Mısır’da Cumhurbaşkanlığı Yarışına Doğru

Nebahat Tanrıverdi O Yaşar, Araştırma Yardımcısı, ORSAM
Üç yıldan az bir süre içinde Mısır yedi hükümet, üç anayasa, altı oy kullanma süreci ve dört cumhurbaşkanı gördü ancak ne demokratikleşme konusunda ne de istikrarın yeniden tesisi konusunda ilerleme kaydedebildi. 2014 yılının ikinci yarısından itibaren Mısır, yeni cumhurbaşkanı, başbakan ve parlamento ile istikrarsızlığını sona erdirmeye çalışacak. Mısır Yüksek Seçim Kurulu, cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ilk turunun 26-27 Mayıs 2014 tarihlerinde düzenleneceğini açıklayarak ülkede seçim maratonunu başlatmış oldu. Seçim takvimine göre cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ilk turunun sonuçları ise 5 Haziran 2014 tarihinde açıklanacak. İlk turda adaylardan biri P’yi geçemezse en çok oy alan iki aday ikinci turda tekrar yarışacak. Mısır Yüksek Seçim Kurulu’nun açıkladığı seçim takvimine göre ikinci tur seçimler 16-17 Haziran 2014 tarihlerinde yapılması planlanıyor.
 
Seçimlerde Adaylık Tartışması
 
Mısır Yüksek Seçim Kurulu’nun seçim takvimini açıklamasından kısa bir süre önce Genel Kurmay Başkanı ve Savunma Bakanı olarak görev yapan Abdulfettah es-Sisi, kabineden istifa ederek adaylığının yolunu açtı. Sisi, 15 yaşından beri giydiği asker üniformasını Mısır halkına hizmet etmek için çıkaracağını söylediği istifa konuşmasında istikrar, milliyetçilik ve ulusal birlik gibi konuları vurguladı.
 
Yeni anayasanın otoriter-bürokratik rejime geniş yetkiler tanımasına ek olarak, Sisi’nin adaylığı rejimin cumhurbaşkanlığı makamını da doğrudan idare etmek istemediğini göstermektedir. Eski geçici başbakan Adli Masur’un eski Genel Kurmay Başkanı ve Savunma Bakanı General Sisi’yi mareşal ilan etmesi, bir süre sonra Mısır Yüksek Askeri Konsey’i, Sisi’nin adaylığına yeşil ışık yakması bir süredir Sisi’nin adaylığı için rejimin harcadığı çabanın somut örnekleridir. Öte yandan rejimin, Mayıs 2014 tarihinde gerçekleşecek olan cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, Sisi’nin karşısına rakip çıkmaması için çalıştığı gözlenmektedir. 2012 cumhurbaşkanlığı seçimlerinde dikkate değer oranda oy alan Ahmet Şefik’in Sisi’nin adaylığını ve ordunun bu kararını eleştiren ses kaydının yayınlanmasının ardından, aday olmayacağını ve seçimlerde Sisi’ye destek olacağını duyurmuştu. Tantavi döneminde görev yapan emekli General Sami Annan da seçim çalışmalarına başlamış fakat kendisine suikast düzenlemesinin ardından seçim çalışmalarını durdurarak Sisi’nin adaylığına destek vereceğini açıklamıştı. Hem Ahmet Şefik hem de Sami Annan’ın cumhurbaşkanlığı seçimlerinde adaylıktan geri adım atması ve Sisi’yi desteklemek zorunda kalmaları Mısır’da rejimin, Sisi’nin adaylığı konusunda ne kadar ısrarcı olduklarını gösteriyor. Çekilen her adayın “milli birlik” vurgusu yapması da rejimin, Sisi’nin cumhurbaşkanlığı ile hem 3 Temmuz darbesini meşrulaştırmayı hem de “güçlü Mısır” imajı yaratmayı hedeflediklerini işaret etmektedir.
 
