Rusya’nın Ortadoğu’daki Son Gelişmelere Bakışı

Dr. İlyas Kamalov, ORSAM Avrasya Danışmanı
SSCB döneminden itibaren Moskova, birçok Ortadoğu ülkesiyle yakın münasebetler tesis etmiştir. Ancak SSCB’nin dağılmasıyla iç ve dış politikada bir takım sorunlar yaşayan Rusya Federasyonu, Ortadoğu da dâhil olmak üzere birçok bölgede eski gücünü yitirmişti. Rusya’da iktidara Vladimir Putin’in gelmesi ve Rusya’nın enerji kaynakları sayesinde ekonomisini güçlendirerek uluslar arası arenada tekrar söz sahibi olmaya başlamasıyla birlikte, Moskova’nın bölgeye yönelik ilgisi tekrar canlanmıştır. Bu ilginin temelinde ise bölgede kendi etkisini artırmak, bölge ülkelerine sattığı askerî teknolojiden gelir elde etmek, dünya enerji piyasalarına hâkim olmak ve Rusya’nın dünyada tekrar söz sahibi olduğunu göstermek gibi amaçlar yatmaktadır.

Ortadoğu ile iyi münasebetler konusunda SSCB’den kendisine kalan miras, Rusya’nın bölge ülkelerine sattığı askerî teknolojiler, SSCB’nin yıkılmasıyla İsrail’e göç eden eski Sovyet vatandaşı İsrailliler, Kremlin’in bölge liderleriyle iyi münasebetler içerisinde olması ve onları desteklemesi, Kremlin’in “demokratikleşme” maskesi altında dışarıdan yapılan müdahalelere karşı çıkması, İslam Konferansı Örgütü’ne gözlemci statüde de olsa üye olması gibi faktörler, Moskova’nın bölge ülkeleriyle iyi münasebetler içerisinde olmasını ve genel olarak bölgede etkisini arttırmasını sağlamaktadır. 

Ortadoğu’daki son gelişmeler karşısında ise Rusya Federasyonu genellikle sessiz kalmakta, “bekle ve gör siyasetini” izlemektedir. Aslında Ortadoğu’nun istikrarsızlaşması, kısa vadede Rusya’nın işine yaramaktadır. Zira, Ortadoğu’daki karışıklıklar, petrol fiyatlarının artışını da beraberinde getirmektedir. Dünyada en fazla enerji kaynaklarına sahip ve en fazla enerji kaynaklarını ihraç eden ülkelerden biri olan Rusya’nın ekonomisi doğrudan petrol ve gaz gelirlerine bağlı olduğundan dolayı da enerji kaynaklarındaki fiyat artışı hiç şüphesiz Moskova işine yarayacaktır. 2012 Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde Rusya hazinesinin artması ve ülkede iç siyaseti tamamen kontrolü altına alan Başbakan Vladimir Putin’in bu paraları sosyal reformlar için harcaması, halkın Putin’e olan hayranlığını arttıracaktır. Rus yetkililer daha önceki benzer krizleri de kendi lehlerine çevirmeyi bilmişlerdi. ABD’nın Irak’a askerî müdahalesi neticesinde petrol fiyatları artmış ve bunun sayesinde Rusya, ekonomisini toparlayarak bütün iç ve dış borçları kapatmış ve bu hususu dış politikasına da yansıtmıştı.

Ortadoğu’nun istikrarsızlaşmasının Rusya açısından bir başka önemi de Ortadoğu ülkelerine askerî teknolojilerin satışının artabileceği ihtimalinin (yaptırımlar uygulanmadığı hâlde) olmasıdır. Nitekim enerji kaynaklarından sonra Rusya’nın ikinci önemli gelir kaynağı askerî teknolojiler gelmektedir. Özellikle istikrarsızlıktan sonra istikrar sağlandığında eski ya da yeni iktidarların yeniden ve belki de daha büyük boyutta silahlanmaya gitmeleri kuvvetle muhtemeldir.

Ortadoğu’daki iç savaşlar, Batı ülkelerinden farklı olarak bölgede neredeyse bütün taraflarla bir şekilde irtibatını devam ettiren Moskova’ya arabuluculuk şansı da tanıyacak ve Moskova’nın bölgedeki siyasi etkisini arttırabilecektir. Bütün bunları göz önünde bulundurduğumuzda Ortadoğu’da barıştan ziyade istikrarsızlığın önemli bir şartla Rusya’nın işine yaradığını söyleyebiliriz. Bu şart da söz konusu istikrarsızlığın dış müdahaleyi gerektirmemesi(veya beraberinde getirmemesi)dir. Aksi hâlde Irak örneğinde olduğu gibi bu tür istikrarsızlıklar, uzun vadede Moskova açısından büyük zararlara yol açabilir. ABD’nin Irak’a yaptığı askerî müdahaleden sonra Moskova, Ortadoğu’daki en önemli ortaklarından biri olan Irak’da tamamen etkisiz hâle gelmiş, savaş öncesi Rus şirketlerinin kazandıkları ihaleler iptal olmuş, Irak Rusya’ya olan borcunu ödeyemez hâle gelmiştir. Bütün bunların yanı sıra ABD bölgede güçlenmiş, Rusya da yeni Irak yönetimi ile münasebetler tesis etmek için “sıfır”dan başlamak zorunda kalmıştır. Bundan dolayı Rus yetkililer, kesin olarak bölgeye yönelik dıştan askerî müdahalenin yapılmasına karşı çıkmakta ve bu hususu devamlı dile getirmektedir.

Diğer taraftan Rus yetkililer mevcut iktidarları savunacak veya muhalif grupların liderlerini eleştirecek sözler sarfetmekten de kaçınmaktadırlar. Bunun nedeni de Moskova’nın yukarıda da belirttiğimiz gibi “bekle ve gör” siyaseti izlemesi ve her ihtimalde (mevcut liderlerin iktidarda kalması veya yenilerin gelmesi) mevcut münasebetlere zarar vermekten kaçınmalarıdır. Bundan sonraki süreçte de Rusya’nın aynı tutumu sergilemeye devam edeceğini tahmin etmek mümkündür.