Gazze Operasyonu ve Orta Asya'ya Etkileri


İsrail, Hamas ile arasındaki ateşkesin bitmesinden bir hafta sonra, 29 Aralık günü, Gazze’deki Hamas hedeflerine karşı önce hava ardından da kara operasyonu başlattı. Her ne kadar, saldırıların amacının Hamas’a ait askeri tesislerin, medya organlarının ve siyasi kurumların ortadan kaldırılması olarak açıklansa da şu ana kadar birçok sivil hayatını kaybetti. Dünya kamuoyunda, kanlar içerisinde hastanelere taşınan küçük çocukların gösterildiği kareler büyük yankı uyandırıyor. Ne var ki, Gazze operasyonuna sadece insan hakları penceresinden bakmak mümkün olmuyor zira İsrail devletinin kurulduğu 1948 yılından beri konu dinler arası bir gerginlik boyutu kazanmıştır. Bu nedenle, İsrail devletinin Gazze’de düzenlediği operasyonlar, dünya Müslümanlarını da ilgilendiren bir mesele olarak ortaya çıkmaktadır. Öte yandan, ABD ve Avrupa Birliği gibi küresel aktörler, İsrail’e karşı net bir tutum almak bir tarafa İsrail’in meşru müdafaa hakkını kullandığını söyleyerek, bazı Müslüman grupların İsrail’e duydukları öfkeden nasiplerini almışlardır. Radikal İslami gruplar içinse, İsrail ile Filistin arasındaki mesele verimli bir propaganda kaynağıdır. Böylece, İsrail, Avrupa Birliği ve ABD’yi aynı düzlemde suçlayabilmekte ve bu ülkelerin dünya Müslümanlarının düşmanı olduğunu iddia edebilmektedir. İsrail ile Filistin arasında yaşanan gerginlik ve ortaya çıkan insanlık dramları bu radikal gruplar için bir insan hakları meselesi olmanın dışında dünya Müslümanlarının ortak meselesidir. Diğer bir açıdan bakıldığında, Filistin meselesi, radikal İslami grupların taraftar toplama ve retorik geliştirme süreçlerine yardımcı olmaktadır. Onlara göre, Yahudi İsraillilerin Müslüman Filistinlilere uyguladıkları zulüm ve batılı devletlerin bu zulüme verdikleri destek, batı medeniyetinin, demokrasisinin ve kapitalizminin gerçek yüzünü ortaya sermektedir. Bu bağlamda, radikal İslam retoriğinde, İsrail ile Filistin arasında gerilim, özellikle taban bulma anlamında önemli bir yer tutmaktadır. Bilindiği gibi Sovyet sonrası dönemde Orta Asya, radikal İslami hareketler için faaliyet alanı haline gelmiştir. Üstelik bölgedeki insanların hemen hemen aynı dili konuşmaları ve sınırlar arası geçişin kolay olması, bahsi geçen grupların etkinliklerinin kolayca yayılmasına yardımcı olmuştur. Bu faaliyetlerin amacı, bölgedeki laik rejimleri yıkmak ve bütün Müslüman ülkeleri kapsayacak olan Halife devletine dâhil etmektir. Şiddete yönelme konusunda isteksiz olan Hizb-ut Tahrir ve amacına ulaşmak için şiddete başvurmaya itiraz etmeyen Özbekistan İslami Hareketi gibi örgütler, aslında ideolojik köklerini Ortadoğu coğrafyasından alıyorlar. Büyük bir şeriat devleti kurmanın ötesinde, Orta Asya’daki Yahudilerin sürülmesi gibi projelere de sahipler. Bu noktada, radikal İslami muhalefet tehdidiyle başları belada olan Orta Asya devletleri, İsrail-Filistin ilişkilerini değerlendirirken çok dikkatli davranmak zorundalar. Zira, Özbekistan ve Türkmenistan gibi nispeten daha az demokratik olan ve meşru muhalefete izin verilmediği için radikal grupların gittikçe daha da güçlendiği ülkelerde durum daha hassas bir hal alıyor. Laik nitelikli yönetimlerin, Gazze’de yaşanan insanlık dramına tepki verirken kendi ülkelerindeki radikal grupların durumunu da düşünmeleri gerekir. Şu ana kadar hiçbir Orta Asya ülkesinden konuyla ilgili net bir tavır gelmemesi, konuya kendilerini uzak bulmaları ve bulaşmak istemedikleri kadar sınırları içerisinde adeta bir hayalet gibi gezen radikal İslami tepkiden duydukları endişeden de kaynaklanıyor olabilir. Bu konuya Avrupa Birliği ve ABD perspektifinden bir yorum getirmek bölgedeki özellikle otoriter rejimler için büyük problemler yaratabilir. Bu bağlamda yorumsuz kalmak Orta Asya devletlerinin önündeki en temkinli ve sağlam seçenek olarak göze çarpmaktadır. Ne var ki, radikal İslami gruplar, Gazze’de yaşanan olaylara karşı kendi hükümetlerinin tepkisizliğini de eleştirebilir ve bu tepkisizliği katıksız bir ajitasyonla beraber propaganda haline getirebilirler. Gazze’deki İsrail operasyonunun devam etmesi ve masum sivillerin can çekişen görüntülerinin dünya kamuoyuna daha sık yansıması durumunda, tüm dünya Müslümanlarında uyanan tepki, Orta Asya’da da uyanabilir ve bu tip olaylardan pay çıkarmayı bekleyen radikal İslami gruplar tarafından pek tabii ki istismar edilebilir.