Fakat Mısır’da yapılan son anket çalışmaları Abdulfettah es-Sisi’nin darbe sonrasında edindiği popülaritesini kaybetmeye başladığını göstermekte. Baseera Araştırma Merkezinin yaptığı son kamuoyu çalışmasında Mart ayı verileri karşılaştırıldığında Sisi’ye verilen destekte gözle görülür bir düşüş bulunuyor. Baseera’nın yaptığı kamuoyu araştırmasına göre, Mart ortalarında Sisi’ye oy vereceklerini söyleyenlerin oranı Q iken, Mart sonunda bu oran 9’da gerilemiştir. Baseera’nın gerçekleştirdiği kamuoyu çalışması ve sonuçları kadar, bu sonuçların Ahram gazetesi tarafından yayınlanması da dikkat çekicidir. Arap dünyasının en yüksek tirajına sahip gazetelerinin başında gelen Ahram özellikle Mübarek döneminde parti ve rejim kontrolünde yayın yapmaktaydı. Hâlihazırda hisselerinin büyük bir kısmı devlete ait olan Ahram Gazetesi, 2011 eylemleri sırasında da Mübarek’e destek vermeye devam etmişti. Böylesine kritik bir dönemde paylaştığı bu anket çalışması, rejim içerisinde Sisi’nin adaylığı konusundaki muhtemel ayrışmaların varlığına işaret ediyor.
 
Öte yandan cumhurbaşkanlığını yarışına Hamden Sabahi’nin de katılacağı neredeyse kesinleşmiş durumda. 3 Temmuz darbesine destek vermesi nedeniyle sert eleştirilere maruz kalsa da Hamdan Sabahi 2012’de elde ettiği beklenmedik başarıyla seçim yarışında önemli bir aday haline gelmiş durumda. Bir süredir diğer siyasi partilerle görüşme yaparak desteklerini almaya çalışan Hamden Sabahi, seçim çalışmalarını Sisi ve ordu karşıtı söylemlerden uzak durmaya çalışarak hazırlıyor. Fakat 30 Mart 2014’de Sisi taraftarları ile Sabahi taraftarları arasında çıkan kavga seçim yarışının düşünüldüğü ve beklendiği gibi geçmeyeceğinin sinyallerini veriyor. Seçime yönelik öngörüler Sisi’nin ilk turda seçimleri kazanacağı yönünde olsa da Hamden Sabahi’nin adaylığı, rejim için cumhurbaşkanlığı seçimini anayasa referandumundan daha zorlu hale getirecektir.
 
Selefi parti ve grupların seçimde adaylarının olmayacağı ancak hiç kimseyi de desteklemeyeceklerini belirten bir dizi açıklamaları oldu. Müslüman Kardeşler ise mevcut şartlar altında anayasa referandumundaki boykot kararını devam ettirecektir. Ancak boykot kararını, seçim öncesi ve sonrasında bir dizi protesto gösterisi eşlik edecektir. Özellikle darbe karşıtı bloğa destek veren öğrencilerin üniversitelerde düzenledikleri protesto gösterileri rejim tarafından kaygıyla karşılanmaktadır.
 
Bu protestoların yanı sıra son aylarda yoğunlaşan işçi eylemleri de ülkede istikrasızlığın artmasına neden oluyor. Bir önceki hükümeti zor durumda bırakan işçi eylemleri Biblavi’nin istifasında hatırı sayılır bir role sahiptir. Biblavi’nin istifasının ardında yatan temel neden, kabinenin ülkedeki derinleşen krizlerin çözümünde yetersiz kalmasıydı. Özellikle son haftalarda artan işçi grevleri, Müslüman Kardeşler karşıtlığı ve Arap milliyetçiliği ile susturulan Mısırlıların seçimlere kadar kontrol edilememesi ihtimalini ortaya çıkarmıştı. Kabine değişikliği ise bu ihtimali ortadan kaldıramamıştır.
 
Seçimlerin Bölgesel ve Küresel Boyut Kazanması
 
Mısır seçimleri son üç yıldaki gelişmelerin de etkisi ile Mısır’ın iç işlerinin aşan bölgesel bir mesele haline geldi. Körfez ülkeleri ise Mısır’daki gelişmelerin önemli bir tarafı haline gelmiş durumda.
 
