Asya’nın Yükselen Güçlerinde Artan Milliyetçilik ve Batı Şüpheciliği

Doç. Dr. Tarık Oğuzlu, ORSAM Ortadoğu Danışmanı, Uluslararası Antalya Üniversitesi
Asya’nın yükselen güçlerinin uluslararası gelişmeleri gitgide milliyetçi ve batı-şüpheci bir bakış açısından değerlendirdiğini görmek artık çok yaygın bir hal aldı. Yeni Delhi’deki Arap Baharı ve onun bölgesel ve küresel sonuçları üzerine verilen bir konferansta bu hisse kapıldım. Asya’nın başlıca ülkelerinden gelen katılımcıların,  özellikle Hindistan, Çin ve İran’dan, Ortadoğu’daki son gelişmelere ilişkin oldukça şüpheci tutumlar sergilediklerini ve bölgede devam etmekte olan gerilim ve kargaşanın asıl suçluları olarak ABD ve Israil’i işaret ettiklerini gördüm. Bu katılımcıların bakış açısına göre, sözde Arap Baharı mezhepsel ve etnik bölünmelere sebep olarak, parçalanma olmasa bile, önde gelen Arap ülkelerini zayıflatacak ve ABD’nin ve İsrail’in uzun süreli çıkarlarına hizmet edecektir. Böylece bu ülkelerin hiçbiri bölgedeki İsrail ve ABD üstünlüğüne karşı mücadele edecek durumda olamayacaktır.

Bu katılımcıların nezdinde ABD Arap Baharı’na yaklaşımında petrol ve stratejik üstünlüğünü ön plana aldığı için eleştirilmektedir. Bölgedeki petrol kaynaklarına büyük ölçüde bağımlı olanların ABD’nin Avrupa’daki müttefikleri ve Doğu Asya’daki stratejik rakipleri olduğunu düşünürsek, Amerikalıların dünya çapındaki diğer küresel aktörlerin bölgedeki petrole erişimini tamamen kontrolleri altına almak istemesini anlayabiliriz. ABD ve onun bölgedeki müttefiki İsrail, bölge genelindeki sözde “başkaldıran halklara” karşı seçici bir tutum benimsedikleri için eleştirilmektedirler. Petrol kaynaklarını kontrol etmek, diğer küresel aktörlerin bölgeye erişimini kısıtlamak, İran’ın etkisini engellemek ve İsrail’in varlığını garantilemek Amerika’nın bölgedeki son gelişmelere karşı olan tavrını şekillendirmektedir. Asya’nın yükselen güçlerinden gelen katılımcılara göre, Amerikalıların ve onun yakın müttefiklerinin, bölgede liberal-demokratik yönetimleri desteklemek gibi bir dertleri yoktur. Amerikalılar, Amerikan karşıtı rejimlerin yıkılışını kolaylaştırdığı ve  bölgesel üstünlüklerini garanti altına almalarına yardım ettiği ölçüde demokratik hareketleri desteklemektedirler.

Yöneticilerinin halklarının temel ihtiyaçlarını karşılamadıkları durumlarda uluslararası toplumun bu ülkelerin iç işlerine müdahil olma hakkına sahip olması/olması gerektiği fikri Asya’dan gelen katılımcılar tarafından eleştirilmektedir.  Onlar için “koruma sorumluluğu” ilkesi batılı ülkelerin çıkarları için potansiyel olarak sorun oluşturabilecek ülkelerin iç işlerine dış/batı müdahalesini meşrulaştırmaya yarayan bir araçtan ibarettir. Yükselen Asya’nın çok-kültürlü ve çok-etnisiteli ülkeleri, özellikle Rusya, Hindistan ve Çin, bu ilkeyi batılıların demokrasiye ve dünya genelinde iyi yönetime verdikleri güçlü ve samimi destekten çok onların Asya’nın yükselen ülkelerini zayıflatma çabalarının bir aracı olarak görmektedirler.

Ayrıca, bu ülkelerin ekonomik ve askeri imkânlar yönünden güçlendikçe, batılı güçler tarafından biçimlendirilmiş mevcut uluslararası ilke ve politikalara da meydan okuduklarını fark ettim. Doğu Asya’nın yükselen güçleri, artan güç imkanlarına paralel olarak uluslararası politikada daha fazla “söz hakkı”  talebinde bulunmaktadırlar. Bundan böyle “Gerçekçi” ve “Reel politik” açıklamaların ve yaklaşımların daha çok gündeme geleceğini söylemek abartı olmayacaktır.