Yeni Libya Yönetimi ve Türkiye’den Beklentileri: Trablus Gözlemleri Işığında Bir Değerlendirme

Hakan DEMİR, ORSAM Enerji Danışmanı
Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, 2 Kasım 2011 tarihinde beraberindeki işadamları ve bazı bürokratlarla birlikte Trablus’a resmi bir ziyaret düzenlemiştir. Heyet, yeni başbakan Abdurrahim Khaled Abdulhafiz El-Keib ve başta Libya Ulusal Geçiş Konseyi (UGK) Ekonomi Bakanı Abdullah Şamia olmak üzere 6 Libyalı Bakanla görüşmelerde bulunmuştur.

Libya’daki temasları sırasında Türk heyeti için bu ülkede oluşmakta olan yeni yönetim ve içindeki dengeler de oldukça önemliydi. Bu nedenle Libya-Türkiye ekonomik ilişkilerine bakmadan önce, yeni Libya yönetiminin son durumuna değinmekte yarar vardır.
 
Kaddafi’nin ele geçirilip öldürülmesinin ardından Libya yeni bir döneme girmiş ve dikkatler UGK’nın durumuna çevrilmiştir. UGK içerisindeki baskılar neticesinde, beklentilere uygun bir gelişme olarak, başbakanlık pozisyonu olarak bilinen UGK Yürütme Konseyi’nin Başkanı Mahmut Cibril görevinden ayrılmıştır. Yerine, UGK içerisindeki 51 oydan 26’sını alan Abdurrahim Khaled Abdulhafiz El-Keib seçilmiştir. Oylamadaki tablonun da gösterdiği gibi El Keib’in durumu UGK bünyesindeki hassas dengelere bağlıdır. Anlaşıldığı kadarıyla, UGK içerisindeki gruplar Kaddafi’ye karşı yürütülen mücadele sırasında gösterdiklere performansla doğru orantılı biçimde, yeni dönemdeki Libya yönetiminde etkili olacaklardır. Bu çerçevede, muhalefetin mücadelesi sırasında Bingazi yerine Doha’da ikamet etmeyi tercih eden Mahmut Cibril’in işlevinin sona ermesinin olağan bir sonuç olduğu düşünülebilir. Gerek Cibril gerek yeni Başbakan El Keib, Batı dünyasını yakından bilen, Amerika’da akademik kariyer yapmış ve Libya’yı temsilen çeşitli kuruluşlarda görevler almış kimselerdir.
 
Mevcut koşullarda, geçiş sürecinde Libya’da en önemli politik figür UGK Başkanı Mustafa Abdulcelil’dir. Abdulcelil, Kaddafi döneminde adalet bakanlığı görevinde bulunmuştur. 17 Şubat isyanı sonrasında Bingazi merkezli Kaddafi karşıtı hareketin çatışı olan UGK’ya başkanlık etmiştir. Buna ek olarak Abdulcelil halk nezdinde dürüst, muhafazakar ve Kaddafi döneminde yolsuzluklara bulaşmamış temiz bir yüz olarak görülmekte ve akil adam olarak da kabul edilmektedir. Kaddafi döneminde bakanlık görevinde bulunması, yeni dönemdeki etkin rolü ve halk nezdindeki olumlu imajı, Abdulcelil’i  geçiş sürecinde radikal kanatları kontrol edici, kabileler arasındaki ihtilaflarda uzlaştırıcı ve ayrıca toparlayıcı bir konuma getirebilecektir. 
 
Yeni Libya’nın Ekonomik Vizyonu ve Türkiye
 
Libya Ekonomi Bakanı Abdullah Şamia, basın toplantısında Türk ve Libyalı işadamlarına yeni Libya’nın ekonomiye bakışını içeren bir takım açıklamalarda bulunmuştur. Bakan Şamia yeni dönemde serbest piyasa ile rekabet koşullarının tesisi, yabancı yatırımın teşviki ve şeffaflık ilkelerini benimsediklerini, buna yönelik yasal düzenlemelerin yapılacağını ifade etmiştir.

