İsrail ve Hamas Arasındaki Ateşkes Anlaşması

Giriş
7 Ekim 2023’ten itibaren devam eden İsrail ve Hamas arasındaki çatışma, 10 Ocak 2025 tarihinde ateşkes görüşmelerinde yaşanan hareketlilik sonrasında, 17 Ocak 2025 itibarıyla ateşkes önündeki son pürüzlerin de aşılmasıyla beraber 19 Ocak 2025 günü nihai olarak son bulacaktır. Bu gelişme tarafların savaşa dair amaçları bağlamında politik ve stratejik açıdan İsrail’in zafer kazanamadığını, Hamas’ın ise kaybetmediğini göstermektedir. Gazze’de savaş sonrası senaryoların da mevcut hükûmetin tahayyülü ile uyuşmama ihtimali giderek artmaktadır. Bu konjonktürde, İsrail hükûmetinin özellikle rehinelerin alınması sonrasında anlaşmayı baltalamaya yönelik eğilimi olabileceğini dolayısıyla sürecin kırılgan ilerleyeceğini söylemek mümkündür.

Trump’ın Baskısı Sürecin Anahtarı Oldu
Donald Trump’ın başkanlık koltuğuna oturacağı 20 Ocak 2025’e kadar Gazze’deki savaş ve rehine krizinde çözümün sağlanması yönündeki uyarıları, Ortadoğu temsilcisi Steven Charles Witkoff’un bölgeyi ziyareti ve taraflara baskı uygulanması ile fiiliyata dökülmüştür. Witkoff, bölgede yoğun bir diplomasi trafiği yürütmüş ve Trump adına taraflara net mesajlar vermiştir. Bu noktada rehinelerin bırakılması için Trump’ın Hamas’a yönelttiği tehditlerin medyada daha fazla gündeme gelmesine karşılık, Witkoff’un İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’ya yönelik baskısı, sürecin ilerlemesinde etkili olan temel ayrıntıdır. Zira Gazze, 467 gün boyunca ağır saldırıya maruz kalmıştır. Bunun dışında Hamas’ın ikna edilmesine yönelik alternatif bir yöntemin varlığından söz etmek de mümkün değildir. Kilidi açan ayrıntı olan Trump’ın Netanyahu’ya yönelik baskısının devamlılığı, sürecin nihayete erdirilmesi için de kritik önem taşımaktadır.

Üç aşamalı ateşkes anlaşması; rehinlerin ve Filistinli mahkumların karşılıklı olarak serbest bırakılmasını, İsrail askerlerinin Gazze’deki meskûn mahaller ve stratejik noktalardan çekilmesini, Gazzelilerin şehrin kuzeyine geçebilmesini ve kalıcı ateşkesi içermektedir. Ateşkes bağlamındaki en önemli husus kalıcılık meselesidir. Bugüne kadar yapılan görüşmelerin tamamına yakını ateşkesin kalıcı olup olmaması noktasında tıkanmıştır ki mevcut anlaşmayı diğerlerinden farklı kılan en önemli ayrıntı da bu maddenin İsrail tarafından kabul edilmiş olmasıdır. Ancak ilk altı haftanın sonunda herhangi bir anlaşmaya varılamaması hâlinde İsrail’in çatışmaları yeniden başlatma seçeneğini elinde tutması ciddi bir risk olarak görülmekte ve anlaşmanın kırılganlığına yönelik endişeleri artırmaktadır. Keza Hamas’ın varlığını devam ettirebilecek olmasının iç siyaset ve toplumdaki yansımaları, sürecin sağlıklı ilerlemesi üzerinde önemli bir baskı unsurudur.

İsrail Stratejik Amaçlarına Ulaşamadı
Anlaşmayla beraber İsrail adına savaşın amaç ve sonuçları arasındaki çelişkinin gayet belirgin olduğu ifade edilebilir. Hatırlanacağı üzere İsrail, Gazze’deki savaşa dair iki stratejik amaç açıklamıştır. İlki Hamas ve diğer Gazzeli grupların ortadan kaldırılması, bu doğrultuda 7 Ekim gibi bir olayın tekrar etmemesinin garanti altına alınmasıdır. İkincisi ise rehinelerin geri dönüşü olarak belirtilmiştir. Rehinelerin geri dönüşü ise Netanyahu tarafından Hamas üzerinde maksimum askerî baskı uygulanması ile ilişkilendirilmiştir. Ancak Kasım 2023’teki rehine takası dışında bu strateji sonuç vermemiş ve bu tarihten sonra herhangi bir rehine serbest bırakılmamıştır. Dahası İsrail’in düzenlediği kurtarma operasyonları ya çok sayıda Filistinlinin yahut da rehinelerin hayatını kaybetmesine neden olmuştur. Birçok rehinenin de İsrail’in saldırılarında hayatını kaybettiği bizzat İsrail ordusu tarafından kabul edilmiştir. Savaşın toplumsal ve ekonomik zararı bir kenara bırakıldığında geride kalan 467 gün boyunca, başlangıçta ifade edilen her iki amacın da gerçekleştirilemediği görülmektedir. Bununla birlikte İsrail’in asker kaybında da Aralık 2024-Ocak 2025 döneminde belirgin bir artış yaşandığı gözlemlenmiştir.

