yönetiminin hayatta kalabileceğini değerlendiriyor. Prof. Eyal Zisser Esad’in oldukça zayıf, kendi hayat mücadelesine odaklanmış durumda olması nedeniyle herhangi bir savaş kararı almasının mümkün olmadığını, dolayısıyla da İsrail için gerçek bir tehdit oluşturmayacağını belirtiyor. Fakat Zisser zayıf ve dış desteğe muhtaç Esad rejiminin stratejik barış seçeneğini yeniden gündeme getirmesini olası görmüyor çünkü bunun Esad’in halktan destek almasının önünü tıkayacağını ifade ediyor. Yönetimde kalırsa ancak uzun vadede Esed’in barışı bir seçenek olarak düşünebileceğini, fakat bu zor süreçte kendisini yalnız bırakmayan tek aktörün İran olduğu ve İsrail ile barışın ön şartı İran ile bağların koparılması olduğu düşünülürse barışın her halükarda çok uzak bir seçenek olduğunu belirtiyor. (1)
İsrailli bir diğer Ortadoğu ve Suriye uzmanı Dr. Morchedai Kedar ise Beşar Esed’e birkaç haftalık ömür biçiyor. Ayrıca Kedar Beşar Esad sonrası Suriye’nin devletçiklere bölünmesinin yüksek bir ihtimal olduğu üzerinde duruyor. Dolayısıyla bu yeni ayrı devletlerin homojen etnik ve mezhepsel yapıda olacakları nedeniyle varlıklarını sürdürmek için, Suriye’nin Nusayri rejiminin aksine bir dış tehditin varlığına ihtiyaç duymayacağı, yani İsrail’e karşı düşmanca tavır takınmayacağını öne sürüyor. Dolayısıyla bu anlamda Kedar’a göre Esad sonrası bölünmüş Suriye, İsrail için tehdit oluşturmuyor. (2)
Tüm İsraillerin hayal ettiği senaryo kuşkusuz Suriye'de yüzü Batı'ya yönelmiş, İran ve Hizbullah ile bağları kopmuş, dolayısıyla onların gücünü zayıflatmış, iç politikada reformcu bir yönetimin başa gelmesi. Tel Aviv için en makulü ise Şam’da bugünden ne olacağı bilinmeyen gelecek iktidara tercih edilen mevcut yönetimin ve yönelimlerinin çok iyi şekilde bilindiği, İran ile ilişkileri azalmış ve zayıf bir Esad rejimi. Bu tür bir rejimin bir yandan olma mücadelesi vereceği için içerdeki düzenle meşgul olacağı, diğer yandan da dışarıda meşruiyetini kazanması gerekeceği için İsrail ile ilgili yumuşak bir tutum sergilemek durumunda kalması bekleniyor.
Son zamanlarda daha çok sol gruplar İsrail’in Ortadoğu’daki demokratik ülke olma kimliğinden yola çıkarak, İsrail’de Suriye’de demokratik değişim yanlısı bir hava yaratmaya çalışıyor olsalar da genel kanıya bakıldığında İsrail’in Beşar Esad’a, kendi güvenliği bağlamında bir alternatif görmeden değişimi desteklemesi olası görünmüyor. Dolayısıyla İsrail’in kırmızıçizgileri geçilmediği, Esad silahlar üzerinde kontrolünü kaybetmediği sürece Suriye konusunda sessizliği koruması bekleniyor.
1. Yazarın Prof. Eyal Zisser ile sohbetinden, 24 Haziran 2012.
2. Yazarın Dr. Morchedai Kedar ile sohbetinden, 25 Haziran 2012.