Birleşmiş Milletler'deki Rus Vetosunun Türkiye'de Yaratacağı Sorunlar

Doç. Dr. Tarık Oğuzlu, ORSAM Ortadoğu Danışmanı, Uluslararası Antalya Üniversitesi
Rusya ve Çin'in, Suriye'deki Esad rejiminin sivil halka yönelik saldırılarını derhal durdurması ve demokratik hükümete geçişin detaylarını muhalefetle görüşmesine yönelik son BM karar tasarısını veto etmesi, Türkiye'nin Suriye'ye yönelik politikasında büyük sorunlar yaratabilir. Bu bağlamda ortaya çıkabilecek sorunlardan ilki, Rusya ve İran'ın Esad'ı desteklemesi üzerine Türkiye'nin Rusya ve İran'la ilişkilerinin olumsuz yönde etkilenme ihtimalidir. Bu kritik aşamada Türk karar alıcıların karşılaştıkları soru; Türkiye'nin, genelde Arap Baharı'ndaki ve özelde ise Suriye krizindeki demokrasi yanlısı konumu ile Türkiye'nin Rusya ve İran gibi geleneksel Reel politik dış politika aktörleri ile filizlenen ticari ve stratejik ilişkileri arasında nasıl bir uzlaşı sağlanacağı ile ilgilidir.         

Rusya ve İran'ın, Ortadoğu'da Arap Baharı öncesi statükosunu destekledikleri kanıtlamış oldukları, dolayısıyla da tüm bölgeyi etkisi altına alan demokrasi hareketlerine yönelik oldukça şüpheci bir tavır takındıkları bilinen bir gerçektir. Onları korkutan ise; eğer Suriye'deki mevcut hükümet yerini uluslararası toplumun yardımıyla Suriyeli muhaliflerce güç kullanımının ardından daha temsilci bir rejime bırakırsa, bunun kendileri için kötü bir emsal oluşturabileceğidir. Birleşmiş Milletler'in güç kullanma yetkisi vermesi, uluslararası toplum ne zaman başka ülkelerdeki rejimlerin meşruiyetini sorgularsa oradaki gelecek askeri operasyonlar için zemin hazırlayacaktır. Burada Türk yöneticilerinin karşısına çıkan çelişki;   içerde meşruiyet sorunlarından muzdarip olan, dışarda ise demokratikleşme süreçlerini endişeli gözlerle izleyen yöneticileri olan ülkelerle ilişkilerini nasıl iyi seviyede tutacağı ile ilgilidir.       

İkinci bir sorun ise, uluslararası toplumun, Esad'a karşı askeri bir operasyona liderlik etmesi için Türkiye'yi zorlayabilme ihtimalidir. Bugün itibariyle Türk yöneticiler, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi tarafından onaylanmadıkça ve Ortadoğu'daki Arap ülkelerinin büyük çoğunluğu tarafından desteklenmedikçe, Türkiye'nin Esad'a karşı yapılacak herhangi bir uluslararası askeri operasyona karşı olduğunu belirtmektedirler. Ancak Suriye'deki ölü sayısının büyük oranda artmakta olduğu ve Arap Birliği'nin rejim değişikliği konusunda ısrar ettiği düşünüldüğünde, bu tutumu uzun süre devam ettirmek kolay olmayabilir. Bu noktada Türk yöneticilerin karşılaştığı zorluk ise; Ortadoğu'daki ilham kaynağı ve yumuşak güç olarak Türkiye imajı ile askeri operasyonda Türkiye'nin lider rolü üstlenmesi arasında nasıl bir uzlaşmaya varılacağıdır.       

Üçüncüsü olarak; Türkiye'nin ABD ve Fransa gibi Avrupa Birliği'nin önde gelen üyeleri ile ilişkileri, Türkiye'nin güç kullanımı konusundaki tutumu dolayısıyla etkilenebilir. Amerika Birleşik Devletleri'ndeki başkanlık seçimleri yaklaştığından dolayı, Obama yönetiminin şu anda zor bir konumda olduğu da bilinen bir gerçektir. Obama'nın ABD askerlerini Irak'tan çektiği, geri çekme sürecine belli tarihler belirleyerek Afganistan'dan başlamış olması ve Libya konusundaki gelişmeler göz önünde bulundurulduğunda, ABD'nin Esad'a karşı doğrudan bir askeri operasyona dahil olacağını beklemek çok naif bir düşünce olacaktır. Bunun yerine, araştırmacılar, seçim mevsiminde ve ekonomik zorlukların olduğu dönemde ABD'nin destekleyici bir rol üstleneceğini düşünmektedirler. Diğer yandan, son bir yıldır Fransa'nın Kuzey Afrika ve Ortadoğu'da oldukça aktif olduğu görülmektedir, ve bu konuda Sarkozy'nin, eğer Paris Esad rejiminin yıkılmasında ve ardından da demokratik ilkeler çerçevesinde yeni bir Suriye yönetimi kurulmasında önemli bir rol oynarsa, kendisinin yeniden cumhurbaşkanı seçilme ihtimalini çoktan hesap etmiş olabileceği düşünülmektedir. Burada Türk yöneticileri bekleyen zorluk ise, prensipte Suriye'de güç kullanımından kaçınırken, ABD ile ilişkilerdeki olumlu sarmalı devam ettirmenin nasıl mümkün olacağı konusudur. Türk yöneticilerin, hâlâ hem herkesle iyi geçinip hem de Türkiye'nin yumuşak güç kapasitesini geliştirmesinin mümküm olduğuna inandığı sürece, Türkiye'nin kendi çevresinde lider rolü üstlenme arzusu ve Fransa gibi eski sömürge güçlerinin bölgesel isteklerini kontrol etmesi de bazı terslikler yaşamasına neden olabilir.            
   
Eğer Türk liderler hâlâ Türkiye'nin Ortadoğu'daki misyon ve sorumluluğunun, mevcut düzenden daha meşru, otantik, adil, temsilci yeni bir düzen kurmaya yardımcı olacağı fikrini savunuyorlarsa, Ankara'nın Suriye'deki yol haritasını açıklması doğru olacaktır. Türkiye'nin güç kullanımına karşı olduğunu söylemek bir seçenek değildir.