Değişen Dinamikler ve Müdahaleler Gölgesinde Afrika

Nebahat Tanrıverdi O Yaşar ORSAM Ortadoğu Uzman Yardımcısı, nebahattanriverdi@orsam.org
Afrika, Libya, Cezayir ve Mali başta olmak üzere bölge ülkelerinde yaşanan son gelişmelerden ötürü Cihatçı ve radikal İslamcı grupların özellikle de El Kaide’nin güvenli bölgesi haline geldiği yönündeki tartışmanın odağına yerleşti. Silahlı grupların etkinliğinin giderek arttığı bölgede, rejimler kontrolü sağlamakta yetersiz kalırken yabancı misyon ve şirketler de açık hedefler haline gelmeye başladılar. AFRICOM’un kurulması ile bölgeye yönelik artan ilginin derecesi ve nedenleri uzun süredir tartışılıyordu ancak Libya’daki iç savaşın ve Arap Baharının bölge dinamiklerini derinden etkilemesi bu tartışmanın uzun süre gündemde kalmasına neden olacaktır.
 
Güvenlik Sorunları Tırmanıyor
 
Bu noktada bölgedeki son gelişmeleri hatırlamak faydalı olacaktır. Eylül ayında Libya’da ABD Büyükelçisi Chris Stevens ile birlikte üç ABD yetkilisinin öldürülmesinin ardında da Mağrip El Kaidesi olduğuna yönelik ciddi kanılar bulunmaktadır. Mayıs ayında Bingazi’de gerçekleşen saldırılarılar Ebu Yahya El Libi’nin Pakistan’da öldürülmesinin ardından gerçekleştirilmişti. Mayıs ayında Bingazi’deki Kızıl Haç ofisi ve daha sonra da Birleşmiş Milletler konvoyuna ve ABD misyonuna da çeşitli saldırılar düzenlenmiş ve gözler El Kaide başta olmak üzere radikal gruplara dönmüştü. Kızıl Haç ofisine yönelik saldırının Ömer Abdul Rahman Tugayları tarafından üstlenilmesi ve grubun bu eylemi El Kaide’nin şuan ki lideri olan Ayman el Zevahiri’nin yaptığı intikam çağrısının ardından gerçekleşmesi, özellikle Magrib El Kaidesi’nin son bir yılda daha aktif hale geldiği yönündeki söylenti ve korkular ile birlikte Libya’daki gelişmelerin okunmasında dikkate alınması gerekmektedir.
 
2013’ün ilk günlerinde Cezayir’de yaşanan rehine krizi ve ortaya çıkan dram bir yandan travmatik bir gelişmeyken diğer yandan da bölgedeki çatışma yoğunluğunun tırmandığının önemli bir göstergesidir. Amenas doğal gaz yatağında çalışanların silahlı militan gruplarca ele geçirilmesinin ardından Cezayir Ordusunun düzenlediği başarısız müdahale sonucu rehineler ve eylemi gerçekleştiren tüm militanlar ölü olarak ele geçirilmişti. 37 yabancı vatandaşın Cezayir’de önce rehin alınması ardında da öldürülmesi bir dizi üst düzey ziyaretçinin Cezayir başta olmak üzere bölgeye akın etmesine neden oldu.
 
Libya ve Cezayir’de artarak devam eden rehine alma ve saldırı olaylarının giderek artması Mali’deki gelişmeler ile birlikte okunduğunda bölgede artan terör yoğunluğunun ve El Kaide tehdidinin ciddiyeti ortaya çıkmaktadır. Mali’de Tuareglerin ülkenin kuzeyindeki bölgeleri kontrol altına almaya başlamaları ve bağımsızlık ilan etmeleri ile birlikte iç savaş başlamış oldu. Ancak Mali’de yaşanan iç savaşı daha da karmaşık hale getiren sadece Fransa’nın önderliğinde gerçekleştirilen uluslar arası askeri müdahale değil. Çünkü Mali’de Tuareglerin yanı sıra El Kaide’nin de adı sıklıkla telafuz edilmekte. Turagler ile El Kaide arasında olduğu iddia edilen işbirliği ise kafaları karıştırmakla birlikte bölgede artan askeri yoğunlaşma için de uygun zemin hazırlamakta.
 