Suudi Arabistan, Arap Baharı sonrasında ortaya çıkan değişim dinamiklerini ve siyasi aktörlerin konumlarıyla siyasi gündemlerini kendi lehine kontrol altına almaya ve şekillendirmeye çalışmakta. Bu yöndeki politikaları Mısır’da yaşanan darbede Katar ile karşı karşıya kalınmasıyla sonuçlandı, çünkü Katar Arap Baharı sonrası dönemde çıkarlarını değişimden ve yeni aktörlerden, özellikle Müslüman Kardeşlerden yana konumlandırdı. Darbe ile birlikte Mısır, Körfez ülkelerinin dış politikalarının ve bu çerçevede şekillendirdikleri ulusal çıkarlarının çatıştığı muharebe alanına dönüştü. Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Bahreyn aldıkları ortak bir karar ile Katar’dan büyükelçiliklerini çektiler. Böylece Arap Baharı sonrası özellikle dış politika konusunda çeşitli anlaşmazlıklar yaşayan Körfez ülkeleri arasındaki gerilim, diplomatik krize dönüşmüş oldu ve resmiyet kazandı. Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Bahreyn'in yayınladıkları ortak bildiri, üç ülkenin Arap Baharıyla ortaya çıkan gelişmeleri, güvenlik perspektifinden değerlendirdiklerini ve bu konuda Katar ile anlaşmazlığa düştüklerini daha açık bir şekilde ifade etmektedir. Bildiride geçen, Katar'ın diğer ülkelerin iç işlerine karışmama ilkesine bağlı kalmada başarısız olduğu ve Körfez İşbirliği Konseyi üyesi ülkelerin güvenliğini tehdit edenlere destek verdiği yönündeki ifadeler, Katar’ın Müslüman Kardeşlere verdiği desteği hedef almaktadır.
 
Mısır üzerinde yoğunlaşan Körfez angajmanının yanı sıra, İngiltere’nin sınırları içerisinde faaliyet gösteren Müslüman Kardeşler hareketinin soruşturulması için komisyon oluşturulması kararı, Mısır iç siyasetinin Mısır sınırlarını aştığını bir kez daha göstermiş oldu. İngiltere’de kurulan bu komisyona ise İngiltere’nin Suudi Arabistan’da görev yapan büyükelçisinin başkanlık yapacak olması, İngiltere’nin kararının ardında yatan temel dinamiklere işaret ediyor. Suudi Arabistan’ın Mısır’da Müslüman Kardeşler’in etkisizleştirmesini milli öncelik haline getirdiği gerçeğinden hareketle, İngiltere-Suudi Arabistan ilişkilerinin bu kararda etkili olduğunu düşünmek mümkün.
 
Bir yandan Körfez ülkeleri arasındaki mücadelenin Mısır üzerinden yoğunlaşması diğer yandan İngiltere’nin Müslüman Kardeşler konusunda aldığı son karar, Mısır’da Mayıs ayında gerçekleşecek cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde Müslüman Kardeşler hareketine karşı bölgesel ve küresel çevreleme politikasının uygulanmaya çalışıldığına işaret ediyor. Her ne kadar Mısır’da otoriter-bürokratik rejim Sisi’nin adaylığına tam destek veriyor görünse de mevcut gelişmeler ışığında rejim içerisinde muhtemel çatlakların varlığı ve bu çatlakların parlamento seçimlerinde genişleyeceğine yönelik kaygılar olduğunu iddia etmek mümkün. Öte yandan rejim Sisi’nin karizmatik kişiliği aracılığıyla içeriye ve dışarıya “güçlü Mısır” mesajı vermeye çalışıyor, fakat Sisi’nin 3 Temmuz darbesinin hemen sonrasında elde ettiği popülarite de ivme kaybetmeye başlamış görünüyor.
 
Ordunun 2011 sonrası süreçte yapılandırdığı siyaset üstü konumu, Sisi’nin adaylığı ile radikal bir değişime uğradı. Bu radikal değişimin de en doğrudan etkisi anayasa referandumundaki düşük seçmen katılım oranlarında tezahür etti. Bu trendin cumhurbaşkanlığı seçimlerinde tekerrür etmesi parlamento seçimlerinde rejimin istediği sonucu elde etmesini daha da zorlaştıracaktır. Öte yandan artarak devam eden işçi eylemleri ile darbe karşıtı protestolar, 2010 seçimlerinde yaşanan olayların bu seçimlerde de yaşanması ihtimalini ortaya çıkarıyor. Bu nedenle de Mısır’da rejim, bölgesel ve küresel aktörlerin de desteği ile Müslüman Kardeşlere yönelik çevreleme politikasını genişletmeye çalışmaktadır. Bu politikalar Mısır içerisinde hareket alanı daraldığı için faaliyetlerini yurt dışında yoğunlaştıran Müslüman Kardeşler hareketini seçim süreci boyunca pasif hale getirmeyi hedeflemektedir. Böylece rejim seçimleri görece istikrar içerisinde gerçekleştirmeyi ve 3 Temmuz darbesini seçim siyaseti ile meşru bir zemine oturtmayı istemektedir.