Körfez Ülkeleri: Normalleşme, Çatışma Yaklaşımları ve 2025 Beklentileri
İsrail’in Filistin topraklarını işgali ve Gazze’de gerçekleştirdiği soykırım, dünya siyasetinde 2023 yılının son çeyreği ile 2024 yılını etkileyen en önemli gelişme olmuştur. İsrail’in işgalinin ve saldırılarının Gazze’nin ardından Yemen, Lübnan ve Suriye topraklarına kadar genişlemesi savaşın bölgeye yayılmasını beraberinde getirirken bölge ülkelerinin İsrail’e karşı tavırları da birtakım eleştirileri beraberinde getirdi. Birleşmiş Milletlerin (BM) etkisiz ve işlevsiz kalmasının yanında Amerika Birleşik Devletleri (ABD) başta olmak üzere çoğu batılı ülkenin koşulsuz ve şartsız bir şekilde İsrail’i desteklemeleri malumun ilanıydı. Körfez ülkeleri de dâhil olmak üzere Müslüman ve Arap ülkelerinin yaşanan soykırım ve vahşet karşısında beklenen ortak tepkiyi gösterememesi, çatışma bölgelerinde soykırım ve vahşete maruz kalan halkların tepkiyle isyan etmesine yol açmıştır. Türkiye, İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) ve Arap Ligi ortaklığında düzenlenen zirveler ve Gazze Temas Grubu vasıtasıyla gerçekleştirilen temaslarda bu hususa özellikle dikkat çekmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Hakan Fidan düzenlenen zirve ve toplantılarda özellikle Gazze başta olmak üzere İsrail’in işgal ve soykırımına uğrayan bölgelerde İslam dünyasının İsrail’e karşı ortak bir tepki göstermesi ve kolektif bir duruş sergilemesi gerektiğini ısrarla vurgulamıştır. Bu süreçte Körfez Ülkeleri İşbirliği Konseyini (KİK) oluşturan Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Katar, Kuveyt, Bahreyn, Umman İsrail’in işgal ve soykırımı karşısında farklı yaklaşımlar sergilediler. Katar, KİK üyesi ülkeler içerisinde Gazze konusunda en çok öne çıkan ülke oldu. Katar bir taraftan Hamas’a diğer taraftan ateşkes ve esir değişimi görüşmelerine ev sahipliği yaptı. Katar’ın diplomatik rolü çatışmaların sona ermesi ve ateşkesin sağlanması çabalarına önemli katkı sağladı. Ancak İsrail’in BM Güvenlik Konseyi’nin aldığı Gazze’de ateşkes kararına uymaması ve Hamas Siyasi Büro Şefi İsmail Haniye’ye suikast düzenlemesi Katar ve Mısır’da yürütülen müzakerelerin sonuçsuz kalmasına neden oldu. KİK içerisinde Katar’ın yanı sıra Kuveyt de Filistin’i destekleyen bir tutum sergiledi. Filistin devletinin egemenliğinin tesis edilmesini savunan Kuveyt, bazı Körfez ülkelerinin başlattığı İsrail ile normalleşme sürecine de karşı bir tavır benimsedi.
Körfez ülkelerinin hiçbirinin İsrail ile diplomatik ilişkisi yokken Donald Trump’ın ABD başkanlığı döneminde 15 Eylül 2020’de imzalanan İbrahim Anlaşmaları ile iki Körfez ülkesi BAE ve Bahreyn, İsrail ile diplomatik ilişkileri normalleştirme adımı attılar. Anlaşmanın ardından iki ülke ekonomik ve ticari olarak da İsrail ile ilişkileri hızla genişletti. BAE ve Bahreyn’in ardından Suudi Arabistan’ın da İsrail ile normalleşme adımları atması beklenirken ve ilişkiler bu yönde ivme kazanmışken 7 Ekim 2023 tarihi sonrası İsrail’in Gazze’deki işgal ve soykırımı bu süreci önemli ölçüde etkileyerek Suudi Arabistan’ın tutumunda değişikliğe neden oldu. Her ne kadar bu süreçte Suudi Arabistan, bağımsız Filistin Devleti kurulmadan İsrail ile ilişkilerin normalleşmeyeceğini açıklasa da Filistin içerisinde İran’a yakın grup ve aktörler konusunda da mesafeli bir tutum sergilemektedir. 7 Ekim’de yaşanan gelişmelerin, İsrail ile normalleşme sürecini etkilediği ülkelerden biri de Umman oldu. Umman, İsrail’in saldırıları nedeniyle normalleşmeye karşı bir tavır benimsedi.