Devrim Kutlamalarından Güvenlik Takviyelerine
 
2011’de Kaddafi’nin yakalanıp öldürülmesinin ardından İngiltere Başbakanı Cameron ile Fransa Devlet Başkanı Sarkozy Libya’ya tebrik için gelmişlerdi. 2012 yılının sonlarına doğru ise ziyaretlerin seyri ciddi manada başka bir yöne doğru evrilmeye başladı. 2013’te Cameron’ı Cezayir ve ardından Libya’ya getiren şey demokratikleşme değil güvenlik zafiyetlerinin artması idi. Bu ziyaretinde Cameron bölgenin giderek Cihatçı gruplar mıknatısı haline geldiği yönündeki beyanı durumu çok iyi bir şekilde özetliyor. Özellikle İngiltere’nin Libya’daki güvenlik açıklarının giderilmesine yardım etmesi için işbirliğinin geliştirileceğini açıklaması bölgede uygulanacak öncelikli streteji açısından önemli ipuçları da vermekte.
 
Bölgede giderek artan güvenlik zafiyetleri Mali’de askeri operasyon için zemin hazırlarken diğer yandan bölgede batılı müttefiklerin daha aktif adımlar atmasına neden olmaktadır. ABD AFRICOM’daki uzman ve personel sayısını artırırken, İngiltere, İtalya ve Fransa bölgede güvenlik şirketlerini yaymaya başladılar.
 
2011 ve sonrasında ülkedeki mevcut istikrarsızlık Libya’yı önemli bir merkez haline getirmeye başlamıştır ve Mali, Nijerya gibi yakın sınırdaş ülkelere doğru genişleme eğilimi giderek güçlenmektedir. Mali’de merkezi iktidarın ülkenin bir kısmındaki kontrolünü kaybetmesi ve başlayan iç savaşta Mağrip El Kaidesi ile Tuareglerin işbirliğinin rolü önemlidir. Libya’dan bu ülkelere silah geçişinin gerçekleştiği bilinmektedir. Benzer şekilde Sahra-altı Afrika ülkelerinde silahlı milislerin eylemlerinde gözle görülür biçimde bir artış yaşanmaktadır. Libya’dan kaçan Çat, Nijerya ve Mali vatandaşlarının ülkelerine geri dönmek zorunda kalması toplumsal yapının sarsılmasına neden olmuştur. Yabancı işçilerin hem işsizlik sorununa çare olduğu hem de ekonomik bir kaynak haline geldiği bu ülkelerde Libya sınırından akan silahlar da siyasal ve güvenlik alanlarında istikrarsızlığın kapısını aralamıştır. Bu nedenle Mağrip El Kaidesi hem Sahra-altı ülkelerinde hem de Libya ve Cezayir gibi Kuzey Afrika ülkelerinde uygun bir ortam bulmuştur.
 
El Kaide Arap Baharı’nın bölge açısından yarattığı dinamikleri kullanmaya çalışmakta ve kısmen de başarılı olmaktadır. Bu noktada şimdilik belirli olmayan şey El Kaide’nin bu bölgeyi yeni bir güvenli sığınak haline getirmeyi başarıp başarmayacağıdır. ABD’nin AFRICOM bünyesinde bölgeye askeri uzmanlarını göndermesi ve İngiltere, Fransa ve İtalya’nın sınır güvenliğinin sağlanması için ülkeye güvenlik şirketlerini göndermesi hem Mağrip El Kaidesi’nin ciddi bir sorun olarak algılandığını göstermekte hem de bölgede gelecek yabancı askeri yoğunlaşma sinyallerini vermektedir.
 
Sonuç Yerine
 
Afrika’da yaşananları Arap Baharı sonucu değişen dinamikleri göz ardı ederek açıklamak oldukça zordur. Arap Baharı ile birlikte bölgedeki güç dengeleri değişmiş ve değişmeye de devam etmekte. Geçiş süreçleri içerisinde bulunan Libya ve Tunus gibi Afrika Birliği’nin önemli üyeleri olan ülkeler bu denklemin önemli bir parçasını oluştururken, bu ülkelerden komşu ülkeler ciddi bir silah ve nüfus transferi de yaşanmıştır. Sonuç olarak bölgedeki Çad, Njerya ve Mali gibi ülkelerde sosyo-ekonomik yapı ile birlikte fiziksel güç dengesinde ciddi değişimler yaşanmıştır. Bu duruma ek olarak küresel aktörlerin bölgedeki konumları da 2010 sonrası hızlı bir değişim sürecine girmiştir. Bölgede sömürgecilik sonrası erken yıllarda tesis edilen küresel güç dengesinin değişime açık hale gelmesi bölgedeki güç mücadelesinin daha da görünür hale gelmesinin esas nedeni olarak karşımıza çıkmaktadır.