Dinî Radikal Bir Grup Dönüşemez mi? HTŞ’nin ve el-Cûlani’nin Dönüşümünü Anlamlandırabilmek
Müslüman dünyada bağımsızlık sonrası dönemde ortaya çıkıp gelişen ve şiddet kullanmayı değişimin gerçekleşmesinde bir araç olarak gören dinî radikal grupların siyasal pragmatizm motivasyonuyla bir dönüşüm yaşaması dinî radikalizm tarihinde ender karşılaşılan bir durum olmuştur. Bu grupların siyasal arenada çoğu zaman müesses nizamlara karşı değişimi talep eden tarafta, yani muhalefet cephesinde konumlanmak zorunda kalmış olmaları şüphesiz bunun en önemli nedenlerinden biridir. İktidar tecrübesini test etme imkânı bulamamış, sürekli muhalefet cephesinde yer almış ve ayrıca çoğu zaman antidemokratik politik sahalarda varlığını sürdürmüş bu grupların bir dönüşüm yaşamamış olması da kendi içinde anlaşılır görünmektedir. Zira bir siyasal aktör açısından ideolojik esnekliğe sahip olmak ve pragmatik davranabilmek; politik arenada söz sahibi olabilme, kitleleri yanına çekebilme ve o arenada uzun soluklu kalabilme umudu ve imkânıyla doğrudan ilişkilidir.
Şu içinden geçtiğimiz günlerde (Aralık 2024), bu umut ve imkâna sahip olmuş bir dinî radikal hareketin ve onun liderinin bir dönüşüm hikayesine şahit olmaktayız. Anlaşılacağı üzere son birkaç hafta içinde gerçekleşen sansasyonel olaylar zinciri neticesinde Şam’ı ele geçirerek Suriye’de rejimin yıkılmasını sağlayan grup olarak kayıtlara geçen Heyet Tahrir Şam (HTŞ) ve onun lideri Ebu Muhammed el-Cûlani’den bahsediyoruz. Aslında el-Cûlani öncülüğündeki hareket, ülkede rejime karşı başlayan barışçıl protesto gösterilerinin orantısız bir şiddetle bastırılmaya çalışılması neticesinde oluşan pek çok silahlı muhalif hareketten sadece biridir. Hatta devrim hareketinin ilk yıllarında etki gücü yüksek Ahraru’ş-Şam ve Ceyşu’l-İslam gibi direniş grupları ve onların liderleri Zehran Alluş ve Hasan Abbud gibi karizmatik liderleriyle kıyaslandığında el-Cûlani ve hareketi, uzun süre marjinal ve radikal bir yerde konumlanmış ve bu sebeple devrimin taşıyıcılığını üstlenebilecek bir izlenim bırakamamıştır. Fakat ismi zikredilen bu etkin gruplar ve onların karizmatik liderleri varlığını sürdüremezken başlangıçta el-Kaide afiliasyonu gibi marjinal kararlarla savaş arenasında yer alan el-Cûlani, son kertede bu devrim başarısını gerçekleştiren lider olarak temayüz etmiştir. Peki başlangıçta muhalif hareketlerin en marjinali konumundayken günün sonunda ülkenin en etkin siyasal aktörü hâline gelmesinde belirleyici bir rol oynayan el-Cûlani’nin yaşadığı dönüşümün temel dinamikleri nasıl anlaşılmalıdır?
El-Cûlani öncülüğündeki bu başarı hikâyesinin macerası geriye dönük incelendiğinde en başından itibaren bulunduğu kalıba sığmayan ve sürekli bir arayış içinde olan bir lider portresiyle karşılaşılmaktadır. Zira henüz otuzlu yaşlarının başlarında olduğu bir dönemde radikalizmin ana akımı kabul edilen el-Kaide’den ayrıştığını deklare edebilmesi, onun en başından itibaren sürekli arayış içinde olan ve cesur kararlar alabilen karakterini ortaya koymaktadır.Aynı zamanda onun bu sürekli arayış içinde olma özelliği, el-Cûlani’nin son beş yıl içinde geçirdiği ideolojik dönüşümü de anlaşılır bir zemine oturtmaktadır. Zira onun söz konusu radikal gruplardan ayrılışının belli ki sadece örgütsel anlaşmazlık saikleriyle değil aynı zamanda sonraki yıllarda kendisinde belirginleşmeye başlayan ideolojik farklılaşma nedeniyle de gerçekleştiğini göstermektedir. Diğer taraftan onun karakteriyle ilişkili bu zemin üzerine 2017’den sonra İdlip’te bir nevi devlet yönetimi tecrübesi de yaşamış olması dinî radikal bir hareketin ve onun liderinin dönüşümünün anlamlandırılmasında dayanak kabul edilebilecek bir başka unsur olarak dikkat çekmektedir.
Bütün bu unsurlar göstermektedir ki HTŞ’nin ve liderinin dönüşümü iki temel faktöre dayanmaktadır. Bunlardan ilki, hareketin liderinin devrimin gerçekleşmesine yönelik ideolojik dönüşüm de dâhil sürekli bir arayış içinde olan karakteridir; ikincisi ve daha önemlisi ise bu hareketin ve liderinin 2017’den sonra bir yönetim pratiği içine girmesiyle siyasal iktidar için toplumsal desteğin ve bu desteği koruyup genişletmek için de esnek bir ideolojik anlayışın benimsenmesinin önemini kavramış olmasıdır. Ayrıca bu yönetim pratiği, ülkenin politik geleceğinde var olabilmek için uluslararası aktörler nezdinde de kabul görmenin öneminin anlaşılmasına yol açmış ve görünen o ki bu durum ideolojik düzlemde bir esnekliğe doğru evrilmeyi beraberinde getirmiştir
Müslüman dünyadaki dinî radikalizmin siyaset düşüncesinin dogmatik dışlayıcı karakteri dikkate alındığında HTŞ’nin ve liderinin dönüşümünü klişe kabullerden ari bir şekilde anlamlandırabilmek bir hayli önem arz etmektedir. Nitekim HTŞ’nin kurumsal düzlemde el-Cûlani’nin da bireysel düzlemde son günlerde bazı meseleler hakkında yaptığı açıklamalara bakıldığında bu açıklamaların dinî radikal düşünce tarihi içinde herhangi bir yere tekabül etmediği net bir şekilde görülebilmektedir. Ayrıca bu açıklamalar el-Cûlani’nin sert radikal Selefi bir çizgiden, daha pragmatik ve esnek ana akım İslamcı düşünce çizgisine doğru ideolojik bir dönüşüm yaşadığını göstermektedir.