İbrahim Anlaşmalarının genişlemesi, bölge ülkelerinin BAE ve Bahreyn’in ardından İsrail ile ilişkilerini normalleştirmesi beklenirken 7 Ekim 2023 sonrası İsrail’in Filistin ve Lübnan’daki işgalleri normalleşme süreçlerinin dondurulmasını beraberinde getirdi. Bununla birlikte Körfez ülkelerinin, İran’ın Filistin, Lübnan, Suriye ve Yemen’de etkili olan grupları üzerinden yürüttüğü bölgesel nüfuz mücadelesi kapsamında İran ile rekabet içerisinde oldukları da malumdur. Her ne kadar Çin’in ara buluculuğunda Suudi Arabistan’la İran arasında diplomatik ilişkiler yeniden tesis edilse de bu durum rekabet koşullarını ortadan kaldırmış değildir. 2024 sonunda Körfez ülkelerinin çatışma bölgelerine bakışını etkileyen önemli gelişmelerden biri şüphesiz Suriye’de Beşar Esad devrinin sona ermesidir. Muhalif grupların 27 Kasım 2024’te başlattığı ve başkent Şam’ın ele geçirilmesi ile 8 Aralık 2024’te son bulan operasyon neticesinde Suriye’de 61 yıllık Baas rejimi sona erdi ve ülkenin geleceğinin şekillenmesi açısından yeni bir sayfa açıldı.
Suriye’deki yeni dönem bölgedeki dengelerin değişimi açısından da önemli bir kırılma meydana getirdi. İran’ın, Lübnan’ın ardından Suriye sahasında da etkinliğini önemli ölçüde kaybetmesi aktörlerin Suriye sahasındaki pozisyonunu yeniden şekillendirmesine neden oldu. Türkiye, Arap Baharı sonrası Suriye halkına en güçlü desteği sağlayan, sığınmacılara ev sahipliği yapan ülke olurken Esad sonrası dönemde de geçiş yönetimine en güçlü desteği veren ülke oldu. 12 yıl aradan sonra Şam Büyükelçiliğini yeniden açan Türkiye’nin ardından Körfez ülkelerinden Katar da Şam Büyükelçiliğini açma kararı aldı. Millî İstihbarat Teşkilâtı (MİT) Başkanı İbrahim Kalın’ın Şam ziyaretiyle birlikte yeni yönetim ile ilk teması sağlayan Türkiye, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın 22 Aralık’ta başkent Şam’da Suriye’nin yeni yönetiminin lideri Ahmed eş-Şera ile yaptığı görüşme ile diplomatik açıdan dünyada en üst düzey ziyareti de gerçekleştirmiş oldu.
Türkiye’nin Suriye halkına ve geçiş yönetimine sağladığı güçlü destek ülkenin yeniden imarı ve siyasi geleceğinin şekillenmesinde kilit öneme sahiptir. Türkiye’nin rolü bölgenin istikrarı açısından da son derece önemlidir. Suriye’de oluşturulan geçici yönetimin lideri Ahmed eş-Şera yaptığı açıklamada yeni dönemde Suriye’nin hiçbir Arap ya da Körfez ülkesi için tehdit oluşturmayacağını vurgulamıştır. Eş-Şera’nın bu mesajı yeni dönemde Suriye’de sağlanacak istikrar ve güven ortamının Körfez ülkeleri açısında da yeni fırsatları beraberinde getirecek bir başlangıç olarak okunabilir. Suriye’de hassas ve kritik bir geçiş süreci yaşanmaktadır. PKK/PYD/YPS/SDG ve DEAŞ terör örgütlerinin ve İsrail’in Suriye’nin toprak bütünlüğüne yönelik tehditleri de öncelikli bir konudur. Suriye’nin egemenliğinin ve bütünlüğünün korunabilmesi için tüm terör örgütlerinin ülkeden temizlenmesi ve İsrail’in Suriye toprakları olan Golan bölgesindeki işgalinin sonlandırılması gerekmektedir.
Her ne kadar 2024 yılı sonunda Suriye için yeni bir sayfa açılmış olsa da İsrail’in başta Gazze olmak üzere bölgede işgal, soykırım ve toprak gaspı tüm hızıyla devam etmektedir. Bu bağlamda 2025’in, İsrail’in işgalleri nedeniyle bölge açısından çatışma riskinin devam edeceği bir yıl olması oldukça muhtemeldir. Bununla birlikte başta Suriye’nin yeniden yapılandırılması ve alt yapısının oluşturulması olmak üzere olası bir ateşkes sonrası Gazze’nin yeniden imarında Körfez ülkelerinin rol üstlenmesi de gündemde olacaktır. Ayrıca İran’ın bölgedeki yeni pozisyonunun başta BAE ve Suudi Arabistan olmak üzere Körfez ülkelerinin 2025 yılında bölgeye yönelik politikalarının şekillenmesinde etkili olacağı söylenebilir. Bu bağlamda Katar’ın Türkiye ile olan yakın iş birliği öne çıkarken BAE ve Suudi Arabistan başta olmak üzere diğer Körfez ülkelerinin de Türkiye’ye olan iş birliğini geliştirmesi beklenebilir.