Nihai anlaşma metninin ortaya koyduğu manzarada Hamas’ın varlığını fiilen koruyacak olması, orta ve uzun vadede tekrar toparlanmasına imkân verecek şartları aramasına olanak sağlayacaktır. 7 Ekim saldırısıyla beraber örgüt, İsrail’in caydırıcılığına, güvenlik teşkilatlarının ve İsrail’in saldırılamaz imajına büyük hasar vermiştir. Dahası şehirde yürütülen savaş neticesinde Ortadoğu’daki normalleşme ve üzerindeki izolasyonu kırmaya yönelik çabaları da büyük darbe yemiş, Uluslararası Adalet Divanı ve Uluslararası Ceza Mahkemesinde “soykırım ve insanlığa karşı işlenen suçlar” kapsamında davalara muhatap olmuştur. İsrail açısından birçok bedele katlanması sonrasında Hamas’ı yok edemeden şehirden çekilmek zorunda kalmasının siyasi ve bürokratik açıdan sonuçları olacaktır. Bunların 7 Ekim zafiyeti ile beraber ayrı bir dosya olarak ciddi şekilde gündeme geleceği değerlendirilmektedir.

Savaşın Siyasi Yansımaları
Sonuç olarak İsrail tarafının ateşkese razı olması hükûmeti birçok bakımdan zor duruma düşürecektir. Mevcut anlaşma şartlarının kabul edilmesi, “buna benzer maddelerden oluşan daha önceki önerilerin neden reddedildiği” sorusunu gündeme getirecektir ki birçok İsrail askeri ve rehine bu dönemde devam eden çatışmalarda hayatını kaybetmiştir. Bu durum elbette hem kamuoyu tarafından sorgulanacak hem de muhalefet tarafından gündeme getirilecektir.

Ultra Ortodoks partiler için Haredilerin askere alınması baskısının azalacak olması itibarıyla ateşkes olumlu bir senaryo ise de aşırı sağcı hükûmet ortakları Dindar Siyonistler (Hazionut Hadatit) ve Yahudi Gücü (Otzma Yehudit) anlaşmaya şiddetle karşı çıkmıştır. Bununla birlikte Otzma lideri Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben Gvir, anlaşmanın onaylanması hâlinde hükûmetten çekileceklerini açıkça ilan etmiştir. Bu durumda mevcut Dışişleri Bakanı Gideon Sa’ar’ın hükûmete katılmasından sonra hükûmetin düşmesi anlamına gelmeyecekse de Knesset’teki çoğunluğu yönetilmesi zor bir dengeye getirecektir. Dahası Netanyahu’nun, anlaşmayı kendi tabanına da anlatmakta zorlanacağı değerlendirilmektedir. Hâlihazırda kendisi aleyhinde süren yolsuzluk ve görevi kötüye kullanma suçlamasıyla devam eden davalar da bu süreçte daha fazla gündeme gelecektir.

Ordu ve istihbarat aygıtıyla hükûmet arasındaki çekişme de savaş sonrasında gündemde yer kaplayacak önemli maddelerden birisi olacaktır. Zira önümüzdeki süreçte Netanyahu kuvvetle muhtemel rehinelerin dönüşünü sahiplenirken 7 Ekim zafiyetini güvenlik bürokrasisi ve muhalefete yıkmaya çalışacaktır. Zira savaş boyunca Netanyahu’nun şahsi ikbali, hükûmetin çıkarları ve devletin çıkarları arasında kendi lehine bir hiyerarşi kurduğu müşahede edilmiştir. Ordu ve istihbarat tarafından, harekatın başarısı adına Gazze’de Hamas’ı ikame edecek yeni bir düzen kurulması strateji gerekliliği birçok kez vurgulanırken Başbakan, Filistin Otoritesi de dâhil olmak üzere hiçbir Filistinli siyasi aktörün şehri yönetmesine izin vermeyeceğini, Gazzelilerin tamamının “de-radikalize” olması gerektiği gibi açıklamalar yapmıştır. Amerika Birleşik Devletleri (ABD) tarafından yapılan ateşkes baskısını müteakip, Dışişleri Bakanı Antony Blinken’in açıklamalarına bakılarak Trump’ın gelişiyle beraber savaş sonrasında Gazze’de kurulacak rejime dair Netanyahu’nun aleyhine adımlar atılacağı yönünde işaretler gelmektedir. Gazze’de Hamas’ın tamamen dışlandığı bir yönetim modelinin pratiğinin oldukça zor olduğunu söylemek mümkündür. Sonuç olarak İsrail’i önümüzdeki süreçte, 7 Ekim zafiyetinin derinlemesine soruşturulması talepleri, protestolar, siyaset-yargı ve siyaset-güvenlik bürokrasisi çekişmesi ve derin bir toplumsal kutuplaşmanın beklediği ifade edilebilir.

Sonuç
Trump’ın baskısıyla imzalanan anlaşma sonucunda Hamas’ın varlığını devam ettirebilecek olması, Netanyahu’nun, 7 Ekim’de yaşanan zafiyetin izlerini silecek bir zafer elde etmek yönündeki çabalarını baltalamıştır. Hizbullah’la yaşanan savaşta, özellikle “çağrı cihazı saldırıları” ile bir miktar popülaritesini tekrar toparlayan Netanyahu’yu -hakkındaki davalar dolayısıyla mahkûm olmadığı takdirde- önümüzdeki süreçte zorlu bir seçim sürecinin beklemesi muhtemeldir. Bu zorlu senaryo, rehinelerin dönüşü sonrasında anlaşmanın akim kalması ve çatışmaların tekrar başlaması yönünde bir eğilimi tetikleyebilir. Bunun önündeki en büyük engel ise Trump’ın baskısının devamlılığı olacaktır.