İsrail’in İran’a Saldırı Olasılığı Artıyor

Hasan KANBOLAT, ORSAM Başkanı
İsrail, İran’ın nükleer silah elde etmesini varlığına karşı açık tehdit olarak değerlendirdiği bilinen bir gerçek. İran’ın üretebileceği Şahab-3 benzeri füzelerin menzili ABD’ye ulaşamayacağına göre İran’ın olası nükleer başlıklı füzelerinden ABD’den daha çok İsrail’in endişe içinde olması anlaşılabilir bir korku. İran’ın nükleer silah elde etmesine daha 9-15 ay olduğu iddia ediliyor. İsrail, İran’ın nükleer silah üretmesi halinde İran’dan doğrudan nükleer saldırı olasılığını düşük buluyor. Çünkü, İran doğrudan savaş yerine başka topraklarda dolaylı savaşı benimsiyor. Bu nedenle İsrail, İran kaynaklı nükleer saldırının Gazze veya Lübnan’dan atılabilecek nükleer başlıklı füzeler yoluyla olabileceğini düşünüyor. Bu durumda oldukça küçük bir coğrafyaya sahip olan İsrail’in sonu olacaktır. Yani İsrail, sadece bir saldırı ile ölümcül darbeyi alabilecek coğrafyaya ve nüfusa sahiptir.
 
İsrail’in İran’ın nükleer tesislerine karşı füze saldırında bulunması artık kesinleşmiş durumda. İsrail, geri dönüşü olmayan noktada saldırıyı bekası için son şans olarak görüyor. Üstelik, söz konusu saldırıyı İsrail’i Amerika’nın ayrılmaz bir parçası olarak gören ABD ve Rusya Federasyonu’na danışmadan yapma olasılığı da giderek artıyor. Çünkü, aksansız Rusçaya sahip olan İsrail Dışişleri Bakanı Liberman şimdiye kadar Rusya Federasyonu ve ABD’ye her danışmasında saldırıyı ertelemek zorunda kaldı. İsrail’in, İran’ın farklı yerlerine dağıtılmış ve yer altına indirilmiş olan nükleer tesisleri tamamen yok etme gücü bulunmuyor. Ancak İsrail, İran’ın nükleer programını 3-5 yıl geriye götürecek gücü olduğunu ve İran füzelerini önleyebilecek füze kalkanı sistemine sahip olduğunu düşünüyor.
 
İsrail’in İran’ın nükleer tesislerine karşı füze saldırında bulunmasının zamanlamasının önünde iki önemli tarih bulunuyor. Birincisi, olası saldırı Kasım 2012 ABD başkanlık seçimleri öncesi mi sonrası mı olacak? (Bu kararın alınmasında başkanlık seçimlerini demokratların mı yoksa cumhuriyetçilerin mi kazanacağı ayrı bir önem taşımaktadır). İkincisi, olası saldırı için Suriye’de Esad rejiminin çökmesi ve Suriye üzerinde İran etkisinin bitmesi veya azalması beklenecek mi?
 
Söz konusu olasılıkların yanında İsrail’in -Irak’ta olduğu gibi- İran’ı tamamen Batı’ya havale edebileceğini de düşünmemiz gerekiyor. Bu durum, bize felaket senaryolarını da olasılıklara dahil etmemizi gerektiriyor. Yani, Batı’da (büyük olasılıkla Avrupa’da) minik ölçekte nükleer bir bombanın birkaç yüz bin kişinin yaşadığı bir Batı şehrinde İran uzantılı teröristler tarafından patlatılması sonucu yeni bir 11 Eylül’ün yaratılması. Böylece, Avrupa Birliği’nin öncülüğünde ve ABD’nin onayında İran’a karşı nükleer bir savaşın başlatılması. Bunun yanında, olayın şokunu yaşayan Avrupalı Müslümanların anavatanlarına dönmelerinin sağlanması. Böylece, Avrupa’nın etnik kökenlerinin yeniden inşasının sağlanması.
 
İran’ın nükleer programı sadece İran yönetimi için değil, İran’da ve dünyada yaşayan İranlılar için milli bir gurur kaynağı ve Şiilikten sonra İran halkını bütünleştiren ikinci en önemli unsur olmuş durumda. Nitekim, Batı’da yaşayan İranlı muhalifler bile nükleer programı destekliyor. Bu nedenle, İran ile görüşmeler yapılması sonuç vermiyor. İran, bildiği yoldan şaşmıyor. Uygulanan yaptırımların arttırılması da henüz sonuç vermedi. Zaten, dünyada ekonomik ve siyasi yaptırımlarla çöken bir rejim de bulunmuyor. Ancak, yine de İran’a karşı en kötü seçenek askeri müdahale olacaktır. İran’a karşı askeri müdahale Ortadoğu merkezli olarak dünyayı yeni bir Soğuk Savaş’a sokacaktır. 20. yüzyıldaki sistemlerin kutuplaşmasının Soğuk Savaş’ı, 21. yüzyılda yerini dinlerin kutuplaşmasının Soğuk Savaşı’na bırakabilecektir. Bu olasılık, demokratikleşme çabalarını arttıran dünya için felakettir.
 
Zaman, herşeyin en iyi ilacıdır. Davutoğlu’nun dediği gibi, “Tarihin akışını anlayan ülkeler ayakta kalacaklardır”. Diğer ülkeleri ise tarihin seli alıp götürmektedir.