Bu yaklaşımın iki önemli arka planı olduğu söylenebilir. Bunlardan ilki UGK’nın bünyesinde Kaddafi’ye karşı verilen  mücadelede adalet, özgürlük ve demokrasi ilkelerinin benimsenmesi ve sloganlaştırılmasına paralel olarak Batılı ülkelerin UGK’ya destek vermiş olmasıdır. Politik alana yapılan demokrasi vurgusunun ekonomik alana yansıması doğal olarak kendisini serbest piyasa, şeffaflık, rekabetin tesisi şeklinde göstermektedir. Bu yaklaşımın ikinci arka planı ise, UGK’nın Kaddafi rejiminden bir kopuşun olduğunu gerek uluslararası topluma gerek Libya halkına somut olarak gösterme çabasıdır. Zira Kaddafi rejiminin ekonomik ve ticari faaliyetlere ilişkin toplumsal hafızadaki çağrışımı rüşvet, yolsuzluk, kapalılık ve keyfiyettir. Dolayısıyla özellikle şeffaflık ve rekabetin söylem düzeyinde dahi olsa sıkça vurgulanması, topluma alternatif bir yönetim anlayışı sunulması açısından son derece önemlidir. Ek olarak, Libya halkının beklentilerinin karşılanabilmesi için ekonomik kalkınma UGK’nın önündeki en önemli sınavlardan biri olacaktır. Bu nedenle, yerli yatırımcıların dışında yabancı yatırımcıya da ihtiyaç duyulmaktadır.
 
Ayrıca Libya Ekonomi Bakanı’nın belirttiği bir diğer önemli husus da, sanayiden tarıma, hizmet sektöründen turizme kadar petrol sektörü dışındaki alanlara da yatırım yapılacağı ve böylelikle ekonomik kalkınmanın birden fazla sektör üzerinden sağlanacağıdır. Anlaşılan, yeni Libya yönetimi, uzun yıllardır petrol ihracına bağımlı ekonomilere sahip olan Arap ülkeleriyle aynı kronik soruna saplanmak istememektedir. Zira sadece petrole dayalı bir kalkınma veya bütçe yapısı, finansal açıdan kırılganlığı ve belirsizliği beraberinde getirmektedir. Petrol fiyatlarındaki dalgalanma doğal olarak ekonomide de dalgalanmalar yaratmaktadır. Nüfus artışına bağlı olarak yeni istihdam alanlarının sağlanması, iç göçün önlenmesi, gündelik hayatın sürdürülmesinde ekonomik faaliyet çeşitliliğinin artması ve yetişmiş insan gücü temini gibi konularda her ülke gibi Libya’da da sosyo-ekonomik politikalarının inşası zaruridir.
 
Öte yandan, endüstrileşmiş ve net ithalatçı ülkeler, petrol ihracatı yerine artık ithalat yasağını da politik araç olarak kullanmaktadır. Libya bunun eksikliğini yaşamaktadır. Nitekim, bankacılık sisteminin yeniden uluslararası finansın gereklerine göre yeniden kurulması, sağlık alanında doktor ve hemşirelerin eğitimi, altyapı-üstyapı alanında mühendislik müşavirlik sektörünün oluşumu, bakanlıkların ve bağlı kuruluşların yeniden yapılanması veya kurulması, buna ilişkin personel eğitimi, güvenlik ve asayiş alanında asker ve polis teşkilatının yeniden yapılanması ve personel eğitimi, kültür turizmi sektörünün oluşturulması, sanayi ve hizmet sektörünün geliştirilmesi, bunlara yönelik planlamaların yapılması, enerji alanında rafinerilerin modernizasyonu, petrol ve gaz hatlarının onarımı ve inşası, terminallerin iyileştirilmesi, saha servis hizmetlerinin alınması ve benzeri alanlarda desteğe ihtiyaç duyulduğu Bakan Şamia ve diğer yetkililerce de dile getirilmiştir.
 
Libyalı yönetimi bir anlamda, ülkenin kurumsal, hukuksal ve ekonomik açıdan yeniden yapılanması çerçevesinde destek talep etmektedir. İşte tam bu noktada Türkiye’den de açık ve net ifadelerle destek istenmektedir. Belirtilmesi gereken bir önemli nokta ise, yeni Libya yönetiminin Afrika ile Avrupa arasında köprü olma rolünü amaçlayan vizyonudur. Halihazırda, ekonomik ve ticari faaliyetler açısından bakıldığında örneğin enerji alanında Libya Avrupa’nın petrol ve petrol ürünleri pazarında zaten yer almaktadır. Libya’nın 1988 yılında kurulan Tamoil adlı şirketi, Avrupa’da petrol ve petrol ürünü ticareti yapmaktadır. Bu şirket İtalya, Almanya, İspanya, Hollanda ve İsviçre’de faaliyette bulunmaktadır. Halihazırda İtalya’da bir rafineri ve 1900 akaryakıt istasyonu, İsviçre’de bir rafineri ve 324 istasyon, Almanya’da bir rafineri ortaklığı bulunup, aynı zamanda 390 istasyon işletmektedir. Yine İspanya’da 30 istasyon ve Hollanda’da 160 istasyon işletmektedir.[1] Dolayısıyla Libya aslında Tamoil üzerinden Avrupa petrol ve ürün ticareti ile akaryakıt dağıtım sektöründe aktif bir faaliyet içerisindedir.

Ancak halihazırda Libya ile özellikle Batılı ülkeler arasında Kaddafi döneminden kalan ve Libya’ya ait olan paraların serbest bırakılması hatta Libya’ya iadesi sorun teşkil etmektedir. Bu çerçevede ağırlıklı olarak ABD ve Avrupa bankaları başta olmak üzere uluslararası bankalarda Libya’ya ait yaklaşık 170 milyar dolar bulunmaktadır. Batılı ülkeler paranın iadesi yerine mal ve hizmet alımı yoluyla kendi bankalarındaki paraların kullanılması yönünde ısrar etmektedirler. Libya yetkililerinin bunu kabul etmesi elbette Batılı ülkelerin Libya pazarında nüfuzlarını arttırmaları için önemli bir etken olabilecektir. UGK’nın gerek kendisine destek veren ülkeler ile ilişkilerini geliştirmesi ve gerek diğer ülkeler ile ilişkilerinin normalleşmesi sağlamak adına ekonomik ve ticari faaliyetlerini geliştirmesi için 170 milyar doların önemli bir kısmını kendi kontrolüne alması önem taşımaktadır. Mal ve hizmet alımını Batılı şirketlerin haricindeki şirketlerden yapması halinde de, söz konusu şirketlere yurtdışındaki nakit birikimden ödeme yapılmasını sağlayacak bir mekanizmanın kurulması da fevkalade önemlidir. Libya Ekonomi Bakanı’nın ısrarla üzerinde durduğu bu yaklaşım, Libya’nın Batı ile veya benzer ekonomik ve politik yapıya sahip ülkeler ile daha yakın ilişkiler içerisinde olması, karşılıklı etkileşimi ve dönüşümü barındırması açısından işlevsel olabilir. Bu çerçevede Libya özellikle Türk firmalarının ulusal pazarında daha fazla yer almasını Türkiye’nin yeniden yapılanma sürecinde ve personel eğitiminde aktif rol almasını talep etmektedir.
 
Türkiye, Libya’da gerek hukuksal ve kurumsal yeniden yapılanma gerek ekonomik ve ticari alanlarda yatırım yapılması konularında etkili ülkelerden biri olabilecektir. Türkiye açısından hassasiyet taşıyan husus ise taleplerin hızlı ve etkin bir şekilde ve zamanında karşılanabilmesini teminen, kurumsal kabiliyet ve kapasitesinin mobilize edilmesidir. Bunun için Türkiye’nin kurumsal işleyişi düzenleyen mevzuatların ve yapılanmaların revize edilmesi önem taşımaktadır. Söz konusu revizyon sadece Libya eksenli bir yaklaşımdan ziyade günümüzde sergilenen aktif siyasetin veya diplomasinin, yeterli ekonomik, ticari, teknik ve kurumsal araçlarla daha verimli bir şekilde desteklenmesinden kaynaklanmalıdır. Zira özellikle kamusal açıdan bakıldığında Soğuk Savaş döneminin durağan yönetsel yapısının ve anlayışının günümüz vizyonuna hizmet etmekten uzak olduğu bir gerçektir. Yenilenme ihtiyacı, ekonomik ve ticari yatırımlar konusunda kendini açık biçimde göstermektedir. Zira ekonomik ve ticari faaliyetlerin yeri geldiğinde siyaseti ve diplomasiyi etkilediği hatta şekillendirmekte olduğu bilinmektedir.
 
Bu açıdan özel sektörü finansal açıdan, teknik imkanlar açısından ve yetişmiş insan gücü açısından zorlayabilecek enerji, bankacılık vs. alanlarda o alanla ilgili kamu kuruluşlarının  faaliyette bulunabilmesi veya özel sektör ile işbirliği yapabilmesi yine Türkiye’nin izlediği aktif siyasetin  ekonomik, ticari, teknik ve kurumsal araçlarla daha da etkinleştirilmesine hizmet edebilecektir. Uluslararası sistemdeki değişime cevap verebilecek nitelikte kurumsal ve yönetsel dönüşüm geçirmiş bir Türkiye, bölgesel ve küresel gelişmeler karşısında çok daha iyi refleksler gösterebilecektir. 
 
 
* Bu yazıdaki bazı görüş ve değerlendirmeler, Bakan Zafer Çağlayan’ın 2 Kasım 2011’de Trablus’a yaptığı temaslarda edindiğimiz bilgi ve gözlemlere dayanmaktadır.

[1] http://www.tamoil.com/Tamoil+World/Tamoil+in+Europe/